8 Nisan 2021 Perşembe

ANKARA'NIN YILDIZLARI YOK OLDU!

Ahmet TezcanANKHABER

Anadolu bozkırının ortasında, -bir iddiaya göre- 3 bin yıllık bir kent Ankara. Hitit’ten İslami döneme derin bir tarih ve kültürü bünyesinde barındırıyor.

Peki, Ankara’da şehircilik anlamında bu yapıyı koruyan modern, münasip, mütenasip bir gelişmenin tam olarak sağlanabildiğini, zenginliklerin gün yüzüne çıkarılıp tanıtılabildiğini söylemek mümkün mü?

Filvaki birkaç dönemdir kontrollü bir gelişmeden söz edebiliriz. Birtakım gayretler, dönüşüm adına bazı çalışmalar var. Alt, üst geçitleri, raylı ulaşım araçları, uydu kentleriyle modern bir kent oluştururken bir yandan da betonlaşıyoruz sanki?! Şehirlerin de bir karakteri var. Dikine büyümeler giderek Ankara siluetini bozuyor, farkında mısınız?

***

Söz gelimi trafik neden rahatlamıyor?

Bizde METRO dünyanın ilklerindendir; İstanbul’da Galata-Karaköy arasında 100 sene önce kuruldu ve işletildi. Bir asırlık gecikmeyle şimdi, bütün şehirlerde toplu taşımayı bu yolla kurtarmaya çalışıyoruz.

Esas olan sağlıklı ve dengeli büyümedir. Birisi asfalt dökerken ötekisi yeni dökülmüş asfaltı yırtmayacak, doğalgaz, elektrik, su, kanalizasyon, iletişim, ulaşım koordinasyon içinde kurulacak.

İstanbul’da gazeteciler denedi; işçi görünümlü adamlar iş makinesi getirdiler, “çalışma var” levhalarıyla yolu kestiler, “kimsiniz, ne çalışması yapıyorsunuz?” diyen biri çıkmadı. DUR diyen, durduran, şehri koruyup gözeten bir idare, bir anlayış olacak. Aksi halde tabi ki biri yapar biri bozar.

***

Her bakımdan dengeli, modern, kolay bir şehir olması için gözetilmesi gereken evrensel ölçütler ve şartlar var. Bunları zamanında gözetmezseniz geleceğin kentini kuramazsınız. Alt yapısı, anıtları, yolu, kaldırımı, yeşil alanı hepsini birlikte düşünmek mecburiyetindesiniz. İleride tarihi ortaya çıkarmak, dokuyu koruyarak konforu yakalamak büyük sorun olur, büyük harcamalar, büyük istimlakler gerektirir ki sonrasında buna gücünüz yetmeyebilir.

***

Mesela ÇATI MİMARİSİ diye bir kavram var. Modern bir şehrin havadan da estetik görünmesi gerekiyor. Bizde pek duyulmuş değildir. Yer doldu, gelecekte ulaşım yerden çok havadan sağlanacak. “Tepeden bakmak” değil… Bu şehri, Başkent’i, Ankara’yı havadan gözlemleme imkânınız oldu mu hiç? Çatıları, yılankavi sokakları, kullanılmayan eşyaların doldurulduğu terasları, balkonları görmüş müydünüz?

Aydınlatma da şehir mimarisinin önemli bir parçasıdır mesela. Dünyada sadece şehrin aydınlatılmasıyla ilgilenen yüzlerce dernek, kuruluş var, “Göğü aydınlatmayın” diye slogan da üretmişler; “bırakın karanlık kalsın, yıldızlar kaybolmasın” diyorlar.

Ankara gecelerinde ise rastgele yerleştirilmiş projektörler, köşe başlarında ansızın karşınıza çıkan ışıklı bilbordlarla biz Ankara’nın yıldızlarını yok ettik, semayı göremiyoruz. Vahşi aydınlatmalar insanı kör ediyor adeta!

***

Çankaya Belediyesi’ne bir hatırlatmayla yazımızı sonlandıralım. Yaşamkent’de Şenol Güneş Parkının doğusundaki 20 metrelik kaldırım 4 senedir niçin tamamlanmıyor? Vatandaşlar soruyor. “Belediyenin kar-tuz araçları da bu kış mahalleye hiç uğramadı” diyorlar. Semt sakinlerinin sokak köpekleriyle de başları dertte. Duyurmuş olalım.

Velhasıl, lafla peynir gemisi yürümüyor, bu şehir başşehir ise özel önem ve özel ihtimam gerekiyor vesselam.

2 Nisan 2021 Cuma

DUA DUA BİR HAYAT..





Ş
aban ayının tam ortası, değirmi bir tepsi gibi mehtabın gecede yerini almasını bekledik dua dua bir kutlamaya şahit olması için. Kandiller BERAT için yanınca sessiz yakarışlar dudaklardan dökülür.

Kaçıncı kez tekrarlanıyor bilmem ama af-mağfiret dilekleriyle münacatımız aynı. Gönlün arzuları dudaklardan semaya yükselirken bir büyük kudrete sığınmak ne güzel.

Bütün bir kâinatın sahibi, hükmüne sual olunmayan tek ve büyük güç dönüp bakmaz mı ALLAH deyu feryat figan yalvarıp yakaranlara? Hiç razı olmaz mı?

Eminim olmuştur.

Onun istediği samimiyet, belki iki damla gözyaşı katarak boynunu büktüysen karşılığını alırsın. O haliyle senin dudaklarından dökülecek de havada kalacak dilekler, merhamet sahibine ulaşmayacak öyle mi?

