5 Eylül 2019 Perşembe

Zilleri çalsın hayatları çalınmasın

Ahmet TEZCAN

Zilleri çalsın hayatları çalınmasın

5.9.2019

Evet, bu söz bu yılın eğitim düsturu, teması, mottosu, sloganı, simgesi, sembolü, parolası, şifresi olmalıdır. Okullar açılıyor, ziller çalıyor; zilleri çalsın hayatları çalınmasın. Başkenti artık okul telaşı sardı. Yalnız başkenti mi, tüm yurtta okul, öğrenci ve öğretmen konusu memleket gündeminin ilk sırasına yerleşmiş bulunuyor. 82 milyon Türkiye nüfusunun 20 milyonu öğrencidir. Hesap etmedim ama bizim öğrenci sayımız rahat 150 ülkenin nüfusundan büyüktür. Bunu niçin söylüyorum; 20 milyon yalnızca öğrenci nüfusu olan Türkiye; nasıl bir varlığa, potansiyele ve enerjiye sahiptir buna dikkat çekmek için. Konu çok önemlidir ve hattâ Türkiye için hayatîdir. Sadece Milli Eğitim'in değil, eğitim-öğretim-okulöğrenci bütün bakanlıkların konusudur, öyle olmalıdır.

***

Her yıl artan bu 20 milyon nüfus bu eğitim öğretimin sonunda vatanını, bayrağını sevecek mi? Bütün alanlarda ülke ihtiyacına dengeli bir cevap verecek mi?! En önemlisi; içeriden ve dışarıdan bu memlekete bir tehdit ve saldırı söz konusu olduğunda ve haydi denilince bu 20 milyon nüfus tankın üstüne mi çıkar, altına mı yatar, sosyal medyaya mı gömülür yoksa AVM'lere mi koşar, çok önemli sorulardır bunlar.

***

Ankara nüfusu 5,5 milyon olduğu hesabıyla başkentte öğrenci sayımız 1 milyonu aşmıştır. Bunun 100 bini birinci sınıflara kayıt yaptıran miniklerdir ki; bu 1 öğrenci nüfusunun okul trafiği, güvenli servisi, gıdası, beslenmesi her türlü ihtiyacı anne-babalardan sonra idarenin, bilhassa belediyelerin işinin en önemli parçası olmalıdır. Ben bilhassa okul çevresindeki asayiş konusu için İçişleri'nin, Bakan Süleyman Soylu'nun özellikle dikkatini çekmek istiyorum: Bütün valiler, kaymakamlar ve belediye başkanları devlet emri olarak bir tebligatla uyarılmalılar.Onlar da makamlarında oturarak ve bu işi altlarına havale ederek değil, bizzat meşgul olmalılar ki; uyuşturucu satıcısı, sapık, ipsiz-sapsız, eski mezun vb. okul yolunda ve çevresinde mobil yahut yerleşik, kılıklı-kılıksız hattâ kamuflajlı potansiyel tehlike arz eden kim varsa takibe alınmalı ve öğrencilerden uzak tutulmalıdır. Bir başka önemli husus ise bunları takip edecek olanların okul önünde sigara soluyan sorumsuzlar değil, aile üyesi, bilinçli bireyler arasından seçilmiş görevliler olmasına dikkat edilmelidir. Bize düşen ise uyarı görevi, hayır dua ve başarı dileğidir.

gazete

29 Ağustos 2019 Perşembe

Hicri yeni yıl

Ahmet TEZCAN

Hicri yeni yıl

29.8.2019

Ben arada bir takvime bağlı yazılar yazmayı severim. Bir bakıma bu yazılar ROTA belirlemek açısından önümüzü gösteren yazılardır. Çünkü çoğumuz günlük telaştan yaşadığımız günleri ve olayları unuturuz. Bu yüzden Zafer bayramı resmi tatil mi, okullar ne gün açılacak, Hicri yılbaşı ne zaman gibi soruları birbirimize sorarız. H H H
Okullar 9 Eylül'de uma gününe raslayan Zafer bayramıyla birlikte hafta sonu 3 günlük son tatil fırsatını kullananlar mutlaka olacaktır. Doğrusunu isterseniz pek çoğumuz için tatil de yaz da bitti. Hepimiz tatil yorgunuyuz, şimdi bilhassa Ankaralılar için mesai zamanı. Pastırma yazında hava nasıl olur bilinmez, Ağustos'u Zaferle uğurladıktan sonra şimdi hepimiz için iş ve çocuklarımızın okul telaşı başlayacak. Okullar bu sene 9 Eylül'de, bir hafta erken açılacak. Yeni sistem ve uygulamaya göre 18-22 Kasım arasında ilk ara tatil yapılacak. Yarıyıl tatili ise Şubat değil, 20-31 Ocak 2020 tarihi olarak belirlendi.


