19 Temmuz 2018 Perşembe

Kulağınıza küpe olsun

Ahmet TEZCAN

Kulağınıza küpe olsun

19.7.2018

Yaşlı bir baba mirasını açıklamak için oğullarını çağırır, der ki; "Ben artık ölüyorum. Birbirinize düşmeyin diye sahip olduğum 17 deveyi size paylaştırmak istiyorum." Yarısını büyük oğula, üçte birini ortancaya, dokuzda birini de küçük oğluna bırakır. Oğullar vasiyete göre 17 deveyi paylaşmak isterler ama 17 ne ikiye, ne üçe, ne dokuza bölünebilmektedir.
Köyün bilge kişisine sorarlar.
Cevap gayet kısa ve nettir; "Benim de bir devem var ahırda onu da alın hesabınızı yeniden yapın." Bu cömertliğe oğullar hem şaşırır hem sevinirler. Bilge kişininki ile birlikte 18 olan devenin yarısı, yani 9 tanesini büyük oğul, üçte biri olan 6'sını ortanca alır, küçük oğlana da dokuzda biri yani 2 deve kalır. Miras vasiyete göre paylaşılmıştır ama fazladan bir deve vardır. Mirasçılar bilge kişinin kapısını tekrar çalar ve ne yapacaklarını sorarlar.
"Tamam" der yaşlı, bilge kişi "Sorun çözüldüyse benimkini alabilirim." Millet iradesi yaşlı bilge kişi gibidir ve ne zaman kapısı çalınsa bir formülü vardır. İşte sistemi değiştirirken Meclis aritmetiğini de yeniden tanzim etti ve kuyumcu terazisi hassaslığında partileri tartarak Meclis'teki temsili belirledi.

Ankara'nın Meclis'e gönderdiği 36 vekilden 14'ü yeni ve ilk kez milletvekili sıralarına oturuyor. Siyaset kademelerinden geçmiş olsalar bile Meclis'in havası hiçbir kuruma benzemez, bu itibarla tecrübesi zaman alacaktır. "Kulaklara küpe" kabilinden benim de yeni vekillere her zamanki gibi söyleyeceklerim var.
Hz. Mevlâna'nın Mesnevî'sinden seçilmiş şu cümleler bence Meclis'in en görünür yerlerine yazılmalıdır.
"Önünüze her konulanı yemeyin ve ağzınıza geleni de söylemeyin"
"Sesinizi yükseltmeyin, sözünüzü yükseltin" Merhum Abdürrahim Karakoç'un "Ha Hasan'a ha sana" türünden sözlerdir bunlar, eskileri de "ilgilendirmez" değildir, bizden hatırlatması.

Mazbatayla milletvekili olunmaz, kişiyi vekil yapan parlamenter tecrübedir, o da zamanla elde edilmektedir. Koşarken giyinmek gibi bir şey bu.. Mesleğinizdeki başarı milletvekilliğinde başarı garantiniz değildir.
Meclis görevi toplam bir görevdir, bu görevi taşımak da bu görevden düşmek de zor gelir insana. Zaman hızla akar, ne olup bittiğini anlayamadan yeni seçim dönemi gelir çatar. Bunu "geçici görev" gibi kabul ederseniz rahat olursunuz. Yeniden parlamentoya girebilmenin yollarını arayarak yorulmayın, etrafın "poh poh" una da kanmayın.
Meclisin ziyaretçileri önemlidir, tayin, terfi istekleri hiç bitmeyecektir, bunlarla uğraşmak sizi asıl görevinizden koparır, herkesi memnun etmeye çalışan politikacılar pek makbul sayılmazlar bunu da bilin. Ve son tavsiye: Asla dünü unutmayın. Yaşantınıza nitelik kazandırın fakat değiştirmeyin.
Nerede ve kimlerle olacak ve kimin fotoğraf karesine gireceksiniz siz seçin, herkesin önüne yanına durup resim çektirirseniz hiç istemediğiniz durumlarla karşılaşabilirsiniz.
Bundan sonra ne yediğiniz, nerede kiminle olduğunuz önemlidir bunu da bilin.

gazete

5 Temmuz 2018 Perşembe

Millet Bahçeleri dudak uçuklatacak

Ahmet TEZCAN

Millet Bahçeleri dudak uçuklatacak

5.7.2018

Bilgisayar başında arka plana çok defa "kuş sesleri" ni alıp çalışırken üç gündür gerçek kuş sesleri içinden uyanıyorum. Bülbül, ispinoz, ardıç kuşlarının orman içindeki konseri mest ediyor. Fatsa'daydım, eski vekillerden Bahri Kibar'ın oğlu Mehmet Azmi'yi Edanur ile evlendirdik, Allah bir yastıkta kocatsın.

