27 Nisan 2017 Perşembe

Bu Avrupa var ya?!

Ahmet TEZCAN

Bu Avrupa var ya?!

27.4.2017

Ülkemizdeki sistemi değiştiren referandum öncesi Avrupalı liderler Papa'nın başkanlığında Vatikan'da toplanmıştı malum.. Akabinde bütün liderlere papalık antetli birer bilgi notu dağıtıldığını, bu notta dünyadaki olaylara ilişkin Vatikan'ın yaklaşımının anlatıldığını yazmıştım.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin "Türkiye'yi İzleme Kararı" da Vatikan'daki liderler toplantısının sonrasına denk geldi. Öyle olunca ister istemez bunlar orada mı planlanıyor diye sormadan edilemiyor?!
Kendi adıma hiç şüphem yok diyorum ve ilaveyle; Dört bir yanını savaşların, çocuk katliamlarının sardığı dünyamızda akan kanın sorumluluğu da birinci derecede onlara aittir.
Onlar barıştan değil, maalesef savaştan nemalanmayı alışkanlık haline getirmişlerdir.

***

Madem Vatikan'dan söz açtık şunları da benim gibi merak eden belki çıkar. İlk Papa, Hıristiyanlığın 30'uncu yılında Hz. İsa'dan anahtarları devralan Aziz Petrus'muş, sonuncusu 1. Franciscus yani Jorge Mario Bergoglio. Biz ona Fransis diyoruz. Dünyadaki 1,2 milyar katoliğin ruhani lideridir kendisi. Hristiyan dünyası için hayati önem taşıyan durumlarda hemen dâhil olur ve o takdirde laiklik filan da Avrupa için lafta kalır ve dini kriterler öne çıkar. AB'deki EXİT EĞİLİMLERİ onları paniğe sevketti. Çoğunda seçimler yapılıyor ve seçilecek olanlar bu bakımdan önemli. Çünkü ırkçı yönetimleri ön plana çıkararak AB'yi bizzat kendileri sarsıyorlar. Ekonomileri de çok kötü. İngiltere başta olmak üzere, Almanya, Fransa ve İtalya'nın dış borçları 2,5 trilyon dolar civarında... Bilmeyenler Global Debt yazıp Molla Google'a sorabilir, dünyada kimin ne kadar borcu var öğrenir. Diğer üyelerden ise söz etmeye değmez.

***

Avrupa Konseyi, Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla 1949'da kurulmuş hükûmetler arası bir kuruluş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Konsey'e bağlı. Ve Vatikan hariç tüm Avrupa ülkeleri Avrupa Konseyi'ne üyedir. Türkiye de 1949 Haziran'ında kuruma üye olmuş. AB bugün Avrupa Konseyi'ne ait bayrağı kullanmaktadır.
Bu kuruluşun aslında AB'den de farkı yoktur. Çünkü kafa aynı kafa.. Adı, üyelik kriterleri ne olursa olsun, hangi kuruluşu oluşturursa oluştursun bu Avrupa, temelde Hristiyandır ve ırkçıdır. Bugün insanlığın tek özlemi var: Savaşsız bir dünya..
Ama Batı'nın böyle bir gayret içinde olduğunu maalesef söyleyemiyoruz. Dünya savaştan ve açlıktan kırılıyor. Kendileri için istediklerinin binde birini başkaları için istemiş olsalardı dünyada ne savaş, ne yoksulluk kalırdı.

gazete

20 Nisan 2017 Perşembe

Tek ihtiyacımız birliğimizdir

Ahmet TEZCAN

Tek ihtiyacımız birliğimizdir

20.4.2017

Nasıl bir sürecin yaşandığı ve son referandum ile nasıl bir eşiğin aşıldığı zaman içinde çok daha iyi anlaşılacaktır.
Şu kadarını söyleyeyim; 16 Nisan'da yaşadığımız halk oylaması ile varılan karar ülkemiz için MİLAT niteliğindedir. İleride bu eşik VÖ-VS rumuzlarıyla yani "vesayet öncesi, sonrası" olarak anılırsa hiç şaşmayalım.
Her şey zıddı ile kaimdir, sıcağı soğuk, inişi yokuş, karanlığı aydınlıkla biliriz.
Bütün kabuller reddiyle anlam kazanır.
O nedenle kararlar yalnızca "kabul edenler" çağrısıyla alınmaz, "etmeyenler" in de görülmesi gerekir. Eğer söz de yetki de nihayetinde vatandaşa ait ise seçme mükellefiyetine erişmiş 55 milyon vatandaşımız kararını verdi ve bir netice ortaya çıktı.