BÜYÜK TAARRUZ
Bazıları Büyük Taarruz'u sorgulasalar da 30 Ağustos, tüm zaferlerimizin tacı, önemli bir gün ve bayram olarak tarihimize geçmiştir. Büyük taarruz için; "İmparatorluk çökmüştür, yeni kurulan Türkiye'ye yeni zaferler, yeni kahramanlar gerekmektedir, dolayısıyla yeni bir tarih yazılarak oynanmıştır" özetindeki sorgulamalar ise tamamen indi bir yorumdan ibarettir. Esasen yıkımı hazırlayanların bizi BÜYÜK DEVLET liginden düşürüp Yunanistan, Bulgaristan, Ermenistan gibi devletçiklerin ligine dâhil etmek suretiyle DÜNYA DEVLETİ olarak yalnızca kendilerinin sahne alma arzularıdır ki üzerinde durulması ve düşünülmesi gerekir.


HİCRİ YILBAŞI
31 Ağustos Cumartesi Hicri yılbaşıdır. Muharrem ayı ile manevi anlamda yeni bir iklime giriyoruz, aşure günleri başlıyor. Muharrem ayı Ramazan'dan sonraki en faziletli aydır. Hz. Hüseyin'in katledilmesinden Nuh tufanına, Hz. İbrahim'in ateşe atılmasından Musa (a.s.)'ın denizi yarmasına, İsa peygamberin doğumu ve göğe yükseltilmesine kadar insanlık için dönüm noktası sayılan pek çok olayın Muharrem'de yaşandığı kabul edilir. Muharrem ve Safer, matem aylarıdır.Alevi vatandaşlarımız da 10 günlük matem ve Muharrem Orucu tutarlar, çünkü bütün peygamberler bu günlerde oruç tutmuştur. Matem süresince kesici alete el sürülmez, kurban kesilmez, et yenmez. Hiçbir canlıya eziyet edilmez, kalp kırmamaya dikkat edilir, dedikodu yapılmaz. Bu vesileyle biz de Muharrem ile başlayan hicri yeni yılımızı en güzel şekilde ve bereketle yaşanması arzusuyla kutluyor, çocuklarımıza yeni dönemde sağlık ve başarılar diliyoruz.

gazete

22 Ağustos 2019 Perşembe

Tişört yazıları

Ahmet TEZCAN

Tişört yazıları

22.8.2019

Doç Dr. Yağmur Küçükbezirci "Farkındalık" yaratmak adına ciddi bir çalışma başlatmış.
Yaptığı araştırmalarda ilginç sonuçlara ulaşmış ve bunu da herkesle paylaşıyor.
Neden mi bahsediyorum?
Çocuk büyük hemen herkesin üzerindeki İngilizce yazılı tişörtlerden.. Çok ucuz, pratik, kolay yıkanır olduğundan bilhassa tercih edilen yaygın giysi. Adı İngilizce ama çoğu yerli imalat, üzerindeki yazılar da taklit.
Basit bir giysi üzerindeki bu yazılar nedir, nedendir hiç düşündünüz mü? Zaten tabelalarımız, birçok şey hatta günlük konuşma dilimiz neden İngilizce anlaması güç? Bir şeyi Türkçe ifade edemiyor muyuz?
Neden sömürge halkı gibi davranıyoruz?
Türk Dil Kurumu, Türkçe üzerine eğitim-öğretim verenlerin bu alanda bir çalışması, bir kaygısı var mı acaba?
Meseleyi basit görenler bu yozlaşmaya dolaylı destek olmuş olmuyor mu?
Dilimiz, davranışımızla "BİZ" olamadık vesselam!

Selçuk Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan hemşerim Doç. Dr.
Yağmur Küçükbezirci minik yeğeninin giysisi üzerinde, İngilizce "Ben aç köpeğim" yazısını görünce hemen bir çalışma alanı oluşturarak konuyu herkesle paylaşmaya başlamış. Tişörtlerde neler bulmuş neler! Bunları da sosyal medya ortamında sıkça paylaşıyor, adını yazıp çalışmalarına ulaşabilirsiniz.
Tişört, bazen şapka üzerindeki yazılarda inanç ve cinsellik hedef. Bir teyze göğsünde İngilizce "porno yıldızı" yazısıyla dolaşabiliyor, sırtında "Tanrı nerede?" yazılı tişörtle bir delikanlıyı Cuma namazı kılarken görebilirsiniz. Sakın "Ne olacak ki bu yazılardan?" demeyin, sizin basit gördüğünüz bu ayrıntıyı titizlikle çalışanlar var.

