17 Ocak 2019 Perşembe

Şehir ve erdem…

Ahmet TEZCAN

Şehir ve erdem…

17.1.2019

Seçimler yaklaşırken yönetmeye talip olanlar da birer birer meydana çıkarak vaatlerini sıralamaya başladılar.
Zamanı mı yönetecekler mekânı mı, o koltuğun hakkını verecekler mi yoksa altında mı kalacaklar? Bunları biz zamanla görüp tecrübe edineceğiz ve karşılığında bir bedel de ödemiş olacağız. Neden bir araya geldik de şehirleri oluşturduk, hangi ihtiyaçla insanoğlu yerleşim merkezleri kurup sonra oraları birer mücadele alanı haline getirdi doğrusu düşünmeden edemiyoruz.
Araştırmalar insanoğlunun yerleşik hayata geçmesiyle birlikte şehir düşüncesinin doğduğunu ortaya çıkarmıştır. Ama bunun inançla beraber şekillendiğini de hemen söylemek lazım.

Neye inanıyorlarsa ona göre kurmuşlar, önce mabetleri sonra çevresinde şehirler şekillenmeye başlamış. Bu bazen otoriteyi temsil eden güç olmuş şehirler o gücün etrafında oluşturulmuş.
Başlangıçta belki güvenlik kaygısıyla insanlar toplanıp şehirleri kurmuş; saadeti, selameti böyle yaşamakta bulmuş olabiliriz kim bilir ?! Ticaretin gelişmesiyle de çarşılar, bedestenler şehrin önemli unsurları olmuştur. Medeniyet vurgusuyla Medine'yi kuran kadim kültürümüz, şehir olgusuna insani, idari, siyasi, fiziki çok önemli katkıda bulunmuştur. Yani şehir, bütünüyle Batı'nın yaşamsal algısıyla ortaya çıkan bir oluşum değildir.
Ecdat, Medine gibi önce bir cami etrafında şekillenen şehre bir misyon yüklemiş ve bu idari pratikten etkilenen düşünürlerimiz de çok önemli fikirler üretmişler.

Farabi, İbni Haldun şehir üzerine düşünen ilk filozoflarımızdandırlar. İbni Haldun Mukaddime'sinde; şehirlerin nasıl kurulduğundan çok nasıl olması ve yönetilmesi gerektiği üzerinde duruyor. Şehri fiziki değil, idari ve siyasi olarak tanımlayan Farabi, Medinet-ül Fazıla'sında ERDEMLİ ŞEHİRLER'den söz ediyor, ona göre "Erdemli insanlar erdemli şehirleri yönetebilir." Ya da bunun aksi ifadeyle yöneticilerde bulunması gereken özellikleri sıralıyor. "Şehirler, ülkeler asabiyetle kurulur ama asabiyetle yönetilemez" diyen İbn-i Haldun ise dünyevi pratikleriyle günümüz şehircilerine adeta kaynaklık ediyor, şehirlerin dağlara, yamaçlara kurulmasını tavsiye ediyor.
Neticede, Ruhunda, maneviyatında büyük kayıplar yaşayan insanoğlunun yaşadığı kenti bugün topraktan, ağaçtan hülasa tabiatından uzaklaştırmak suretiyle hem kentini hem kendini demire, çeliğe, betona mahkûm ettiğini görüyoruz.

gazete

3 Ocak 2019 Perşembe

Adaylar belli oldu

Ahmet TEZCAN

Adaylar belli oldu

3.1.2019

Ankara için adaylar belli olmaya başladı. AK Parti Başkent'te Büyükşehir ve ilçe adaylarını açıkladı, muhalefet ise halâ çalışıyor.
Kalecik'ten başka belli olan henüz yok.
İçeride pazarlıklar çetin geçiyor anlaşılan.
Büyükşehrin talipleri belli, Mehmet Özhaseki ve Mansur yavaş, ikisi de hukukçu ve İstanbul Hukuk mezunu.. Özhaseki Elektronikçi olmak istemiş ama anarşi döneminde şartlar el vermemiş ve hukuk okumuş. Şimdi Cumhur ittifakının adayı ve tecrübeli bir isim. Gittik gördük, Kayseri'yi başarıyla yönetmiş.
Başkent'te de zorlanacağını sanmıyorum.
Mansur Yavaş'ı da parlatan Beypazarı'ndaki hizmetleridir. 2009'da MHP'den aday olup yüzde 27 ile Gökçek ve Karayalçın'ın gerisinde kalmış. Sonra sürpriz şekilde kendisini CHP'de görüyoruz, "Ülkücü ve CHP'li?!" 2016'da da istifa ediyor zaten. Partiyi tam olarak içine sindiremediğini düşünüyorum fakat gönlünde başkente hizmet arzusu var.
Aslında İP'i de yeterli görmüyor Yavaş ve arada bir yerde Başkent'e bu kez ittifak adayı olarak talip.