Bir zamanlar terör ile beraber anılırdı Fatsa, kiminle konuşsam "aslında yansıtıldığı kadar değildi, kullandılar Fatsa'yı" dedi. Eski tarihte kralın kızı Fanizan'dan "Fanitza" ya ve nihayet şimdiki adını bulan Fatsa, müthiş bir enerji yüklü. Eski Başkan Ahmet Ulu ile Yalıköy'ü, Jason'u gezdik, turist bekliyor bu güzel beldeler.
Sihirli bir el değmiş sanki fakat tanıtımında başarılı değiliz. Ticareti, sanayisi, turizmiyle gerilmiş bir yay gibi bölge. Tüm Ordu'ya değmiş o el.. Milletvekilliğinden tanıdığımız Büyükşehir Başkanı Enver Yılmaz sahil boyunu ve çarşıları yeniden düzenlemiş, şehir şantiye adeta.. "7 aya ihtiyacım var" diyor Enver Başkan, gördüğüm kadarıyla tam başarıyı yakalamak istiyor. 25 sene evvel gördüğüm Ordu hiç değil, modern bir yapı kazanmış bu güzel beldemiz, hedefini bulsun inşallah.

Yazıya kuş sesleriyle bir gezi yazısı yazmak için başlamadım. Seçim kampanyalarında siyasiler, özellikle de muhalefet desteksiz vaatlerde bulundu. Ama beni en çok mutlu eden Erdoğan'ın MİLLET BAHÇELERİ müjdesiydi. İstanbul'da havaalanı, Konya ve Eskişehir'de eski statlar yıkılınca konut sahası olacak diye korkuyorduk. İçimizi ferahlatan müjdeyi Erdoğan vermişti, büyük parklar olacak, Başkent'te ve bütün şehirlerde insanlarımız bu parklarda nefes alacak, çocuklar kuş sesleri arasında oynayacak.

Gerçekten park ve yeşil alanlara çok ihtiyaç var. Millet Bahçeleri hayal değil, kısa sürede gerçekleştiğine hepimiz tanık olacağız. Kimse artık bu mevzu açılınca New York'un Central Parkını örnek göstermeyecek.
Başkent'in Millet Bahçesi dudak uçuklatacak.

gazete

28 Haziran 2018 Perşembe

Ankara’nın seçime katkısı

Ahmet TEZCAN

Ankara’nın seçime katkısı

28.6.2018

Türkiye'de seçimler biter siyaset bitmez, siyasi partiler bizim memleketimizde 365 gün ağızlara sakızdır. İktidar bir türlü Muhalefet bir başka türlü konuşulur. Çarşıda pazarda her gün kendi işimizden çok devlet-hükümet meseleleri konuşuruz. Mahalli seçimler de yaklaşıyor, 2019'un Mart ayında da belediye başkanları için sandığa gideceğiz. Bu demektir ki siyaset zemini bir süre daha sıcak kalacak. Bu 9 aylık sürede yeni meclis ve yeni hükümetle hem yerel seçimlere hazırlanılacak hem başkanlık sisteminin nasıl işleyeceğine ilişkin kurum ve kurallar ortaya çıkacak. Velhasıl zor bir dönem olacak.

Mecliste şimdi 81 milyonun 600 temsilcisi var. Basit hesapla 135 bin vatandaşa bir vekil düşüyor. Ama onlar yurdun bütününü omuzlayacaklar. Yani Ankara vekili sadece Ankara'ya değil, bütün bir memlekete duyarlı olacak. Vatandaş olarak biz ASIL, onlar VEKİL şimdi.. Toplum içinde itibarları yüksek olacak, olması da gerekir. Çünkü onlar, 81 milyonun içinden SEÇİLMİŞ insanlardır, biz seçtiğimiz için bizim adımıza itibar görüyorlar. Yanlış tutum ve davranışları da yine bizim adımıza olacak ya bizi yüceltip yükseltecekler ya da tam aksine bizi utandıracaklar.

Biz şimdi Ankara özeline bakalım. Bu dönem Meclis'te Ankara'nın vekil sayısı 32 den 36'ya çıktı. Nüfusu yaklaşık 5,5 milyona ulaşan Ankara'da -76'sı kadın- 151 kişiye bir vekil düşüyor. Tersinden söylersek her milletvekili 151 Ankaralının işiyle, derdiyle, sıkıntısıyla meşgul olacak. Partilerin TBMM'deki varlığıyla düşünürsek bu rakamlar tamamen değişir. Başkanlık sistemine geçerken Reisicumhur için başkentin desteği yüzde 51,5 oldu. 4 milyona yakın Ankaralı seçmen yüzde 90 oranında katılım sağlayarak Erdoğan'a 1 milyon 767 bin 16 oyla destek verdi. Cumhurbaşkanlığı seçimine göre artış 300 bin dolayında oldu. Erdoğan 24 ilçede birinci sırada yer aldı ve en yüksek oyu Çamlıdere başta olmak üzere Akyurt, Pursaklar ve Çubuk'tan aldı.. Cumhur İttifakı her 2 Ankaralı'dan 1'inin oyunu alıp birinci oldu ve ittifak olarak Ankara Meclis'e 20 milletvekili gönderdi.

