8 Ekim 2015 Perşembe

Seçim ve tercih

Ahmet TEZCAN

Seçim ve tercih

8.10.2015

Seçime üç hafta kadar bir süre kaldı. Bu seçim bir eşik, ya bu eşiği atlayacağız ya çamura saplanacağız. Her şey sandıktaki tercihimize bağlı... Bu "HER ŞEY"in altı çok dolu. 1 Kasım, siyasi, iktisadi, demokratik, demografik, her alanda Türkiye'ye yeni bir yol, yeni bir yön belirleyecek bir tercih olacak.
7 Haziran'daki BİR SEÇİMLİK BİR TERCİH idi, kimi kızgınlıktan, kimi kırgınlıktan, kimi sıkıntıdan, kimi beklentileriyle bir tercihte bulundu ve sandıktan çıkan sonuç bunların hiç birine cevap olmadı, ülke yönetimini yeniden şekillendirmeye de yetmedi. Normalde 7 Haziran sonuçları ülke yönetimini yeniden kurmaya yeterdi. Meclis'e yansıyan aritmetikle bir koalisyon oluşturup bir hükümet kurmak için 21 ayrı alternatif vardı ama olmadı. Çünkü Türkiye normal bir ülke değil. Bu ülkenin tarihi, coğrafyası, kültürel mirası göz ardı edilerek bir politika belirlenemez. İşte 7 Haziran sonuçları bu memlekete, memleket insanına sadece zaman kaybettirmedi, çok şey kaybettirdi.
***

Daha önce de ifade ettim; Sandık çok önemli... Biz bu sandığı kolay elde etmedik, çok sıkıntılar yaşadık...
Dayakla vatandaşın görüşünü ve partisini değiştirmek isteyenler oldu bu memlekette...
Muhtarlar şimdiki gibi ağırlanmadılar, kaymakam, vali emriyle muhtarların sıra dayağından geçirildiği dönemleri yaşadı bu ülke. Kan revan içindeki köylülerin Ankara'nın Çubuk ilçesinden o zaman Sümer sokakta bulunan Demokrat Parti merkezine nasıl geldiklerini Metin Toker'in hatıralarından okuyabilirsiniz. "Hepimiz Demokrat Parti sempatizanı kesildik" diyor Toker, o kaymakamın daha sonra CHP'den mebus seçildiğini söylüyor.
Yarım asır sonra örgüt uzantıları aynı yöntemi güneydoğuda uygulama çabasında, kaymakamların yerini bu kez örgütler almış.
Operasyonlar bunun için yapılıyor, güneydoğuda kapı kapı bir mücadele veriliyor. Sulh sükûn sağlansın ve vatandaş hür bir tercihte bulunsun diye.
***

Bugünlere kolay gelinmedi, hazımsızlıklar çok oldu, türlü oyunlar oynandı. Seçimin ertesinde seçim istediler, milletvekili ayarttılar, böldüler Meclisimizi güçsüz ve karar veremez hale düşürdüler.
Millet iradesine aykırı ve o iradeyi yok sayan tutumlar oldu. Bu yöntemlerle bir yere varılamayacağı artık anlaşıldı.
Dileyelim 1 Kasım seçimleri, eski Türkiye'nin son, yeni Türkiye'nin ilk seçimi olsun..
Günümüz dünyasında artık demokrasi dışı arayışların geçerliliği kalmadı. Artık akl-ı selimle yeni bir dönemi başlatalım. Yeni istikrar dönemiyle Türkiye'nin büyük güç kazanacağına yürekten inanıyorum. 1 Kasım seçimlerini bu bakımdan çok önemsiyorum. Kırgınlığın, kızgınlığın, kişisel beklentilerin yerini sağ duyuya bırakacağını umuyorum.
Seçimden sonra siyasetin aktörleri de şapkalarını önüne koyup kendi tavrını tarzını yeniden bir kere daha gözden geçireceklerdir umarım. Çünkü seçimler Mecliste yalnızca çoğunluk sandalyesini ortaya çıkarmak ve bir hükümet kurmak, sonra da vatandaşı memnun etmek için yapılmaz. Seçim sonuçları bazen istikbal ve istiklal seçimi olur. Ben 1 Kasım'ın böyle bir seçim olduğu inancındayım. Ateş çemberindeki Türkiye 1 Kasım'da sadece iktidar hesabıyla değil, istiklal ve istikbal adına tercihte bulunacak.
Yanlış karar verirsek büyük bedel öderiz bunun bilinmesi lazım.