Haydi, hayırlısı diyorum.. Kim seçilecekse Ankara'da 6 milyon insana dokunacak.
Belediye deyip geçemeyiz, hayatımızın doğumdan ölüme her safhasında hissettiğimiz HEMŞEHRİ KURUM'dur belediyeler, kâr-zarar gözetilmez, yalnızca hizmet esaslı çalışılır. Bulunduğun şehir insanlarının hayatını kolaylaştıracaksın, başka kaygın olamaz. Hz. Mevlâna diyor ki; ya hayırla anarlar sizi, ya da zamanın tek eri olsan da bir gün sen de gidersin, tek tek gidenler gibi.." Nice krallar, anlı şanlı imparatorlar, büyük âlimler geldiler geçtiler, gittiler.. Nelerini gördü bu insanlar, insanlık adına bir hizmetleri varsa hayırla anıldılar.

Yönetimi zordur bu toprakların, insanlığın en zor coğrafyasıdır bizim coğrafyamız.
Milyonlarca insanın hayatına malolan savaşlar, darbeler ve kargaşalar coğrafyasında yönetici olmak zordur.
İnsanlığın en parlak ve de en netameli hikâyeleri bu topraklarda üretilmiştir..
Dikkat ister, denge ister, büyük akıl ve güç gerektirir. Cumhurbaşkanı "bir olalım iri olalım diri olalım" diyor ya.. Biz de bütün yurtta birlik olalım, güçlü olalım, zengin olalım istiyoruz. Refah adına, yenilik, kolaylık adına Batı'da ne varsa bizim ülkemizde de olsun. Peki, mümkün müdür? Mümkün olduğu kadar, marifet o koltuğa talip olanlara kalmış.
Bizim onlara sözümüz; akıllı ve dengeli olmalarıdır, olmazsanız sizi kendinize bırakmazlar..

gazete

27 Aralık 2018 Perşembe

Hızır Acil..

Ahmet TEZCAN

Hızır Acil..

27.12.2018

Başkent yoğunluğunun adı kim ne derse desin hep Kızılay olmuştur. Herkesin her gün bir vesile bu meydana yolu mutlaka düşer. Ben bunun YHT tren garıyla değişeceğini söyler dururum. Hele yeni hızlı tren hatları devreye girsin YHT Garı ve çevresinin trafiğini bir de o zaman görün?! Ha, o bölge cadde, sokak ve parklarıyla bu yoğunluğu karşılar ve kaldırabilir mi onu zamanla göreceğiz. Son tren kazasıyla yeniden sarsıldık. Ne oldu, bir sabah kalktık ve bir hızlı trenin hızını almadan başkentin ortasında bir başkasıyla çarpıştığını gördük. Üzülmemek elde değil ama kazayı bir makasçı veya bir başka görevliyle açıklamak da mümkün değil.

***

Ben o gün, o hengâmede TCDD'yi, YHT Tren Garı'nı ve ilgili bakanlığı aradım telefonla. En azından ne oldu diyecektim. Benim gibi o gün yolcu yakınları da kaza sonrası yetkilileri aramış olmalılar. Onlar da alelacele birine, bir telefon numarasına ulaşmak istemişlerdir. Ama hangi numaradan ama ne mümkün?! Ulaştırma bütün katmanlarıyla ULAŞILMAZ olur mu? ben bir ara 112 Acil Çağrıyı aradım çekinerek.. Bir sağlık ihbarı veya ambulans talebi olmayınca kapattılar. Niye aradım 112'yi? Burası ACİL ÇAĞRI SERVİSİ.. Yangın, kaza, intihar, cinayet.. Her türden durumun ilk önce bu servis eliyle alınıp itfaiye, ambulans, polis nerenin harekete geçirilmesi gerekiyorsa orayı ayağa kaldıracağını düşündüğüm bir servis olarak değerlendiriyordum 112'yi. Her türlü hadisede vatandaşın muhatap bulacağı, ulaşacağı bir servis..

