15 Mart 2018 Perşembe

STG’ler STK’lardan daha dinamik

Ahmet TEZCAN

STG’ler STK’lardan daha dinamik

15.3.2018

Toplumsal dinamizm.. Bu ifadeyi çok duydunuz. Dillendirilmediği sohbet veya tartışma yok gibidir.
Bir de "temel" kelimesi ilave etmek suretiyle başlığa veya bağlamında son cümleye "toplumun temel dinamikleri" diyerek yerleştirilir. Yani canlılığı, faal olmayı, bunu sağlayan unsurlara dikkat çekmek için kullanılır.
Biz gerçekten çok canlı ve değişime açık bir toplumuz.
Sırf bu özelliğimiz sebebiyle bizim ülkemizde yaşamak isteyenler vardır.
Özellikle Batı'da toplumların çoğu durağandır, günleri, gündemleri pek değişmez. Bizde ise bir olay bile bazen tüm toplumu kuşatır, çalkalanırız adeta. Çok sürmez ardından gelenle gündem hemen değişir, gazeteler hangisini manşete çıkaracaklarını şaşırırlar.

***

Türkiye'miz yerküre üzerinde adeta bir kalp gibi her an atıyor. Toplumun tüm kesimleri Suriye'deki mücadelemize dikkat kesilmişken bile durmak yok. İyi günde kötü günde bizim toplumumuzu canlı tutan, duyarlı kılan sâikler var elbet. Biliyor musunuz pek çok ilde ve Başkent Ankara'da haftada birkaç kez toplanan gruplar var. Ya sabah namazı sonrası bir kahvaltıda veya hafta sonu bir araya gelip enerji depoluyorlar adeta. STK dediğimiz; sendika, dernek, vakıf beraberliklerinin ötesinde, meslektaş, arkadaş, gönüldaş olarak toplanıyorlar. Toplumun bir de böyle STK'lardan ayrı STG'leri yani SİVİL TOPLUM GRUPLARI var ve çok dinamikler, toplumu birbirine kilitliyorlar.

***

Benim de içinde bulunduğum gruplar var, izin almadığım için yazmıyorum, inşaalah bir başka zaman anlatırım.
Bunlar siyasî değil, ticarî değil tamamen gönül beraberliği içindedirler..
Vefatının yıldönümü diye söylüyorum, mesela rahmetli Emin Acar'ın bir örgütü mü vardı? Başkentte on yıllarca millete doğru istikamet gösteren isim oldu. Cemiyet içinde temayüz etmiş insanlar, para ve zaman harcıyorlar, gayret sarf ediyorlar ve toplumu her daim canlı tutuyorlar. Hani derler ya; kahir ekseriyeti bu toplumun, bütün olumsuzluklara rağmen bozulmuyor, çözülmüyor, yardımlaşma ve dayanışmayı sürdürüyorlarsa inanın bu, tüzel kişiliği olmayan ve benim STG dediğim isimsiz grupların büyük katkılarıyladır.
15 Temmuz gecesi de çoğunlukla bu arkadaş grupları insiyakî olarak hemen meydanlardaydılar, dile gelsin istedim.

gazete

8 Mart 2018 Perşembe

Kadının yeri tartışılmaz...

Ahmet TEZCAN

Kadının yeri tartışılmaz...

8.3.2018

Kadın ile ne kadar ilgiliyiz hiç düşündünüz mü? Nasıl olmayız? İlk olarak annemizle başladı bu ilgi, kardeşler, arkadaşlar ve nihayet eşimizle de yoğun olarak devam etti. Bu ilgi ve alâka biz erkekler için giderek BAĞIMLILIĞIMIZ oldu adeta. Her an, hiçbir hal ve şart altında onlarsız olabileceğimizi düşünemiyorum.
Cemiyet içinde de öyle.. Yönetici, siyasetçi, sanatçı, sporcu hangi konumda olursa olsun, kadın oldu mu ilgi ve alâka hemen katlanıyor. İlk kadın vali olarak atandığında bütün gazetelere manşet olmuştu Lale Aytaman.. Hâlbuki "kadının yönetici olması" noktasında dünyada kimse bizim elimize su dökemez. Raziye Sultan'ın Delhi Türk Sultanlığı tahtına oturması İngiltere'nin ilk kadın hükümdarı Mary Tudor'dan 318 yıl öncesine rastlar.