Asla…

Bir bir kayda geçti, kalan ömrün içinde nasıl mukabele edildiği mutlak görülür. O vaadinden dönmez, sen de dönme ve gör, göstereceğini.

Ama tam da orada çok önemli bir nokta var:

Unutmayacaksın, hep hatırında olacak…

Çok zordaydın, istedin o da verdi. BEN demeyeceksin. Yakarışlarını hatırlayacak ve O, diyeceksin O… Ben istedim o da verdi, nasıl teşekkür etsem bilmem ki?! Boynunu büküp dudaklarından dökülecekler seni mutmain, Hakkı razı edecek kim bilir?! Yaratıcıyla yapılan bu alışveriş gözlerimiz kapanana kadar böyle devam etse gitse. Meselenin esası bu zaten. Doğuştan içine yerleştirilen iman ve inançla korkuyu yenmek ve sevgiyle dolduracaksın hayatı.

***

Şaban ayının tam ortası, mehtabı en parlak en büyük haliyle seyrederken lisedeki resim hocamız Reşit Kızılkan’ı hatırlamadan edemiyorum. Komple bir sanatçıydı, sanatın sunumunu bütün bir duyguyla yapardı…

“Dün gece mehtabı seyre daldım,

Öyle bir an geldi ki mehtabı sen sandım.”

Hüzzam şarkı onun bestesiydi. Resim hocasıydı, duygularını renk renk tuvale nasıl döküyorsa kanunuyla, kemanıyla da melodi olur dillere gönüllere yansıtırdı. Bir başka adamdı Reşit Hoca, duyguyu renk renk nota nota ondan öğrendik. Ayın on dördüyle mehtabı, berat berat bir kandil gününde onu da hatırlamış olduk.

O tek parçalık hüzzam resitalini tamamlarken, biz tek varlığı tek sığınak belleyerek; millet ve memleketle beraber bu hüzzam geceyi yaşamış olduk.

Güzel dilekler vardı dillerde, gönüllerde. Günahlarımızı hatırladık mahcup, mütereddit, neticedenedamet baskın çıktı.

Bizden istemek…

O her şeyin sahibi, görüp gözeteni, doyurup, büyüteninden tek isteğimiz af ve mağfiretti. Mahcup etme, mahzun etme dedik, mahkûm etme, mahrum etme dedik, muhtaç olup mağdur edilmeyi istemedik. Mağrur da olmayalım, nasıl büyük bir sınavdır kibir, insanı yerle bir eder.

***

Hiç bitmeyecekmiş gibi yaşayıp dönülmez akşamın ufkundaki son bahçede bizi bekleyenler de nasiplendiler bu alışverişten. Onlar adına da yakardık. Yarın biz de bütün unvanlarımızı bırakıp döneceksek -ki mutlaktır- bizim de arkamızdan son bahçedeki bekleyişimize bağışlar olsun. Bilmeden kırıp döktüklerimizi tamir olsun. Bedenlerimizi terk edince tek gıdaya muhtacız sadece duaya… Ve dua dua bir ömrümüz olacak herkes toplanana dek orada… Beden yüküyle yaşayanlara kalsın yudumlarla su, lokmalarla yiyecek. Kurtulunca bu bedenden, olmayacak duadan başka şeye ihtiyacımız!

***

11 ayın sultanı Ramazan’ın yaklaşmakta olduğunun işaretini Berat ile aldık inşallah. “Ümmül Kitap” yani Kitapların Anası bütün olarak o gece yeryüzüne indirildi. Dünyalıklarımız da o gece belirlendi. Telefonları kilitledik ve dua dua birbirimizle kenetlendik o gece.

25 Mart 2021 Perşembe

ANKARA'NIN MANEVİYATI

ANKHABER 


0

Ne zaman bir Ankara bahsi açılsa mevzu Kale’den ve Kule’den öteye geçmiyor, muhabbet Ankara’nın son 100 yılının etrafında dönüp duruyor. Neticede “İstanbul’a dönüşü” gibi bize göreAnkara’nın garip bir güzelliği dile gelir. Bunu söylemek için Yahya Kemal, anlamak için de “agâh” olmak lazımdır ki ünlü şairin asıl adı da zaten Agâh idi!

“Annemin sütü” benzetmesiyle dilimizi, Türkçemizi yücelten, yükselten ve onu en iyi kullanan bir başka “kemal”dir Yahya Kemal… Elbette onu “Şair, yazar, diplomat, siyaset, fikir ve devlet adamı” olarak yetiştirip millete kazandıran “mektebin” Aziz İstanbul olduğu da inkâr edilemez.

Büyük söz ustasına “Ankara’nın güzel tarafı İstanbul’a dönüşüdür” sözünü neden söylediği de sorulmuş elbet; o da “Ankara’yı yermek değildi maksadım, İstanbul’u övmekti” derken ifadesinin nasıl büküldüğüne şaşmış kalmış olmalı.

***

Mevzumuz değildi, biz Ankara’yı anlatıyorduk ki, söz Büyük Usta Yahya Kemal’e dönünce iki çift de onun için söylemek gerekti:

Bu milletin en önemli meselesinin “Türk Aydını’nın mektepten Millet’e dönmeyişidir” tespitini bir cümleyle ve en doğru şekilde yapabilen bir Yahya Kemal, bu milletin çocuklarına mekteplerde adamakıllı neden anlatılmaz, okutulmaz ve neden öğretilmez de “olur olmaz kişilikler” bu milletin evlatlarına “rol model”gösterilir anlamış değilim. Oysaki Batı, önderlerinin, büyüklerinin yaşadıkları evi, altında oturdukları ağaçları bile anıtlaştırıp “ziyaretgâh” yaparak gelecek nesillere onlar üzerinden ufuk açmaktadır.