***

Bu satırların yazarı 2004'ten bu yana bunu yazar durur. 110 Alo Yangın İhbar'dan tutun, 118 bilinmeyen numaralara kadar bir yığın ALO İHBAR hattı var. Sayayım: Zabıta 153, Polis İmdat 155, Jandarma 156, Orman yangını 177, Ruhsal Bunalım Danışma 182 ve diğerleri.. Kim hatırlıyor? 185 Elektrik, 186 Gaz arıza.. Hattın bir yerinde gerilim veya patlama olsa o anda bu numarayı kim bulur, kim ulaşır? İçişleri, İller İdaresi yazılarıma cevap vermiş bütün ihbar hatlarının tek numarada HIZIR ACİL adıyla birleştirileceğini bildirmişti? New York'ta 911 adıyla bir acil yardım hattı var, belediyeye bağlıymış, orada adeta "hayatın bir parçası " diyorlar ve bütün "imdat" ve "ihbar" çağrılarını burası koordine ediyormuş. Onların 911'i gibi bir servisi biz de kendi ülkemizde neden başaramayalım?

gazete

13 Aralık 2018 Perşembe

Özhaseki’nin Kayserisi

Ahmet TEZCAN

Özhaseki’nin Kayserisi

13.12.2018

Şair'in "bir başka tepeden" İstanbul'a baktığı gibi başka bir şehre bakılmış mıdır? Yahut hangi şehre böyle bakılıp İstanbul gibi "aziz" makamına yükseltilmiştir?!
Sormadan edemiyor insan.. Yahya Kemal öyle tutkundur ki İstanbul'a "görmediği, gezmediği, sevmediği" hiçbir yeri yoktur.
Nasıl bir tutkudur ki bir ömür gönül tahtına kurulması keyfiyetini bağışlamış ve "sade bir semtini sevmeyi" dahi "bir ömre değer" bulmuştur?!

Şair'in baktığı gibi olmasa, olamasa da ben de bir başka şehre, başka bir tepeden baktım.
Kayseri'ydi baktığım şehir ve o şehre bakmak için seçilecek yer Erciyes'ten başka bir tepe olamazdı.
(Biliyorum "tepe" tanımı Erciyes'i küçültür, O Erciyes ki; memleket coğrafyasına çil çil nice kubbeler yükselten Mimarbaşı Koca Sinan'a ilham kaynağı olmuştur.) Şair'in İstanbul'a bakışı değildi bizim o tepeden Kayseri'ye bakışımız, Ankara'da, mevsimi olmasına rağmen bir zamandır göremediğimiz kara hasretliğimizdi önce. Sonra ve esasen Kayseri'ye uzun yıllar ŞEHREMİNİ olmuş bir isim (Mehmet Özhaseki) artık Ankara için aday. Kayseri'yi yıllarca nasıl yönetmiş, ne yapmış, yaptıkları kabul görmüş mü şöyle bir bakalım dedik. Kayseri'ye şehremini olmuş mu?

Bu defa Ankara'ya talipti Özhaseki ama neye yalan söyleyeyim- ben onun başkente iki numara küçük geleceğini düşünenlerdendim.
1999'dan 2014'e tam 15 sene rekor oylarla seçilmiş olmasını dahi "iktidarın gücü" ile açıklıyordum uzaktan.
Kayseri'ye yakından bakınca düşüncemi gözden geçirmem gerektiğini düşündüm.
Erciyes'ten bu kadim kültürün önemli yerleşimlerinden biri olan Kayseri'ye bakarken düzgün yapılaşmayı, ferah bulvarları kolaylıkla görüyorsunuz. Göz tırmalayan dikey yapılar da yok. Tarih, betonlar arasına sıkışmamış. Hunat Hatun'dan Seyit Burhanettin'e tüm şehirde Selçuklu, Konya'da bile olmadığı kadar bütün maddiyatı ve maneviyatıyla muhafaza edilmiş.
Açık kapalı çarşıları ise insana İstanbul hissi veriyor. Trafik keşmekeşi yok gibi, tramvayın ulaşıma katkısı da olumlu. 5. etap ise büyükşehri emanet alan Mustafa Çelik'in ufkunu ve çabasını aynen resmediyor.

Vatandaş olarak, bir Şehremini'den yani belediye başkanından ne bekler ve ne isteriz? Önce emin olmasını, sonra hayatın zaruretlerinin zamanında karşılanmasını.
Özhaseki bunu Kayseri'de başarmış.
İnşallah Ankara'da da başarır. Ankara'nın çok mahir, samimi bir ele, bir göze ve tükenmez bir enerjiye ihtiyacı var. Bu seyahatin Erciyes ve kar kısmını Elmadağ ile birlikte bir başka yazıda ele alacağım

gazete

29 Kasım 2018 Perşembe

Haseki ne demek?

Ahmet TEZCAN

Haseki ne demek?