Siyaset zor ve mes'uliyetlidir, vekilliğin ise dahası var. Milletvekilliği memuriyet değildir, toplam bir görevdir, özelliklidir ve farklıdır. Bakış açısı çok yüksek olmalıdır. Ayrıca taşıması da düşmesi de zordur. Hani bazen elinizi nereye koyacağınızı bulamaz bilemezsiniz ya öyle bir şey; toplumda nereye gideceksin, kiminle, ne kadar beraber olacaksın, kimlerle resim çektirecek, kimin sofrasına oturacaksın meseledir.

gazete

21 Haziran 2018 Perşembe

Oy verirken kime bakılır?

Ahmet TEZCAN

Oy verirken kime bakılır?

21.6.2018

Ankara çok önemli bir seçim için gün sayıyor ve dünya bu seçimin sonuçlarını bekliyor. Avrupa bu seçimin sonuçlarını bekliyor, Amerika, Asya, Afrika, İslam coğrafyası, Türk dünyası, karasalcılar, küreselciler, yer altı dünyası, petrolcüler, borsacılar inanın hepsi bu seçimin sonucunu bekliyor. Bizim seçimler dünyada pürdikkat takipte ve pek merak edilirken bizimkiler paça-kasnak birbirine dalmış durumda.
"Paça-kasnak" yağlı güreşlerde bir oyun, bir pozisyon alma durumudur.
"Güreşçinin bir elini hasmının paçasından, öteki elini de apış arasından geçirip kispetin belinden kavrayarak rakibini sırtüstü çayıra yatırması" şeklinde tarif ediliyor. Bu pozisyonu yakalayan sonucu ilan eder, kimsenin de itirazı olamaz.

Lakin bizimkisi güreşteki gibi teke tek yiğit bir mücadele değil, deste, tozkoparan dâhil bütün rakipler boyuna kilosuna bakmadan tek bir pehlivana hücum ediyor, kimi paçadan kimi kasnaktan yakalamaya ve tek rakibin sırtını yere getirmeye çalışıyor. Hatta bazen meydanın cazgırlarından da yardım alıyorlar. Cazgırların kulağına dışarıdan üfleyenler de var ve onlar da hiç şüpheniz olmasın bu müsabakaya dâhiller. Yendiler mi hep birlikte galip, yenilirlerse hepsi mağlup olacaklar. Hepsinin hedefindeki rakibin ise en büyük gücü saha ve seyirci desteğidir.
Onların kispetten, yağdan, çayırdan bahaneleri olmazsa pehlivanın desteği tam gibi görünüyor derim, benim yorumum bu.

Başka yorumlar da yok değil tabi.
Onları da dikkate almazlık edemiyoruz.
FERRUH BOZBEYLİ, Büyük Mecliste yıllarca başkanlık etmiş, çok çetin mücadeleler vermiş önemli siyaset adamlarımızdandır.
Kahraman Maraş'tan hemşehrisi, kendisi gibi siyaset adamı olan rahmetli ATİLLA İMAMOĞLU ile birlikte seçim öncesi Mecliste bir yemekte beraber olmuştuk.
Dedi ki; "Bizim seçmenimiz oy kullanırken seçmeyeceği siyasetçiye bakar öyle oy verir." Bozbeyli'nin tespiti çok önemli, meydandakiler de belli. O halde seçimin sonucunu bu tespite göre tahmin etmek zor değil.

Ha sahi, bizim seçimler neden dünyayı bu kadar ilgilendiriyor?! Almanya geçen Eylül oldukça düşük katılımla seçimini yaptı, 7 ayda üçlü koalisyonla zar zor bir hükümet kurdu. Fransa'da protestolar halen sürüyor, İtalya'da aylar sonra zorunlu ve sorunlu bir hükümet işbaşında.. Ama bizim seçimlere dünya pürdikkat. Çünkü artık müdahil olamıyorlar, kimi seçeceksek biz seçiyoruz da ondan. Siz siz olun sandığa gidin ve seçiminizi yapın. Allah bu memlekete bir daha kara gün göstermesin.

gazete

14 Haziran 2018 Perşembe

Hayatın ritmi

Ahmet TEZCAN

Hayatın ritmi

14.6.2018

"İki çıplak bir hamama yakışır", "Davul bile dengi dengine çalar", "Bir ip iğneden kolay geçer, iki ipi geçirmek için bükmek gerek" ve daha niceleri.. Yaşanan yaşanamayan tüm durumların özetidir atasözlerimiz, asırlar içinde kim bilir kaç kez denenmiş ve adı TECRÜBE olmuştur.
Dilimize yerleşir ama çoğu kez uygulamaya geçmez bu hayat dersleri, ders alanlar içinse hayatı kolaylaştırır, yolumuzu, önümüzü aydınlatır ve gerçeği anlatır. İsmail Coşar, Kocatepe Camii imam-hatibi olarak uzun yıllar hizmet etmiş, aynı zamanda ülkemizin en ünlü mevlidhanlarındandır, çok güzel gazel ve kasideler de söyler. Uzun hayat tecrübesi ve renkli kişiliği ile sohbetine doyum olmaz.