***

Vatandaş EVET diyerek sistemin değişmesine ONAY vermiştir. Demokratik usuller, çıkan sonuca saygıyla uymayı gerektirmektedir.
Bundan önce de sıkça tekrarladığımız gibi Türkiye büyümek, güçlenmek istiyor.
Kimseye muhtaç olmadan kendini savunmak ve vatandaşının ihtiyacını da çağın şartlarına ve konforuna uygun şekilde karşılamak istiyor. Meselenin özeti budur. Eskiden vesayet döneminde Türkiye bir karara varacağı zaman tereddütle sağına soluna bakıp birilerinden bir işaret beklerdi. Uluslar arası toplantı ve oylamalarda bile diplomatlarımıza bir tavır dikte edilemez, "Batılı ülkelerle birlikte bir irade beyanında bulunulması" tavsiyesinde bulunulurdu.

***

Bundan sonra böyle olmayacak..
Türkiye bütün kararlarını kendi değer ve menfaatlerine uygun olarak, maşeri vicdanla alacak, kendi kararını kendi verecek.
Başbakanın dün ifade ettiği gibi bu yol MİLLETİN YOLU olacak, devlet milletin yolunda ilerleyecek. "Neden millet" diyerek şunu da hemen ilave etmek gerekiyor. Bizim milletimizin ideali çok yüksektir, devletimiz de milletimizin idealleriyle yükselecektir. Bu millet 21 milyon kilometrekarelik bir coğrafyada 6 asır hâkimiyet kurmayı başarmış, kendi değerler silsilesiyle tarihe damgasını vurmuş bir millettir. Hükümranlık kurduğumuz o topraklarda bugün 64 devlet bayrak dalgalandırmaktadır.
Kimsenin vesayetine ihtiyacımız yoktur. Aynı değer ve idealler üzerinden yeniden güç, kuvvet kazanmak ve zenginleşmek için sabırsızlanıyoruz, bizim enerjimiz bize yeter. Bunun için gerekli yetişmiş insan gücüne ve teknolojisine sahibiz, daha da ilerlemek istiyoruz.
Yegâne ihtiyacımız birliğimiz ve beraberliğimizdir o kadar.

gazete

13 Nisan 2017 Perşembe

Cevabımız EVET olacak

Ahmet TEZCAN

Cevabımız EVET olacak

13.4.2017

Pazar günü yapacağımız tercih; bir oylama, siyasi bir referandum olmanın çok ötesine geçmiş bulunmaktadır. Hani, kim o 18 maddeyi konuşuyor ki? Bir iki yerinden çentikliyorlar o kadar. Aslında yapılacak iş belliydi: Yetki verdiğimizi sorumlu tutmak istiyorduk.
Biri bir iş yaparken bir başkası karışmasın, aynı alanda "iki irade" olmasın, hariçten gazel okunmasın istiyorduk.
Olmuyordu bir türlü ama.. Gidiyorlardı, 6 kere gitseler 7'nci kere tekrar geliyorlardı ve bir şey değişmiyordu.
Seçimler yapılıyor, hükümetler, bakanlar, başbakanlar değişiyor ülke hiç değişmiyor yerinde saymaya devam ediyordu.

***

Gazetelerde sayfalar dolusu laflardan, ekranlarda ha bire tartışan adamlardan bıktık.
Usul tartışmaları bitirilip bir türlü esasa yani ana meseleye geçilemiyor. Ya da tam geçecekken birisi bir parmak kaldırıyor.
Başkan bu parmağı görmüyor veya görmezden gelmek, saatler sonra da olsa artık esas işe başlamak istiyor. Hemen bağrışmalar başlıyor, başkan "n'oluyor?!" diye bakındığı sırada yeniden konuşmak isteyenler, "yanlış anlaşıldım" diyerek ellerindeki İçtüzük kitapçığından maddeler gösteren düzeltme talepleriyle ısrarlar bunaltınca;
"yeter sayı yok" diyenler devreye giriyor, biri de kalkıp oturumu yöneten başkanın tavrını tartışmaya açmak istiyor "taraf davrandın" diye.. Bağrışmalar arasında Başkan, "oturuma 5 dakika ara veriyorum" şeklindeki, o kürsüden bilmem kaç on bininci kez tekrarlanmış bulunan meşhur anonsunu yapıyor ve koltuğu boşaltıyor, zaten o boşaltmadan salon boşalıyor ve kaç 5 dakika sonra aynı teraneler tekrarlanmak üzere toplanmaya görüşmeye görüşülmeye, çalışılıyor. Güya Meclis çalışıyor, "Parlamenter Nizam" işliyor.. Halbuki Türkiye çok büyümek, çok güçlenmek kimseye muhtaç olmamak çok kazanmak parasını doğru kullanmak istiyor.