29.11.2018

İktidarın adaylarını açık etmesiyle seçimin STARTI da verilmiş oldu. İşte meydan işte pehlivan, erken kalkan yol alır.
İktidar 61 adayını törenlerle açık edince bütün yurtta hareket başladı. Mücadele çetin geçeceğe benziyor. İktidar kanadında en büyük handikap iç mücadele. Milyonlarca üyesi var ve bütün mensupların da bir talebi.. Kimi meclis üyesi olmak, kimi teşkilatta kendine yer bulmak istiyor. "Hiç talebim olmaz" diyenler oğluna kızına iş bulma şansını parti kademelerinde görüyor.
Muhalefetteki durum ise bambaşka.
Bilhassa ana muhalefette iç mücadele çok çetin geçiyor. Aday belirlemede iktidara göre gecikmiş olmaları da bunun göstergesi. AK Parti'nin adayına baktıktan sonra SİKLET HESABI yapacaklar olmalılar?! "Şu adayın karşısına bu isim konulur mu?" hesabı muhalefete zaman kaybettiriyor. Siyasette ise zaman faktörü çok önemlidir. Sonra "Ali mi olsun Veli mi?" hesabı CHP'de iç mücadelenin en muhataralı tarafıdır. Adaylar HASSAS DENGELER gözetilerek belirlenmeye çalışılıyor.

Meydanlar şenlenecek diyemiyorum çünkü korkuyorum. Bizde siyaset "kan davası" edasında yapılıyor. Biz siyasette meseleye "Bir memleket evladı gidecek başka bir memleket evladı hizmeti sürdürecek" diye bakamıyoruz.

Bizim işimiz hep Ankara iledir, bu siyasette de böyledir. Kim gelecek ve sağlıklı hizmet getirecek, başkenti kolay yaşanır bir kent görünümüne kavuşturacak.
Başkentlilerin konforu başkente yakışır olacak ona bakarız. Batıda şehirlerin konforu ile birlikte estetiği de ön plandadır.
Mütenasip bir büyüme öngörülür. Ama bizde şehrin kalbinde bir çöplük hiç yadırganmaz.
İnanmayan Kocatepe'nin etrafını bir dolaşsın, Melike Camisi'nin az ötesini Anafartalar Mahallesi'ni görsün yeter.
Başkentin ortasında tam bir viranedir Anafartalar, hiç kimse yanaşamaz, dolaşamaz, tıp diliyle şehrin kanserli alanıdır.
Bence bütün adaylar burada kendilerine harikulade seçim malzemesi bulabilirler!

Mehmet Özhaseki'ye hiç gelemedik.
Ankara için bu defa Özhaseki'ye görev verildi. Kayseri tecrübesiyle dileyelim başkenti mamur etsin. Ben soyadına baktım.
Haseki, Osmanlı döneminde, bir görevde uzun süre kalmış olanlara verilen bir san.
Saraydaki padişah gözdeleri de haseki olarak anılmış. Dolayısıyla başkentte başkanlık koltuğuna Özhaseki oturursa bilin ki bu görev ondadır ve uzun solukludur. Bize de millete, memlekete, başkente, partisine, kendisine ve ailesine hayırlı olsun demek düşer.

gazete

22 Kasım 2018 Perşembe

Uyku kaçıran bir mesai...

Ahmet TEZCAN

Uyku kaçıran bir mesai...

22.11.2018

"Türkiye yönetilmez, idare edilir?!" sözü Demirel vecizesi olarak ağızlarda dolaşmaktadır. Söylenmiş midir, söylenmemiş de onun üzerinden harcanan bir ifade midir bilemem ama düşünüldüğünde derin ve çok şey anlatan bir söz gibi duruyor. İdare etmek veya yönetmek?!
Bir ülkeyi bir kenti hele Başkenti yönetmek o kadar da kolay bir iş olmasa gerek?
İhtiyar, çoluk çocuk, hasta, sağlam orada yaşayan hizmet bekleyen milyonlar..
Düşünebiliyor musunuz, her gün o insanların elektriği, suyu olacak, fırınları çalışacak, çöpü alınacak, evlerine, işlerine, okullarına ulaşacaklar?!
Hayatın "olmazsa olmazları" olan tüm bu işler hiç aksamadan her gün sürecek, sürdürülecek, sürdürülemediğinde de illaki bir SORUMLUSU veya bir SORUMSUZU mutlaka olacak.
Normal mantıkla uykular kaçıracak bir mesai aslında başkanlık.

Mahalli seçimler yaklaşırken bu yükün altına girmeye çalışan yüzlerce insan görüyorum ve cesaretlerini kutluyorum. Parti merkezleri de bir yandan seçim bölgelerini mercek altına alıyor, bir yandan da "Kim nereyi yönetecek, seçime kiminle gitsek kazanırız, mevcut başkanla tamam mı devam mı?" gibi sorular cevap arıyor.
Oluşturulan komiteler kamuoyu yoklamaları ve temayül sonuçları değerlendirilmeye başlandı. Aday adayları da aynı hızla kulis çalışmalarını sürdürüyorlar.