***

Şimdi gelelim Ankara’mıza…

Ankara’nın sadece Kale’den ve Kule’den ibaret olmadığı açık gerçek. Kale’yi her daim anlatırken, hemen kucağında bir asır boyunca maneviyata mahal olmuş Alâaddin Camii’nden de bir nebze neden bahsetmeyelim?

Ankara’nın maneviyatını oluşturan unsurları saklayıp gözden kaçırmakla Başkenti yarım anlarsınız ve tam anlatmış olmazsınız. (Diyanet de günümüzde benzer bir şey yapıyor: Bazı semtlerde derneklere teslim ettiği muhteşem camileri aydınlatmıyor, ezan sesini de kısarak 20-30 katlı devasa sitelerin ortasına mabetleri adeta gömüyor. Muhteşem gökdelenler arasında cılız kalan o minareleri görebilmek artık ne mümkün?!)

Bir Zamanlar Ankara’ projesinde tek kelime bahsini duyamadığım Hacı Bayram Velî’siz bir Şuur oluşturulabilir mi mesela? Kadim Başkent’e Ankara’ya RUH olmuştur Bayramîler ve Ahîler’in de özünü teşkil ederler..

Hacı Bayram Hazretleri hemen şurada, Solfasol denilen (aslen Zülfazl: Fazilet sahibi) Mahalle’de doğmuş has bir Ankaralıdır ve Başkent’in 700 yılında vardır. Sultan II. Murad Edirne’ye çağırmış ve fakat onun Ankara’ya dönme arzusuna mâni olmamıştır. Oğlu Fatih’in Hocası Akşemseddin’in de hocasıdır Hacı Bayram.

***

Ankara’nın maneviyatını iyi anlamak lazım. Abdülkerim Erdoğan,“Unutulan Şehir Ankara” kitabında güzel dile getirmiş. “Bir zamanlar Ankara Sözlü Tarih Projesi” galasında tam dile gelmese de Başkent Ankara Meclisi bir süredir bunun üzerinde çalışıyor.Ankara’da “Çatı Kuruluş” tur BAM. Bütün veçheleri ve gerçek değerleriyle Ankara’nın benimsenmesi, içselleştirilmesi için büyük gayret göstermektedir.

Ancak şunun iyi bilinmesi lazım:

Ankara çok katmanlı bir Başkenttir ve hiçbir katmanı ihmale gelmez. Çanakkale’yi anlamlı kılan cephelerden Anafartalar’ın adının verildiği mahalle şehrin göbeğinde bir çöplük adeta. Ürker, korkarsınız içinden geçerken, şimdi bu hal Ankara’ya yakışıyor mu? Bir yanı Ulus, az ötede içinde Sinagogu ile Yahudi Mahallesi ve muhteşem Ankara evleri vardı, muhafaza edemedik. Şimdiki belediye yönetiminin de bu meseleye el atacağına inanmıyorum.

Ankara’da Ankaralı yok gibi… Kendi semtlerinde kendi hemşerileriyle oturan söz gelimi Kırşehirli, Çankırılı, Çorumlu ve diğerleri var. Ülkede en çok “hemşeri derneği”ne sahip il Ankara… Burada doğup büyüyorlar ve fakat Ankaralı olamıyorlar. Başkent Ankara Meclisi’nin derdi ve benim kanaatim de bu. O nedenle Ankara’yı her yönü ve zamanıyla ele almak, tutmak ve kaldırmak gerekiyor.

https://www.ankhaber.com/author/ahmettezcan/

https://www.ankhaber.com/wp-content/uploads/2021/03/ANKHABER22.pdf



21 Mart 2021 Pazar

MASKENİN ÖTEKİ YÜZÜ

 ANK Haber

Ahmet Tezcan Bize ne oldu ki, nasıl bir tesirle asıl yapımızdan koptuk ve başkalaştık?

Korona, bir yılını doldurdu ve zayiat devam ediyor. En yakınlarımızı, arkadaşlarımızı, sevdiklerimizi, işimizi kaybediyoruz. 

Her ne kadar  Kovit -19 olarak ortaya çıktığı yılın adıyla anılıyor olsa da, 2020'i "felaket yılı" olarak hafızalara kazıdı. Umutla beklediğimiz 2021'in ilk çeyreğinde cemreler nevruz müjdesi verirken, biz bir bahar hülyasından hâlâ çok uzağız. Uyarılarla birlikte korku ve endişe hâlâ sürüyor. 

Virüs, "mutant" dedikleri başkalaşım ve değişimle yaşamaya ve de yaşatmamaya andiçmiş sanki! 71 vilayette aslıyla birlikte hüküm sürdüğünü açıkladılar ama ne gam!  "İnsan" olarak bizdeki değişimi şöyle gözlemleyebiliriz?  

Evet, değiştik, hepimiz değilse bile çoğumuz mutantız, insanın mutant haliyiz sanki ve fakat farkında değiliz! Maskelerimizin arkasına derinlemesine bakarsak belki bunu görebiliriz. Yok göremiyor isek çocuklarımıza, akraba ve arkadaşlarımıza ve tüm ilişkilerimize bakmamız gerekecek.  

***

Önce şu "mutant" dediğimiz olay nedir ona bir bakalım. Nasıl bir durumdur ki şaşırtıcı değişimlere sebep oluyor.  

