16 Mayıs 2019 Perşembe

Zimem defterleri

Ahmet TEZCAN

Zimem defterleri

16.5.2019

Ramazan, yardımlaşmanın en makbul ayıdır. Cebinde ekmek parası bile olmayan ihtiyaç sahipleri vardır, belki üstleri başları da düzgündür bu insanların.
Öyle oruç ayında türeyen pejmürde milyonerlere siz bakmayın. İşi düzgün, düzenli geliri olduğu halde işten ayrılmış, işten çıkarılmış, şirketi iflas etmiş bir yığın ihtiyaç sahibinin evlerine kapandığını ya da sokaklarda dolaştıklarına yüzde yüz eminim. Çünkü muhabir olarak çalıştığım dönemde benzer durumu yaşamışlıklarımız var. İş için girişimlerimizin sonuç vermediği dönemler olurdu, yine giyinir kuşanır evden beş parasız çıkar, başımızı sokacak bir arkadaş ofisi bulursak çayını içer, biraz vakit geçirir eve dönerdik.

Kendimden bir hikâyedir; Bir dönem iş bulma şansını bir türlü yakalayamamıştım.
Taa Çorlu'da eski bir milletvekili olan Yılmaz Alpaslan'ın "Devrim" adlı bir gazetesi vardı, orada çalışayım istedim.
Yakınlarım vardı Çorlu'da, bu zor süreci onlarla atlatırım diye düşünüyordum.
Rahmetli Yılmaz bey ile durumu hasbıhal ettik; "İyi güzel de.." dedi, gazeteyi yenilemeye, canlandırmaya konjonktür gereği, şimdilik pek ihtiyaç duymadığını söyledi.
İtirazımıza rağmen elimize bir de harçlık tutuşturup yolladı. Tam 14 ay sürdü işsizliğimiz, yaşayan bilir. Arkadaşların desteğiyle atlattık o günleri. Demem o ki; almaya alışmış olanları değil, gizli ihtiyaç sahiplerini bulmak, gözetmek önemlidir. Çoğu kez onlara yardımı nasıl ulaştıracağınızı bile bulamazsınız; borç-harç dersiniz, yakınlarını araya sokarsınız vesaire.

Vatandaş "askıda yardım" diye bir usul geliştirmiş, inandığı, güvendiği bakkala, çaycıya, berbere, fırıncıya velhasıl mübrem ihtiyaçların giderildiği esnafa "askılık yardım" yapıyor veya borcu olanların borcunu ödüyormuş. Kimin torunları, asil ruhlarının gereğini yapıyorlar. Eskiden Osmanlı'da "Zimem defterleri" varmış, asil ruhlu, cömert insanlar bu defterlere kayıtlı borçlunun borcunu kapatmaktan büyük zevk alırlarmış. Şimdi "veresiye" dediğimiz defterden borcu ödeyip sayfasını koparıp alıyor. Ne asil bir yardım şekli! Alan el veren eli görmüyor, bilmiyor, tanımıyor.
Günümüzde bu borçlanma usulünü takip eden esnaf var mıdır bilmiyorum? Yardıma aracı olan kişiler için de bu usûl adeta ateşten bir gömlek, çok büyük de vebali var.
Borçlu borç miktarını bilir, garibin kapanmış borcunu bir de kendine ödetirsen belanı bulursun. Anadolu'nun gani gönüllü insanları yardımlaşmanın her zaman bir yolunu buluyor. Bizim, millet olarak asırlarca toplu yaşamamızın, ayakta kalmamızın hattâ millet olmamızın sırrı budur.

gazete

9 Mayıs 2019 Perşembe

Oruç bir kalıp

Ahmet TEZCAN

Oruç bir kalıp

9.5.2019

Ramazanlar, her türlü davranışımızın hoş, faydalı, güzel olması için yaratıcımızın bizlere tanıdığı yeni bir fırsattır.
Ramazan gibi, hafta içindeki cuma günleri, kandil geceleri böyledir. Bir değerlendirmeye göre Ramazan'ın içindeki "Kadir Gecesi" başlı başına Cenab-ı Allah'ın Müslümanlara bir lûtfu keremidir.
Oruç, bilindiği üzere Hicret'in ikinci yılında, Bakara suresindeki;
"Siz ey imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız" hükmüyle (183) inananlara bir emir niteliğindedir.
Demek ki Müslümanlar olarak o günden bu güne hesabım yanlış değilse tam 1395 nci Ramazan'ı idrak etmiş bulunuyoruz.
İnsan ömrü sonlu olmasaydı da; Orucun farz kılınmasıyla başlayıp bugüne kadar oruç tutmuş olsaydık; belki 50 bininci orucumuzu tutuyor olacaktık.