Hayatın sırlarından, tecrübeden konuya girmişken Coşar Hoca'nın bir anısını aktarmadan geçemem. Her şeyin dengi dengine olması gerektiği konusunu konuşurken bizimle paylaştı. "Nereden çıktılar bilmiyorum" dedi, ayı oynatanlarla karşılaşmış Hoca, ayıcı defe vuruyormuş ama ayı oynamıyormuş. Çünkü ayıcı ritim tutturamıyormuş.
Coşar bize bu hikâyeyi "farzı muhal" yani "var sayalım" babından anlatmış olabilir. Demeye getiriyordu ki "usûl bilmez isen, ritm tutturamazsan ayı bile oynatamazsın." Yeni nesil için anlatıvereyim.. Eskiden, "hayvan hakları" bilinmez ve insanların "hayvan düşkünlüğü" bu kadar gelişmemişken sokaklarda ayı oynatanlar vardı. Yanında nice eziyetlerle hoplamayı ve karın tokluğuna insanlarla geçinmeyi öğrenmiş ayısıyla gösteri yapan ayıcılar çocuklara eğlence olurdu. "Haydi kuru fasulye / yedi buçuk lira / hem kaynasın hem oynasın, yandan Halimem" gibi şarkıları meşhurdu.

Biz dersimizi aldık bir tecrübeyi aktardık.
Sözler, tembihler boşa gitmesin ki hayatın ritmi tutturulabilsin. "Bir kulağından girdi ötekinden çıktı" derdi büyüklerimiz, tembihi dinleyip geçene.. Bugün arife yarın da bayram.. Herkes yola çıkacak, tatil ya da ziyaretler için.. Karayolu Trafik Ve Yol Güvenliği Derneği Derneği Genel Başkanı İhsan Memiş de her bayram olduğu gibi bu bayram da herkesi uyarıyor. Bayramlardaki trafik kazalarında en az 100 kişi ölmekte 600-800 arasında insanımız yaralı kurtulmaktaymış.
Denetimlerin yetersizliğini de vurgulayarak "Aman ha!" diyor İhsan Memiş, yılların verdiği tecrübe ve elindeki istatistiklerle..
Bütün Radyo ve TV'lere de sıkça uyarı yapmaları için çağrıda bulunuyor. Biz de bütün vatandaşlarımızın bayramını şimdiden kutluyor, bu uyarılara dikkat etmelerini istiyoruz.

gazete

7 Haziran 2018 Perşembe

Mübarek mevsimin dua iklimi

Ahmet TEZCAN

Mübarek mevsimin dua iklimi

7.6.2018

Ramazan aslında yılın belli bir mevsiminde her şeyin, bütün varlığın sahibine yakarmaktır.. Yalvarma, dua etme, boyun bükme mevsimidir Ramazan, acizliğimizin de ifadesidir bir bakıma.. Ateş olsak cürmümüz kadar yer yakabiliyoruz işte.. Bir mevsim yağmur yağmasa dağlara tepelere çıkıp yalvarıyoruz 'dereler kurudu, barajlarda su kalmadı' diye.. Sağanaklar inince de afet korkusu sarıyor hepimizi, gözümüzü gökten ayıramıyoruz.

Ramazan, mübarektir, oruç onun ifadesidir. Kandil geceleri gibi seçilmiş zamanlardır..
İçindeki Kadir gecesi ile ne zamandır, hangi andır bilemiyoruz ama müstesna ikramdır onu biliyoruz?! Son on günün içindeyiz, İTİKÂF GECELERİ başladı. Kimi mü'minler mabedlerin bir köşesine kendilerini hapsedip memleketimiz, milletimiz için, geleceğimiz için, dünyadaki masumlar, mazlumlar için dualar edip gözyaşları döküyorlar. (Bu arada Kocatepe Camii itikâfçılarının "burası otel mi?" diye bazı güvenlik elemanları tarafından azarlanarak camiden çıkarılmak istendiğini de yetkililere haber vermek lazım. Birisi bunlara "itikâf" ın ne olduğunu anlatması gerekiyor.) İtikâf bir konu için bir yere kapanmadır. "İşte, aç susuz kapısında bekliyorum" demektir duaların kabulü için.
Her gece nice feryat figanlar semaya yükseliyor kim bilir?! O nedenle bugünler daha bir farklı diyoruz üstelik içinde bir de KADİR GECESİ saklı..