***

Bu TARİHİ bir karar olacak..
Madem Avrupa girdi bu işe, Almanya ve Amerika girdi.. Yetmedi Hıristiyan dünyası resmiyle Vatikan da devrede.. Bütün liderleri topluyor, nasıl davranılması neler konuşulması gerekenleri Papalık amblemli bloknotlarla bilgi notlarını onlara dağıtıyorlar..
Madem kanaatlerini ifade etmek için gazete ve tv'lerinde Türkçemizi kullanıyorlar net anlaşılması için.. Üstelik yalnızca bununla yetinmiyor terör örgütlerini de kullanmaktan çekinmiyorlar.. Ve madem onlar "hayır" diyorlar bizim de öyle dememizi ısrarla istiyorlar..
Cevabımız net olacak, EVET olacak..
Sağımıza solumuza bakmadan, tereddütsüz EVET olacak.

gazete

6 Nisan 2017 Perşembe

“Adam değil, sistem eksik...”

Ahmet TEZCAN

“Adam değil, sistem eksik...”

6.4.2017

Bunu ben demiyorum, Cumhuriyet Gazetesi'nin sahibi Nadir Nadi söylüyor yıllar önce; "Adamsızlık değil, sistemsizliktir" demiş asıl eksiği göstermiş.
Aşağıda ayrıntılı vereceğim. Önce referandum tartışmaları.. Yakından takip edebiliyor musunuz bilmiyorum?
Muvafık muhalif hep dikine bir söylemdir gidiyor. O hale geldi ki kampanyalarda AK diyene KARA cevap hazır, Anayasa maddelerini ise tartışan yok gibi. Muhaliflerle "Bir devlet iki milletiz" sanki.
Özellikle Cumhuriyet Gazetesi'ne bakıyorum, en katı muhalif, adeta bir başka ülkeden yayın yapıyor, hedefi de sistem değil adam! Oysa arşivine şöyle bir göz atsa sistemdeki arızayı ilk kendisinin sayfalara taşıdığını hemen görecek. Bakın, yıl 1949, ocak ayının 16'sı, Cumhuriyet, yeni hükümetin kurulma umudunu dile getirmiş. "Şemsettin Günaltay'ın Başbakan" olduğu haber veriliyor manşetten. "Dün hükümet kurulamadı, bugün umut var" diyor.

***

İsmet İnönü, yeni hükümeti kurması için Günaltay'dan önce 4 kişiye görev teklif etmiş. Dönemin en önemli gazetesi Cumhuriyet; "kimi itiraz etti, kimi mühlet istedi" diye yazmış. (Öyle ki "itiraz" kelimesi bile düzeltilemeden "itizar" olarak geçmiş sayfaya.) Yani kimse hükümeti kurmaya yanaşmıyor anlayacağınız, DP kokusunu almışlar. Kurulmaya çalışılan tek parti döneminin son hükümeti, 26 senelik iktidarın el değiştirmesine ramak kalmış.
Gazete, yaşananları "Kabine Buhranı" olarak değerlendiriyor. Nasıl olmasın?! 6 aylık Hasan Saka hükümeti, Parti Genel Sekreteri Kasım Gülek yüzünden istifa etmiş ki apayrı bir yazı konusu. Başbakan konuyu grup toplantısında izah etmek yerine istifayı tercih ediyor. Biri gidiyor ötekisi geliyor hükümetlerin, icraata vakit yok.
Demokratların gelişmeleri dikkatle izlediği de ifade ediliyor ayrı bir yazıyla.

***

Cumhuriyet'in Başyazarı Nadir Nadi'nin yazısı asıl önemli olan.
Galatasaraylı, Viyana'da siyaset okumuş, iktidar ile içli dışlı olan Başyazar Nadir Nadi, DÜĞÜM başlığını attığı aynı tarihli yazısında; "Devlet mekanizmasının belli bir İSTİKRARA kavuşmadığı takdirde müspet bir netice elde edilemeyeceği şüphesizdir.
Çünkü sık sık tekrarladığımız gibi, ASIL EKSİĞİMİZ ADAMSIZLIKTAN ZİYADE SİSTEMSİZLİKTEDİR."
Nadir Nadi'nin bu tespiti bugünün Cumhuriyet'ine bir şey ifade eder mi, Türkiye ağır-aksak bir sistemle daha ne kadar bekletilir ve kimin işine gelir?