Bir-İki asırlık bir ömrü bu şartlarda düşünmesi bile sıkıcı. Böylesi uzun bir ömür, hangi şartlarda çekilebilir ben şahsen düşünemiyorum. Ama lûtfu, ikramı bol Allah'ımız, matematik olarak "İçinde Ramazan olmayan bin ay" değer biçtiği bir Kadir Gecesi ile 80 küsur yıllık ömrümüzü karşılayacak bir başka altın fırsatı da yine Ramazan'ın içinde bizlere ikram ediyor.
Ayrıca tıbbi olarak da tüm organlarımızın bayramıdır adeta. Bir düşünsenize normal günlerde midemize yüklediklerimiz bir tarafa elimizi, dilimizi, gözümüzü, kulağımızı velhasıl tüm organlarımızı nasıl da ölçüsüz kullanıyoruz. Bütün bu organlarımızı oruçluyken daha ölçülü ve sorumlu kullanmak gibi bir durum zorunlu oluyor, başarabilen kazanıyor. Bizim hizaya gelmemiz sapkınlıklardan uzak olmamız için Hz. Adem'den bu yana yükümlülüklerimizin başında gelmektedir.
Bizim için adeta bir nevi "balans ayarı", nice faydaları ilim dünyasınca da ispatlanmış. Dr. Haluk Nurbaki rahmetli, pek güzel anlatırdı; "İnsanın iç organları dile gelse" derdi Ramazan'ın gelmekte olduğunu sevinçle birbirine müjdelerler."

İşin olumsuz tarafına hiç bakmayacaktım ama demeden olmuyor. Orucu nasıl tahrif ettiğimizi söylemeye dil gerek.
Oruç için ortam da çok önemli. Etrafınıza bir bakın ne demeye çalıştığımı anlarsınız.
Böylesi ortamlar mayın tarlası adeta ama başarabilen de tam anlamıyla kazanıyor.
Bir kısım TV'ler ise evlere şenlik, envai türlü yiyeceklerle Ramazan'ı adeta yiyecek içecek karnavalına çeviriyorlar. Oruç bir kalıptır dostlar, Hz. Mevlâna ibadeti şekil itibariyle ele alırken önü ve sonu olan her şeyi; kelime-i şahadet dahil ağızda başlayıp ağızda biten bir şey olmadığını söylüyor.
Öyleyse; imsakta başlayıp iftarda biten bir eylem de orucun sadece kalıbıdır. Marifet, kalıbın içini doldurabilmektir vesselam.

gazete

2 Mayıs 2019 Perşembe

Ramazan’ın anlamı

Ahmet TEZCAN

Ramazan’ın anlamı

2.5.2019

Bir yazımda yine bahsetmiştim;
'Ramazan' demek Arabî lisan'da "yatıştıran, bastıran, sakinleştiren" demekmiş.
Hani ne denir; "çisil çisil" başlayıp tozu toprağı yatıştıran yağmura Araplar bu adı veriyormuş.
Hele yağmurdan sonraki toprak kokusuna bayılırım ben. Dikkat edilirse öyle sırılsıklam, çamura bulayan, sel felaketlerine yol açan sağanaklardan bahsedilmiyor.
Hayatımızda kimi zaman, yönü, şiddeti, zamanı belirsiz fırtınalı durumlar vardır, biz ona bir anlamda "tozutma" deriz, işte o hallerin yatışıp sakinlik kazandığı bir mevsime giriyoruz; onun adı Ramazan..

Bir mânâ iklimidir Ramazan, önce seçim sonra 1 Mayıs'ın arkasına denk düştü. İnşallah bütün hayatımızı şöyle ortaya serip bir düşünürüz umarım: "Ben kimim, ne yapıyorum, nereye gidiyorum, sorumluluklarım nedir" diye bu defa sualleri kendimize yöneltiriz. Hepimiz oturup sükûnetle kendimizi sorguya çekmeliyiz ve davranışlarımızı onarıp yeniden bir yön vermeliyiz. Bunu hangi mevkide olursak olalım, sıfatımız, görevimiz, konumumuz ne ise mutlaka yapmalıyız. Ramazanların bir hikmeti olduğu açık; eskilerin deyimiyle "Asayişe müessir fiiller" bile Ramazan ayıyla birlikte hemen düşüyor, kazalar, kavgalar genellikle azalıyor. İstatistikler bunu açıkça ortaya koyuyor.
Zaten aranan da bu değil midir? Dileriz bu Ramazanda da bu güzellik, sağlık, dinginlik ve bereket sağlanır. "Ne arıyorsan" diyor Mevlâna; "sen osun, onu bulursun" Yani belâsını arayan da Mevlâsını arayan da bulur.