Evet, işte seçim zamanı yaşıyoruz.
Ankara'da 36 kişiyi seçip Meclis'e göndereceğiz.
Seçilmişlik farklılıktır, bir lûtfa, iltifata uğramışlıktır. Bütün canlıların içinden insan seçildi ve yaratılmışların en şereflisi oldu.
Bizim seçtiklerimiz de temsilcilerimiz oluyor.
Bütün insanların içinden seçilenlere nebiler, veliler denildiği gibi zamanın seçilmişine "Ramazan, kandil, bayram.." deniyor. Bir kandil gecesinde sistemler kitleniyor. Herkes o anın bir müstesna zamanın hürmetine kutlamalar yapıyor, dilekte bulunuyor, nice gönüller kazanıyorlar. Günahımızdan arınmak, vicdanımızı rahatlatmak, korkularımızdan kurtulmak isteriz, onu bekleriz. Canımız kanımız evladımız için yalvar yakar oluşumuz, ağıtlarımız, iç sancımız içindir bütün dualarımız.. Büyük kudrete, her şeyin sahibine hesap verme verememe telaşımızdır..

İftar, sahur, kalabalık gruplar, ilahiler, mevlit programları tamam da.. Gecenin sessizliğinde, pencereden sızan bir sokak lambasının loş aydınlığında iki damla gözyaşıyla sonuçlanan içten yakarışlar bir şeye değil, her şeye bedeldir. Bir çift gözyaşıyla tüm günahlarımıza, kabahatlerimize, hatalarımıza, kusurlarımıza yalanlarımıza nedamet, bin pişmanlığın ifadesidir..

gazete

31 Mayıs 2018 Perşembe

Sel suları dereleri arıyor

Ahmet TEZCAN

Sel suları dereleri arıyor

31.5.2018

Çok yoğun günler yaşıyoruz.. Siyaseten çok yoğun, inanç ve ibadet bakımından çok yoğun ve uzmanların her gün son dakika uyarıları yaptığı sağanaklarla iklim olarak çok sert ve yoğun günler yaşıyoruz. Zaten bizim ülkemiz ne çektiyse, ideolojik, jeolojik, meteorolojik kırılganlıklarından çekmiştir. En sonuncusundan başlayalım..
Ankara'da şehrin bir başından öte yakasına ulaşırken en az 15 derenin üzerinden geçeriz, daha doğrusu geçiyor idik. Ama bugün hemen herkesin adlarını çok bildiği ve fakat suyunu göremediği Ankara'nın Hoşdere'si, Kavaklıdere, Cevizlidere, Dikmen Deresi, Hacıkadın, Bülbülderesi, Akdere, Çayyolu ve daha niceleri.. Kimini kapattık üstünden yollar, bulvarlar geçirdik, kimileri sadece semt adı olarak kaldı. Ne zaman bir sağanak olsa Ankara'da, cadde ve sokaklarda çağıldayan sular sel olup eski derelerini arıyorlar sanki. Bulamayınca afet olup önüne ne çıkarsa alıp götürüyor.

Siyasi hava da seller sular gibi, liderler her gün bir meydanda. Çok önemli ve hayatî bir seçim bu.. Türkiye, elini kolunu bağlayan, gelişmesini, yükselmesini, çalışmasını engelleyen yönetim yapısını değiştiriyor. Rejim değil, sistem değişecek.
Memleketi kim yönetiyor, sorumlusu kim belli olacak. Cumhurbaşkanı-Başbakan kavgalarından çok çekti bu memleket, gücü, enerjisi, ekonomisi heba oldu yıllarca.
Şimdi bir Başkan olacak, Meclis ve Hükümet kendi işine bakacak, birinde sorun çıkar sistem tıkanırsa millete gidilecek.
Kimse başarısızlığı birbirinin üstüne yıkamayacak ve bürokrat geri çekilecek.
İşin özeti bu.. Ne ilginçtir, ülke olarak bizim bu istek ve tercihimize en çok yabancılar mani olmaya çalışıyor. Almanya'sı, Amerika'sı, Fransa'sı işin içindeler, medyasıyla, parasıyla ve var güçleriyle bilfiil, hepsi de bizimle birlikte Türkiye'nin seçim kampanyasındalar sanki. İtalya'da, Fransa'da, Almanya'da seçimler oldu, aylarca hükümetsiz kaldılar kimse hissetmedi ama bizim seçimler dünyanın gündemine oturuyor nedense?!

