Ahmet TEZCAN
Trafiğe kurban oldular!
15.8.2019
15.8.2019
8.8.2019
Bayram haftasına girdik. 10 Ağustos bayram arifesi. Takip eden dört gün Allah nasip ederse ve O'na adanan kurbanlarımız, dost ve akrabalarımızla hoşça bir bayram geçirmeyi diliyorum. Bu vesileyle Türk dünyasının ve Âlem-i İslâm'ın Kurban Bayramı'nı en içten dileklerimle kutluyorum. Kazasız belasız bir bayramı huzur içinde geçirelim istiyorum. Çünkü bu bayram bıçaklı satırlı bir bayram aynı zamanda... Kasap ya da kasap becerisi gösterebilenler her kurban sahibinin ihtiyacına cevap veremeyeceğine göre büyük bir kesim kendi kurbanını kendisi kesecektir. Her yıl memleketin Acil Servisleri bu yüzden boş kalmıyor. Metropollerde oturanlar da ekran başında bir yerlerini kesmiş insanların haberlerini izliyor.
***
Ankara'nın manevî sahibi bildiğimiz, her zorumuzda kapısına yaslandığımız Hacı Bayram Veli hazretlerini anmadan bayram yazısı olur mu? Ne diyordu Hazret? "Bayramî imdi bayramî imdi/bayram edersin yâr ile şimdi" "N'oldu bu gönlüm" ilahisinden iki mısradır aktardığımız. Büyük Veli diğer mısralarında gönül duygusunu coşkuyla dile getirirken; "Yâr ile bayram" ın da teşekkürünü ediyor. İnsanlar kimi "Yâr" edinirse ona teşekkür eder.
***
Bayramda bizler aslında çocukluk lezzetimizi arıyoruz.. Aile büyükleriyle yaşadığımız çocukluk bayramlarını unutamıyoruz ama kendi çocuklarımıza da aynı duyguları yaşatmaktan gün geçtikçe uzaklaşıyoruz. Dinî bir ritüel olmakla birlikte bayramlar maalesef "tatil fırsatı" olarak değerlendiriliyor. Çoğumuz kurbanla, kabirle değil, "Alo Kurban" hattından bir bağış ile tatil yöresinde dinlenmeyi tercih ediyoruz. Hep yorgunuz, dinlenirken bile yoruluyoruz. Bayramlar çocukluk masumiyeti muhafaza edildiği oranda yaşanır. Byram şimdi de yine çocuklaradır, yetişkinlere ise "ara tatil"! Yılın 140 gününde tatil yaptığımıza dair bir haber okumuştum gazetelerde, Cumartesi - Pazar dâhil mi bilmiyorum. Yılın 225 günü mesai gerisi bayram seyran işte! Memleketimizde iş yapan Japon dostlar "Türkiye, hep tatil hep tatil!" diye boşuna dememişler!
***
Böylelikle Ağustos ayını Zafer Bayramı coşkusuyla savuştururken Hicri yılı da tamamlamış olacağız. Muharrem ile birlikte "Aşure Günleri" başlayacak. Eylül, her zamanki gibi çocukların okul telaşıyla geçecek. Hayat bu, iki ipliği iğneden geçirmek için bükmek gerekiyor. Biz de büküle büküle hayat yolunda ilerliyoruz. Bayramı bayram gibi kutlayalım, çocukların gül yüzünde güzel gülücükler açsın, büyüyünce onların da tatlı bayram hatıraları olsun.
1.8.2019
Hicri 1440'ın son günü, yarın Zilhicce giriyor yani Hac mevsimi. Hac zamanı bellidir; Şevval ile başlar Zilhicce ile tamamlanır. En dar zamanıyla 9-14 Ağustos bu ibadetin tam zamanı. Bu sene ülkemizden 80 bin kişi hacca gitmeye hak kazandı. Hac, mali yeterliliği olan Müslüman'a farz ve bedenen yapılan bir ibadettir; borçlanarak, kredi kartından, ödünç parayla filan Haccın yapılamadığı yetkililerce her zaman ifade ediliyor. Hac, Hz. Âdem'den bu yana var; derler ki Âdem atamız bir süreliğine yeryüzüne indirildiğinde, Rabbinden bir dilekte bulunmuş, "Cennette seni tesbih ederken" demiş, "billur bir sütunun etrafında tavaf ederdim, onu da indir ve ben yine sana öyle ibadet edip seni anayım." Dileği kabul olmuş ve Âdem sonrası muhtemelen Nuh tufanında kaybolan o sütunun bir parçası bulunarak Hz. İbrahim tarafından Kâbe'nin malum köşesine yerleştirilmiş adı da "Hacerülesved" olmuş.