***

Aynı adı taşıyan bir başka Raziye Hatun; yine 13'üncü asırda Konya'da yaşamış bir sultandır, Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus'un hanımıdır. Halkın hayat standardını yükselten ileri bir anlayış sergileyen Raziye Sultan, Anadolu'da pek çok cami, çeşme, han, hamam yaptırmıştır. Bu hanlardan biri de benim ilçemdedir. Doğup büyüdüğüm ilçemin adı sırf bu nedenle KADINHANI olmuştur. Minnet ve şükran duygusunu kendi adında yaşatmaktadır.
8 Mart Kadınlar Gününde bundan bahsetmeseydim olmazdı. Bizim tarih geleneğimizde, birçok vesika, kitabe ve vakfiyelerde hükümdar ailesi hanımlardan Devlet Hatun diye bahsedilirken; Batı'da kadının asaletine uygun muameleye muhatap olduğunu hiç kimse söyleyemez.

***

Bugün durumu değerlendirirken; kadının ne kadar "yükseltilip yüceltildiğini" hepimiz görüyoruz. Pazar kaygısı mıdır bilmem! Tek bir karar sahibi yoktur ki kadının aleyhinde konuşsun. Herkes, bütün kurumlar, özel günler, özel eylem ve söylemlerle kadının ne kadar kutsal, ne kadar önemli, o kadar zarif, latif, nazenin, fedakâr, vefakâr ve hamarat olduğunu anlatıp durmaktadırlar. Ama daha büyük ölçekte konuşulan tartışılan bir gerçek daha var.. Ne hazindir ki bugünün dünyasında kadın kadar kullanılan, aşağılanan, örselenen, öldürülen bir başka varlık yoktur desem yeridir. Çocuklar bundan ayrı değildir, kadınla birliktedir çocuğun dramı.
Öldürülen, örselenen, aşağılanan kadını konuşmaya da bayılıyoruz ayrıca, medya bu iş için seferber. Boşanmalar aldı başını gidiyor ve bundan en çok AİLE zarar görüyor, fazlasıyla da kadın. Netice-i kelam biz kadını anne, eş, kardeş veya arkadaş olarak görürken İNSAN olduğunu galiba unuttuk?!
Kadın-erkek diye ayırmak bizi kurtarmayacak.
Bu ayırımla yapılan bütün değerlendirmeler de korkarım boşa çıkacak.

gazete

1 Mart 2018 Perşembe

İlk 100’e giremedik?!

Ahmet TEZCAN

İlk 100’e giremedik?!

1.3.2018

Dünyanın en değerli şehirleri araştırmasında Ankara ilk 100'e girememiş.
İstanbul ilk 100 listesinde var.
Bursa, Adana, Konya, öteki şehirlerimizin adı bile geçmiyor. Bir kere neye göre, kimler, nerede bu araştırmaları yapıyor bunlar çok önemli. Tarihi, coğrafi özellikler bu araştırmada kıstas olarak göz önüne alınıyor mu, yoksa sadece ekonomik verilere göre mi yapılıyor bilinmesi lazım. Sokakta bizim vatandaşımıza mikrofon tutulsa, hangi meslek grubu olursa olsun bizim şehirlerimiz bir numara çıkar.

Şehirler esasen sevgi boyutuyla değerlendirilir.
Sevmediğin şehir dünyanın en güzeli ve en değerlisi olsa ne yazar?! Bizim için İstanbulumuz, Ankaramız, Erzurumumuz veya diğerleri dünyanın en güzel, en sevimli ve en değerli şehirleridir, hepsini ayrı ayrı severiz. Ha, severiz de bizim şehirlerimize sevdiğimiz gibi muamele eder miyiz? Bu soru çok önemlidir. Şehrin mobilyalarını gerektiği gibi korur muyuz? Binaya şebeke çekeceğiz diye yeni dökülmüş asfaltı keser miyiz? Çöpümüzü en gereksiz zamanda en olmadık yere bırakır mıyız? Sorularına herkes kendi zaviyesinden cevap bulacaktır muhakkak?!

Konuya ilişkin habere ekrandan şöyle bir kulak verdim; İstanbul için 195 milyar dolar gibi bir rakam telaffuz edildi. Ankara için çıkan rakamsal değer yanlış anlamadıysam 45 milyar olarak ifade ediliyor.
Haberin aslını çeşitli kaynaklardan araştırdım ama verildiği şekliyle haber metnine ulaştım desem doğru olmaz. Elime geçen Alman asıllı bir istatistik şirketinin yaptığı araştırma oldu. Şirket, otel ücretleri ve eğlence yerlerinde günlük harcanan para miktarına göre bunu hazırlamış.
Derlenen bilgilere göre 100 tatil kenti arasına Türkiye'den de üç yerleşim merkezinin girdiği ifade ediliyor. Bunlar İstanbul ve Antalya'nın yanı sıra Marmaris'in listeye girdiğidir.

