Ahmet TEZCAN
Düşünmez misiniz?
10.3.2016
Öyleyse bir kere de biz düşünelim: Bir ülkeyi yöneten zat veya çoğul olarak söylersek zevat; sabah kalkacak tan yeri ağarmadan, ellerini açacak, ülkesi, milleti ve tüm dünya mazlumları için Rabbine yakaracak, yardım etmesi için Yaradan'a yalvar yakar olacak, bazen gözyaşlarına garkolup dualarına icabet isteyecek..
Sonra makamına geçecek "taraftar, yandaş" menfaati gözetecek, ihaleye fesat karıştıracak, kanunları çarpıtacak..
Aynı toplumun bir başka kesimine hayatı zehir edecek icraatlarda bulunacak?!..
Bu olacak şey değildir.
İkisi bir arada yürümeyen, yürütülemeyen bir durum, bir eylemdir bu..
Nefes alıp veren.. İnsan olarak varlığın ve varlığının farkında olup akıl ve gönül sahibi bir kimse için; ("Bir beyin ve bir kalp taşıyan" şeklinde de söylenebilir bu..) Birbirine zıt, birisi diğerine yer bırakmayan böyle bir tavır içinde olabileceği asla söylenemez. Olsa da bu durum sürdürülebilir değildir.
Benim inancım bu..
Siz de aksini düşünüp kurgulamak suretiyle bir akıl yürütebilirsiniz. Çünkü bu ülke, sabaha karşı kumar masasından çakırkeyif kalkıp yatağına kendini zor atan yöneticileri de gördü.
Nitekim İcra Vekilleri Heyetleri'ni saymazsak, İsmet Paşa'nın başında bulunduğu 1.
Hükümetten, Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki 63 ncü Hükümete kadar 92 yılda 63 hükümetle yönetilir (daha doğrusu YÖNETİLEMEZ) hale gelmezdi.
Burada kabaca bir hesap yaparak, 92 yılı 63'e bölsek bir hükümete 1,5 yıl bile düşmemektedir iktidarını gösterip bir icraat ortaya koyabilmesi için.. Değil köprü, baraj vs yapmak; yaşayan insanların günlük mübrem ihtiyaçlarının görülmesi için bile bu süre yetmez.
Bir de Cumhurbaşkanı ve başbakanları sürekli çatışan, birbiriyle kavga eden, birçok konuda ayrılığa düşen, medyada birbirine laf yetiştiren bir ülke ki biz bunları çok yaşadık:
Atatürk ile İnönü'nün anlaşmazlıkları henüz tam olarak gün yüzüne çıkmadı. Sonra Celal Bayar.. iktidarı boyunca Menderes'in elini kolunu bağlamıştır.
Asker cumhurbaşkanlarını saymazsak; Demirel ile Özal, Cumhurbaşkanı veya başbakan iken sürekli kavgalıydılar, bir konuda bile uzlaştıklarını kimse söyleyemez. Özal, kendi seçtiği başbakanlarıyla bile anlaşıp uzlaşamadı, vefatına yakın parti kurmaya kalktığını da herkes bilir.
Ahmet Necdet Sezer'i ortaya çıkaran Ecevit'ti, birbirine Anayasa kitapçığı fırlatıp işi "Nankör" lükle suçlamaya kadar götürdüler. Abdullah Bey ile Erdoğan'ın arasına nifak sokamamaları ikisinin de tuzağın farkında olmalarındandır.
Demek ki yönetim aygıtında bir sıkıntı var ve adı BAŞKANLIK da olsa herkesin bir irade koyup sistemi onarmaları mecburidir.
Davutoğlu-Erdoğan ilişkisi yürüyorsa bu mayaları ve ideallerinin icabıdır.