***
İnsanların kimi zaman içine putları doldurarak, bazen "günah işledik bu giysilerle" diyerek çıplak halde Kâbe'nin etrafında tavaf ettikleri biliniyor. Giydirmek için örtüler dağıtılmış, adı ihram olmuş belki, bazen parayla satılmış bu örtüler ve alamayanların çıplak halde ve alkışlayarak tavaf ettikleri anlatılır. Hikâye bu, doğrusunu ancak Allah bilir. Ama şu bir gerçek; insan var olduğundan beri bu ibadet var. En doğrusu ve Allah indindeki dinin bütün sınırları son din İslâm ve onun peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)'nın sünnetleriyle bellidir. Buna rağmen eğip bükenler yok mudur, elbette vardır ama insanoğlu doğrusunu bulmak için çabalayacaktır. Önemli olan bu yoldaki gayrettir, samimiyettir.
***
Bütün bu telaş 9 Ağustos ikindi vaktiyle 10 Ağustos imsak saati arasında Arafat'ta bulunmak ve bayramda Kâbe'yi tavaf içindir. Haccın rüknü denen, farz olan da budur. Bunun vacipleri sünnetleri de var ve ihmal edilmez. Hac ibadeti de sadece Kur'an ile değil, Peygamberin sünnetleriyle anlaşılabilmektedir. Zaten geneli itibariyle dinimiz böyledir; Peygamberimiz ile yaşanmak durumundadır. Şunu da belirtmeden geçmeyeceğim. En pahalı ibadet bizim ülkemizdedir ve Haccın taban fiyatı 15-20 bin liradır. "E, birader bu ibadet varlıklı olanlara" denilemez, ucuzlatılabilir, daha ucuz yolu bulunabilir. Diyanet de haccın turistik organizasyonundan çekilmeli ve bu işi profesyonellere bırakarak sıkı bir şekilde denetlemeli ve yalnızca ibadet boyutuyla iştigal etmelidir. Para insanı bozar.
25.7.2019
Tatil mevsimi tüm canlılığıyla sürüyor; yollar, dilenme istasyonları tatilcilerden geçilmiyor, her yer cıvıl cıvıl. Biz de tatil her zaman çocuklarımıza göre planlanır, çocukların durumu tatilimizin odağıdır adeta. Emekli olana kadar da bu devam eder. Ha, evde yaşlı ve hastamız varsa bu hal günlük hayatın da önemli bir parçasıdır zaten.
***
Okullar 9 Eylül'de açılacak. Yeni öğretim yılının başlamasına daha Ağustos gibi koca bir ay var ve hazırlıklar Eylül ile başlar. "Çocukların okulları başlamadan bir yerlere gidelim, bir hafta on gün deniz tatili yapalım" diyen aileler şu an yollarda, tatil yörelerindeler.. Bütün kış bugünlerin hayalini kurdular, para ayırdılar, hazırlık yaptılar, çalışan aileler izinlerini bugünlere denk düşürdüler ve artık gezi, deniz, güneş, doğa ile haşır neşirler.