Biyolojik bir tabir mutant; Organizmanın yani canlı hücre yapısının, hiper bir ışınıma yani radyasyona yani dış tesire maruz kalmasıyla çekirdeğinden DNA'sına kadar bozulmaya, bozunmaya uğraması..

Canlının fizyolojik ve biyolojik olarak değişmesi olarak tarif ediliyor.

***

Ne yani, insan olarak biz de böyle köklü bir değişime mi uğradık? Adı, yapısı ve ilişkileriyle artık İNSAN özelliği göstermiyor muyuz, bunu mu demek istiyorsun? 

Eh, bir bakıma.. 

Bize ne oldu ki, nasıl bir tesirle asıl yapımızdan koptuk ve başkalaştık? 

Çok derin ve hayatî bir soru bu, herkesin aynanın karşısına geçip kendisine sorması lazım.

***

İnsan, yaradılış itibariyle ve kelime manasıyla "ünsiyet" sahibi demek oluyor, zaten adı da oradan geliyor; "Arkadaşlık, ahbaplık, tanışıklık, iyi güzel ilişki" demektir ünsiyet, peydah etmek için gayret gerekiyor. İnsanın insanla anlaşması zordur da ondan, çünkü her insan içinde kocaman bir EGO besler. Bütün kavga, döğüş-çekiş, rakiplik duygusu bundan ileri gelir. 

Çoktan unuttuk bu ünsiyet gibi kelimeleri, dağarcığımızda kalan "gel-git, aldım-verdim, onu oraya koyma, bu iyi değil, tamam-haydi" gibi 100 kadar kelimeyle günlük işlerimizi yürütür, yönetir olduk.

***

Sokağa bakın, komşunuza, ilişkinize, arkadaşlıklarınıza.. 

En son kimin imdadına yetiştiniz? 

Alacağına vereceğine bakmadan kime gerçek sevgi gösterip samimiyet kurabiliyoruz? 

100-200 kişinin oturduğu mamur sitelerde kaç kişiyle selamlaşıp hal hatır soruyoruz? Hele şimdi pandemi yüzünden asansörde bile bir başkasıyla beraber olmak istemiyoruz.  

Özellikle kentlerde aile ilişkilerimiz facia.. "Yemeyip yedirdiğimiz, giymeyip giydirdiğimiz" çocuklarımızın kölesiyiz adeta. "Kıyamet yaklaştığında anneler efendilerini doğuracak" sözü yaşanır oldu. Mahalle parkının kuytu bir köşesinde  araç içinde kızlı erkekli gençlerin yatsı ezanları okunurken müzik eşliğinde ne konuşup neyi paylaştıklarını sanıyorsunuz?! 

 


4 Mart 2021 Perşembe

GAZETELER, GAZETECİLİK ve ANKARA


Ahmet TezcanMerhaba diyerek ANKHABER’de methali şöyle yapmış olalım:

Gazetecilik insanın içine ekilmiş bir tohum sanki atıldığı gibi durmuyor, filizlenip dal budak salmak, yazmak istiyor tabiatıyla.

Mesleğin, sıcak potadan kurşun satırlarla, fotoğrafın klişe, başlığın hurufat kasasından, entertipli – mürettipli, espaslı – kumpaslı günlerinden kalan Ankara Gazetecisi Dursun Erkılıç kardeşimiz GEL deyince dayanamadık, geldik.

Sabah’ın Ankara’sında “GEL DE YAZMA” köşemizde 1000’den fazla yazıya imza koymuşuz tam 16 yıl. Ondan öncesi, 70’li yıllar, yeri geldikçe bahsederiz. ANKHABER’de devam edelim dedik.

***

Gazeteler Ankara eklerini ansızın kapattılar. Birçok ilde yaptılar bunu. Ne düşündüler, niye kapattılar ben orasında değilim, vardır kendilerine göre sebepleri. Ancak, bu karar Başkent için bence doğru olmadı. Şimdi baksak Avrupa, Asya başkentlerinden halen “Kent Gazetesi” anlamında önemli örnekler gösterilebilir.

Neticede bir “başkent”ten söz ediyoruz.

Hele Ankara’dan bahsediyorsak, yalnızca siyasi anlamı yoktur Ankara’nın; Ankara başlı başına tarihtir öncelikle. Siyasetin olduğu kadar ticaretin, sanayinin, 20 den fazla üniversitesiyle akademik hayatın, bilhassa tababetin yani sağlık sektörünün ve…

Ve tabiatıyla diplomasinin başkentidir Ankara.

Gazetecilik anlamında çok renkli, çok nitelikli bir yayın faaliyeti Ankara gibi bir başkentte en azından dijital ortama taşınarak sürdürülebilirdi. Ciddi bir yatırım GAZETE, yazar-çizer kadro, yetişmiş eleman ve dağıtımda büyük zoru yaşarken kent gazeteciliğiyle kim uğraşır?! Habercilik zaten devlete yaslanmış durumda, ilan reklam işleri de öyle. O halde işin içinden çıkmak her babayiğidin harcı değil.

Hele günümüz şartlarında, haber organizasyonlarını esir alan “dijital teknoloji, sanal alem, sosyal medya” örümcek ağı gibi hayatın her alanını sarmışken, basılı gazeteyi döndüremeyenlere “anlayış” ile bakmak lazım her halde?!

***

Dünyada birçok gazete basımı durdurdu, kâğıt gazeteyi bırakıyorlar artık. “Medya İmparatoru” Murdoch,112 gazetesinden 36’sını tamamen kapattı. 76’sı da internet ortamında. Çok eski çok ünlü gazeteler kendilerine bir yol arıyor. Dünya bir yerlere evrilip devrilirken; basın-basım-medyanın bundan etkilenmemesi ne mümkün?