gazete

30 Mart 2017 Perşembe

Türkiye bayrak ülke

Ahmet TEZCAN

Türkiye bayrak ülke

30.3.2017

Bütün Anadolu, asrın teknolojisiyle asrın idrakine sunulmayı bekliyor. Ama bunun şartları var: İstikrar ve güven olacak ve devamlılığı olacak. Onun da şartı bir cümleyle: GÜÇLÜ OLACAKSINIZ.. Güçlü olmak için bu toprakları kendiniz yöneteceksiniz, kimse işlerinize burnunu sokamayacak.. Ama öyle mi? İşte Avrupa.. Güneyi, kuzeyi, doğusu, batısıyla 50 devlet var Avrupa'da ve 700 küsur milyon insan yaşıyor. Hepsinin gözü bir şekilde Türkiye'de..
ÇÜNKÜ TÜRKİYE BAYRAK ÜLKE.. ORTADOĞU'YA VE ASYA'YA BAYRAK.. 57 İSLAM ÜLKESİNE BAYRAK.. 1,5 MİLYAR İNSANA BAYRAK.. Sınırdan dışarı çıkıp onların nabzını tutmayan bunu bilemez, idrak edemez.

***

Almanya'da, İngiltere'de, Fransa'da, İspanya'da İtalya'da seçim oluyor dünyada pek fazla yankılanmıyor. İşte Hollanda bir seçim yaptı, Türkiye'ye dalaşmasaydı kimse duymayacaktı? Önümüzde Almanya'nın, Fransa'nın seçimleri olacak, seçim propagandalarına bizim ülkemiz yine malzeme yapılacak. "Avrupa'yı Avrupa yapan biziz" diyordu rahmetli Halil İnalcık hoca. Türkiye'de sandık meydana çıkınca dünyanın başı dönüyor, dünya medyası da Türkiye'ye dönüyor ve kendi dillerini de bırakıp Türkçe yayınlara, kampanyalara başlıyorlar.. Neden, bunu hiç düşündünüz mü? Çünkü gerçekten TÜRKİYE SADECE TÜRKİYE DEĞİLDİR ve TÜRKİYE BİR ÜLKEDEN İBARET DEĞİLDİR.

***

Çevremize bir bakın.. Ateş çemberinde yaşıyoruz adeta ve bunu biz hazırlamış değiliz. Petrol ve değerli madenler bizim mahalleden fışkırıyor, dünyanın gözü bu topraklarda. Ama bu topraklar çoğunlukla İslam coğrafyası ve bunu istemiyorlar. Bu toprakların altındakileri istiyorlar, üstünde yaşayanın dinini de, kendisini de istemiyorlar. Alttaki zenginlikler bizim olsun, üstü muhtaç kalsın istiyorlar. Terör, savaş ve darbeler bunun için hiç eksik olmuyor çevremizde. Bizi de bu savaşın bir parçası yaparak zayıf düşürmek istiyorlar.

***

"Sağduyu su gibidir" diyor bir yazarımız ve devam ediyor; "önüne engel koyarsanız akıl ve vicdan yatağında yolunu bulur, hedefine ulaşır." Hiçbirimizin yedeği yok, bu ülkenin, Türkiye'nin de yok bir yedeği. Hep kötüyü keşfederek bir ömür sürdüremeyiz. İyiyi, güzeli, güçlüyü bulmak zorundayız. Yavrularımız ve geleceğimiz için buna mecburuz.

gazete

24 Mart 2017 Cuma

Bu düzen değişecek

Ahmet TEZCAN

Bu düzen değişecek

24.3.2017

Cumhuriyet'in kurulduğu 1923'ten, çok partili hayata geçtiğimiz 1950'nin mayıs ayına kadar, 27 senede 8 başvekil (o zaman başbakanlara böyle denirdi), 18 hükümet kurdu hepsi de CHP hükümetleriydi. Aynı siyasi partiden iki kader arkadaşı olmalarına rağmen hükümet etme konusunda Mustafa Kemal ile İsmet Paşa bile anlaşamadı. "İşime karışma, mühürdarın değilim" gibi karşılıklı sert sözler söylediler birbirlerine ve küs ayrıldılar. Tarihi bir gerçektir, bütün ayrıntılarıyla tarih bunları yazacaktır.

***

Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz bütün düğmeleri yanlış iliklemiş olursunuz. Koca imparatorluğu paramparça edip her bakımdan VAZGEÇİLMEZ olan bu topraklarda kendileri için bir sistem oluşturan anlayışın sahipleri, bu yanlışı KASTEN yapmışlardır. Yıllarca uğraşmışlar, bütün halkları kışkırtmış, sultanları hal etmiş, aydınları ve bürokratları köleleştirmişlerdir. Yani Genç Türkiye'nin taa kuruluşunda bu sistem yanlış kurulmuş ve tepedeki kavgaların da ardı arkası kesilmemiştir. Bakanların, generallerin, bürokratların, siyasilerin kafalarına silah dayanmıştır. Kaza, intihar süsü verilmiş cinayetler işlenmiştir ve bu milletin yolu her zaman kesilmek istenmiştir. Bu yüzden son bir asır içinde devlet de millet de bir türlü huzur bulamamış, gelişip güçlenecek yerde ENERJİSİNİ BOŞA HARCAMIŞTIR. 100 sene sonra söylenen de istenen de budur; SİSTEM YANLIŞTIR, bu yanlış behemahal ortadan kaldırılmalıdır.