***
Peki, tatilciler o yörelerde ne yiyorlar, nasıl besleniyorlar? Herkes kendi durumunu biliyor ama benim gözlemim; çocukların beslenmesine tatil yörelerinde hiç dikkat edilmediğidir. Büyükler için de aynı durum söz konusu ve fakat onlara sözüm yok. Neticede yetişkin insanlardır, ne yiyip içtiklerini bilmeleri gerekir. Ama ister ikaz ister hatırlatma deyin benim çocuklar beslenmesi konusunda ikazım var. Onlar tatilde ıvır-zıvır ile karınlarını doyuruyorlar. Koca bir tabak patates kızartması veya makarna üzerine bol ketçap ve bol şekerli boyalı sular, konsantre içecek ve en başta da kola! Çocuklar bu memleketin en değerli varlığıdır, geleceğidir, bir bakıma umududur. O nedenle bütün bir hayatı boyunca onlarla ilgili her şeye dikkat kesilmek durumundayız, en başta da yiyip içtiklerine. Vazgeçirmeye çalışılsa da "zorlama" noktası ailede sorun oluyor.
***
Bir de yollarda alınıp satılanlar.. "Yöresel, otantik, tatil hatırası" adı ne olursa olsun ağırlıklı olarak "uyduruk" şeyler alınıp satılıyor ve bütçeye yükü toplamda önemli yekûn oluşturuyor. Yerli yabancı binlerce insanın mola verdiği noktalarda mesela "fastfood" kalitesinin üzerine çıkılabilmiş değil. Kilolarla hazır patates, maya yüklü unlu mamuller tüketiliyor. Zeytin 45 lira, el insaf! Peynir, sucuk hakeza... Tatil yörelerinde ve güzergâhında bence denetim sorunu var. İdareciler, belediyeciler şöyle bir dolaşsalar ya?
18.7.2019
Belki ilginizi çeker dedim, bugün 15 Temmuz'u yazacağım, benim de söyleyeceklerim var. Bir koca milleti, yüzyılların yaşanmışlıkları içinde kadim Anadolu'yu, yatsı namazı ile sabah namazı arasında tarihe gömeceklerdi. Debelenip doğrulana kadar da kaç on yıl gerekecekti tahmin etmesi çok güç. Ne uğruna ve kimin adına? Onun bu işte rolü çok büyük elbet ama bir ağlak imamın(!) işi mi sanırsınız bunu yoksa?! Öyle demek için çok saf hattâ onun ötesi olmak lazım.
***
Buraya kadarını eli kalem tutan, vicdan sahibi herkes yazdı. Şimdi sıkı durun, bizim kaybımız sadece 251 kişi mi? Çık çık! Peki ya onlarınki?! Bizim kaybımızın üç katı kadar da onlara yazacaksın. Bu işte münhasıran görev almış ajanlarını da kat içine.. 15 Temmuz hakkındaki gerçekleri çok ileriki zamanlarda öğreneceğiz, belki de öğrenemeyeceğiz. Biz 15 Temmuz'un tarih olduğunu, kitaplara geçeceğini biliyoruz sadece. Herkesin de bildiği bu. Elinde hiçbir silahı olmayan adamın sokağa çıkıp, uçakları, tankları, helikopterleri dahil tepeden tırnağa silahlı, sadece silahlı değil, planlı ve de kararlı bir güce karşı; "Siz ne yapıyorsunuz ya?" diyerek ikna etmeye çalışan, olmadı başını, gövdesini değil, hayatını ortaya koyan bir millete tarihte rastlanmış mıdır? Bu sebepledir ki 15 TEMMUZ TARİHTEKİ TÜM DİRENİŞLERİN
TACIDIR, TAÇLANMIŞIDIR.
***
Dikkat edin, kötü ne varsa Müslüman'a yükleyip petrol başta değerli nesi varsa kullanmak istiyorlar. İran ile denediler bunu, kimse yutmadı, tutmadı. BAYRAK ÜLKE TÜRKİYE'ydi çünkü. Yeni bir imam(!) buldular, başarsalardı Dolmabahçe'ye oturtacak, ilk Cuma namazını onunla Ayasofya'da milyonlarla eda etmek suretiyle bir milleti kendi kadim idealleriyle esir alacaklardı. Olmadı, olmazdı, Türkiye artık yılmaz yıkılmazdı. Uyanık olmalıyız, bizim değerlerimizle geliyorlar. Vazgeçmezler, yine deneyecekler. Bakalım bundan sonra neyi, nereden ve nasıl?