Araştırmada en pahalı şehir olarak kişi başı günlük ortalama 370 Euro harcamasıyla New York öne çıkıyor. Türkiye'den listeye giren şehirlerde günlük ortalama 111 Euro harcama yapılıyormuş. Şimdi bundan "cebine üç-beş kuruş koyan bizim memlekete geliyor" yani biz "ucuz turist" ülkesiyiz" anlamını mı çıkaralım? Malum film kahramanı Muro'nun dediği gibi "insan sevgimiz" her şeyin önüne geçiyor. Sırt çantasıyla otobüsten inen Anadolu'da "misafir" muamelesi görüyor, hattâ "yazık" denilerek ikram ediliyor. Dolayısıyla her yıl yüzlercesi cep harçlığıyla bütün bir Anadolu'yu gezip gidiyor. Ondan sonra da "ucuz şehir" kategorisine giriyoruz, öyle mi?!

gazete

22 Şubat 2018 Perşembe

Bakın burası başkent Ankara!

Ahmet TEZCAN

Bakın burası başkent Ankara!

22.2.2018

Başkent Ankara sokaklarını bir başıma hem de yaya olarak dolaşmaktan özel bir haz alırım. Fırsat buldukça bunu yaparım, tavsiye ederim siz de yapın. Ankara'yı Kızılay, Çukurambar gibi pek bilinen, Ümitköy, Batıkent gibi mihver semtlerden ibaret sanmayın. Süper moderninden en ilkeline bol çeşit bir Ankara var önümüzde..
Ve maalesef Ankara'nın bilinmezlerini Ankara'da yaşayanların bile pek bildikleri kanaatinde değilim.

Başkent'in keşfedilmeyi bekleyen sayısız özellikleri var, bir semtinden ötekine Ankara'yı köşe bucak gezmek, gezdirmek lazım. GOP'ta oturanları alacaksın minibüslerle Sincan'ı Etimesgut'u gezdireceksin günü birlik.. Abidinpaşa'dan, Çayyolu'na, Türkkonut'a Ankara'nın doğusunu batıya kuzeyini güneyine taşıyıp Başkent insanlarının yaşadıkları il ve ilçeleri yeniden keşfetmeleri sağlanmalıdır. Bunu hemşeri dernekleri yapabilir mesela.. Belli günlerde turlarla Ankara'nın tanıtımı olur, il turizmine de katkıda bulunulur. İnsan yaşadığı yerden habersiz olmamalı. Ankara'da öyle yerler, öyle şeyler görürsünüz ki; duygudan duyguya savrulursunuz. Bazen hayranlık duyar, kimi zaman üzüntü ve öfke arasında gider gelirsiniz. "Bunca yıldır Ankara'dayım Ankara'yı tanımamışım" dediğiniz muhakkak olacaktır.

Başkent'in göbeğindeki Anafartalar Mahallesi'ne en son ne zaman uğradınız?
Anafartalar Çarşısı çok bilinir de mahallesi pek bilinmez. Eynebey Hamamından içerilerde, Kızılay'a 10 dakika uzakta sefalet, karmaşa, ilkellik ihtişam iç içedir mesela..
Dükkanlar, türbeler, mescitler 1930'ların Ankara'sı sanki.. İtfaiye Meydanındaki yeni camiye adı verilen Melike Sultan'ın türbesi de orada. Daha içeride eski sinagog ve yanı başında nice yaşantılara mekân olmuş muhteşem ama metruk Ankara evleri..
Niçin korunamadığı ve kullanılmadığını sormadan edemezsiniz. Samanpazarı'ndan Hamamönü'ne, Kale çevresinden, Tacettin Dergâhına eski Ankara'yı yeniden keşfetmek lazım. Geçenlerde 65 yıl sonra yeniden faaliyete geçirilen Ankara Mevlevihanesinde, Neyhane'nin organize ettiği sema ayini katılımcıları mest etti, Konya'dan gelen dervişlerle çoluk çocuk ihtifal lezzeti yaşayıp coştular. Ha sahi, Ankara'nın göbeğinde ki bu bilhassa Anafartalar Mahallesine kim el atacak, Altındağ mı, Büyükşehir mi? Vali Bey ne zaman buraları şöyle bir dolaşmıştır acaba?
Tarihî, manevî, mahallî hazineler gizlenmiş olduğunu kim bilir?

gazete

15 Şubat 2018 Perşembe

Nüfusumuz hızla artıyor

Ahmet TEZCAN

Nüfusumuz hızla artıyor

15.2.2018

TÜİK ülke nüfusunun son rakamlarını açıkladı; adrese dayalı sistemle yapılan sayımda Türkiye nüfusu 80 milyon 810 bin 525 kişi olmuş. Geçen yıla göre artış 995 bin 654 kişi, her yıl hemen hemen bu kadar artıyoruz. Yüzde 50.2 ile erkek nüfusu da kadını geçmiş görünüyor.
İstanbul'un ardından en kalabalık 2 nci il yine Ankara;
Başkentin nüfusu bu sayımda 5 milyon 445 bin 26 oldu.
Geçen sene 5 milyon 346 bin 518 kişiydik.
En kalabalık ilçemiz de Çankaya, onu Keçiören takip ediyor. Bu sayımda 1 milyon 974 bin Ankaralı'nın İstanbul'da yaşadığı tespit edilmiş, Ankara'da kaç İstanbullu var bilinmez. Zaten Ankara'da Ankaralı yok gibi, Başkentte kime sorsanız kendi ilini söyler. Her ilden yaşayan vardır Ankara'da ama çoğu Çankırı, Çorum, Yozgat veya Kırşehir'dendir.