***

Peki, kim düzeltecek bu yanlışı? Devlet erkanı, üniformalı bürokratlar bunu yapmaz, yapamaz.. Ancak siyasi kadrolar gerçekleştirebilir. Şimdiye kadar da buna cesaret eden çıkmadı.. Çünkü vesayet altında siyaset yapıyorlardı.. Bir menfaat grubuna yahut uluslar arası bir şebekeye bilerek veya bilmeyerek hizmet etmeyecek kadrolarla ancak bu iş başarılabilirdi. Bu millet 100 senedir bugünü bekliyordu. Ecdat ruhuyla hareket eden, kendini milletine adamış, inançlı, cesur yürek kadrolar işbaşına gelsin ve bu yanlışı düzeltsin istiyordu millet. 1950'de Demokrat Parti iktidarıyla bir fırsat yakalandı. İnandığı değerlerle hareket eden, ÖNCE MİLLET diyen bir iktidar vardı ve fakat uzun sürmedi. Millete, milletin tercihine tahammül edemediler.. Menderes'in 10 yıllık iktidarında 5 hükümet değişikliği oldu bunu kimse söylemez.. 10 yılda 5 hükümet.. Sonunda Menderes'i de bakanlarıyla darağaçlarında sallandırdılar. Ne oldu, memlekete huzur geldi mi? Bu düzenin değişmesi lazım. Buna 16 Nisan'da yine milletin kendisi karar verecek. Milletin kararına herkes boyun eğecek.

gazete

16 Mart 2017 Perşembe

Barış ve dostluk ihtiyacı

Ahmet TEZCAN

Barış ve dostluk ihtiyacı

16.3.2017

Rotterdam'da yaşananlardan sonra, Hollanda'nın bu şehriyle Ankara'nın geçmişte "Kardeş Şehir" filan olup olmadığını düşündüm.
Avrupa'nın en önemli şehirlerinden biridir Rotterdam, limanıyla da çok ünlüdür.
Ankara'nın da 50'ye yakın dünya şehri ile kardeşlik kurmuşluğu var. Yok, Ankara'nın kardeş şehirler listesinde Rotterdam'ın adı yok. Meğer İstanbul'un kardeş kentleri arasındaymış Rotterdam, yanlış hatırlamışım.
Mazallah Ankara'nın kardeşi olsaydı Hollanda'ya toz konduramayanlar neler söylerdi kim bilir?

***

Rotterdam'ın Belediye Başkanı (Ahmet Abutalip) Müslüman üstelik Kadir Topbaş da belki buna kanmıştır ama yaptıkları ne kardeşliğe, ne dindaşlığa sığar. Ahmet Abutalip'in adına kanmış, rahat diyalog kurabiliriz düşüncesiyle Rotterdam'la kardeş olmayı kabul etmiş olabilirler?!
Berberî asıllı başkanın Hollandalı Müslümanlarca "işbirlikçi" ilan edildiğini unutmamalıyız, Müslümanlık onun adında kalmış. Dünya genelinde barış ve dostluk anlayışının geliştirilmesine duyulan ihtiyaç göz nedeniyle bu tür birliktelikler kuruluyor.. Mevcut savaşların çoğu bizim mahallede, dünyanın dövüşe değil, barışa ihtiyacı var, kaybedenlerin büyük çoğunluğu maalesef bizim mahalleden. Avrupa, iki savaşta 100 milyon insanın kanını döktü hâlâ aklını başına almış değil. Hollanda'nın da Endonezya'da 3 bin 300 kişiyi kurşuna dizmişliği unutulamaz. Kendileri de bunun utancıyla toplu katliamı nitekim kabul etmeye mecbur kalarak dünyadan ve Endonezya'dan özür dilediler.

***

Konya'da Mevlevi dergâhının kapısına bir gün sarhoşlar dayanır, bağırıp çağırmakta içeri girmek istemektedirler. Kapıdaki itiş-kakış Mevlâna Hazretlerinin dikkatini çeker. Dervişler diz büker durumu izah etmeye çalışırlar. Mesele anlaşılınca der ki;
Ne oldu, onlar içtiler de siz mi sarhoş oldunuz?! Evet, akıl ile öfke aynı yerde oturur, biri gelince diğeri gider. Rotterdam'da sinir uçlarımızla oynadılar, gururumuz incindi, milli refleks harekete geçti. Bizim yetkililer de meydan okuma halinde "Misliyle mukabele" den söz ediyorlar. Neticede bu bir ahlâki duruştur ve Hollandalı yöneticilerin, bize karşı besledikleri kaygıyı, duyguyu ve korkuyu meşreplerince açık ettiler, bunu gördük. Wildersler, Rutteler gidecek, Hollanda ise orada kalacak unutmayalım.