Ve Ankara'nın manevi ikliminde Ramazan; bütün ülkede olduğu gibi bereketi ve sükûnetiyle yoğun şekilde yaşanıyor.
İftar sofraları teravihler cıvıl cıvıl.
Temennim bu mübarek müstesna günlerin aynı yoğunlukla fakir fukaraya yansıtılması ve israf edilmemesidir. Çünkü gerçek ihtiyaç sahibine ulaşmayan hayır hasenat da israf olur. İsteyemeyeni, çalışamayanı, bulamayanı bulmak önemlidir.

gazete

24 Mayıs 2018 Perşembe

Şuraya kim el atacak diye sorsak?

Ahmet TEZCAN

Şuraya kim el atacak diye sorsak?

24.5.2018

Şehircilik başlı başına bir bilim..
Kanalizasyon sisteminden ulaşıma, aydınlatmasından çatı mimarisine kadar bir şehrin güzel ve sağlıklı yaşamaya elverişli hale getirilmesi köklü bir medeniyet kültürüne sahip olmakla ancak mümkün olabiliyor.
Eski yapılarımızda, çarşılarımızda biz bunu görüyoruz.
Lakin en az bir yüz yıl kadar; hani derler ya "şeytan taşlamaktan tavafa vakit bulamadık", dolayısıyla kendi işimize hiç bakamadık.
Eğitimden şehirciliğe her alandaki tasavvurlarımız yüzüstü kaldı. Estetiği ihmal ettik. Nasıl olursa olsun dedik ve yalnızca zorunlu hayata, yalnızca hayatın idamesine yoğunlaştık.

İşte en basitinden yağışların nasıl kısa sürede bazı bölgelerinde sel baskınlarına ve adeta felakete yol açtığını hep birlikte görüyoruz, Başkent'te 5 dakikalık bir sağanak yetiyor. Meteoroloji idaresinin uyarılarına rağmen her yağışta bunlar yaşanıyor.
Neden? Altyapı ve konutlaşmada çalakalem işler yüzünden, dere yataklarının doldurulup ranta kurban edilmesinden. Başkan Mustafa Tuna, Çukurambar için neden "öldü" dedi? Altı hesap edilmeden üstüne gökdelenler dikildi de ondan. Araç parkı şimdiden sorun, trafiği de özellikle pik saatlerde felç. O halde eğlence için dahi oraya giderken düşünülür?!

Ulus'ta uzun bir aradan sonra yıkımı planlanan binalara ilk kazma vurulmuş, arkadaşımız Aykut Gören'in geçenlerde manşete taşınan haberinden öğrendik, burada Tarih yeniden ortaya çıkarılacakmış.
Çalışmanın çapı nedir bilmiyorum ama Anafartalar Mahallesine kadar bunun uzanması gerekir. Burası şehircilik ve imar açısından Ankara'nın kanser bölgeleridir. Bana sorarsanız çok geç kalındı. Memleket dolar kıskacında yeniden hayatî bir seçime giderken bunu yapıyoruz. Ne yapsanız bu girişim şimdi muhitin hayatını kısa vadede olumlu etkilemeyecek, tüccarın, esnafın, sanatkârın ekonomisine negatif yansıyacaktır. Yalnız ekonomisinde değil, Hacı Bayram Veli ziyaretlerinde bile bunu hissedeceğiz, isteseniz de istemeseniz de.. Temenni ederim Ulus'taki bu faaliyet inşallah, kısa sürede ve çevre duyarlılığı gözetilerek tamamlanır.

Benim esas öğrenmek istediğim Kocatepe'ye sıra ne zaman gelecek?
Ankara'nın kalbi sayılan Kızılay'ın bir nefes ötesinde, şehrin en önemli merkezi diyebileceğimiz Kocatepe ve çevresinde de mutlak bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.
Şehrin muhteşem mabedini çevresi de mutlaka rahatlatılmalıdır.

gazete

17 Mayıs 2018 Perşembe

Bedene su veren gıdaları seçin

Ahmet TEZCAN

Bedene su veren gıdaları seçin

17.5.2018

Zor zamanlar yaşıyoruz, bu zamanın Ramazanı da ona göredir. Mübarek olsun, yani bereketli geçsin ve bütün belaların defedilmesine vesile olsun, nice güzel günlere kavuşmak dileğimiz olsun.
Ağır işlerde çalışanlar için kolay bir ibadet değil şüphesiz ama her halükârda eciri çok yüksek. "Ecir" kelimesini hemen "ücret" ten hatırlayalım, "Emeğin kiraya verilmesi" olarak tanımlıyor sözlükler.
Oruç tutarken katlandığımızın karşılığını çok yüce bir makamdan, varlıktan bekliyoruz.
Ona yaslanıyor, ona sığınıyoruz.
Kabul ve makbul olur inşallah. O makam ve varlık ki; ayın, güneşin ve bütün nizamın yaratıcısı ve kusursuz işleyişine muktedir muazzam bir güç, bütün âlemlerin Rabbi, lütuf ve ikram sahibidir, bize ise sadece idraki kalmaktadır.