Bakın neler bulmuş Hoca: "Bu Gece Boşum", "Seni İstiyorum", "Meşhur, Başarılı, Zenginseniz!
Boştayım" Cinsellik mesajları o kadar çok ki burada dile getirmekten insan utanıyor. "God is Busy, Can I Help You?" yani "Tanrı Meşgul Ben Yardımcı Olabilir miyim?","Hayatını Yaşa" , "Korku Kul Yapısıdır, Din Korkudur", "Hayat Eğlencedir", "Uyuşturucuya Güven" ve daha neler!
Kültürümüzle, maneviyatımızla örtüşmeyen bu yazılar bilinçaltına göndermelerdir.
Biz de anlamını bilmeden ve önemsemeden bunları kullanıyoruz.
Bizimkisi ise bir farkındalık oluşturmak o kadar.

gazete

15 Ağustos 2019 Perşembe

Trafiğe kurban oldular!

Ahmet TEZCAN

Trafiğe kurban oldular!

15.8.2019

Tatili tatil, bayramı bayram gibi kutlayamaz olduk. Bu bayram da kural değişmedi, onlarca insanımızı yine trafiğe kurban verdik. Ölü sayısı dün 50 civarındaydı, onlarca ev yine yasa boğuldu. Arabalarla yiğitlik olmuyor, bunu da öğrenmiş olmamız gerekiyor. Teknoloji geliştikçe otomobillerin konforu, gücü ve hızı artıyor ama güvenlik konusu insana bağlı bir şey. Sürücünün sağlığı, eğitimi, bilgisi, becerisi, refleksi ile yalnız trafikte değil günlük hayatımızda bile güvenliğimizi olumlu olumsuz etkiliyor.
***
Bu yolda ve trafik kazlarıyla mücadelede çaba harcayan sivil toplum kuruluşlarına kulak vermek gerekmektedir. Karayolu Trafik Ve Yol Güvenliği Derneği bu kuruluşlardan biri. Başkan İhsan Memiş'in verdiği rakamlar dehşet verici. Yaptıkları açıklamaya göre ülkemizdeki 1 milyon 202 bin trafik kazasında 7 bin 427 kişi ölmüş ve 300 bin kişi de yaralanmış. Trafik Yol Güvenliği' nin tespitidir bunlar ve yıl ortalamasıdır. Avrupa ülkelerinin motorlu araç sayıları ile karşılaştığında ortalama 5 kat fazla, bu da sürücü kalitemizde kuralların yerine oturmadığını gösteriyor.
***
Başkan Memiş, ezbere ve imtihana dayalı bir belge alma yarışının devam ettiğini söylüyor. Bir şey daha söylüyor, şu andaki araç sayısı ile sürücü belgeli insan sayımız arasında 10 milyon fazlamız olduğunu.. İlginç değil mi? Trafik kazalarının da nedenini açıklıyor bu tespit. En önemli varlığımız insan ve her yıl binlerce insanımızı trafiğe kurban veriyoruz.
***
Zamanın değişimi ile bayramların da değiştiğini yazacaktım, içinde çocukların da olduğu trafik kazaları öne çıktı. Ben en çok çocuklara üzülüyorum. Tazecik fidanlarımız büyüklerin kucağında mutlu, mes'ut seyahatteyken küçücük bir hata ile tatlı bir uyku esnasında belki nasıl ölüme savruldular kim bilir?! Kimseyi suçlamıyorum, biraz dikkat diyorum ve kazasız belasız bayramlar diliyorum.

gazete

8 Ağustos 2019 Perşembe

Bayram edelim Yâr ile şimdi

Ahmet TEZCAN

Bayram edelim Yâr ile şimdi

8.8.2019

Bayram haftasına girdik. 10 Ağustos bayram arifesi. Takip eden dört gün Allah nasip ederse ve O'na adanan kurbanlarımız, dost ve akrabalarımızla hoşça bir bayram geçirmeyi diliyorum. Bu vesileyle Türk dünyasının ve Âlem-i İslâm'ın Kurban Bayramı'nı en içten dileklerimle kutluyorum. Kazasız belasız bir bayramı huzur içinde geçirelim istiyorum. Çünkü bu bayram bıçaklı satırlı bir bayram aynı zamanda... Kasap ya da kasap becerisi gösterebilenler her kurban sahibinin ihtiyacına cevap veremeyeceğine göre büyük bir kesim kendi kurbanını kendisi kesecektir. Her yıl memleketin Acil Servisleri bu yüzden boş kalmıyor. Metropollerde oturanlar da ekran başında bir yerlerini kesmiş insanların haberlerini izliyor.