gazete

3 Mart 2017 Cuma

44 gün kaldı


Ahmet TEZCAN

44 gün kaldı

3.3.2017

ABD'de Donald Trump 227 yılda ülkesinin 45 nci başkanı oldu.
Türkiye'de 1923'ten bu yana 65 hükümet görev yaptı; Hem de ne şartlarda?!
Üç ayda ömrünü tamamlamış hükümetler gördük.. Darbe anayasasını tam 18 kez değiştirmiş bir ülkeyiz biz. 82 Anayasasının milletin değerleri ile örtüşmediği ortada.. 15 Temmuz garabeti de aynı kafanın eseridir.
Millete, devlete yönelik kanlı bir suikasttır. Yani mevcut anayasal şartların her fırsatta bir müdahaleye cesaret veren zemini elde tutmaya yaradığı bir kere daha görülmüş, uçurumun kenarından dönülmüştür.
7 Haziran - 1 Kasım arasında yaşanan süreç de, sistemin tıkandığının açık göstergesidir.
Referanduma 44 gün kaldı ve neyin değiştirileceğini sıkça tekrarlamak lazım. En önemlisi yürütmede çift başlılığın kalkmasıdır.
Cumhurbaşkanı devletin başı, Devlet Başkanı ve yürütme yetkisine sahip..
Bir çırpıda nasıl anlatılır, şöyle?!
Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından 5 yıllığına ve en fazla 2 dönem için seçiliyor.
Üst düzey atamalar, görevden almalar onun yetkisinde. Milli güvenlik politikaları da öyle.. Temel haklar ile siyasi hak ve ödevler hariç kararnameler çıkarabilecek. Son genel seçimde yüzde 5 oy almış partilerle 100 bin seçmen, Cumhurbaşkanı adayı gösterebilecek. Yardımcılarını ve bakanları Cumhurbaşkanı tayin edip görevden alabiliyor.
Cumhurbaşkanı ve bakanlar için yargı yolu açılıyor. Seçimlerin yenilenmesine Cumhurbaşkanı, beşte üç çoğunluğuyla da Meclis karar verebiliyor. Böylece sistem tıkanırsa görev tekrar milli iradenin oluyor.
6 ayı geçmemek üzere Cumhurbaşkanı OHAL ilan edebiliyor ve kararda Meclis'in onayı gerekiyor. Sıkıyönetim ise yeni anayasada yok. Bütçeyi Cumhurbaşkanı belirleyip Meclis'e sunacak ve bütçede son karar TBMM'nin olacak. Başbakanlık kaldırılıyor.
Cumhurbaşkanı ve milletvekili için seçim tarihi 3 Kasım 2019 ve birlikte olacak.
Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin partisiyle ilişkisi de devam edecek, hali hazır başbakanda olduğu gibi. Yargıyla ilgili hükümler net:
Bağımsızlık ilkesine "tarafsızlık" da ekleniyor.
HSYK, HSK oldu ve Kurul 13 üyeden oluşup, 2 daire halinde çalışacak. 4 üyesini Cumhurbaşkanı, 7 üyeyi de TBMM belirliyor ve görev süreleri 4 yıl ile sınırlanıyor. En önemlisi Cumhurbaşkanı için yargı yolu açılıyor.
Yargılama usulü ise 3 aşamalı: TBMM üye tam sayısının 5'te 3'ünün gizli oyuyla soruşturma, üye tam sayısının 3'te 2'sinin gizli oyuyla Yüce Divan'a sevk ve seçilmeye engel mahkûmiyet durumunda görevi sonlandırılıyor.
Disiplin mahkemeleri dışında -savaş hali hariç- askeri mahkemeler de kaldırılıyor.
44 gün sonra EVET ile Türkiye, yeni ufuklar için 'TAM YOL İLERİ' diyecek denizci deyimiyle, haydi vira bismillah.