Bu sıcak yaz gününde biraz dikkat edilirse bu bir ay bizi kolayca bayrama ulaştıracaktır.
Bu sıralar herkesin tavsiyeleri var. Ancak uzmanlar özellikle bir hususa, susuzluğa dikkat çekiyorlar. Tıka basa yesek bile açlığı birkaç saat erteleyebiliyoruz ama susuzluk öyle değil. 100 gramlık protein için yarım litre suya ihtiyaç olduğunu söylüyorlar. O halde sahur yemeğinde vücudumuzdan su çeken gıdalar yerine bedene su veren gıdaların tercih edilmesi gerekiyor. Salatalık, marul, turp, rafadan yahut tereyağında yumurta, badem, yoğurt bu sınıfa giriyor. Ekmek, su çeken gıdaların başında geliyor, çok tüketildiğinde tok tutacağı sanılmasın. Peynir, zeytin, sucuk gibi tuzlu ve su tutan gıdaların, tatlıların ve karpuz gibi idrar söktürücü yiyeceklerin mümkün olduğunca az tüketilmesi gerekiyor.

Ankaramız zaten iklim bakımından katlanılmayacak bir yer değil. Burada yemek içmekten ziyade oruç tutanların hal ve tavırlarına bunu yansıtmaları gerekiyor.
Herkesin bildiği ama uygulamada zorlandığı şeyler bunlar. Bilhassa sigara tiryakileri çok agresif oluyor. SABIR en önemli ilaç..
Gözünü, kulağını biraz günlük olaylardan çekeceksin. Başkalarını değil kendini dinleyeceksin.
Yalnız kalındığında nefesimizi takip etmek bile insana büyük rahatlık veriyor. Zaten oruç dediğimiz şey de yiyip içmeden kesilmek değil, davranışlarımızı kontrol etmek değil midir?! Ramazan, bayram, kandil geceleri, Cuma vakitleri müstesna zamanlardır. Namazın içindeki rükû ve secde anı gibi farklıdır, ayrıdır, anlamlıdır. Günümüz insanının daha kolay anlayacağı ifadeyle; primi, bonusu, getirisi yüksektir. Boşa geçirmemek, değerlendirmek lazımdır, hayatımızın gidişatı hakkında hesabımızı yeniden gözden geçirme zamanıdır.

gazete

10 Mayıs 2018 Perşembe

Özel ve güzel zamanlar..

Ahmet TEZCAN

Özel ve güzel zamanlar..

10.5.2018

İnsan, zaman ve mekân üzerinde düşünüldüğünde sır dolu kavramlardır.
Zamanın mesela; her anı aynı değildir, parmak izi, göz retinası gibi her kişi de farklılık gösterir. Milyarlarca insan dünyadaki ömürlerini bir şekilde tamamlayıp döndüler, milyarlarcası da işte dünya üzerindeki 13 toprak parçasında hayatlarını diğer canlılarla birlikte sürdürüyorlar.
Hiçbiri birbirinin aynı değil. Aynı gibi görünen yüzlerin, bedenlerin, iş ve eylemlerin pertavsız altına alındığında ne kadar farklı oldukları bilinmektedir.
Hepimiz aslında görünüşte aynı olan farklılarız.

İşte insanoğlu yeryüzüne indirildiğinden bu yana nice milletler, medeniyetler, nice güçler oldular geldiler ve gittiler. Bir de bunların seçilmişleri vardır ve onlar varlığın en değerlileridir. Nasıl ki İNSAN bunca canlı içinden seçilmiş, muhatap alınmış EŞREF MAKAMINA yükseltilmiş ise; insanlığın kıblesi topraklar da Kâbe ile mukaddes makama yükseltilerek, bin yıllardır yıldızlar gibi dönen insanların tavaf yeri olmuştur.
Zaman da öyledir, hiçbir anı aynı olmayan, özel gün ve gecelerle seçilmiş, müstesna kılınmış günleri ve geceleriyle kim bilir SON BİR FIRSAT olarak insanlara ŞANS olarak sunulmaktadır. "Neden geldim, niye varım?" sorularının cevabıyla kendini bulsun, kurtulsun ve temizlenmiş olarak dönsün istenmektedir belki?! İşte Ramazan; seçilmiş zaman.. İçinde bir Kadir Gecesi var ki bin yıl, hesaba vurunca bir ömürlük bir fırsat. İnsan bedeni, mekanizmayı olağan dışı sistemle çalıştırırken yücelecek, yükselecek ve yaratanına hamd ve şükrünü ifade edecek.