Silikon vadisi zaten gazeteciliği yeniden tasarlıyor. Artık gazete değil, okur (takipçi) alınıp satılan bir çağa geçtik. Her şey yeniden tanımlanıp değerlendiriliyor(!), insanı bile değiştiriyorlar. Elektriksizlik yüzünden 70 kişinin donarak öldüğü Amerika’da ve aynı anda oluyor bütün bunlar.

Dehşet şeyler yaşanıyor dünyada. Yoksa diyorum, insanlığın, “Ne kadar zalimsiniz, çok nankörsünüz, hiç düşünmez misiniz?” sorgulamasına ve suçlamasına muhatap düştüğü günleri mi yaşıyoruz?!

ANKHABER

ANKHABER GAZETE

20 Ocak 2021 Çarşamba

YENİ DÜNYA DÜZENİ !..

 

Ahmet TezcanGel de yazma..

Ahmet Tezcan

Her şey dijitale döndü, hayatlar da.. Sosyal medya her şey değilse bile çok şey artık. 

Agatha Christie’den Tarık Buğra’ya 2 binden fazla e-kitabı ekranımda gördükçe hem seviniyor hem şaşırıyorum. 

Işığa bile ihtiyaç yok aç ve oku.. 

İlerde hayatın öteki alanlarındaki namütenahi dönüşümü kestirmek gerçekten güç.

**

Okyanusun öteki ucundaki kavgalı değişim dünyanın nasıl inşaa edilmekte olduğunun da ip uçlarını veriyor.

Aha şuraya ıslak parmakla üç çizik; 

ABD’de bugün başlayan yeni dönem Joe Biden’la başlasa bile onunla devam etmez. Kasım’da 80’ine basacak bir ihtiyarı(!) seçim kampanyasında sürekli kürsüye koşarken görüntülediler. Bilinçaltına yönelik subliminal bir çalışmaydı o. Ona “öyle yap” dediler o da yaptı. Neticede seçildi ve Biden’ın görevi de bitti aslında. Onu meydana sürenlerin planı esas şimdi uygulamaya konulacak. 

Dünya nasıl bir maceraya sürüklenecek tahmin edemiyorum!

**

Kamala Harris’a bilhassa DİKKAT! 

Obama’yı “Hüseyin” ism-i şerifiyle ve de rengiyle seçip başkanlık makamına oturtanların Jamaika-Hind melezi Kamala Harris’i keşfi boşuna değil. Obama’nın bıraktığı yerden devam edecek. 

Siyahilerle derdi var ABD’nin.. 

Bu bir bakıma CHP’nin “Ülkücü Mansur Yavaş” ile görünmesi, Kılıçdaroğlu’nun Abdullah Gül’ü dilinden düşürmemesi, İmamoğlu’nun Eyüp Sultan’da Yasin-i Şerif okuma ihtiyacı gibi bir şey bu. 

Çoğunluğa şirinlik olsun!

Trump değildi mesele, o dönemi KEENLEMYEKUN (yok) saysalar bile hareketin ardında bir mantalite var ve devam edecek, rahat yok bundan sonra Amerika'ya, DERİN KAVGA sürecek görünüyor..

**

Avrupa da değişecek. 

İktidarı bırakmaya hazırlanan Merkel’in CDU’daki koltuğuna oturan “Türk Armin” lakaplı siyasetçi Armin Laschet’in Almanya’yı devralmasına kesin gözüyle bakılıyor. Türk dostu, PKK karşıtı lider, Lokomotifi nereye sürer göreceğiz?! Merkel'in yerinde olsa da yolunda olmayacağı belli.

Asya da kritik bir değişime gebe. 

Dünyanın 6. Büyük nüfusunu barındıran ve nükleer güce sahip yegâne Müslüman ülke Pakistan’da genç bir kadın yönetimi devralmaya hazırlanıyor. Batı basınında pek yer almasa da eski Başbakan Nawaz Şerif’in kızı Meryem Nawaz Şerif miting meydanlarında yüzbinleri topluyor. Yarı ömrünü Ankara’da geçirmiş Türk dostu bir Pakistanlı olan Khalid Mahmood Malik, ülkesinde olan biteni çok yakından izliyor. Bize gönderdiği iletide İmran Han ile olmadı diyor. Meryem Nawaz Şerif'in aileye karşı girişilen ağır baskılara rağmen  büyük halk desteğini yanına almayı başardığını söylüyor. 

Ülkemiz için de çok önemli Meryem Nawaz Şerif'in iktidarı devralması. Pakistan  dönüşecek, asker de esas görevine çekilecek. Afganistan, İran, Çin, Hindistan ile çevrili bulunan Can Pakistan, Jeopolitik dinamiği çok yüksek bir coğrafyada oturuyor. Pakistan kadar nükleer güce ihtiyacı olan çok az ülke var. 

İran’da ise oyun bir başka oynanıyor! 

Düzenleyen değilsen, sezen olacaksın, bu çok önemli..

**

Ve okuyucuya son bir not: Yazılarımıza bu blogdan ulaşılabilir. SABAH’ın internet sayfasından ismimizle, “Ahmet Tezcan Sabah Ankara” aramasıyla da internetten birbirimize ulaşabilir, buluşabiliriz. 

14 Ocak 2021 Perşembe

UYDU HAFTASI

GEL DE YAZMA 

Sabah Gzt.