11.7.2019
Ankara'nın bağları hepimizin dilinde, dinlemediğimiz duymadığımız gün yoktur. Bu düğün türküsü neredeyse zeybeğimizi bile geride bıraktı.
Nedeni herkesçe malum, insanı yerinde durdurmuyor. Mevlitle başlayan düğünlerimiz bile Ankara'nın bağları çalınmadan tamamlanamaz oldu.Konuyu getireceğimiz nokta bu değil elbette, Ankara'nın dağlarıdır, bağlarıdır, ormanları, ağaçlarıdır.
Ankara deyince en evvel İç Anadolu bozkırının ortasında bir kent akla gelir.
Bakıp da görenler bunun böyle olmadığını hemen fark ederler. Sınırlı sayıda bitkinin yetiştiği bir kent değil Ankara..
Dikkatlice bakıldığında bitki çeşitliliği yönünden zengin olduğu hemen anlaşılacaktır. Taa Balıkesir tarafından manolya tohumu getirdiğimde "Ankara'da yetişmez" dediler, denedik bakalım göreceğiz. Ormancılar, manolya, defne, zeytin, zakkum, sığla, yasemin, fıstık çamı gibi bir çok ağacın/çalının Ankara ikliminde yetişebildiğini söylüyorlar.
***
Ahmet Demirtaş imzasıyla ve Ankara'nın ağaç, ağaççık ve çalıları adlı bir kitabın da yayınlanmış olduğunu memnuniyetle gördüm. Temin edersek bilgimizi geliştireceğiz. Kıymetli ağaçlara iklimi müsait olduğu halde şu zamk gibi yapışkan, salgıları, tohumları olan ağaçlar neden Ankara sokaklarındadır bilemiyorum Hele pamuk saçan kavaklar çok mu gerekliydi, kavağın pamuk dökmeyeni yok mudur onu da ilgilileri biliyor.
İlgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz olunca işte ODTÜ'de olduğu gibi bir avuç mevzudan bir yığın problem çıkıyor.
***
ODTÜ demişken bu köşede bu güzide okulumuz hakkında olumsuz tek satır yoktur. Hep başarıları, akıl küpü öğrencileri konu edilmiş, övülmüş desteklenmiştir ve fakat, benim bir yazıma istinaden meslektaşımız Hakkı Öcal'ın sosyal medyada ifade ettiği gibi "ODTÜ ülkemizin gözbebeklerinden biri. Ne var ki o akıllı insanlar henüz akılsız davranışları reddetmediler.." Nedir o kız öğrencinin ağzından çıkan o sözler?!
"... onurlu olun" Doğrusu seyrederken ben utandım. Annesi babası da seyretmiş ve yüzü kızarmıştır 5-10 pamuk döken kavak ağacı için kızının ağzından çıkanlar adına. Ama yine mesele ağaç değil, çocukları bir bahane ileri sürenler var. ODTÜ, her şeyi başardı demokrat olmayı, ideolojik saplantıya düşmeden medenice bir şeyi tartışmayı başaramadı vesselam. Bunun bence her yönüyle masaya yatırılması lazım gelir diye düşünüyorum.
4.7.2019
Ramazanda Ankara'nın camileri ve hazırlıklarla ilgili bir yazım vardı, Kocatepe Camisi'nin de ihtiyaçlarına değinmiştim o yazıda.
Kocatepe, muhteşem büyüklüğüyle görülmek, bir vakit olsun namaz için uğranılan bir mabettir Ankara'da ve Diyanet Vakfı ilgilenmektedir, genel merkezi de caminin altındadır. Mahalleli cemaatin ifadeleriyle yaşlı ve engelli vatandaş camiye ulaşmada sıkıntılarını dile getirirken; tam 55 basamak çıkmak zorunda kaldıklarını söylemişti.
Ben de "Yürüyen merdiven" çözümü önermiştim.
Dahası caminin yeterli bakım görmediğiydi konu.