***

Artık herkes (yüzde 92,5) il ve ilçe merkezlerinde yaşıyor. Köyde yaşayanların oranı yüzde 7,5'ta kaldı. Tarım Bakanlığı "300 koyun projesi" ile vatandaşı köyüne döndürmeye çalışıyor. Bir önceki ancak bir önceki yıla göre artış hızı 1 puan düşerek yüzde 12,4 olmuş, genel nüfusun yüzde 49,8'ini kadınlar oluşturuyor. Ankara'da kadın nüfusu erkeklerden fazla, 2 milyon 742 bin 534 ve yüzölçümü 25 bin 437 bin Kilometrekare olan Ankara'da kilometrekareye 214 kişi düşüyor. Bu rakam özellikle AVM'ler ve Çukurambar gibi kafeleri ile meşhur muhitlerde 500 kişiyi aşar.

***

Eskiden sayım günü sokağa çıkma yasağı ilan edilir, biz de eve kapanır sayım memuru gelene kadar beklerdik. Çocuklar arada bir görevlinin nerede, kimin evinde olduğunu haber verirdi. Nihayet elinde koca bir çizelgeyle sayım görevlisi kapıyı çalınca kapıya koşuşurduk. O yıllarda çoğumuz MÜSTAKİL yani bağımsız evlerde dedeler nenelerle beraber yaşardık.
(Şimdi "müstakil" kelimesini bile unuttuk.) İçeri buyur edilen sayım görevlisine bir iskemle verilir, sorulara geçilirdi. Teker teker koyun gibi sayılırdık adeta. Sorular tek tek cevaplandırılırken bir yandan da "bari bir çayımızı iç" diyerek ikramda ısrarcı olunurdu. Yetiştiremem telaşıyla her yerde ikram kabul olunmazdı.

***

Nüfus artarken ölen sayısı nedir insan merak ediyor. Ülke genelinde ölüm, yıllık 400 bini buluyor. Ankara'da bu rakam 20 binin üzerinde ve genellikle ölüm yaşı 75 üzerinde gösteriyor. İlçeler dâhil Ankara'da toplam 27 mezarlık alanı var ve Karşıyaka en büyüğü. Başkan Mustafa Tuna'nın açıklamalarına göre Karşıyaka da bir yıl sonra ihtiyacı karşılayamayacak, bu yüzden yeni yerler aranıyor.

gazete

8 Şubat 2018 Perşembe

Bu kurultayda ne oldu?!

Ahmet TEZCAN

Bu kurultayda ne oldu?!