Türksat 5A uydumuzun uzaya fırlatılması dolayısıyla geçen hafta UYDU

TEKNOLOJİLERİ HAFTASI’ydı.. O gece gözümüze uyku girmedi, heyecanla sabahı

ettik. Eskiden Muhammed Ali’nin maçları için sabahlar, ringden galip indiğinde de

“değme keyfimize” olurduk, şimdi de öyle olduk.

İlk Türksat’tan bu yana ülkemizin uzay çalışmalarını yakından

izleyenlerdenim. Bir gözüm daim semadadır ve yer çekimi kadar gök çekimine de

tâbiyim. Orada olan biten her şey; meteorolojik bile beni ziyadesiyle

etkilemektedir. Ben şahsen gökte olmayanın yerde olamayacağı yahut eksik

olacağına inanırım. DEVLET yapısı için de geçerli bir durumdur bu..

****

BM kayıtlarına göre dünyada 200’den fazla devlet var sözde. Uzayda aktif

uydusu olanların sayısı sadece 9.. Bunlardan biri de TÜRKİYE çok şükür..

Uzaydaki filomuza katılan son uydumuz Türksat 5A ile birlikte sayı 7 oldu.

Türksat 5B’yi de yine bu yıl içinde göndereceğiz ve 8 olacak. Biz aslında

TÜRKSAT’larla değil, GÖKTÜRK ve RASAT uydularımızla UZAY ÜLKESİ olduk.

Uydusunu kendisi üretmeyen uzayda VAR kabul edilmiyor. Bizim

TÜRKSAT’larımız şimdiye kadar hizmet alımıdır ve katkımız sınırlıdır.

****

İlk MİLLÎ TÜRKSAT 6A uydumuzun inşaası 2014’de, Rasat ve Göktürk

tecrübesiyle TÜBİTAK tarafından başlatıldı. İmalat, TUSAŞ, ASELSAN ve CTECH

firmalarıyla beraber yürütülüyor. 60 aylık üretim sürecinin tamamlanmasının

ardından 2022’de o da uzaydaki yerini alacak.

Bu arada, SULTAN 2. ABDÜLHAMİD HAN DÖNEMİNDE 19 AVRUPA ÜLKESİ

ile PARİS’te 17 MAYIS 1865 ANLAŞMASI’na KONULAN İMZANIN ÜLKEMİZE UZAY

YOLUNU AÇMIŞ BULUNDUĞU HİÇ UNUTULMAMALIDIR. Uzak görüşe hayran

olmamak mümkün değil.

Tebriklerimle birlikte şu iki çift sözüm de ilgili Bakanlığa.. Türksat 5A’nın

uzaya çıkışı çok sessiz ve heyecansız oldu bence. Uzay maceramız tarihçesiyle

birlikte her yerde anlatılmalıydı.. Üzerinde Türksat 5A yazılı uydu modelli

balonlar Ankara ve İstanbul semalarında dolaştırılabilirdi mesela?! Özellikle

çocukların yer aldığı başka etkinlikler olmalıydı. Beklentim TÜRKSAT 6A’ya kaldı,

siz de hazırlanın lütfen.

7 Ocak 2021 Perşembe

BU DA GEÇER


GEL DE YAZMA

Sabah Gzt.

İşte yepyeni bir yıl ve yeni başlangıçlar için fırsat diyerek umutla 2021’e girdik.

İlk haftası geride kaldı bile.. 2021’in bu ilk yazısında bizim dileğimiz yine olumlu.

Başarılı güzel bir yıl olsun, sağlıkla tamamlayalım istiyoruz. “Bu da geçer” bir

teselli, zamanı iyi değerlendirmeyi bilmek ise çok önemli.

15 yıl geride kaldı bu sütunda ve kimsenin hakkına, hukukuna halel getirecek bir

yazı kaleme almadık. Olumsuz, kara tablolar çizmek de bizim tabiatımız değil. İyi

şeyler diledik ve daimî bir umut beklentisi içinde olduk.

Birbirine sımsıkı sarılmış bir toplum beklentisi ideal olandır ancak; aynı

coğrafyada yaşamak aynı refleksin gösterilmesi için yetmiyor. İletişim ve bilişim

toplumu etkileyen faktörleri çeşitlendiriyor. Dolayısıyla tepkilerimiz de değişiyor.

Farklılıklarımızın değil, ortak yanlarımızın öne çıkarılması bence huzurlu ve mutlu

bir ortamın sağlanması için yeterli olur.

****

Yeni yılın güzel, başarılı ve sağlıklı geçmesi için görünen tek engel var; virüs..

Bize kısıtlı bir hayat yaşatsa da onun da çaresinin bulunacağına inanıyorum. Ne

diyor Kelâm-ı Kadîm: Elbet zorlukla beraber bir kolaylık vardır. İşte aşılar geldi,

tetkikleri yapılıyor, aşılamalar hızla yapılacak ve inşallah bu kısıtlı hayattan

kurtulacağız.

Salgından başka hayatı olumsuz kılacak bir tehlike de kuraklık. Ankara’nın 110

günlük suyunun kaldığı açıklandı. Kayıp ve kaçaklara da bilhassa dikkat çekiliyor.

Suyumuzun yüzde 36’sı şebekede zayi oluyormuş. O halde belediyenin su

kaybını azaltmak üzere çalışma başlatması gerekiyor. Konutlaşmanın çok yoğun

olduğu Ankara’da su ihtiyacını baraj doluluğuyla izah etmek yerine yağarken

suyu depolayan yapılaşmaya kafa yormak gerekmektedir.