Bugün mübarek ayın kelimelerinden başladık yazımıza, orucun da Arapçıdaki karşılığı "savm-siyam" olarak geçiyor. Bizim dilimize Farsça'dan, "günlük" anlamına gelen "ruze" den "oruze" olmuş ve zamanla "oruç" olarak dilimize geçmiş. Türkçemizde kelimeler R hafiyle başlamaz, o yüzden mesela Ramazan, Anadolu ağzında halâ "Iramazan" dır mesela. İmsak - iftar kelimelerine gelince;
"imsak", "milli misak"tan hatırlanacağı üzere "sözleşme, ahitleşme" mânâsınadır. Yani bir anlamda "Senin rızan için akşama dek hiçbir şey yiyip içmeyeceğim" diye sözleşiyoruz bir bakıma. "iftar" kelimesine de açma, açış anlamını veriyor lügatler..

Velhasıl bunları bilmek lazım mıdır yoksa gereği yapılır mesele hallolur diye mi düşünelim bilmiyorum. Oruç gibi namazın da "tekbir(Allahüekber), kıyam(ayakta durmak), kıraat(okumak), rükû(eğilmek), sücut(secde etmek) gibi kavramları var. Bir anı ifade etmenin ötesinde bunlar derin anlamlar ifade ediyor bilmekte yarar var.
Bugün Ramazanın anlamına değindik bir gün de önemini didikleriz. Bir şeyi yapıyorsak bilerek ve yüreğimizle yapmalıyız diyorum ve Ramazan'ınızı candan gönülden kutluyorum.

gazete

18 Nisan 2019 Perşembe

ALO 153 artık çalışır mı?

Ahmet TEZCAN

ALO 153 artık çalışır mı?

18.4.2019

El Mansur harfi tarifiyle söylersek Mansur Yavaş'ı kasdetmiş oluruz ki başkent halkı 2024'e kadar yeni başkanıyla "emsile" den kalır mı geçer mi zaman gösterecek. Öyleki "emsile" dersi Ankara'da belediyecilik kadar zor bir derstir çünkü bunun bir de "lem yensur, ma yensur" sigaları var ki çok olumsuz anlamlar içerir.
"Mansur" da kelime olarak "yardım edilmiş" anlamında aynı fiil kökünden türemiştir.
Kişinin aynası işidir, başkentin de gündemi çok yüklüdür. Ben şahsen başkanın ismine uygun bir performansla başarılı olmasını samimiyetle diliyorum.
Neticede hizmet başkentedir ve bundan sadece Ankara halkı kazanmaz.

Lakin kabul edemediğim, akıl erdiremediğim bir-iki şey var ki kafamdan söküp atamıyorum. Bir kere şu tespiti yapalım: CHP mevcut yapısıyla kendi içinden bir adayla ortaya çıksaydı Ankara'da seçimi alamaz, kazanamazdı.
Kendileri de bunu çok iyi bildikleri için öteki mahalleden birini montajlayarak seçmenin önüne çıktılar. Milletin kahir ekseriyeti çeyrek asırdır bu partiye neden iktidar yüzü göstermez hiç düşünmezler.
Fikri yapısı uyuşmadığı halde bu montajlanmayı Mansur Yavaş'ın nasıl kabullenmiştir gerçekten anlaması güç?! "Solcu ülkücü" der gibi bu yafta ona bir ömür yapışacak bunun da bilinmesi lazım.

İkinci olarak da; başı sonu nihayet bir "BEYPAZARI TECRÜBESİ" ile koskoca bir BAŞKENT NASIL YÖNETİLECEK doğrusu merak ediyorum?
Başkanlık ettiği ilk meclis oturumu bence ipucunu verdi, nasıl bir cedelleşme yaşanacak gösterdi. "Herkes anasından başkan mı doğuyor?" diyenler çıkabilir.
Zaten mesele de bu ya.. Büyük ölçekte bundan önceki yönetim mantığı, tavrı ve tarzıdır ki Mansur'a seçimi kazandırmıştır.
Sadece kendi performansı yahut RÖVANŞİST duygularla hareket edenler değil. Başkana rasgele sormak istiyorum:
Senin yönetiminde mesela belediyenin şu ALO 153 servisi aksaksız çalışacak, vatandaş en bunaldığı anlarda belediyeyi aradığında karşısında ciddi bir muhatap bulabilecek mi? Üst geçit asansörleri mutat bakımları yapılıp düzenli çalıştırılabilecek mi? Anafartalar mahallesi başkentin ortasında "kanser" gibi öylece kalacak mı? İnsanlar "ismi ile müsemma"dır yani işi ve karakteri adıyla örtüşür. Mansur Yavaş adıyla mı yoksa soyadıyla mı faaliyet icra edecek zaman gösterecek.

gazete

11 Nisan 2019 Perşembe

Mansur Yavaş’ın kaligrafisi

Ahmet TEZCAN

Mansur Yavaş’ın kaligrafisi

11.4.2019

Ankara'da seçim işi sübuta erdi, Başkan Yavaş mazbatasını alıp makamına oturdu. "Mazbata" eskimez dilin bir kelimesidir, zabıta, inzibat, zabtiye kelimeleriyle aynı köktendir, KÖK bence çok önemlidir.
Ülkücü kökenli Yavaş'ın Beypazarı performansından nasıl bir Ankara yönetimi çıkaracağını da hep birlikte göreceğiz.
Başarılı olmasını dilerim ancak, ittifak ettiği kesimin onu rahat bırakacağını hiç sanmıyorum.