gazete

3 Ekim 2015 Cumartesi

CHP bildirgesi kopya

Ahmet TEZCAN

CHP bildirgesi kopya

3.10.2015

CHP dün seçim bildirgesini açıkladı.
Söylem ve sloganlar bana bir yerlerden tanıdık geldi sanki. Yanılıyor muyum bilmem ama Kılıçdaroğlu'nu dinlerken ben bu söylemlerde sanki Ak Parti kokusu aldım..
Eğitim, ekonomi, dini, milli, siyasi, bütün konularda sanırsınız CHP, Ak Parti ile söylem birliği etmiş. Bire bir değilse bile bildirgenin içeriğinde Ak partililerin öteden beri söylediklerine rastlamak mümkün.
İmam hatipler mesela, "Düşman olduğumuzu söylüyorlar" diyor Kılıçdaroğlu, devamla vurgu yaparak soruyor; "memleketin evlatlarına niçin düşman olalım?" diyor, CHP'nin imam hatiplere düşman olduğunu söyleyenleri açıkça İFTİRACI olarak ilan ediyor.
***
Şimdi şunu söylemenin tam zamanı diye düşünüyorum: "Okul birincisi oldukları halde sırf İmam Hatipli oldukları için konuşturulmayan, saçı başı çekilen, başörtüleri başından alınmak istenen öğrencilerin haklarını savunmaya neden hiç yanaşmadınız? Neden üniversitelerde başörtülü diye, imam hatipli bu zulmü insanlara yaşatanlar özellikle sizin partinizden milletvekili olabiliyorlar?" Bütün bunlar sadece tesadüfle açıklanabilir mi? İşin bu tarafını yaşayanlar yani millet bunları iyi biliyor. O olaylar olurken niçin kılınızı kıpırdatmadınız, onlar genç değil mi? diye de sormaya gerek duymuyor. Gençlik, nüfusun yaşlanması meselesi.. 2030'lu yıllarda Türkiye'nin YAŞLI kuşağa dâhil olacağını, bu yaşlanma başlamadan gençliğin her konudaki katkısının artırılması gerektiğini söylüyorsunuz. Kulağınızı neden tersten gösteriyorsunuz? Ülke nüfusunun yaşlanmaması için Erdoğan'ın üç çocuk ısrarıyla niçin alay ediyordunuz peki?
Taşeron işçiler, kredi kartları gibi meselelerde de tamamen popülizm yapıyorlar.
Bunlar mağdur insanların oyunu kapmak için söylenmiş sözler.
***
1 Kasım seçim bildirgesinde Anamuhalefet'in Ak Parti ile benzer şeyler söyleme gayreti içinde olduğu açıkça görülüyor. Samimi olsalar ben de şahsen bu benzerliğe memnun olacağım, keşke söylediklerinin sahibi olsalar.
Seçim sloganında da "Önce Türkiye" diyerek sanki "YERLİ ve MİLLİ" olmaya çalışmışlar gibi geldi bana. Yoksa dağlarına taşlarına "Önce Vatan" yazılan 'eski Türkiye'den mülhem de böyle bir slogan belirlemiş olabilirler?! Ne de olsa CHP; kökü 'ESKİ TÜRKİYE'de bir siyasi harekettir, yeni değildir. CHP'ye eskiyi unutturmak da, CHP ile eskiyi unutmak da kolay değildir. Çünkü CHP'nin genetik kodları geçen asrın başında, imparatorluktan cumhuriyete geçişte yaşanan olaylarla oluşmuştur. CHP'nin kodlarını belirleyenler millete acı ilaç içirerek bunu yapmışlardır.
1 Kasımın seçim ana teması olarak "Önce İnsan" deselerdi bence daha etkili olurlardı. Ama durum gene de değişmeyecek.
Çünkü Millet CHP'nin, kadın çocuk dinlemeden 400 bin insanını katlü perişan eden Eset ile fotoğraf çektirmesini unutamıyor, CHP'yi yönetirken HDPKK ile iş tutmayı ve onlara oy vermeyi anlayamıyor.
Bu yüzden 1 Kasım'da 50 yıldır olan yine olacak, Millet CHP'yi asla iktidara getirmeyecek.

gazete

24 Eylül 2015 Perşembe

Pirincin içindeki beyaz taşlar..