****

Belediye HEMŞEHRİ bir kurumdur. Doğumdan ölüme hayatımızın içindedir. Biz

burada şimdiye kadar başkan ve çalışmaları hakkında pek bir yorumda

bulunmadık. Ankara halkının belediyeden beklentisi; günlük polemikten uzak

kalıp hayatı kolaylaştırıcı icraatlar ortaya koymasıdır. Ekmek, su, gıda hijyen ve

denetimi, çevre temizliği en evveldir ve hayatî önceliğimizdir ama yeterli midir

diye sormadan edemiyorum!?

Her şeyi pandemi ile izah etmek kolaycılık olmaz mı?


31 Aralık 2020 Perşembe

2020 ÇOK YORDU

GEL DE YAZMA 

                                                         Sabah Gzt.                           

    İşte 2021 NUMARALI(!) yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. 2021’in ne

numaraları olacak yaşayıp göreceğiz.

TDK sözlüğünde numara, “Hile, düzen, dalavere, yalan” anlamına da

geliyor. Güle oynaya karşılanan ve gelişi şenliklerle kutlanan nice yılların ne

numaralarını gördük bugüne kadar. İşte 2020.. Elazığ depremi ile başladı Korona

ile sürdü gitti. İnsanlığın adeta nasıl bir girdaba sürüklendiğine şahit olduk. Ölüm

korkusundan evlere kapandık, şehirler, ülkeler kapandı, ekonomiler yerle bir

oldu.

Olağanüstü zamanlarda dolup taşan mabetler, tapınaklar bile ıpıssız kaldı.

Tarih şimdiye kadar böylesini yazmadı. 2020 bizi çok yordu, sade bizi değil,

dünyayı yordu. Dilerim 2021 devamı olmaz.

****

    Yılları numara vuran da insanoğlunun kendisidir aslında. Kendince o çok

önemli günü(!) MİLAD kabul edip günleri, ayları, yılları saydı. Öncesi de vardı

elbet ama onu “antika” kategorisine aldı ve bir bakıma yok saydı. Halbuki güneş

orada, ay orada, biz de buradayız, değişen ne? 2020 oldu 2021.. Tek rakam

değişikliğiyle bir şey değişmiyor. Değişmesi lazım gelen aslında bizleriz.

Yaşadığımız tecrübeyle tertemiz bir dünyada kendimize mükemmel bir hayat

hazırlayabilecekken; AYRILIK, NEFRET ACI besliyor, geleceği karartıyoruz.

Nice Yıllara demiştik 2020 için; milletimiz, memleketimiz, ecdat emaneti

vatan toprağımız, biricik yurdumuz, güzel Türkiye’miz için umut tazelemiştik.

****

    Biraz buruk da olsa yine umutluyuz ancak başımızı iki elimiz arasına alıp

şöyle bir düşünmekte fayda var.

Hasret kaldığımız yağmuru bulutlardan değil, on binlerce öksüz yetim

yavrunun çaresiz gözlerinden..

Kimi kimsesi kalmamış, mağdur edilmiş, yerinden yurdundan olmuş

gariplerin dudaklarından dökülecek dualardan bekleyeceğiz.

Aksi halde daha büyük dertlere duçar olur, perdelenen yüzlerin utancını

artık maskeyle de saklayamayız. Yuvalar dağılır, bereket kaçar, selam, sevgi,

saygı tümden göğe çekilir. Bugünün yaşananı maalesef budur.

Öyleyse; yer çekimi kadar gök çekimine de tabi olup yeryüzüne salıverilmiş,

başıboş varlıklar olmadığımızı, bunun mutlaka bir sonucunun olacağını

düşünmeliyiz.

    

    Ben yine çocuklardan başlayarak 2021’in acısız, sancısız, üzüntüsüz bir yıl

olmasını diliyorum. Gülücükleri hiç solmasın o masumların.

Ve ölümü gösterip bizi sıtmaya razı eden dünyanın tepesindeki ahir zaman

firavunlarına da birazcık İNSAF ve MERHAMET diliyorum.

Yeni yılımız kutlu, bereketli, güzel bir yıl olsun inşallah, NİCE YILLARA.

24 Aralık 2020 Perşembe

BİN SÖYLE BİR DİNLE..

Sabah Gzt.


GEL DE YAZMA

Başkent’e tam anlamıyla “göz-kulak” olan SABAH ANKARA geçen hafta 16 yaşına

bastı. Öncü oldu Gazetemiz; Başkent’te olan-biten veya aksayan her durum için

görev üstlendi ve içinde yaşayanları bundan haberdar etti.

Emsali yoktu ilk çıktığında veya ana gazete içinde Ankara’ya sayfa ayrılıyordu.

Sabah Ankara, şehir gazeteciliği anlamında örnek oldu, önemli bir sorumluluk

üstlendi. Doğumuna şahitlik etmiş bir gazeteci olarak biz de “Gel de Yazma”

mottosuyla bu köşeden her konuya, dosdoğru bir gözden pertavsız tuttuk. Tarihe

tanık okuyucu önüne çıkardığımız makale sayısı 1000’in üzerindedir.

Sabah Ankara bugün Osman Altınışık’ın kaptanlığında 16 yaşına girerken, bütün

arkadaşlarımızı tebrik ediyoruz. NİCE YILLARA dileğimizle katkımızı

sürdürüyoruz. İmkân-mekân meselesi, ömrümüz oldukça da güncel mevzulara

aklımızın erdiğince parmak basmaya devam edeceğiz.