***

Ankara'nın manevî sahibi bildiğimiz, her zorumuzda kapısına yaslandığımız Hacı Bayram Veli hazretlerini anmadan bayram yazısı olur mu? Ne diyordu Hazret? "Bayramî imdi bayramî imdi/bayram edersin yâr ile şimdi" "N'oldu bu gönlüm" ilahisinden iki mısradır aktardığımız. Büyük Veli diğer mısralarında gönül duygusunu coşkuyla dile getirirken; "Yâr ile bayram" ın da teşekkürünü ediyor. İnsanlar kimi "Yâr" edinirse ona teşekkür eder.

***

Bayramda bizler aslında çocukluk lezzetimizi arıyoruz.. Aile büyükleriyle yaşadığımız çocukluk bayramlarını unutamıyoruz ama kendi çocuklarımıza da aynı duyguları yaşatmaktan gün geçtikçe uzaklaşıyoruz. Dinî bir ritüel olmakla birlikte bayramlar maalesef "tatil fırsatı" olarak değerlendiriliyor. Çoğumuz kurbanla, kabirle değil, "Alo Kurban" hattından bir bağış ile tatil yöresinde dinlenmeyi tercih ediyoruz. Hep yorgunuz, dinlenirken bile yoruluyoruz. Bayramlar çocukluk masumiyeti muhafaza edildiği oranda yaşanır. Byram şimdi de yine çocuklaradır, yetişkinlere ise "ara tatil"! Yılın 140 gününde tatil yaptığımıza dair bir haber okumuştum gazetelerde, Cumartesi - Pazar dâhil mi bilmiyorum. Yılın 225 günü mesai gerisi bayram seyran işte! Memleketimizde iş yapan Japon dostlar "Türkiye, hep tatil hep tatil!" diye boşuna dememişler!

***

Böylelikle Ağustos ayını Zafer Bayramı coşkusuyla savuştururken Hicri yılı da tamamlamış olacağız. Muharrem ile birlikte "Aşure Günleri" başlayacak. Eylül, her zamanki gibi çocukların okul telaşıyla geçecek. Hayat bu, iki ipliği iğneden geçirmek için bükmek gerekiyor. Biz de büküle büküle hayat yolunda ilerliyoruz. Bayramı bayram gibi kutlayalım, çocukların gül yüzünde güzel gülücükler açsın, büyüyünce onların da tatlı bayram hatıraları olsun.

gazete

1 Ağustos 2019 Perşembe

Hac ibadeti

Ahmet TEZCAN

Hac ibadeti

1.8.2019

Hicri 1440'ın son günü, yarın Zilhicce giriyor yani Hac mevsimi. Hac zamanı bellidir; Şevval ile başlar Zilhicce ile tamamlanır. En dar zamanıyla 9-14 Ağustos bu ibadetin tam zamanı. Bu sene ülkemizden 80 bin kişi hacca gitmeye hak kazandı. Hac, mali yeterliliği olan Müslüman'a farz ve bedenen yapılan bir ibadettir; borçlanarak, kredi kartından, ödünç parayla filan Haccın yapılamadığı yetkililerce her zaman ifade ediliyor. Hac, Hz. Âdem'den bu yana var; derler ki Âdem atamız bir süreliğine yeryüzüne indirildiğinde, Rabbinden bir dilekte bulunmuş, "Cennette seni tesbih ederken" demiş, "billur bir sütunun etrafında tavaf ederdim, onu da indir ve ben yine sana öyle ibadet edip seni anayım." Dileği kabul olmuş ve Âdem sonrası muhtemelen Nuh tufanında kaybolan o sütunun bir parçası bulunarak Hz. İbrahim tarafından Kâbe'nin malum köşesine yerleştirilmiş adı da "Hacerülesved" olmuş.