8.2.2018

Ana muhalefetin yani iktidara alternatif birinci siyasi partinin 36 kurultayı için ne demiştik? Hiçbir şey değişmez...
Kılıçdaroğlu da onu yaptı, beraber çalıştığı arkadaşlarına birkaç isim ilavesiyle mutlu mesut yürüyüp gidiyor. Kurultay hakkında bile konuşamadılar... Yine varsa yoksa Erdoğan'ı ve partisini konuştular.
Kılıçdaroğlu, "dar alanda kısa paslaşma" tarzı siyaset ile ancak iktidarını koruyabiliyor.
Yani CHP iktidarı ona yetiyor. Bana sorarsanız bu, Kılıçdaroğlu için "parti iktidarı" da değil, görünürde "partinin en üst görevlisi" konumunda ve görev süresi CHP'nin ilk olağan ya da olağanüstü kurultayına kadar (belki) uzatılmıştır.
***
Bu kurultayda ne oldu? MYK üyeliğini 16'ya çıkararak birkaç isim ilave etmiş oluyor o kadar. Kendini aday gösterenlerin oyunu bile tam alamadı. Ha, şunu anlamak lazım; CHP'nin "kırmızı çizgi" saydığı şeylerle çok fazla oynayıp hoplayıp zıplamayacaksın.
Bekâroğlu ve Tanrıkulu'nun isimleri mesela bu yüzden çizilmiştir. İki genel başkan yardımcısı (Zeynep Altıok ve Yasemin Öney) ile Genel Sekreter (Kamil Okyay Sındır) aday olamadılar düştüler.
Konsolos da (Öztürk Yılmaz) gitti gider, işi öğrenemedi çünkü.. Aykut Erdoğdu belirsiz, o da çok hoplayıp zıplayanlardan, "buraya kadar" denebilir, Çetin Budak'a da "tamam" denebilir ve beraber çalıştığı arkadaşlarıyla devam edecektir.
***
Kimdir onlar? Haluk Koç en yüksek oyu aldı, aynı görevle devam eder, idari-mali işleri iyi idare etmiş belliki.. Akif Hamzaçebi, Faik Öztrak ve Selin Sayek Böke üç ekonomist olarak devam ederler. Skandal sözleriyle ismi çok tartışılan Sayek Böke'nin delegeden nasıl bu kadar oy aldığını sormayın, her iki listede ismi yer aldı ve onun ABD bağlantısı da güçlüdür. Hakkı Süha Okay, Sera Kadıgil, Fethi Açıkel ile aynen devam, Burhan Şenatalar gözden kaçtı çünkü bir sonraki kurultayda ismi onun da ismini çizerler. Burada Erdal Aksünger bileğinin hakkıyla liste delerek giren tek isimdir, takdir etmek lazım. Erdoğan Toprak danışmanlıktan MYK üyeliğine yeniden terfi eder ve Yıldırım Kaya, Ali Haydar Hakverdi, Yaşar Seyman, Veli Ağbaba, Necati Yılmaz gibi isimler Kılıçdaroğlu'nun (kontenjan gibi) vazgeçilmezleridir. Netice olarak Ali Topuz, Önder Sav gibi eski ağır topların evlerinde televizyondan izledikleri 36 Kurultay da böyle bitti. Onları salona getirebilseydi Kemal Beyi belki takdir edebilirdim. Sorsak "davetiye gönderdim" diyecektir ama işte iddiasız ve kurultaylarla ancak gündeme gelen bir yeni(!) CHP, hayırlı olsun diyorum ve bu yapıyla bu ülkeye ne verebilir ki diye düşünmeden de edemiyorum.

gazete

1 Şubat 2018 Perşembe

Ne memleket şu Türkiye?!

Ahmet TEZCAN

Ne memleket şu Türkiye?!

1.2.2018

Türkiye içiyle dışıyla gerçekten çok enteresan memleket.. Uçak tanktopla ordunuz, sınır ötesinde, karadan havadan sıcak savaş ortamındayken borsanın rekor üstüne rekor kırması rastlanır durum mudur? İşte, ana muhalefete bakıyoruz hafta sonu bilmem kaçıncı kurultayına hazırlanıyor, TÜİK son ekonomik verileri açıklıyor; ekonomi yine rekor yazmış, ihracat da ithalat da artmış, ekonominin fındık fıstığa dayanmadığı ortada... Görüldüğü üzere siyaset de ticaret de bütün canlılığıyla devam ediyor. Benim anlayamadığım: Bir yanda savaş, elinde al bayraklarımızla askerlik şubeleri önünde toplanan savaş gönüllüleri, öte yanda nargile salonlarında alabildiğine "geyik" yapanların bulunduğu bir başka ülke var mıdır acaba? Anlayacağınız savaş ortamındayken bile dinamizmini kaybetmeyen ve her türlü faaliyetin hız kesmeden devam ettiği bir ülke Türkiye... BM'ye üye 194 ülke var, bir tanesinde bile bu dinamizmi göremezsiniz.

***

Bugün 36. Kurultayına hazırlanan Anamuhalefet'e iki cümle göndermeden edemem. Bir kere şunu bir kenara yazın; bu kurultay CHP'de hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Şunun şurasında seçime pek fazla zaman kalmamışken ortaya çıkanlar ya kendine bir yer bulmak veya yerini korumak isteyenlerdir. Neticede mevcut yönetim 1250 delegeden 750'sini alır ve kurultayın kazananı olur biter. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün eski CHP'si 9 Eylül 1993'te sahip değiştirmiş geride klasik yapıdan çok az şey kalmıştır. Baykal politikaları rafa kalkmış, Ecevit'in sadece söylemleri kullanılmaktadır. Adları anılır ama kendileri yoktur artık. Kılıçdaroğlu'nun "Kitle partisi" iddiası doğrudur ama bu bambaşka bir kitledir. Ulusalcısından PKK'lısına her türlüsüne rastlamak mümkündür bu kitlede. "Ben CHP milletvekiliyim ama CHP'li değilim" diyenler bile vardır bu yapı içinde.