****


Günün gündemi belli; VİRÜS dünyayı sarsmaya devam ediyor. Etkisini kırmak

için ülkemiz ve bütün dünya büyük çaba harcıyor. Musallat olan şeyin insanî ve

iradî olup olmadığı tartışılır. Ama şurası bir gerçek ki yarım gram bile çekmeyen

bir yapı yerleşik tüm alışkanlıkları değiştireceğe benziyor.

Baş gösteren bir tehlike daha var: Kuraklık..

Su rezervleri tahminlerin çok altına düştü. Musluktan akan suyun kokusundan da

belli ki su rezervlerimiz DİP yapmaya yakın. Ankara’yı besleyen barajlardaki

doluluk yüzde 25’in altına inmiş, yetkililer uyarıyor ve yağmur emaresi de

gözükmüyor.


****


İster istemez şöyle düşünüyorum: Birbirimizden çok koptuk, samimiyet kalmadı,

YÜZLERİMİZ PERDELENDİ ve evlere kapandık kaldık. Ve Kadîm Kelam kulağımıza

fısıldıyor: “Suyunuz çekiliverse size akarsuyu kim getirir?”(Mülk-30)

Bütün binalarda suyu ve enerjiyi depolamamız gerekirken; tuvaletinde içme suyu

kullanan, güneşini tam kullanamayan bir ülkeyiz biz! Her konuda israf

alışkanlığımız oldu. Evin çevresindeki ağaçları budadılar iki kamyon odunu çöpe

attılar. Rezervuarın içine 1,5 luk pet şişe yerleştirsek sifonu her çekişte o kadar

su tasarruf ederiz.

Tehlike çanları çalıyor. Kaynaklarımızı iyi kullanmak, en önemlisi de minnet ve

şükran duygumuzu yeniden kazanmak zorundayız.


17 Aralık 2020 Perşembe

DOĞUMU DEĞİL, ÖLÜMÜ KUTLANAN ADAM!

GEL DE YAZMA


İnsanlar doğum gününü çok önemserler. O günü iple çeker, kutlamalar yaparlar.

Ben bu arada böyle kutlamalarda İngilizce “Happy birthday to you” filan diyerek alkış tutulmasına da pek bir anlam veremem.

Sömürge halklarına yakışan bir tutum bence!

Yer yüzünde bir tek insan var ki onun doğumu değil, ölümü kutlanmaktadır.

Çünkü bizzat kendisi “düğün günü” ilan etmiştir öldüğü günü.. Cenazesinde yas

tutulmayıp eğlenilmesini, şenlikler yapılmasını istemiştir.

Evet, bugün Şeb-i Arus, Hz. Mevlâna’nın Hakka kavuşma günüdür. Aşk Şehri

Konya bugün O’nun GEL çağrısına mukabeleyle, her dinden, dilden ve renkten

insanlarla dolup taşmayacak. 2020 Şeb-i Arus’unda bugün Konya, ney sesleriyle

inleyecek belki ama, sokaklar bu gece pandemi nedeniyle ıssız ve sessiz kalacak.

Semazenler, sazendeler 747 nci Vuslatın ayini şerifini bu gece maskeyle mi icra

edecekler, Mevlevîler birbirinin elini öpemeden nasıl bayramlaşıp “AŞK ile Huu..”

diyecekler ben de merak ediyorum?!

****

Hıristiyanların, Musevilerin 747 yıl önce bugün, Müslümanlarla beraber O’nun

cenaze merasiminde, vasiyeti de ihlal edip nasıl gözyaşı döktüklerini bugün;

Rumlara, Ermenilere, Yahudilere ve her fırsatta Türkiye’ye düşmanlık eden

Amerika’ya nasıl anlatılır bilmiyorum?!

Hz. Pîr’i anlatan RUMÎ adlı kitabın ABD’de her yıl “bestseller” (çok satan) olup

“liste başı” kalması ne yaman çelişkidir ve nasıl anlaşılır?!

****

Mustafa Kemal‘in de Mevlâna ile ilgili ta Selanik’ten başlayan hikâyeleri var. Bir

ara kraldan fazla kralcılar türbeler, tekkeler, zaviyelerle birlikte Hazret’in

türbesini de kapatmak istediler. Atatürk, Hasan Ali Yücel ile ziyareti sırasında

Niyaz Penceresi’ndeki yazıyı gördü. Farsça bilen Hasan Ali’ye yazıyı tercüme

ettirdi. Kitabedeki; “Ey keremde, yücelikte, nur saçıcılıkta güneşin, ayın ve

yıldızların kendisine kul köle kesildiği güzel. Garip âşıklar senin kapından başka

bir yol bulamasınlar diye, bütün kapılar kapatılmış, yalnız senin kapın açık

bırakılmıştır” ifadeleri türbenin bugüne kadar açık kalmasını sağlamıştır.

Hz. Mevlâna’yı asırlardır insanlara sevdiren onun Aşkı olmuştur. O aşk;

Allah’adır, “ayağının tozuyum” dediği Habibi Resul’e ve tüm yaratılanlaradır. O

insanı da bir başka sevmiş ve fakat dünyevileşmeyi hiç sevmemiştir. Onun

öğretileri birbirinden kopmuş günümüz insanı için adeta ilaçtır amma dinleyeni,

duyanı azalmıştır vesselam.

747 yıl sonra biz de O’nu, Tebrizi’yi, Tirmizî’yi, Sadrettin Konevi ve tüm dostlarını hürmet ve muhabbetle buradan Huu diyerek aşk ile selamlıyoruz.

Sabah Gzt.