Doğrudan Diyanet Vakfı'nı muhatap almıştık, açıklama da Gnl. Md. Yrd. Çakıroğlu imzasıyla oradan geldi ve tam 5 sayfa.. Burada yer vermemiz imkansız ama özetlersek; iç-dış aydınlatma ve temizlik için gereken çalışmanın periyodik olarak yapıldığı, ihtiyaç duyulan alanın ısıtıldığı, soğutma ihtiyacı olmadığı, asansörlerin yenilendiği, kubbedeki su sızıntısından parke ve merdivenlere kadar ihtiyaç duyulan onarımların yapılmakta olduğu ve ses sistemiyle ilgili ayrıntılı bilgiler verilen açıklamada, cephe aydınlatmasının Büyükşehir Belediyesi'nin taahhüdü olduğu fakat ilgisiz kalındığı ifade ediliyor. Çoğu yaşını aşmış, mahalleli cemaat, hiç değinilmeyen yürüyen merdiven konusunda ısrarlı. 24 saat açık olan caminin dış aydınlatmaları da sabaha dek açık olmalı. "Kocatepe Ankara'nın sıradan bir camisi değil, başkentin 'Selatin Camii'dir" diyorlar ve Ankara'nın gece manzarasından bu büyük mabedin silindiğini söylüyorlar. İnanmayan yatmadan balkona çıkıp bir baksın.
Velhasıl, böylesi önemli büyük kuruluşun tepe yöneticileri bir kararname ile bir çırpıda görevden alınıyorsa oradan bir rahatsızlık vardır! Vakfın 4 Mayıs'ta genel kurulu yapıldı kim seçildi kim düştü belli değil. Kimse bir şey açıklamadığı gibi "genel kurulun yenileneceği" konuşuluyor. "Sayıştay'a hac kontenjanı" da ilginç?! İki kurumu yöneten aynı Başkanlık, misyonu icabı bu büyük kuruluşumuzdan Kocatepe'nin lüzumsuz yapılarla perdelenmesine, önünde "meyhaneler sokağı" oluşmasına mani olması beklenirdi. Konumu ve önemi çok büyük ama icraatlar düşündürücü!
Öyleyse teşkilatın da Vakfın da başkanı olan Sayın Ali Erbaş'ın içeriye diyorum, biraz daha eğilmesi, ekstra zaman ayırması mı icap ediyor diye düşünmeden edemiyorum.
27.6.2019
Öğrencilerimizin ve ailelerin LGS heyecanı henüz sükûna ulaşmışken bizim de sözümüz olacak. Önce rakamlara bir bakalım. Dünyanın genç nüfus barındıran ülkelerinden biri Türkiye ve sadece öğrenci sayımız 143 ülkenin nüfusunu geçmektedir. MEB'e bağlı resmi ve özel okullardaki öğrenci sayımız ortalama rakamla 25 milyonu aşmıştır, bunun 8 milyonu yükseköğretim kurumlarında bulunmaktadır.
Daha önce de yazdım, çocukların ana karnında oluşumunu tamamlayıp dünyaya doğmaları için 9 ay 10 günlük süre yetiyor. Bebeklik çağları da 4-5 yıl kadar evde, aile ortamında geçiyor.
Karakterlerinin oluşması ve temel bilgileri almaları için bu süre çok önemli. Sonra okul dönemi başlıyor. Çocukların her yıl okullarda eğitim öğretim gördükleri sürenin ana karnındaki süre kadar olması benim hep ilgimi çekmiştir. Dikkat edin, okullardaki öğrenim süresi de aşağı-yukarı 9 ay 10 gün sürmektedir ve lise sona kadar bu her yıl aşama aşama tekrarlanmaktadır.
Hayata ve dünyaya doğmak arasında böyle bir ilişki var.
***
Peki, öğrencilik süresi boyunca adeta bir yarışçı gibi kovaladığımız çocuklarımıza cenin halindeyken gösterdiğimiz ihtimamı, bebeklikte ve okullarda da hassasiyetle gösterdiğimizi söyleyebilir miyiz?
En büyük bütçeyi eğitime ayırmak yetmiyor.
Çok zaman harcayıp çok enerji tüketiyoruz.