Ben Ankara'yı düşünüyorum.
Ankara bugün, sadece Türkiye'nin başşehri değil, dünyanın yakın takibindeki koca bir metropol.. Ankara, bir yanıyla hem bir Avrupa başkenti, "Cumhuriyetin Başkenti" sıfatıyla da dehşet bir tarih, kültür ve medeniyet şehridir. Kim ne derse desin Ankara'ya nefes aldırmak, "başkent" vasfını güçlendirmek ve çehresini geliştirmek, değiştirmek için çok yoğun gayret sarf edilmektedir. Katkı verenler teşekkürü hak eder ve karşılığını da alırlar.

Sadece bir Başkent değil Ankara.. 2023 vizyonuyla çok daha büyük ve çok önemli bir kent olacağı muhakkak.. Termal, sağlık, turizm, savunma sanayi ve kentsel dönüşüm projeleriyle Ankara yepyeni bir kimlik kazanacak. Hızlı trenler ve otoyollarla tüm yurda daha sıkı ve seri şekilde bağlanacak olan bir Başkentin, bu en kesif kesişme noktasında insanları sorunsuzca ağırlayıp uğurlaması kolay değildir.
Bizden sadece hatırlatması..

gazete

15 Kasım 2018 Perşembe

Ağaçları doğradılar!

Ahmet TEZCAN

Ağaçları doğradılar!

15.11.2018

Bine yakın yazım yayınlandı bu köşede, pek çok konuya değindik ama daha çok Ankara'yı, şehri, Ankaralıları yazdım.
Bahar oldu, yaz oldu mevsimleri, doğayı, ağaçları, kuşları anlattım.

"Benim erikler açtı, çiçekler dalları sarmaya başladı bile. Kayısım da öyle, pembe pembe başlayıp tüm ağacı bembeyaz güzelliğin kaplayacağı gün uzak değil.
Kocaman yaprakların arasından incirin açık yeşil çiçeklerinden mor meyvelere duruşunu gözlüyorum.
Penceremden gördüğüm tüm ağaçlar, kuşlar benimdir, bana aittir.
Uzanıp meyve topladığım ağaçlar değildir ama benimdir. Hepsi şu camın ardında yaz kış sevdiğim, seyrettiğim manzaramın en güzel dekorlarıdır. Bu manzarayı gören başkaları da benim gibi düşünebilir. Her dalda şirin mi şirin yüzlerce çiçeği saatlerce seyretsem doymuyorum. Kayısı ve erik, pencereye kadar uzanan arsız asma, az ötedeki kiraz, vakti gelince mahallenin tüm afacanlarına yine davetiye çıkaracaklar biliyorum. Olsun, ben de kuş cıvıltıları arasında bahar faslını şimdilik burada böylece terennüm ediyorum.
Bembeyaz çiçeklerle donanınca pencerenin önünden bir türlü ayrılamıyorum.
Saatlerce seyretsem usanmıyorum.

Çeşitli yazılarımdan alıntıdır yukarıdaki cümleler. Eli baltalı iki adamın akasya ağaçlarını kesmelerini ise "Üç ağaç eks oldu" başlıklı yazımda anlatmışım. ("Eks" bir tıp terimi, "ölüm" anlamında) Demişim ki; "İlk vuruşta serçeler pırrr.. Hemen uçtular, uçmadılar kaçtılar, sonra bir daha, bir daha.." Akasyaların dallarını sürterekten duvar dibine tomruk olarak yığılmaları çoktan unutuldu, kestirenler bile unuttu. Bu yazıda bir cümle daha var onu alacağım:
"Ağaçları kesenler, iş eldivenleri giymişler baltanın sapından elleri tahriş olmasın diye.
Kocatepe'de, Diyanet Vakfı ek binasının yanındaki akasyalardı kestirdikleri.. Birkaç darbe ile varlıkları yeryüzünden kaldırıldı" H H H
Bu defa bizim apartman yönetimi, içlerinde bir de Ziraat profesörü var. Yukarıda sayıp döktüğüm incir, erik, kiraz, ne varsa; manzarasına doyamadığım bütün ağaçları -bu defa motorlu testere ile her haldekökten kestirip meseleyi "kök" ten halletmişler!
Bir geldim ki bir yığın tomruk, pırasa gibi doğranmış güzelim ağaçlar..
Pencerelerinden seyretmişler midir bilmiyorum?!
Kaşıkçıoğlu'nun cesedi gibi bütün suç delillerini de alelacele toplattılar. Bu bir apartman meselesi değil, bir anlayış, başka türlü bir bakış ve bir inanış belki kim bilir?Serçeler birkaç gün konacak dal ararlar, bizim bahçede olmazsa komşuda bulurlar ama kestirenler ne bulur bilemem!

gazete

8 Kasım 2018 Perşembe

Sağlık olsun!