gazete

23 Şubat 2017 Perşembe

Tarihi karar öncesi

Ahmet TEZCAN

Tarihi karar öncesi

23.2.2017

Şimdi ülke olarak, millet ve devlet olarak Türkiye bir kararın arifesinde.
Bana göre bu karar, asrın kararı olacak. Siyasetçiler önde gözükse de eğip bükmenin bir anlamı yok..
Bu karar siyasi değil, tarihi bir karar olacak.
Bakıyorum bu tarihi karar öncesinde herkesin işi yokuşa sürdüğünü, kolaylaştırmak yerine dikine hareket ettiğini görüyorum.
Ne ki mevcudun muhafazası derdinde; çatışmanın, anlaşmazlığın, çözümsüzlüğün peşinde olanlar var..
Beş generalin yaptığı bir anayasaya biz mahkûm etmek istiyorlar.
Ama daha önce 12 Eylül'e söylemedik söz bırakmıyorlardı.
***
Belli ki bizim anayasamız, içtüzüğümüz kulağını tersten gösteriyor. Bu yüzden bu memleket bir ileri gittiyse iki de geri adım attı ve bir ilerleme sağlayamadı.
Sebebi bizim yetersizliğimiz değil, karar vermede zorlanmamızdır.
Bir zamanın çok tanınmış devlet ve siyaset adamı Mehmet Keçeciler bana anlatmıştı. Kendisi de son Ecevit hükümetinin gümrüklerden sorumlu bakanıydı. Dedi ki "Sayın Ecevit'in Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile yaşadığı yani Anayasa kitapçığı fırlatma hadisesi kamuoyuna duyurulduğu an Türkiye'nin anlık kaybı 5 milyar dolardı, biz 18 milyar dolar harcadık o yarayı kapatamadık." Faturayı kim ödedi, millet?!
Oysa biz Ahmet Necdet Sezer'i tanımazdık, Ecevit onu cumhurbaşkanı adayı olarak göstermiş, Meclis de seçmişti.
***
Karşılaştığımız tek olay değildi bu, cumhurbaşkanları ile başbakanlar bu memlekette daima kavga halinde oldular, birbirlerine küstüler, cenazede bile birbirleriyle konuşmadılar. Askerler de bu kavganın içinde oldular.
Özal-Demirel kavgalıydı, DemirelÇiller kavgalıydı, Mesut Yılmaz, Yıldırım Akbulut hepsi devletin tepesinde kavga ettiler ceremesini de millet çekti. Onların kötü yönetici olduklarından değildi bu kavgalar SİSTEM KÖTÜ KURULMUŞTU..
Belki birileri bunu böyle istiyordu, kavga etsinler isteniyordu kim bilir?!
Şimdi de birileri müthiş algı yönetiyorlar.
CNN Türk dün Aliyev'in eşinin Cumhurbaşkanı yardımcısı olduğunu uzun uzun veriyor, Bir kısım yazarlar da bu haberi köpürtüyorlar. Yani diyorlar ki; "yarın bizde de Tayyip Erdoğan oğlunu, kızını yakınlarını aynı şekilde atayabilir haa dikkat edin." Böyle sistem değişmez, madem iki ipi bir iğneye geçireceğiz öyleyse bükeceğiz.

gazete

16 Şubat 2017 Perşembe

Asrın kararı…

Ahmet TEZCAN

Asrın kararı…

16.2.2017

Aylıklısından aylak gezenine, işçisinden iş erbabına kadar bütün insanlarımızla fırsat buldukça görüşüyor, toplumun bütün kesimleriyle temas halinde olmaya gayret ediyoruz. Hep raporlardan, gazete haberlerinden memlekete bakmak her zaman insanı doğru sonuca götürmüyor.
Bazen gidişata hayatın içinden bakmak gerekiyor. "Üç tanesini meydanda sallandıracaksın" benzeri doğrudan çözüm (!) arayanları hariç tuttuğumuzda makul çözümün aşikâr olduğu görülüyor. Ben insanımıza şahsen güveniyorum.
Memleket olarak bunca kritik durum yaşadık ve çoğunluğun sorun yarattığı hiç görülmemiştir. Son seçimlerde ve daha önceki referandumda vatandaşımız kanaatini anlaşılır şekilde ifade etmiştir. Rakamların dili açık ve net; insanımızın Hükümete, Meclise, mevcut siyasi kadroya teveccühünün devam ettiğini kabul ettiği açıkça görülüyor, bundan ötesi beyhude gayret olur.

***

Zaman değişmiştir, içinde yaşadığımız şartlar daha hızlı hareket etmeye, hızlı karar almaya bizi mecbur etmektedir. Ülkenin sonuç vermeyen müzakere ve münakaşalarla geçirecek vakti yoktur. Her zaman "tu kaka" tavrını sürdürmek ülke ve dünya gerçeğiyle de bağdaşmamaktadır. İktidar olmanın yıpratıcı etkisine rağmen mevcut yönetimin kredisi vatandaş nezdinde artarak devam ediyor. Asrın kararıdır bu, referandum Türkiye'nin içinden çıkılmaz karar mekanizmalarını değiştirecek, artık siyasetteki kargaşa da sona erecektir. Ülke gündemi Meclisin içinden çıkılmaz tartışmalarıyla uğraşıp durmayacaktır.
Birlikte düşünmek ve aklıselimle çözüm aramaktan daha doğru bir yol yoktur.
İçinde yaşadığımız hararetli ve hareketli günlerde buna daha çok ihtiyaç var. Aksaklık yok mu denirse; elbette var ama sistemdeki bu değişiklik bilinsin ki çok şeyi değiştirecek.