***

Partideki çeşitlilik dört isimle izah bulabilir. Muharrem İnce ve arkadaşları CHP'de ulusalcıların son temsilcileridir. Stratfor'un TR 705 ile damgaladığı Sezgin Tanrıkulu bir başka misyon ifade eder ve HDP'yi anımsatır sanki. Bir genel başkan danışmanı vardır ki (Erdoğan Toprak) MYK üyesiymiş gibi teşkilat üzerinde her daim etkin ve yetkindir, neyi temsil ettiğini partililer çok iyi bilir. Genel başkan Kılıçdaroğlu ise bütün çeşitliliği ile bu tuhaf CHP'nin temsilcisi, savunucusu ve görüntüsüdür. Kurultayda partiye birkaç kişi daha katacak ve yoluna devam edecektir

gazete

25 Ocak 2018 Perşembe

Can feda millete can feda..

Ahmet TEZCAN

Can feda millete can feda..

25.1.2018

ŞEHÎD, Allah'ın isimlerinden, "Esmaül Hüsna"dandır öncelikle bunu belirtmiş olalım.. Ve Büyük Türkçe Lügat, "şehid" kelimesini; "Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimse" diye tarif ediyor. İslâm Ansiklopedisi kaynağına baktığımızda şehîd;
"Kesin olarak bilen, bildiğini haber verme konusunda güvenilen" demek oluyor ki bu kelime Allah'a nisbet edildiğinde "Her şeyi bilen, hiçbir şeyin O'nun ilminden gizli kalmadığı" mânasına geliyor. Aynı kaynak "Şehâdet" kavramının; Kur'an-ı Kerîm'de yedi âyette fiil kalıplarıyla, iki âyette şâhid ve on dokuz âyette şehîd biçiminde Allah'a nisbet edildiğini kaydetmiş. Âlimler, şehîd isminin temel mânasının "bilen" olduğu ve şâhidden daha zengin
bir muhtevaya sahip bulunduğu hususunda ittifak ediyorlar.

***

En meşhur arama motorunda "şehit" yazdığınızda karşınıza yaklaşık 15 milyona yakın başlık çıkıyor. Şöyle bir göz atayım derken bilhassa ŞEHİTLİKLER konusu benim çok ilgimi çekti. İngiltere'den Japonya'ya kadar 3 kıtada 78 Türk şehitliği bulunduğunu biliyor muydunuz?
Ülkelerin büyüklükleri sadece başarılarıyla ölçülmüyor, yaptıkları fedakârlıklar da fevkalâde önemlidir. Türk milleti gerektiğinde çok büyük fedakârlıklar gösterebilen bir millet, bunu kimse inkâr edemiyor. Can söz konusu olduğunda da gözünü kırpmadan canını feda ederek en büyük fedakârlığı yapabilen bir millet.. İşte bu defa Suriye'de, Irak'ta bu milletin kahramanlıklarına bilmem kaçıncı kez bütün dünya şahit oluyor.

***

"Canfeda Millet"e can feda edilir ve bu çok anlamlı, çok önemli yüksek bir ruh halidir. Kafkasya'da, Yemen'de, dünyanın öteki ucu Kore'de, Myanmar'da Türk şehitlikleri var ve böylesi bir ülke dünyada yok. Kahraman vatan evlatları o coğrafyalarda "Kürt, Laz, Çerkez" değil, Türk Şehitleri olarak huzur içinde uyuyor ve anılıyorlar. Uzak coğrafyalarda şehitlikleri olan kaç ülke vardır, kaç millet bayrak uğruna şehit olur acaba? Kaç Mehmedimiz, Mehmetçiğimiz, vatan topraklarına hasret yabancı topraklarda ve bu milletin dualarında varlıklarını sürdürüyorlar?!
İçinde Büyük Alîm Muhittin Arabi'nin de medfun bulunduğu Şam'daki şehitliğimizi darmadağın etmişlerdi, işte onların torunları şimdi dedelerine yapılanları karşılıksız bırakmıyor. Hiçbirinin kanı yerde kalmıyor. Bu coğrafyada biz hep varız ve daima var olacağız. Yaşayarak, savaşarak, çalışarak varlığımızı sürdüreceğiz.

gazete

18 Ocak 2018 Perşembe

En yaşanır semt Çukurambar (mı)?

Ahmet TEZCAN

En yaşanır semt Çukurambar (mı)?

18.1.2018

Her sene bir takım kuruluşlar dünyanın "En yaşanılır kentler"ini seçiyorlar. Kendi içimizde biz de bazen bunu yapıyoruz. Geçen sene sanırım Avusturalya'da Melbourne "dünyanın en yaşanılır kenti" seçilirken; içeride Kırşehir, Niğde, Kastamonu gibi küçük-orta ölçekli şehirlerimiz "en yaşanılır" derecesinin başında görünmüşlerdi. Dünyanın bugünün kan ve barut kokan Şam veya Bağdat'ını seçmesini beklemiyoruz elbet. Zaten aldıkları puanla sıralamada bu şehirlerin "YAŞANMAZ"lıkları da tescillenmiş oluyor. Ancak en gelişmiş silahlarıyla milyonlarca insanı öldürmelerine rağmen bu bölgelerde halâ hayat sürenler var ve doğumlar da devam ediyor, bunun da bilsinler! "En yaşanır"lıklarını kimler, nasıl tescil ediyor bu şehirlerin, kıstasları nedir ona da bakmak lazım elbet. Dünyada bu seçimleri yapanlar çoğu kez ya bir yayın organı veya araştırma şirketleridir. Neden böyle bir tespite ihtiyaç var bunlar gerçekten çok çok önemlidir.