Ahmet TEZCAN

Sağlık olsun!

8.11.2018

Ankara, sağlık ve savunma yatırımlarının da başkenti, bu alanlarda başkentin devasa ve teknik anlamda en girift girişimlerine şahit oluyoruz.
Geçenlerde ODTÜ Teknokent'e gittim hem gururlandım hem üzüldüm. Üzüntüm bu alanda hayli geç kalmışlığımız, gururum ise pırıl pırıl gençlerin dünyanın geldiği teknolojik seviyede ve onlarla yarışacak düzeyde iş çıkarabilme- leriydi. Sadece para amaçlı bu işler yapılmaz, ancak "vatan" ve "sevgi" kavramlarıyla bunu izah edebilirsiniz.
Buralardaki gizlilik ve güvenliğin en üst düzeyde olması da tabi bir sonuçtur elbette.

Ama her şeyin başı sağlık. Dilimizin tespihidir ve fakat başımıza gelmeden anlamayız.
Hastanelerin bahçesinde bekleyenlerin fosur fosur sigara içmeleri bunun en açık göstergesi, duman üzerlerinde adeta girdap yapıyor. Sağlık ve eğitim bu kadar önemli ki genel bütçede en büyük pay bu ikisine ayrılıyor. 2019 bütçesinde Eğitime 161, Sağlığa 157 milyar lira ayrılmış, devasa rakamlar bunlar.

Sağlık deyince, başkentin Bilkent'deki Şehir Hastanesi'nden söz etmemek olmaz.
Deniyor ki; DÜNYANIN TEK PARÇADA YAPILAN EN BÜYÜK HASTANESİDİR.
Şimdiden çeşitli ödüller kazanmış bir proje, hakkıdır. 4 bine yakın yatak kapasitesi ile dünyanın da 3. büyük sağlık komleksi ve günde 40 bin hasta tedavi görecek, 6 bin tıbbi personel görev yapacak, 131 tane ameliyathanesi olacak, yine ülkemizin en büyük laboratuarı burada kuruluyor.
Ambulans helikopterler için de iki heliport inşa ediliyor. Sosyal donatıları ile burası ayrı bir kent görüntüsü veriyor. Rahmetli İhsan Doğramacı Bilkent'i kurarken bir slogan üretmişti; "Siz şehre değil, şehir size gelecek"demişti, haklı çıktı. Sağlığa kavuşmak için dünyanın Bilkent Ankara şehir hastanesine akacağını tahmin ediyorum.

İnsanın bütün varlığı hastalık-sağlık içindir, bütün çabamız, kaygımız iki şeyedir; başımızı sokacak bir yuva ve Allah vermesin bir hastalık zuhur ettiğinde dara düşmemeyedir. Özel hastanelerin mantar gibi çoğalması ticari boyutuyla alâkalıdır.
Özbekistan'dan bir dostum 22 yaşında kan kanseri oğlunu tedavi için Andican'dan Ankara'ya bir özel hastaneye getirdi, 10 günde 30 bin dolar fatura çıkardılar. Oysa ameliyat yok, bir şey yoktu! Hani dolarla iş yapılmayacaktı?! Dara düşen hemşerisi de "partisi iyi adam kötü" diyerek çelişkiyi anlamaya çalıştı. Her şey var çok paralar harcanıyor ama önce insan. Tıp bilgisinden önce vicdanı öğretmek zorundayız. Hastayı hasta olarak gören, MÜŞTERİ muamelesi yapmayanların sayısı artmalı. Eğitimdeki en büyük handikabımız da bu zaten, bilgiyle dolduruyoruz çocuklarımızı...

gazete

1 Kasım 2018 Perşembe

Yerel başarıda ölçü belli

Ahmet TEZCAN

Yerel başarıda ölçü belli

1.11.2018

Yerel hizmetleri yazarken ister istemez vatandaşın şikâyetleri bizlere de ulaşıyor. Vatandaş yani yerine göre "EN ETKİLİ İRADE, BAŞ TACI, MİLLET" dediğimiz insanlar topluluğu.. Onların (yerel-genel) yöneticilerden fazla bir şey beklediği yok; çöpü alınsın, ayağı çamura batmasın ona yetiyor.
Sokakta kendine, çocuğuna, arabasına yer bulabilse belediye yetkililerini öpüp başına koyacak. Ama öyle mi? Şehirler kalabalıklaştı, bilhassa merkezi yerlerde ne kendimize, ne çocuklarımıza, ne de arabamıza yer bulmakta güçlük çekiyoruz.
Bunu ben söylemiyorum sokaktaki şikayeti yansıtıyorum o kadar.