***

İnsanların kimi zaman içine putları doldurarak, bazen "günah işledik bu giysilerle" diyerek çıplak halde Kâbe'nin etrafında tavaf ettikleri biliniyor. Giydirmek için örtüler dağıtılmış, adı ihram olmuş belki, bazen parayla satılmış bu örtüler ve alamayanların çıplak halde ve alkışlayarak tavaf ettikleri anlatılır. Hikâye bu, doğrusunu ancak Allah bilir. Ama şu bir gerçek; insan var olduğundan beri bu ibadet var. En doğrusu ve Allah indindeki dinin bütün sınırları son din İslâm ve onun peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)'nın sünnetleriyle bellidir. Buna rağmen eğip bükenler yok mudur, elbette vardır ama insanoğlu doğrusunu bulmak için çabalayacaktır. Önemli olan bu yoldaki gayrettir, samimiyettir.

***


Bütün bu telaş 9 Ağustos ikindi vaktiyle 10 Ağustos imsak saati arasında Arafat'ta bulunmak ve bayramda Kâbe'yi tavaf içindir. Haccın rüknü denen, farz olan da budur. Bunun vacipleri sünnetleri de var ve ihmal edilmez. Hac ibadeti de sadece Kur'an ile değil, Peygamberin sünnetleriyle anlaşılabilmektedir. Zaten geneli itibariyle dinimiz böyledir; Peygamberimiz ile yaşanmak durumundadır. Şunu da belirtmeden geçmeyeceğim. En pahalı ibadet bizim ülkemizdedir ve Haccın taban fiyatı 15-20 bin liradır. "E, birader bu ibadet varlıklı olanlara" denilemez, ucuzlatılabilir, daha ucuz yolu bulunabilir. Diyanet de haccın turistik organizasyonundan çekilmeli ve bu işi profesyonellere bırakarak sıkı bir şekilde denetlemeli ve yalnızca ibadet boyutuyla iştigal etmelidir. Para insanı bozar.

gazete

25 Temmuz 2019 Perşembe

Tatil yazısı 2019

Ahmet TEZCAN

Tatil yazısı 2019

25.7.2019

Tatil mevsimi tüm canlılığıyla sürüyor; yollar, dilenme istasyonları tatilcilerden geçilmiyor, her yer cıvıl cıvıl. Biz de tatil her zaman çocuklarımıza göre planlanır, çocukların durumu tatilimizin odağıdır adeta. Emekli olana kadar da bu devam eder. Ha, evde yaşlı ve hastamız varsa bu hal günlük hayatın da önemli bir parçasıdır zaten.

***

Okullar 9 Eylül'de açılacak. Yeni öğretim yılının başlamasına daha Ağustos gibi koca bir ay var ve hazırlıklar Eylül ile başlar. "Çocukların okulları başlamadan bir yerlere gidelim, bir hafta on gün deniz tatili yapalım" diyen aileler şu an yollarda, tatil yörelerindeler.. Bütün kış bugünlerin hayalini kurdular, para ayırdılar, hazırlık yaptılar, çalışan aileler izinlerini bugünlere denk düşürdüler ve artık gezi, deniz, güneş, doğa ile haşır neşirler.

***

Peki, tatilciler o yörelerde ne yiyorlar, nasıl besleniyorlar? Herkes kendi durumunu biliyor ama benim gözlemim; çocukların beslenmesine tatil yörelerinde hiç dikkat edilmediğidir. Büyükler için de aynı durum söz konusu ve fakat onlara sözüm yok. Neticede yetişkin insanlardır, ne yiyip içtiklerini bilmeleri gerekir. Ama ister ikaz ister hatırlatma deyin benim çocuklar beslenmesi konusunda ikazım var. Onlar tatilde ıvır-zıvır ile karınlarını doyuruyorlar. Koca bir tabak patates kızartması veya makarna üzerine bol ketçap ve bol şekerli boyalı sular, konsantre içecek ve en başta da kola! Çocuklar bu memleketin en değerli varlığıdır, geleceğidir, bir bakıma umududur. O nedenle bütün bir hayatı boyunca onlarla ilgili her şeye dikkat kesilmek durumundayız, en başta da yiyip içtiklerine. Vazgeçirmeye çalışılsa da "zorlama" noktası ailede sorun oluyor.