Mansur Yavaş, havaalanında Cumhurbaşkanı'nı karşılayan heyetin içinde de yerini aldı.
Devlet büyüklerini karşılama-uğurlama işi zaten başkent yöneticilerinin önemli görevleri arasındadır. Dolayısıyla Erdoğan ile Mansur Yavaş sıkça bu merasimlerde karşılaşacak ve el sıkışacaklar. Ancak ilk karşılamada Erdoğan'ın Mansur Yavaş ile el sıkışmasını ben görmedim, medya organlarına yansımadı. Her halde gazeteciler o anı yakalayamadılar veya ben göremedim?
Hâlbuki o an ilk olması bakımından önemliydi bence, gazetecilik açısından.

Kaligrafi, harfleri güzel biçimler vererek yazma sanatıdır. Anıtkabir ziyareti aslında rutin bir işlem olmakla beraber, Mansur Yavaş'ın özel deftere -sosyal medyayı da heyecanlandıran- kaligrafik bir yazı tarzını seçmiş olması dikkat çekici. Kendinin yazmadığı, "dublör" kullanarak yazılmış olduğu kısa sürede ortaya çıkan bu usulü daha önce de deneyenler olmuş. Anıtkabir özel defteri için kaligrafik yazının tercih edilmiş olmasını esas ilginç kılan; seçilen yazı stilidir. "HÜMANİSTİK" adı verilen bu yazı tarzı ilk Avrupa'dan çıktı ve bir fikrî temeli vardı; Kendileri için çok karanlık geçen "ortaçağ" dan "Aydınlanma" dedikleri Rönesans'a geçişlerini simgeliyordu.
CHP'liler bu yolla Başkan Yavaş'a da benzer bir mesaj mı verdirmek istediler diye sormadan edemiyorum?!
Kaldı ki Yavaş'ın CHP'den seçilmiş olmasıyla da çok uyumlu. Neden, diyenlere şöyle bir soru soralım:

CHP, ÜLKÜCÜ kökenli Mansur Yavaş yerine, kendi içinden söz gelimi genel başkan yardımcıları Tuncay Özkan'ı, Bülent Kuşoğlu'nu veya partinin bir başka önemli ismini seçmenin önüne çıkarsaydı seçilebilirler miydi dersiniz? Onlar da Mansur kadar Ankaralıydılar üstelik. Öte yandan Mansur Yavaş'ın da CHP'nin mevcut yapısıyla ve ısrarla uyuşuyor olmasını da ben bir türlü çözemiyorum?!

gazete

4 Nisan 2019 Perşembe

Alicengiz seçimi

Ahmet TEZCAN

Alicengiz seçimi

4.4.2019

Bu seçim bana göre "Ali Cengiz seçimi" oldu. Dilimiz de malum "Alicengiz oyunları" diye bir tabir vardır tam da o. Bizim CHP bu işlerde çok mahir, hatta tescillidir. Kendi kurultaylarında bile itirazlar, iddialar, istifalar havalarda uçuşur. Bu kafa apartman yönetimi seçiminde bile hır çıkaran bir anlayıştır. İşte adam mazbatayı dahi almadan Anıtkabir'in yolunu tuttu. Günler öncesinden planlanmış gibi eli bayraklı nümayişçiler de beraber. Şimdi soruyorum;
Neden kardeşim, acelen ne?
Daha başkan olduğun ilan edilmedi ki. Rakibinle aranda öyle açık ara fark da yok üstelik.
Dur bir bekle, prosedür tamamlansın, sen de git makamına otur, biz de "adam kazandı" diyelim, tebrik edelim. Yok, ama öyle değil, aceleleri var. Tam bir oldubittiye getirme telaşı. Sandıklarda ne döndüğünü biliyorlar!
Anıtkabir yönetimi de bir garip.
Arkasında kalabalıkla gelen herkesin önüne Özel defter çıkarılır da Ata'ya muhatap ettirilir mi? O defter bir tarih kardeşim, yazılanların tarihi saati bellidir. Daha ilan edilmemişken başkan diye imza attırılır mı?