"Vatandaş pek mi dikkat ediyor?" kısmını bir yana bırakıp belediye, yerel idareler olarak kendimize düşeni yapsak işin meselenin büyük kısmını çözecek.
Diyelim Çankaya Belediyesi'nin çöp arabaları; çöpü aldıktan sonra ardından iki adam göndereceksin ki aceleyle döküp saçtıklarını toplasınlar.
Kocatepe Mimar Kemal Lisesi'nin yanında kaldırımı kazdılar aylardır vatandaş yağışlarda çamura batıyor, veliler şikâyetçi. Kazıyorsan kapatacaksın kardeşim, sonra da kaldırımını döşeyip vatandaşın kullanımına bırakacaksın.
Otopark başkentin ciddi sorunlarından biridir. Halbuki teknoloji işi çözüyor.
Sadece apartman cüssesinde bir bina ile yerin altına yüzlerce arabayı depolayan ROBOTİK SİSTEMLER var. Bazı belediyeler bunu denedi ve başarı sağladı.
Bu OTOMOBİLLEŞME HIZI ile inanın beş yıl sonra sokağa çıkamayacağız ve bunun şimdiden tedbirini almak durumundayız. Kimse sokaklardan araba çekmek suretiyle otopark sorununun çözüleceğini sanmasın. Vatandaşı idareye düşman etmeyin.

Netice seçim yaklaşırken kazma kürek sokağa çıkmak pek makbul sayılmıyor.
Yerel seçimler için kulisler bu defa biraz erken yoğunlaştı. Eski bir dostumun sosyal medya kanalıyla kendi ilinde belediye başkanlığı için zemin yokladığını gördüm, bir yığın yorum almış.
Ben de genel için ölçüyü koydum dedim ki; "Paraya, makama, şöhrete bakmaz, kendini makama hapsetmez, lüzumsuz toplantı yapmaz, akıl-mantık ve teknolojiyi tercih eder, 7/24 hizmet eder ve tasarruf en öncelikli ilkesidir." En önemlisi Allah'tan korkar.. İşte ölçü.. Seçilir seçilmez makam odası-otosu derdine düşmeyeceksin.
Bu çerçevede bir çalışma prensibiyle yola çıkan başarıyı mutlaka yakalarsın.

gazete

25 Ekim 2018 Perşembe

Başkentin sırları

Ahmet TEZCAN

Başkentin sırları

25.10.2018

Geçen hafta Ankara'nın başkent oluşu(13 Ekim) kutlandı çeşitli etkinliklerle.. Dolayısıyla gecikmiş bir yazı olarak kabul edebilirsiniz bu yazıyı.
Neticede Ankara 95 yıldır başkent. 20 küsur bin insanın yaşadığı bir kasaba iken bugün 5,5 milyon bir arada yaşıyoruz, tüm isteklerimiz, ihtiyaçlarımız ve gerçeklerimizle..
İşte Ankara.. 3 bin yıllık bir kent, 95 yıllık bir başkent.. Başkentliği bir asra yaklaşmış bir Ankara var önümüzde; adını da geldiğimiz yerlerden, taa Asya'dan getirmişiz.
Şunu da söylemek lazım: Asya'da biz bir sabah kalkıp tüm obalara oymaklara ulak gönderip "Haydi atlarınızı arabalarınızı hazırlayın, Anadolu'ya göçüyoruz" deyip ertesi hafta çadırlarımızı kurup Anadolu'ya yerleşmiş değiliz. Türklerin Anadolu'ya da göç hikâyesi çok önemli çok yönlü çok derin bir konudur.

Ankara adını Asya'dan getirdik dedim:
Gazi, vefatından bir yıl evvel, Yunan Başbakanı General Metaksas'ın ziyareti sırasında mevzuu açılınca; "Ekselans, Ankara adı nereden bilir misiniz?" diye sorar ve bir dünya atlası getirterek Baykal Gölü yakınında "Angarsk" kentini gösterir ve "İşte buradan" der. Baykal gölü kıyısındaki "Angara" dır gösterdiği yer. Ne Anker, ne Engür ne bir başka şey. İstanbul kadar olmasa da Ankara'nın da hikâyesi derindir ve bütün evreleriyle tarihe yansımış da değildir. Son yüzyılını bile bütün olayları, yönleri ve yaşantılarıyla, tarihe tam olarak yansıdığını söylemek zor.. Ankara Hayatı bütün ayrıntılarıyla bilinmelidir bence, neden kaçınılıyor? Atatürk'ün vasiyeti dahi açılamamıştır, neden? 100. Yıl mı bekleniyor, yoksa şimdilik sakıncalı mı bulunuyor?