***

Bir de yollarda alınıp satılanlar.. "Yöresel, otantik, tatil hatırası" adı ne olursa olsun ağırlıklı olarak "uyduruk" şeyler alınıp satılıyor ve bütçeye yükü toplamda önemli yekûn oluşturuyor. Yerli yabancı binlerce insanın mola verdiği noktalarda mesela "fastfood" kalitesinin üzerine çıkılabilmiş değil. Kilolarla hazır patates, maya yüklü unlu mamuller tüketiliyor. Zeytin 45 lira, el insaf! Peynir, sucuk hakeza... Tatil yörelerinde ve güzergâhında bence denetim sorunu var. İdareciler, belediyeciler şöyle bir dolaşsalar ya?

gazete

18 Temmuz 2019 Perşembe

İki vakit arasında bir tarih!

Ahmet TEZCAN

İki vakit arasında bir tarih!

18.7.2019

Belki ilginizi çeker dedim, bugün 15 Temmuz'u yazacağım, benim de söyleyeceklerim var. Bir koca milleti, yüzyılların yaşanmışlıkları içinde kadim Anadolu'yu, yatsı namazı ile sabah namazı arasında tarihe gömeceklerdi. Debelenip doğrulana kadar da kaç on yıl gerekecekti tahmin etmesi çok güç. Ne uğruna ve kimin adına? Onun bu işte rolü çok büyük elbet ama bir ağlak imamın(!) işi mi sanırsınız bunu yoksa?! Öyle demek için çok saf hattâ onun ötesi olmak lazım.

***

Buraya kadarını eli kalem tutan, vicdan sahibi herkes yazdı. Şimdi sıkı durun, bizim kaybımız sadece 251 kişi mi? Çık çık! Peki ya onlarınki?! Bizim kaybımızın üç katı kadar da onlara yazacaksın. Bu işte münhasıran görev almış ajanlarını da kat içine.. 15 Temmuz hakkındaki gerçekleri çok ileriki zamanlarda öğreneceğiz, belki de öğrenemeyeceğiz. Biz 15 Temmuz'un tarih olduğunu, kitaplara geçeceğini biliyoruz sadece. Herkesin de bildiği bu. Elinde hiçbir silahı olmayan adamın sokağa çıkıp, uçakları, tankları, helikopterleri dahil tepeden tırnağa silahlı, sadece silahlı değil, planlı ve de kararlı bir güce karşı; "Siz ne yapıyorsunuz ya?" diyerek ikna etmeye çalışan, olmadı başını, gövdesini değil, hayatını ortaya koyan bir millete tarihte rastlanmış mıdır? Bu sebepledir ki 15 TEMMUZ TARİHTEKİ TÜM DİRENİŞLERİN
TACIDIR, TAÇLANMIŞIDIR.

***

Dikkat edin, kötü ne varsa Müslüman'a yükleyip petrol başta değerli nesi varsa kullanmak istiyorlar. İran ile denediler bunu, kimse yutmadı, tutmadı. BAYRAK ÜLKE TÜRKİYE'ydi çünkü. Yeni bir imam(!) buldular, başarsalardı Dolmabahçe'ye oturtacak, ilk Cuma namazını onunla Ayasofya'da milyonlarla eda etmek suretiyle bir milleti kendi kadim idealleriyle esir alacaklardı. Olmadı, olmazdı, Türkiye artık yılmaz yıkılmazdı. Uyanık olmalıyız, bizim değerlerimizle geliyorlar. Vazgeçmezler, yine deneyecekler. Bakalım bundan sonra neyi, nereden ve nasıl?

gazete

11 Temmuz 2019 Perşembe

Ankara’nın bağları!

Ahmet TEZCAN

Ankara’nın bağları!

11.7.2019

Ankara'nın bağları hepimizin dilinde, dinlemediğimiz duymadığımız gün yoktur. Bu düğün türküsü neredeyse zeybeğimizi bile geride bıraktı.
Nedeni herkesçe malum, insanı yerinde durdurmuyor. Mevlitle başlayan düğünlerimiz bile Ankara'nın bağları çalınmadan tamamlanamaz oldu.Konuyu getireceğimiz nokta bu değil elbette, Ankara'nın dağlarıdır, bağlarıdır, ormanları, ağaçlarıdır.
Ankara deyince en evvel İç Anadolu bozkırının ortasında bir kent akla gelir.
Bakıp da görenler bunun böyle olmadığını hemen fark ederler. Sınırlı sayıda bitkinin yetiştiği bir kent değil Ankara..
Dikkatlice bakıldığında bitki çeşitliliği yönünden zengin olduğu hemen anlaşılacaktır. Taa Balıkesir tarafından manolya tohumu getirdiğimde "Ankara'da yetişmez" dediler, denedik bakalım göreceğiz. Ormancılar, manolya, defne, zeytin, zakkum, sığla, yasemin, fıstık çamı gibi bir çok ağacın/çalının Ankara ikliminde yetişebildiğini söylüyorlar.