Evet, eğitim öğretim kolay iş, asla değil. Herkes için bu böyle. Öyleyse neyi eksik yapıyoruz? Türkiye zengin ve güçlü bir ülke, yeterli insan kaynağına sahip ve yetişmiş insan gücü kendine yeterli ise neyi eksik yapıyoruz değil mi? Çocuklardan şikâyetçi aile yok gibi. Ekran bağımlılığı bile bir yaşına kadar düşmüş. Üzülelim mi, sevinelim mi yoksa başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmeli miyiz bilemiyoruz.
***
Kimsenin bu memlekete olan sevgisinden de şüphemiz yok. Ancak, bunların efektif hale gelmesi gerekiyor. Öğrencilerin yaz tatili başladı, bu sürenin boşuna geçmemesi, tatilin amacına ulaşması lazım.
Onların sağlam karakterli, vicdan sahibi iyi birer vatandaş olarak yetiştirilmeleri yarına daha güvenle bakmamızın garantisidir.
Çalışan ailelerin yoğunlukta olduğu Ankara'da izin süreleri bellidir. 1 milyon dolayında öğrenci şu anda evde, sokakta.
5 milyonu aşan başkent nüfusu içinde bu çocuklar nerede, kiminle dolaşıyor takibi çok zor. Çalışan anne-babalar işinize gömülmeyin, onların arkasını arayın.
Kiminle arkadaşlık ediyor bilin. Her gün bir yığın çocuk haberleri izliyor üzülüyoruz, siz siz olun üzülmeyin.
20.6.2019
Bu hafta nereye gidelim derseniz hemen size önereceğim yer Ankara'nın müstesna gezi ve dinlenme merkezlerinden biri ve bence en önemlilerinden biri olan Nallıhan olacak. Havası, suyu, ormanı ve mutfağı ile Nallıhan gezmeyi görmeyi sevenlerin olmazsa olmazıdır.
Biraz uzaktır ama yolu düzgündür, müsaittir ve dinleneceğinize de eminim. Hele bu hafta Nallıhan için çok özel çünkü Fotosafari'nin 6 ncısı bu hafta sonu gerçekleştirilecek.
Başkentteki hemşehri derneklerinin yöneticilerinden oluşan ve Ankara'nın bu anlamda çatı kuruluşu olan Büyük Ankara Meclisi'nin destekleriyle gerçekleşen Fotosafari bile Nallıhan gezisi için başlı başına gerekçeniz olacaktır. Avcılığı tüfekle yaparsanız öldürürsünüz ama fotoğraf makinalarınızla bunu yaparsanız kalıcı hale gelmesi için katkıda bulunmuş olursunuz, seversiniz, yayarsınız, paylaşırsınız ve ülkemizin güzelliklerine tanıtmış olursunuz.
Nallıhan'dan bahsederken Büyük Ankara Meclisi'nin de başkanlığını yürüten Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan'ın bir "Doğa Gönüllüsü" olarak Kuş Cenneti'ne olağanüstü katkısı olmuştur.
Ceylan'ın yaban hayatının korunması konusundaki çabaları gerçekten takdir toplamaktadır. Şahsen doğanın ve bilhassa kuşların hayranıyım. Manyas Kuş Cenneti'ni gezdim gördüm. Kızılırmak deltası bilhassa beni çok etkilemiştir.
Nallıhan'ı ise Mayıs başında aynı kuruluşun düzenlediği gezi ile tanıma şansına ulaştım.
Dünyanın bütün kuşları bu memleketi, bizim coğrafyamızı, güzelim Türkiye'mizi göç için, konaklamak için geçiş noktası olarak görmektedirler. Zenginliğimizin sebebi budur ve ilahî bir lütuftur.