***

Amaç turistikmiş gibi görünse de emlak piyasasının bunda elinin olmadığını veya katkısının bulunmadığını söylemek saflık olur. Dünyadaki kaymak tabakaya muhteşem yatlar, villalar, malikâneler pazarlayanların mütevazı ofislerinde müşteri beklediklerini düşünmeyin. Bu gibi seçimlerde onlar ya başrol alır veya sponsor olurlar. Dolayısıyla dehşetengiz bir mücadele verirken dünya basınına konu olacak böyle bu gibi reklamasyon ödülleri bize vermezler. Vereceklerse bile "kaz-tavuk" hesabı çok önemli beklentilerinin olması gerekir?! Seçicilerin siyasi yaklaşımları da bu gibi seçimlerde önemli rol oynar. Aslında bu seçimleri bence robotlar yapmalı ki objektife yakın sonuç alınabilsin?!

***

Şam-Bağdat dedim de.. Bir zamanların dünyanın en parlak, en gelişmiş kentleriydiler. Bilim kültür alanında dünyaya asırlarca ışık yaydılar, ilim-irfan merkezleriydiler, bugün barut kokan bu merkezlerde bir otorite yok, kimin hükümran olduğu belirsiz.

***

Kentler arası "en yaşanılır" sıralaması sözüm ona o kentlerin eğitim, sağlık, güvenlik, sanat ve ekonomi durumlarına bakılarak yapılıyor. Bu sene de hazırlıklar var. Hatırladığım kadarıyla Ankara'ya da birkaç kez böyle ödüller isabet etmişti. Şimdi gökdelenleriyle gündeme gelen Çukurambar, böyle bir seçimde nasıl değerlendirilir acaba? Zenginlik desen var, ama trafik berbat. Biz söylemiyoruz, Büyükşehir Başkanı Tuna "Öldü" diyor Çukurambar için ve "rahmet" okuyor!
Bari bundan sonraki yapılaşmalara örnek olmasın.

gazete

11 Ocak 2018 Perşembe

Hemşerilikler Kule Yolu memleketliye mi?

Ahmet TEZCAN

Hemşerilikler Kule Yolu memleketliye mi?

11.1.2018

Büyükşehir Başkanı Mustafa Tuna'yı ziyaret ettik önceki gün.. Ankara Milletvekili ve Başkent Ankara Meclisi (BAM) Başkanı Nevzat Ceylan'ın önderliğinde, Meclisimizi oluşturan başkanlarla gerçekleştirdiğimiz ziyarette Ankara'yı konuştuk. Ziyaretimiz, Başkentin yükünün hafifletilmesi noktasında Başkan'a gerekli toplum desteğini sağlamak içindi. Biz Ankara için oradaydık.
Nasıl olmasın?!
Ülkenin 81 vilayetinden yüzlerce ilçe ve köyünden gelerek oluşturduğumuz Başkentimize gerekli ve yeterli vakit ayırabildiğimiz söylenebilir mi? Bu soruyu Ankara'da yaşayan herkesin kendisine sorması lazım. Yaşadığımız, yetiştiğimiz, çocuklarımızı yetiştirdiğimiz, istifade ettiğimiz, mevki, makam, mülk sahibi olduğumuz Ankara'ya ne kadar yararlı olabiliyoruz ki?!

***

Hemşericiliğin en yoğun şekilde yaşandığı illerden biri İstanbul ise ötekisi Ankara'dır. Dünyada emsaline pek rastlanamayan, bizim en önemli dinamiklerimizden biridir hemşerilik. Bu dinamizmi yerinde ve zamanında kullandık mı yapamayacağımız, başaramayacağımız yoktur.
Nitekim 15 Temmuz direnişi bunun en açık, en çarpıcı, gurur veren örneği olmuştur.
O gece ortaya çıkan dehşeti görüp "Ne oluyor?"unu en seri şekilde kafasında çözerek meydana çıkıp savaş makinelerine karşı duranlar onlardır. Kimdir onlar? Tehlikenin devletin kalbine yöneldiği Ankara'da Ankaralılardır, Ankara'da yaşayanlardır. Kırşehir'den, Konya'dan, Yozgat'tan, Çankırı'dan, Çorum'dan hülasa 81 vilayetimizden geldik ama hepimiz Başkentli olduk. Ankara'da Ankara'nın hemşerisini bir avuç Hamamönü, Hacettepeli ile ilçelerinden gelen vatandaşlarımızdan ibaret sayarsak yanılırız. Hepimiz 1, BİR'imiz hepimiz olmak durumundayız. Burası Ankara, burası Başkenttir ve herkesin gözbebeği şehridir..