Bu memlekette iktidar olmak mümkündür belki ama mukteder olmanın maalesef şartları var! Siyaseten iktidar olursunuz, devletin başına da geçersiniz ama kurumlarında iktidar olmak zaman alır. İşte sandık başındaki bir kısım devletin memurlarıyla bunu bir kere daha gördük. "Sayısal çoğunluk yetmez" diye vaktiyle Ecevit'in ağzından biz bunu işitmedik mi? Velhasıl bu "Ali Cengiz seçimi" sistemle ilgili ciddi sorunları gündeme getirdi. Yani milli iradenin sandığa yansıması noktasında sayım-döküm- tasnif- yazım-yayın hatta güvenlik zaaflarının olduğu apaçık ortaya çıktı. Seçmen oyunu verecek ve fakat bazı kritik yerlerde, sandık başındaki bir avuç insan bir kargaşa ve "alicengiz oyunları" ile iradeyi saptıracak. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Benim oy verdiğim yerde bile adamın biri geldi imzalı mühürlü sandık tutanağını aldı götürdü. Müşahidin itirazı bir şey değiştirmedi ve yenisi hazırlandı.
Başvurduğu polis "sakin ol" diyerek şikâyet edeni durdurmaya çalıştı.

Türkiye ne zaman bir seçime gitse Batı'nın da gözü kulağı üzerimizde, zil takıp oynamadıkları kalıyor sadece. İşimize burunları sokmadan edemezler. Gizli servisleriyle birlikte çalışırlar. Sormak lazım; Paris Belediye Başkanı bizim yerel seçimle, hatta doğrudan Mansur'la veya İmamoğlu ne alâka? New York belediye başkanı kimdir, seçilirse nasıl olur biz hiç merak ettik mi?
Neden bizim seçimler onları bu kadar ilgilendiriyor?

gazete

29 Mart 2019 Cuma

Bu seçim kimin seçimi?

Ahmet TEZCAN

Bu seçim kimin seçimi?

29.3.2019

Bir koşuşturma bir telaş işte seçimin son dönemecine geldik. Bugüne kadar siyasiler konuştu şimdi seçmen konuşacak. Seçmen sandığın başında olacak ve bir karar verecek ve bu karar önümüzdeki 5 yılımızı etkileyecek. Bizim vatandaşımızın sandık başında bir karar verirken önce seçeceklerine değil, seçmeyeceklerine bakar.
Bu tespit yılların politikacısı, Meclis başkanlarından Ferruh Bozbeyli'ye ait.
Niye böyle yapar?
Bana sorarsanız "Muhalefetin içinde temayüz eden, göz dolduran, millet ve memleket adına güvenilir kimseler var mıdır?" ona bakar. Kendi seçtiklerini bilmektedir de "ötekiler" kategorisinde tuttuklarıyla kıyaslar ve gelecek adına "acaba ne çıkar"ı değerlendirir ve kararını pekiştirir.

Peki, Pazar günü sandık başına varınca "Millet" adına ortaya çıkanlar gerçekten milletle mi ittifak etmişlerdir? Bu soru hayatîdir. Öyleyse bir zamanların ülkücüsü Mansur Yavaş, destekçileri CHP, İP ve ona yandan destek çıkan HDP milletle müttefik midir? "Evet" denirse burada derin bir çelişki var. O zaman bu millet, bu memleket 40 senedir sayıları 40 bine yaklaşan memleket evladının hayatı pahasına ve 100 milyarlarca zararla kime karşı mücadele verdi?
Sözde "Millet İttifakı" nın destekçilerini biz daha çok dışarıda görüyoruz. Kimler destek veriyor CHP'nin, İP'in, HDP'nin desteklediği Yavaş'a? Hiçbir kararı Türkiye yararına olmayan ve düşmanca tavırlar içindeki Amerika, İsrail, Mısır'daki darbeci Sisi ve ne kadar ŞER cephesi varsa buna dâhil. Bunlar bizim milletimizle nasıl ittifak halinde olabilirler? HDP ile beraber PKK/PYD, onların destekçisi Trump, Netanyahu, Sisi, Yunanlılar, Rumlar Mansur'u çok mu seviyorlar? Ankara Belediye başkanı ile bunların ne işleri olabilir?
Mansur seçilince bu saydıklarımın alkışlarına siz neden katılasınız ki? Dert, belediye başkanının kim olacağı değildir. Ertesi gün Mansur'u sokağa bırakırlar. Dertleri, Türkiye'nin yeniden bir iç karışıklığa uğraması, insanların birbirine düşmesidir.