Nallıhan Kuş Cenneti'nde 250'ye yakın kuş türü barınmaktadır. Sarıyar Hasan Polatkan barajı buradaki sayısız canlıya, yaban hayatına en münbit yaşam ortamı sağlamaktadır. Çok ilginç bir kuş olan Karaleylek Nallıhan'ın adeta simgesi olmuş. Angutlar, baykuş çeşitleri, yeşil başlı ördekler, pelikanlar, kızıl şahin ve kartal gibi yırtıcılar ve sayısız kuş türlerini burada görme şansına sahibiz. Sadece 85 tür ötücü kuş var. Rahatsız olmasınlar diye karayolu tam burada tünele giriyor. Karabataklar ise burada sorun olmaya başlamış, yuva yaptığı alanlar kuruduğundan yağlamak suretiyle yuvalanmaları sınırlanmaya çalışılıyor. Tam da yavruların palazlanıp yuvadan ayrılmaya başladığı bir zaman şimdi. İlçe merkezinden, mutfağından, ardıç ormanından hiç söz edemedik, Nallıhan jeolojik yapısıyla da önemli bir yürüyüş parkuru. Hafta sonunu değerlendirmek için randevunuz Nallıhan olsun, pişman olmazsınız.
13.6.2019
TÜİK'in Basın Odasını dolaşırken bugün istatistiklerle memleketin bir resmini çekelim istedim. Toplamda karşıma çıkan manzara benim ilgimi çekti, sizin de çekecektir umarım.
Memleketimizde Opera ve bale seyirci sayısı geçen sezona göre %4,2 artmış, yüz kişiden 4'ünden biraz fazlasının ilgisini çeken bir alan demek ki?! Devlet Tiyatroları'na ben zaten hiç akıl erdirememişimdir, CSO'ya da..
2022'de bitmesi planlanan yeni binası için bu sene bütçeden 10,5 milyon ayrıldı. İdil Biret'in konserine tek bilet satılmadı diye yazdığımda çok kızmışlardı. Meğer o konsere herkes davetiye ile teşrif etmiş! Geçenlerde de Cüneyt Gökçer sahnesinde "Kış Masalı" diye bir oyun seyrettim, yine şaştım kaldım.
Kim seçer bunları, kim sahne kararı alır? Ne konu, ne kostüm hiçbir yönüyle ilişki kuramadım oyunla. Bizim topluma mesaj olacak bir oyun değildi bence.
Bir başka konu; 15-19 yaş grubunda doğurganlık hızı düşmüş. 15-35 yaş arası nüfusunki nedir acaba? Yeterli olsa Cumhurbaşkanı her konuşmasında EN AZ ÜÇ ÇOCUK mesajı vermez herhalde?!
Herkes 1 tanecik çocuk yapıp oturma derdinde! Bu arada tek kişilik hanelerin en fazla olduğu büyükşehir Eskişehir'miş.
Emlakçılar 1+1 lerin müşterisi hazır diye boşuna söylemiyorlar. Ülkemizdeki hanelerin %23,1'inde de en az bir yaşlı fert bulunuyormuş ve Türkiye'de ölümlerin %28'i 65 yaşın altındaymış bunu da belirtelim.
Ve bayram tatilinden henüz dönmüşken seyahatlere ilişkin rakamlar da ilgimi çekti. Gezmelerimize 40 milyar 266 milyon 153 bin TL harcamışız. 9 günlük bayram tatilinde de herkes sahillere akması neyin göstergesi? Motorlu kara taşıtlarının sayısı ile ilgili rakamlar da var: Son on yıldaki artış yüzde 66 olmuş. "Onun arabası var" diye şarkılar söylüyorduk şimdi herkesin arabası var, dahası da var! Şu da dikkat çekici bir durum: Vatandaşımız yabancı ülkelerde toplam 4,9 milyar dolar turizm harcaması yapmış, yurt içinde de 35 milyar 305 milyon 804 bin TL harcamışız.
İstatistik 2019 Şubat tarihli eski değil. Yeri gelmişken ilgili ve başka rakamlar da verelim hepsi TÜİK kaynaklı: Ülkemizde her 10 kişiden 3'ü doğduğu ilden farklı bir ilde yaşamaktaymış ve 2017 yılında 2 milyon 684 bin 820 kişi iller arasında göç etmiş.
Doğduğumuz yerde değil doyduğumuz yerdeyiz yani. Ben rakamlarla memleket manzarasına bakmaktan hoşlandım ilerdeki yazılarda devam ederiz inşallah.
6.6.2019