***

Başkent Ankara Meclisi de bu ihtiyaçtan doğdu. Biz Nevzat Ceylan'ın başkanlığında bir çalışma yürütüyoruz. Yiyip içip dağılmayalım daha yakın işbirliği içinde olalım istiyoruz. Başkan Tuna'yı da BAM olarak ilk kez ziyaret ettik, Ankara için gücü arkasında hissetsin istedik. Rahat, açık ve net gördüm Başkan'ı, ayaküstü "olur" ları, "evet" leri yok. Her şeyi oturup taraflarıyla etraflıca görüşüyor, müzakere ediyor, isabetli kararlar veriyor. Kısa sürede sempati topladı. Ayırım yapmıyor, oldukça önemli icraatlara da imza atıyor. Bu tavrı ve tarzıyla da hepimize güven verdi. İcraatlarını da inşallah bir başka yazıda toplayalım.

gazete

4 Ocak 2018 Perşembe

Modern insan ve 2018

Ahmet TEZCAN

Modern insan ve 2018

4.1.2018

Geçen seneki yılbaşı yazımızda 'yeni yılın ne numaralara gebe' olduğundan söz etmişiz.
Zamanı numaralayan da, yaşayan da, yaşanmaz kılan da bizleriz, yani insanlar. Evet, 15 Temmuz darbesiyle -ki ben ona İŞGAL GİRİŞİMİ diyorum- 2016'da bu millete yepyeni bir "UNUTULMAZ" ı yaşatmışlardı. Çok acı fakat çok değerli bir tecrübedir.
Unutulmaz olup hafızamıza kazıdık.
Öncekileri de var ama bu millet bilhassa 27 Mayıs'ı, 12 Eylül'ü hiç unutamadı çünkü mağdur oldu. 15 Temmuz da sonucunu milletin tayin ettiği bir darbe girişimi olarak asla unutulmayacak ve kulağımıza küpe olacak.

***

Homo sapiens sapiens yani MODERN İNSAN türü olarak yeryüzünde yaşadığımız süre yalnızca 2017 sene değil elbet, ondan öncesi de var.
Hz. İsa AS vesilesiyle Batı'ya uyup bir noktasına MİLAT yerleştirmek suretiyle öncesi ve sonrası diyerek zamanı bölmüş olduk sadece. İnsanoğlu muhtelif dönemlerinde unutulmaz zamanlar, medeniyetler yaşayarak yeryüzü tarihini oluşturdu. Yıl yıl takvim kayıtları düşüp, kimi zaman üzülerek, kimi zaman sevinerek yaşadıklarının yıldönümlerini yad etti. Bizden önce de İNSANSI yahut İNSAYMUN dedikleri türden canlılar vardı ama onlar eksiktiler, damak yapıları farklıydı, konuşamıyorlardı. Genetik ve evrimle uğraşanları yanıltan da belki bunlara ait bulgulardır kim bilir?!
Onlar konuşamıyorlardı ama hayatlarını kolaylaştırmak için birçok pratiğe içgüdüsel olarak ulaşmışlardı. Düşünen, (bazen düşünmeden) konuşan insan türü olarak bizler de ilk önce dövüşmeyi öğrendik? Okuyup yazmayı öğrendiğimiz tarihin geçmişi şunun şurasında 5 bin sene kadardır. Yani milattan sonra yaşadığımızın yaklaşık iki katı kadar bir süre. Ama insanın varoluş tarihi olarak bilim; 3,5 milyar yıldan söz ediyor.

***

Şimdi en can alıcı soru şu: Okumayı yazmayı öğrendik de dövüşmeyi unuttuk mu? İşte dünyanın hali ortada?!
İnsanlık ailesi olarak bizler, resim çizmeyi takı, mücevher kullanmayı okuyup yazmazdan önce öğrendik ki tarihi 50 bin yıldır. 70 bin yıl önce ateşi kullandık.
3500 yıldır tekerleğin icadı.. İşte bu da günün sorusudur: Bir dil geliştirmeyi 10 bin yıl önce öğrendik de anlaşabildik mi dostlar? Velhasıl ben yine de dövüşüp çekişmeden, bombalar patlatıp kadınları çocukları öldürmeden barış içinde yaşamayı diliyor, yeni yılınızı gecikmeli de olsa kutluyorum.

gazete