Pazar günü yapılacak seçim çoktan anlamını aşmış ve mahalli seçim olmaktan çıkmıştır. Bizim vatandaşımız 5 yıl hizmeti bırakıp idareyle yaka-paça cedelleşecek bir belediye yönetimini istemez. Çankaya yıllarca büyükşehirle kavga etti de ne oldu ne kaldırımları yenilendi ne çöpler doğru dürüst toplanabildi. Dolayısıyla bu seçim Özhaseki'nin veya Mansur'un, Yıldırım'ın veya İmamoğlu'nun seçimi asla değildir. Bu seçim yine Ayasofya'nın, Doğu Akdeniz'deki petrol ve gaz rezervlerinin, Golan tepelerinin İsrail'in mi yoksa Suriye'nin mi olduğuna karar verilecek bir seçimdir.

gazete

21 Mart 2019 Perşembe

Gündem bahar olsun

Ahmet TEZCAN

Gündem bahar olsun

21.3.2019

Seçim yakın gündem belli ama sonuç da üç aşağı beş yukarı belli. Siyasilerin çok fazla enerji tüketmelerine gerek yok. Bu milletin kantarı şaşmaz. Bir kere BEKA yani "Varlık, yokluk meselesi" denmişse cinnet coğrafyasındaki bu millet seni yalnız bırakmaz, devleti de cendereye sokmaz. Önce vatan diyerek yola çıkarız biz, aklıselim bunu söyler.
Neticede Allah'ın dediği olur ve endişeye de mahal olmaz.
21 Mart gündemimiz BAHAR olsun, çiçekten, böcekten dem vuralım, sıhhat bulalım. Envai türlü hayvanat, nebatat bu iklimi bekliyor.
Başkentin doyulmaz yaz akşamları yaklaşıyor demektir.
Nasreddin Hoca'ya Akşehirli hemşerilerin takılmaları meşhurdur. Hoca kışın kürkünü bırakmaz, yazın da "öff, püf" lerle kavuğu çıkarıp kocaman mendiliyle terini kurularmış.
"Bu ne hal?" demişler Hocam, "yazın sıcaktan kışın soğuktan pek şikayetçisin? Cevap hazır Hoca'da: Bahara bir sözümüz oldu mu erenler?

Aynen öyledir, hiç kimsenin, hiçbir nesnenin dahi en ufak şikâyetinin olmadığı bir bahar mevsimine daha erdik sayılır. Bahar şarkıları musikimizde bile önemli yer tutar.
Cemrelerden sonra yalınızca toprak değildir bin bir nimetle fışkıran, börtü böcekle birlikte bu iklim insanın da kanını kaynatır. Ben en çok yaban otlarına sabırsızlanırım. Her bölgede farklı adlarla ama babaannemin; "güneyik, teke sakalı, yemlik, tekecen, yaban haşhaşı, çıtlık, kuzu kulağı, acı marul vs" diye bize öğrettiği envai çeşit otların bilinmesi, bulunması aslında kültürümüzün bir parçasıdır.
Şimdi kim bilir, kim bulur demeyin; bu otların çoğu eskiden "kocakarı ilacı" idi ve fakat şimdi dilden düşmez oldu, şifa kaynağı olarak aranıyorlar. Doktorların "hastası" idik eskiden, şimdi "müşteri" gibi görülmemizin de belki bunda payı vardır?

Bir hocam vardı, Rahim Demirbaş, yıllar sonra sosyal medyada buluştuk. 500 dekar orman yapmış, kazma kürek, kendi başına.. "Erozyon.." diyor, toprakların eriyip gitmesine gönlü razı olmamış. Rahim Hoca 47 yıllık öğretmenlik birikimiyle kuyular açmış, borular döşemiş, hayvan sırtında su taşımış, 32 bin fidan yetiştirerek Karacadağ'ı yeşertmiş. Şimdi onun emeği meşe, sedir, çam, selvi, badem, ceviz, dişbudak, akasya, ahlat, mahlep ağaçları ile bin bir çiçeğe, kurda kuşa mesken olmuş.
Seksenine merdiven dayamış Hoca, interneti de iyi kullanıyor. Sporcu geçmişinden olsa gerek çakı gibi maşallah ama gönlü yorgun. Orman sevgisinin masa başında kazanılamayacağını, Anadolu bozkırının ağaçlandırılması gereğini söylüyor. Orman idaresinden, gönüllülerden de destek bekliyor.

gazete

14 Mart 2019 Perşembe

Bu yarışın sonucu belli

Ahmet TEZCAN

Bu yarışın sonucu belli

14.3.2019

Ben bu yazıyı yazarken seçime 17 gün 13 saat 45 dakika vardı ve sadece seçmen tercihiyle cevaplanacak malum soru kafalarda dolaşırken biz bir başka iklimin havasına kendimizi kaptırmış bulunuyoruz. "Acaba yarışı Ankara'da kim önde bitirir? Önümüzdeki beş yıl başkentin belediyesini kim yönetir?" Bu soru sadece Ankara'da ve sadece bir kesimin sorusu bence ve Türkiye geneli de zaten üç aşağı beş yukarı belli.
Aksi halde CHP'nin -müttefikleriyle de olsa- yurt genelinde iktidarla arasındaki 10 milyonluk oy farkını kapatarak ilk sıraya yerleşeceğini kimse düşünmüyordur her halde?! Bir başka deyişle İktidar partisinin 2014'deki cumhurbaşkanlığı ve yerel, 2018'de de milletvekili genel seçiminde aldığı ortalama koskocaman 20 milyon oyu eritip 31 Mart yarışını ana muhalefetle burun buruna, eşit şanslarla götürdüğünü kimse söylemesin, beni de Şahan gibi güldürmesin.