Neden hastalanınca iştahımız kesilir hiç düşündünüz mü? Hiçbir şeyi canımız istemez, bolca SU içmek isteriz. Yapılan araştırmalar, 3 gün aç kalmanın, vücudun savunma mekanizmasını yenilediğini ortaya koymuştur. Açlık ve vücudumuzdaki sonuçlarıyla ilgili araştırma Nobellik olmuştur.
Bu yolla hücrenin gereksiz parçaları atarak yenilenmesi Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi'ye ödül kazandırmıştır. Uzun süreli açlığın savunma mekanizmasını yenilediğine yönelik bir araştırma yazısı da İngiliz The Telegraph'ta yayınlandı. Açlıkla yeni akyuvar oluşumunun tetiklendiği ve bağışıklık sistemini yenilendiği yazıldı. Batı'da çığır açan araştırmalar bunlar, başkaları da var. Biz buna ORUÇ diyoruz. Bütün varlığımızla varlığın sahibine teslim oluyor ve teşekkür ediyoruz. Bizi yarattığı için, bizi bu memlekette Müslüman olarak yaşattığı için teşekkür ediyoruz. Ramazan, seçilmiş zamanlardır, tek başına değil, toplum olarak yaşanılan, birlikte teşekkür edilen günlerin adıdır. Sözünü ettiğimiz araştırmalar yapılmadan bin küsur yıl önce Hicret'in 2 nci yılında farz kılındı ve bizim peygamberimiz, Seçilmiş İnsan Muhammed Mustafa da vefatına kadar 9 Ramazan oruç tuttu.

gazete

3 Mayıs 2018 Perşembe

1 Mayıs’tan geriye kalan

Ahmet TEZCAN

1 Mayıs’tan geriye kalan

3.5.2018

1 Mayıs'tan, "işçi ve emekçi bayramı"ndan geriye sadece bayrak, flama, patlak balon ve her türlü atıklar kaldı. Atık şampiyonu her zamanki gibi yine pet şişeler oldu. 1 Mayıslarda zaten en çok LAF, ardından da bolca su tüketilir. Atılan nutuklardan geride kalan olmaz ama su tüketimini pet şişelerden anlarız. O gün belediyeler ve çöp toplayıcılar sabaha kadar söylene söylene 1 Mayıs atığı topladılar. Sendika kelime olarak bize Fransızca "syndicat" kelimesinden geçmiş, "ortak çıkarları korumak için oluşturulan birlik" anlamına geliyor. Diğer ülkelerde "union" kelimesiyle karşılanıyor bu sözcük, Araplarda da "ittihad" yani birlik..

***

Günümüzdeki meslek örgütlerine ben hiç sıcak bakmıyorum, bakamıyorum çünkü bu örgütlerin – kusura bakılmasın ama– mensuplarını sömürmekten başka işe yaramadığını düşünüyorum. (Esnafsanatkâr kuruluşları, odalar, borsalar da buna dâhildir.) Bunu anlamak için aidat ödeyen sade üyelere; örgütten, dernekten, sendikadan, odadan v.s. meslek kuruluşundan nasıl bir hizmet aldığını sormak yetecektir. Ne yapmış, dünyadaki hangi ileri uygulamayı kazandırmış da üyesinin satışını, gelirini, sosyal seviyesini yükseltmiş sormak lazım?! Yalnız bu soruyu soracaklarınız, sendikada, esnaf teşkilatında, odada, borsada vs meslek kuruluşunda "yönetici" konumunda olmamalıdır. Çünkü onların varsa kendi işleri dışındaki bu meşguliyetten yani meslek temsilciliğinden edindikleri konfor hayli yüksektir. Önemli bir gelir ve hatırı sayılır makamlar sağlanmaktadır. Üstelik çeşitli adlar adı altında yaptıkları dünya gezilerini de asla kendi gelirleriyle yapamazlar.

***

1 Mayıs mitingleri üyelerin gazını almak için yapılan eylemlerdir, günlerce hazırlığı yapılır ama işçi-emekçi adına elde edilen pek bir şey yoktur. Herkes kendi ideolojik görüşü doğrultusunda bir şeyler söyler geçer. (Ankara'da o meydana "Anadolu Meydanı" demeye dilleri varmadı.) Masraflar da yine işçinin emekçinin kesesindendir. Bu yüzden 1 Mayıslarda meydanlar dolmaz daha çok "tatil" olarak değerlendirilir. Sendikalardaki sert hiyerarşik yapıyı da hiç anlayamam, kayıtsız şartsız itaat gerektiriyor. Böyle bir ilişki içinde "sendikacı" üyesi tarafından sorgulanabilir, "aldığın aidatı nereye, nasıl kullanıyorsun?" denebilir mi? Konfederasyon, Birlik, Sendika v.s.. Aynalı, camlı, kaplamalı, kapalı garajları son model makam araçlarıyla dolu merkez binalarına bir bakın söylediklerimin nereye vardığını göreceksiniz. "Az bile söylüyorsun" diyeceksiniz.

gazete