***

Ahmet Demirtaş imzasıyla ve Ankara'nın ağaç, ağaççık ve çalıları adlı bir kitabın da yayınlanmış olduğunu memnuniyetle gördüm. Temin edersek bilgimizi geliştireceğiz. Kıymetli ağaçlara iklimi müsait olduğu halde şu zamk gibi yapışkan, salgıları, tohumları olan ağaçlar neden Ankara sokaklarındadır bilemiyorum Hele pamuk saçan kavaklar çok mu gerekliydi, kavağın pamuk dökmeyeni yok mudur onu da ilgilileri biliyor.
İlgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz olunca işte ODTÜ'de olduğu gibi bir avuç mevzudan bir yığın problem çıkıyor.

***

ODTÜ demişken bu köşede bu güzide okulumuz hakkında olumsuz tek satır yoktur. Hep başarıları, akıl küpü öğrencileri konu edilmiş, övülmüş desteklenmiştir ve fakat, benim bir yazıma istinaden meslektaşımız Hakkı Öcal'ın sosyal medyada ifade ettiği gibi "ODTÜ ülkemizin gözbebeklerinden biri. Ne var ki o akıllı insanlar henüz akılsız davranışları reddetmediler.." Nedir o kız öğrencinin ağzından çıkan o sözler?!
"... onurlu olun" Doğrusu seyrederken ben utandım. Annesi babası da seyretmiş ve yüzü kızarmıştır 5-10 pamuk döken kavak ağacı için kızının ağzından çıkanlar adına. Ama yine mesele ağaç değil, çocukları bir bahane ileri sürenler var. ODTÜ, her şeyi başardı demokrat olmayı, ideolojik saplantıya düşmeden medenice bir şeyi tartışmayı başaramadı vesselam. Bunun bence her yönüyle masaya yatırılması lazım gelir diye düşünüyorum.

gazete

4 Temmuz 2019 Perşembe

Diyanet’ten açıklama

Ahmet TEZCAN

Diyanet’ten açıklama

4.7.2019

Ramazanda Ankara'nın camileri ve hazırlıklarla ilgili bir yazım vardı, Kocatepe Camisi'nin de ihtiyaçlarına değinmiştim o yazıda.
Kocatepe, muhteşem büyüklüğüyle görülmek, bir vakit olsun namaz için uğranılan bir mabettir Ankara'da ve Diyanet Vakfı ilgilenmektedir, genel merkezi de caminin altındadır. Mahalleli cemaatin ifadeleriyle yaşlı ve engelli vatandaş camiye ulaşmada sıkıntılarını dile getirirken; tam 55 basamak çıkmak zorunda kaldıklarını söylemişti.
Ben de "Yürüyen merdiven" çözümü önermiştim.
Dahası caminin yeterli bakım görmediğiydi konu.

Doğrudan Diyanet Vakfı'nı muhatap almıştık, açıklama da Gnl. Md. Yrd. Çakıroğlu imzasıyla oradan geldi ve tam 5 sayfa.. Burada yer vermemiz imkansız ama özetlersek; iç-dış aydınlatma ve temizlik için gereken çalışmanın periyodik olarak yapıldığı, ihtiyaç duyulan alanın ısıtıldığı, soğutma ihtiyacı olmadığı, asansörlerin yenilendiği, kubbedeki su sızıntısından parke ve merdivenlere kadar ihtiyaç duyulan onarımların yapılmakta olduğu ve ses sistemiyle ilgili ayrıntılı bilgiler verilen açıklamada, cephe aydınlatmasının Büyükşehir Belediyesi'nin taahhüdü olduğu fakat ilgisiz kalındığı ifade ediliyor. Çoğu yaşını aşmış, mahalleli cemaat, hiç değinilmeyen yürüyen merdiven konusunda ısrarlı. 24 saat açık olan caminin dış aydınlatmaları da sabaha dek açık olmalı. "Kocatepe Ankara'nın sıradan bir camisi değil, başkentin 'Selatin Camii'dir" diyorlar ve Ankara'nın gece manzarasından bu büyük mabedin silindiğini söylüyorlar. İnanmayan yatmadan balkona çıkıp bir baksın.