Bazı internet siteleri 31 Mart'ta sıfıra raci olacak seçim takvimi sayaçları yerleştirmişler ekranlarına.. Son haneleri adayların kalp çarpıntısı gibi hızla atıyor. Mamafih tercihler üç aşağı beş yukarı yurt haritasına 2014 gibi turuncu hâkimiyetiyle yansırsa ki bu kimi yüzleri morartacaktır. Ya da farzı muhal Kılıçdaroğlu 31 Mart akşamı 10 ncu seçim mağlubiyetini kamuoyuna bir şekilde tevil eder kim bilir? Çünkü 9 seçim böyle oldu ve CHP'liler, aklımızla alay edercesine- seçimi aslında kendilerinin kazandığını söyleyebildiler. Biz de bu açıklamaları hayretle seyrettik.

Bir yandan seçim ve propaganlarla meşgul vatandaşın esas gündemi başka..
Hele mübarek üç ayların girmesiyle insanların manevi coşkularını artırmaya çabaladıklarını görüyoruz. Cuma sabahları özellikle Hacı Bayram hıncahınç doluyor.
Vatandaş geceden Ankara'nın manevi sahibinin huzurunda ibadetini yapmak, duasını tazelemek üzere bu mübarek merkeze akın ediyor. Ulus da, böylece en erkenden güne başlıyor ve esnafı, lokantacısıyla nasibine dükkân açıyor. İlim meclisleri Bu arada 17. Diyanet İşleri Başkanı, Değerli Âlim Prof. Dr. Mehmet Görmez de, Çayyolu'ndaki Zümrüt Camii'nde İHYA SOHBETLERİ'ne başladı. Ramazan'a kadar Pazar sabahları, Ramazan'da da ikindi vakti öncesi bu sohbetler devam edecek.
Gazali ve onun İhya'sı için ben burada söz söyleyecek değilim ama şu kadarını söyleyeyim; sohbetin Mukaddime'sini biz büyük bir keyifle Hoca'dan dinledik.
4 Cilt 40 Kitap'tan oluşan eser; İbadet, Muamelat, Tehlikeler ve Kurtuluş bölümleriyle açıkladığım takvimle devam edecek

gazete

7 Mart 2019 Perşembe

Regaib Kandili

Ahmet TEZCAN

Regaib Kandili

7.3.2019

Kadim kültürümüzde Regaib; "Üç Aylar" olarak isimlendirilen mübarek ayların ilki olan Recep ayının ilk Cuma gecesine denk gelen kandil gecesidir.
Kelimenin tam lügat manası; "Çok istenilen, rağbet edilen" şeklinde tarif ediliyor.
"Arzulamak, meyletmek" anlamı da çıkarılıyor aynı kelimeden. Bugün o gün, bu gece işte o gecedir. Hicrî 1440 yılının Arabî aylardan Camaziye'l Âhir'in 30'ncu günü. Şimdiki nesil bu ayın adını bile zor telaffuz eder ama eskilerin dilinden düşmezdi bu kelimeler. Regâib kelimesi Kur'an'da geçmez.
Ama dediğim gibi bu zaman dilimlerinin kadim kültürümüzde asırlardır bir yeri, önemi ve anlamı vardır.
Parmak izlerimiz gibi her anın birbirinden farklı olduğunu bilmemiz lazım. "Yer damar damar, insan çeşit çeşit" demiş atalarımız her şeyin birbirinden farklı olduğunu anlatabilmek için. Zaten "mucize" olarak nitelenen de bu farklardır. Fark, insanlığın rengi, kazancıdır bir bakıma. Tek düzelik, aynılık çok sıkıcıdır, hepimizin aynı olduğunu bir düşünsenize. Aynı cephede, yani yüzümüzde, iki gözümüz, bir ağız, bir burnumuz olduğu halde hiç birimizin birbirine benzememesi mucize değil de nedir?

İnsanlar gibi taş, toprak ve zaman dilimleri de farklı biçimler ve karakterler taşır. Bu bir bakıma "ALLAH'IN LÜTFUDUR" diyebiliriz.
Ney onun lütfu ve keremiyle değil ki?
Kimi taşlar bu iltifatla elmas olmuş, zümrüt olmuşlar, kimi insanlar aynı ikrama uğramış kimi NEBİ, kimi VELİ olmuşlar. Nepal'in başkenti Katmandu ile Mekke- Medine aynı olabilir mi mesela?! Bu zamanlar da tüm zamanların içinden seçilmiş müstesna anlar ve günlerdir. 1,7 milyar Müslüman bu gece ellerini açacak ve Kâinatın Sahibine yalvaracak.
Diğer kandiller gibi önemli bir yeri olan bu kandilde Peygamberimiz'in (selam olsun) iki rekât namaz kıldığına ilişkin rivayetler vardır. Bugün biz de avuçlarımızı açalım ve her şeye kadir ve her şeyin sahibi olan Cenab-ı Allah'tan; çocuklarımız, sevdiklerimiz, kendimiz, memleketimiz için isteyelim. Zaten dualarımız değil midir bizi anlamlı ve önemli kılan?!