***

Ankaralıları dinliyorum, akil ve ayağı yere basan sözler işitiyorum. Çok partili hayata geçtiğimizden bu yana siyasetin, dolayısıyla devletin kavga ve kargaşayla vakit kaybettiği, artık memleketin sisteme feda edilemeyeceği itiraf gibi ifade ediliyor. Birkaç gayretkeş siyaset ve devlet adamının münferit çabası dışında gerçekten memleketin on yılları acemi elinde çarçur edildi. İnsanımız da sisteme kurban edildi, büyük vebali var bunun. Türkiye, sistem kargaşasından kurtulmalıdır. Geçmişin alışkanlıklarıyla medet umanlar yok değil ama onlara fırsat da yok. Kavgaya kargaşaya prim de yok. Tahrikler karşılık bulmuyor, dilerim hiçbir şekilde bulmaz. Etrafımız yangın yeri ve biz bu topraklarda birlik içinde olup gücümüzü artırmak mecburiyetindeyiz, başka izahı yok bunun.

gazete

9 Şubat 2017 Perşembe

Kendin olmak...

Ahmet TEZCAN

Kendin olmak...

9.2.2017

Prof. Dr. Recep Ercüment Konukman, bilim adamı olduğundan fazla siyasetçiydi, ülkesine, devletine, milletine tutkuyla bağlı, araştıran, yazan bir kültür adamıydı aynı zamanda.
Kaybedeli iki yıl oldu ve onu çok özledik.
Bu yazı Ercüment Konukman'ı anma yazısı değildir, bilahare vefatının yıldönümünde bunu yapacağız inşallah. Küçük bir not aktarmak bunları hatırlatmak gerekti.
Yakın dostları onu "Ercüment Hoca" olarak anardı. Turgut Özal'ın göçlerden, göçmenlerden sorumlu Devlet Bakanıydı ve o günlerde de Bulgaristan'daki komünist rejimden, Jivkov zulmünden kaçanlar Türkiye'ye yönelmiş, tıpkı Eset'den kaçanlar gibi akın akın geliyorlardı.

***

Göçler, göçmenler o günlerde de Milli Güvenlik sorunuydu ve Bakan Konukman MGK gündemine alınan konu için hazırlık yapıyordu ama makamın gelen gidenleri Hoca'nın çalışmasını güçleştiriyorlardı. O da çantasını toparlayıp aynı binada yakın bir başka dairenin kapısını çaldı hazırlığını tamamlamak için. Ne ki karşısına çıkan memurlar nazikçe onu geri çevirip bir başka yerde çalışmasını sağlarlar. Hoca ısrar etmez peki, diyerek kendisine açılan odada hazırlığını yapar.
Ama o günü ve olayı unutmaz Hoca, bir süre sonra bize şöyle bir cümle sarf eder: "Orası bir başka ülke adına çalışanlar tarafından kullanılıyordu!!!" Düşünebiliyor musunuz, bakanlıkların bulunduğu bir binada, başka bir katta, bir başka ülke adına çalışanlar.. Bu ülke hep sıkı gözlem altında tutulmuştur, en az iki asırdır bu böyledir. (Ecevit, "Apo'yu bize neden teslim ettiklerini anlayamadım" dememiş miydi?) Görüntüde yakalayıp getiren bizdik ama?!

***

Bizim coğrafyamız çok değerlidir. Harita üstünde sivri ucunu batırıp çevremizi içine alan bir daire çizseniz; Kudüs, Mekke-Medine, Tahran, Moskova, Atina o dairenin içinde yer alır, hiçbir şey o dairenin değerini karşılamaz ve tüm bu merkezler bize kuş uçuşu 1,5 saat mesafededir. O daire içinde 50 trilyon dolarlık bir ekonomi döndürülür, dünyanın yüzde 70 enerji ihtiyacı bu coğrafyadan karşılanır, asla ilgisiz kalınamaz, kendi kimliğinle burada muktedir olmaya kalkarsan başın beladan kurtulmaz. Burada KENDİN OLMAK risklidir, çilelidir ama o derece asil ve manen mutmain yani tatmin edici olacağı için de çok keyiflidir. Peki, bu coğrafyada nasıl KENDİN olunur denirse; her türlü karara kendin imza atar, milli ve yerli olur, içindeki hiçbir hıyanete fırsat vermeyecek sistemini kurarsan olur.
Bunun şartı; kendine güvenen, güven veren ve hızlı karar alan güçlü bir Türkiye olmaktır.

gazete