Ankara'nın başkent olması gelişmesine büyük ivme kazandırmıştır bunda da Mustafa Kemal'in büyük emeği ve katkısı vardır kimse inkâr edemez. Şehircilik anlamında bilhassa Atatürk'e çok şey borçluyuz.
Ankara başkent olarak yeni mücadelenin karargâhı olmuştur. İşte bu nedenle Ankara'nın bilhassa son asrının bütün yönleriyle bilinmesini zorunlu kılmaktadır, çünkü bu bir bakıma Türkiye'nin kuruluş ve kurtuluş hikâyesidir. Bu noktada en önemli görev üniversitelerimize düşmektedir. Vakıf üniversiteleri dâhil Başkent'teki 20'den fazla üniversitemizin görevidir bir bakıma. Ben buna "Başkentin sırları" diyorum. Bu sırların sadece kitaplara, dergilere değil tarihe geçmesi gerekmektedir. Üniversite gençliğiyle şehir adeta bir kampus, o halde bu üniversitelerin ilgili bölümlerindeki gençler Ankara için neden görevlendirilmez?
Ankara'ya ne veriyor bu üniversitelerimiz diye sormak zorunda kalmayalım.
Arşivlerin tozlu rafları kim bilir neler saklıyor?

gazete

18 Ekim 2018 Perşembe

CHP’nin banka işleri dendi de...

Ahmet TEZCAN

CHP’nin banka işleri dendi de...

18.10.2018

Evet, İş Bankası hissesi dendi de iki çift laf etme hakkım doğdu. Yeryüzünde anayasa hükmüne rağmen ticari faaliyette bulunan bir başka siyasi parti var mıdır diye soruluyor.
Vardır, Sisi'nin Mısır'ı gibi Afrika'da Asya'da Güney Amerika ülkeleri arasında göstermelik siyasi partiler aynen CHP gibi ticaretle sarmaş dolaştırlar. Zaten o memleketlerde siyaset para için yapılmaktadır.
Para ve "dolce vita" yani tatlı hayat?! Kime bahşedilirse o sesini keser, ortalarda pek görünmez ve cebini doldurmaya bakar. Bizdeki ise tek parti dönemi mirası...
Şöyle yazmıştım 2010'da: "CHP'nin İş Bankası ortaklığının açıkça Anayasa'ya aykırı olduğu yüzlerce kez bu memlekette ifade edildi. Anayasa'nın 69. Maddesi, siyasi partilerin ticarî faaliyetlere giremeyeceğine amirdir.
İş Bankası bir ticarî kuruluş değil mi?" Nihayet sorgulanıyor artık.

İş Bankası hisselerinin yüzde bilmem kaçını elinde bulunduran CHP, bu banka aracılığıyla doğrudan ve dolaylı olarak 100'den fazla şirkete ortak durumda.
Bunların içinde Borsa'ya kote, borsada tahtası olan önemli şirketler vardır. Banka yöneticiliğinin parti olarak kendilerine parasal bir gelir sağlamadığını söylüyorlar. Bankanın iştiraki olan 100'den fazla şirketin yönetim kurullarına yapılan atamalarda partinin hiç mi dahli yok? Mesela CHP'nin atadığı banka yöneticilerinden biri Murat Karayalçın ve halen bankada yönetim kurulu üyesidir.
Son genel kurulda -ki mart aylarındadır genellikle- gündemin 7. Maddesi "Yönetim Kurulu Üyelerine verilecek tahsisatın tespiti" idi, alınan kararla yönetim kurulu üyelerine net 28 bin 500 lira ödenmesi kararlaştırıldı.
Makama tahsisli odalar, araçlar ve iştiraki olan şirketlerin bayram, yılbaşı hediyeleri de cabası. Karayalçın şu soruya cevap vermeli.
Bankanın ortağı olduğu şirketlerin yönetim kurulu üyeliklerine yapılan atamalarda sizin imzanız yok mu? Yani bu atamaları Banka Yönetimi yapmıyor mu? Kaç kişidir bunlar ve o şirketlere sizin imzalarınızla atanan bu yöneticilere ödenen tahsisat miktarı nedir?

Belki 1000'e yakın partili veya yakınları Hindistan'daki Müslümanların gönderdikleri nakdi yardımlarla kurulan İş Bankası'ndaki hisselerden böyle nemalanmaktadırlar.
Adnan Keskin, Nurettin Sözen'in kardeşi Ali Sözen, Bayram Meral ve Mehmet Moğultay'ın oğulları ve onlarca partili bu bankada yönetimde bulunmuşlardır. Bu bankanın şubelerinde işe başlayan yüzlerce çalışanın içinde de illaki CHP'li yöneticilerden referansla işe girmiş olanlar da bulunabilir?

gazete