Velhasıl, böylesi önemli büyük kuruluşun tepe yöneticileri bir kararname ile bir çırpıda görevden alınıyorsa oradan bir rahatsızlık vardır! Vakfın 4 Mayıs'ta genel kurulu yapıldı kim seçildi kim düştü belli değil. Kimse bir şey açıklamadığı gibi "genel kurulun yenileneceği" konuşuluyor. "Sayıştay'a hac kontenjanı" da ilginç?! İki kurumu yöneten aynı Başkanlık, misyonu icabı bu büyük kuruluşumuzdan Kocatepe'nin lüzumsuz yapılarla perdelenmesine, önünde "meyhaneler sokağı" oluşmasına mani olması beklenirdi. Konumu ve önemi çok büyük ama icraatlar düşündürücü!
Öyleyse teşkilatın da Vakfın da başkanı olan Sayın Ali Erbaş'ın içeriye diyorum, biraz daha eğilmesi, ekstra zaman ayırması mı icap ediyor diye düşünmeden edemiyorum.

gazete

27 Haziran 2019 Perşembe

Çocuklar tatilde mi?!

Ahmet TEZCAN

Çocuklar tatilde mi?!

27.6.2019

Öğrencilerimizin ve ailelerin LGS heyecanı henüz sükûna ulaşmışken bizim de sözümüz olacak. Önce rakamlara bir bakalım. Dünyanın genç nüfus barındıran ülkelerinden biri Türkiye ve sadece öğrenci sayımız 143 ülkenin nüfusunu geçmektedir. MEB'e bağlı resmi ve özel okullardaki öğrenci sayımız ortalama rakamla 25 milyonu aşmıştır, bunun 8 milyonu yükseköğretim kurumlarında bulunmaktadır.
Daha önce de yazdım, çocukların ana karnında oluşumunu tamamlayıp dünyaya doğmaları için 9 ay 10 günlük süre yetiyor. Bebeklik çağları da 4-5 yıl kadar evde, aile ortamında geçiyor.
Karakterlerinin oluşması ve temel bilgileri almaları için bu süre çok önemli. Sonra okul dönemi başlıyor. Çocukların her yıl okullarda eğitim öğretim gördükleri sürenin ana karnındaki süre kadar olması benim hep ilgimi çekmiştir. Dikkat edin, okullardaki öğrenim süresi de aşağı-yukarı 9 ay 10 gün sürmektedir ve lise sona kadar bu her yıl aşama aşama tekrarlanmaktadır.
Hayata ve dünyaya doğmak arasında böyle bir ilişki var.

***

Peki, öğrencilik süresi boyunca adeta bir yarışçı gibi kovaladığımız çocuklarımıza cenin halindeyken gösterdiğimiz ihtimamı, bebeklikte ve okullarda da hassasiyetle gösterdiğimizi söyleyebilir miyiz?
En büyük bütçeyi eğitime ayırmak yetmiyor.
Çok zaman harcayıp çok enerji tüketiyoruz.
Evet, eğitim öğretim kolay iş, asla değil. Herkes için bu böyle. Öyleyse neyi eksik yapıyoruz? Türkiye zengin ve güçlü bir ülke, yeterli insan kaynağına sahip ve yetişmiş insan gücü kendine yeterli ise neyi eksik yapıyoruz değil mi? Çocuklardan şikâyetçi aile yok gibi. Ekran bağımlılığı bile bir yaşına kadar düşmüş. Üzülelim mi, sevinelim mi yoksa başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmeli miyiz bilemiyoruz.

***

Kimsenin bu memlekete olan sevgisinden de şüphemiz yok. Ancak, bunların efektif hale gelmesi gerekiyor. Öğrencilerin yaz tatili başladı, bu sürenin boşuna geçmemesi, tatilin amacına ulaşması lazım.
Onların sağlam karakterli, vicdan sahibi iyi birer vatandaş olarak yetiştirilmeleri yarına daha güvenle bakmamızın garantisidir.
Çalışan ailelerin yoğunlukta olduğu Ankara'da izin süreleri bellidir. 1 milyon dolayında öğrenci şu anda evde, sokakta.
5 milyonu aşan başkent nüfusu içinde bu çocuklar nerede, kiminle dolaşıyor takibi çok zor. Çalışan anne-babalar işinize gömülmeyin, onların arkasını arayın.
Kiminle arkadaşlık ediyor bilin. Her gün bir yığın çocuk haberleri izliyor üzülüyoruz, siz siz olun üzülmeyin.

gazete