Regaib Kandili doğrudan Kur'an kaynaklı olmasa da toplumumuz büyük kutlamalarla bu günler geceler anlamına uygun biçimde kutlanmaya devam etmektedir.
Kandil geceleri, mübarektir. Gecenin bir anına saklı bir zaman diliminde yakararak belki emelimize ulaşmaktır. O zaman kim bilir, ne zamandır, hangi andır? Belki her şeyi değiştirecek o andır. İnsanların telefonları kilitleniyor böyle zamanlarda, kandillerde umutlar yeşeriyor. Arınmak, vicdanımızı rahatlatmak, korkulardan kurtulmak isteriz, onu bekleriz.
Ben de bu mübarek gecenizi kutluyor, semaya açılan ellerinizin boş dönmemesini diliyorum.

gazete

28 Şubat 2019 Perşembe

Bayrak ülke Türkiye

Ahmet TEZCAN

Bayrak ülke Türkiye

28.2.2019

Bu ülkenin, Türkiye'nin ve tek tek hiçbirimizin yedeği yok, gidebileceğimiz bir ülke de yok. Neslimizi, enerjimizi, ülkemizi, bütün varlığımızı en yüksek düzeyde koruyarak gözeterek birbirimize sımsıkı sarılmalıyız. Sadece okullardaki nüfusumuz komşularımızın çoğunu katlamaktadır. Her sabah 1 milyon çocuk Ankara'da ve toplam 18 milyon çocuğumuz sırt çantalarıyla okul yolundalar.
Onların beslenmesi, ulaşımı, güvenliği çok önemli. En önemli varlığımız can parçamız çocuklarımızın okul yolunu gözlüyoruz her gün. Tek tek bakınca kaçar ama toplum olarak çok anlamlı ve önemli olduğumuzu bilmeliyiz.
Okullarda öğretmenlerin bunu her sabah öğrencilere bilhassa tekrar etmelerini söylesem abartmış olmam.

Bu coğrafyada sorunsuz yaşamanın tek şartı var ve tek cümleyle bu; GÜÇLÜ ve KİŞİLİKLİ OLMAK ile mümkündür.
Bizim ''Kendimize güvenmek''den başka hiç bir eksiğimiz yok. Güçlü olacaksınız ve bu toprakları kendiniz yöneteceksiniz, kimse işlerinize burnunu sokamayacak..
İşte Avrupa.. Güneyi, kuzeyi, doğusu, batısıyla 50 devlet var Avrupa'da ve 700 küsur milyon insan yaşıyor. Hepsinin gözü bir şekilde Türkiye'de.. Çünkü TÜRKİYE BAYRAK ÜLKE.. Ortadoğu'ya ve Asya'ya bayrak.. 57 İslam ülkesine, Türk dünyasına bayrak.. Nereden baksanız bu 2 Milyara yakın nüfus demektir, kocaman bir coğrafya. Geçmişte oldu bu, bundan sonraki zamanda niye olmasın?! Bizim dışımızdakiler bunu biliyor, biz bilmiyoruz. Bir hafta Balkan havası kokladıktan sonra bunu yazıyorum.

Almanya'da, Fransa'da seçim oluyor propagandalarına, politikalarına malzeme yaptıkları tek ülke var Türkiye.Hollanda Türkiye'yi diline dolamasaydı seçiminden kimsenin haberi olmayacaktı. "Avrupa'yı yapan biziz" diyordu rahmetli Halil İnalcık hoca, ne kadar derin ve doğru bir anlatım!
Daha sandık görünmeden Türkiye'yi dillerine dolamaya başlıyorlar. Bizdeki sandık dünyanın başını döndürüyor.. Gerçekten Türkiye sadece Türkiye değildir, sadece bir ülkeden ibaret değildir ve kararları çok şeyi değiştirir de ondan.

Ateş çemberinde yaşıyorsak bunun hazırlayanı biz değiliz. Sebep sadece etrafımızda fışkıran petrol ve türevleri değildir.
Güçlü ve kararlı bir Türkiye dünyanın eksenini her zaman değiştirir. Habire bunun için karıştırıyorlar, bu coğrafyayı istiyorlar.
"Biz yönetelim'' diyorlar. Bu yüzden kendileri hep güvende ama biz olmayalım, çeşitli örgütleri başlarına dolayalım. Niye peki?

gazete