Ahmet TEZCAN

Pirincin içindeki beyaz taşlar..

24.9.2015

Türkiye ve Rusya ortaklaşa olarak Moskova'da muhteşem bir Camii inşa etti, dün de görkemli bir törenle ibadete açıldı mabet.. Eskiden "Komünistler Moskova'ya" sloganı atılırdı, şimdi Müslümanlar Moskova'ya koşuyor. Bu müşterek girişimi eminim bütün dünya çok yakından izledi. Erdoğan ile Putin'in bu vesileyle bir araya gelmesidir esas izlenen ve en dikkat çeken. Çünkü Erdoğan da Putin de Batı'nın hedefindeki iki liderdir, Ukrayna krizi bundandır, Suriye ve Irak krizi bundandır. Kalabalık nüfusu, petrolü, doğalgazı ile aynı zamanda çevresinde en az 5 trilyon dolarlık ekonomik potansiyel barındıran bir bölgedir burası. Ne oldu; komünizm döneminde 70 yıl dini yasakladılar da insanların inanmasının, bir dine tâbi olmasının önüne mi geçebildiler? İşte Moskova'ya koca bir cami, yarın Atina'da da aynı şey olacak.
***

İhsan Şenocak Hoca; Kur'an diyor, Müslümanlara DİRİLİŞ ve DİRENİŞ RUHU aşıladığı için küresel güçlerce yok edilmek veya etkisiz hale getirilmek istendi. Ve ilave ediyor; Bunun için ülkeler işgal ettiler, bunun için öldüler, öldürdüler. Hoca'nın yazısında esas dikkat çektiği iç tehdit ve tehlikedir. Adları Ahmet, Mehmet, Mustafa olan yerli Batıcılara işaret ediyor "Cenneti dünyada arayan konfor Müslümanları" diyor Şenocak;dışarıdan sarsılmayan İslami bünyeyen büyük darbe indirdiklerini anlatıyor. Beni en çok sarsan ise ilk kez duyduğum bir hadis. Kendi resmi sitesindeki yazının parağrafını aynen aktarıyorum: (http://www.ihsansenocak. com/-kuranin bir kismi masaldir- diyen..) "Yerli oryantalizmin memurları Allah Rasulü'nün haber verdiği gibi, "Cehennem'in kapılarına çağıran adamlar" olarak kendilerine icabet edenleri Cehennem'e atmak için çabaladı. Huzeyfe b. Yeman (r. a.) "Sıfhum lenâ/ Bize onları tarif et." deyince, Efendimiz, onları, "Bizim derimizden/milletimizden ve bizimle aynı dili konuşanlardan" olacaklar şeklinde tanımladı." (Buharî, Menâkıb, H. no: 3411; Müslim, H. No: 1847)
***

Evet, dostlar; esas tehlike, her zaman ve her konuda olduğu gibi, 14 asır öncesinden, bizzat bu dinin peygamberi tarafından bize haber veriliyor. Bu milletin hiçbir cereyana kulak asmayacağını biliyorlar ve bizim düşmanımızı yine bizim içimizden çıkarıyorlar. Onlar bizden adlar taşıyor, biz gibi konuşuyor, bizim gibi davranıyorlar. Bugün belki onlar da bizim gibi kurban telaşındalar, bayram namazı kılmak için camilere doluşmuşlardır kim bilir?! Esas tehlike pirincin içindeki beyaz taşlardır. Dişimiz kırılmadan büyük dikkatle onların ayrılması lazım. Büyük ve güçlü Türkiye'nin önündeki en çetin engeldir beyaz taşlar. Bu vesileyle milletimizin ve inananların Kurban Bayramını en samimi duygularımla kutluyor, bu zor günlerin bir an önce aşılmasını diliyorum.

gazete

17 Eylül 2015 Perşembe

Biz onları tanırız

Ahmet TEZCAN

Biz onları tanırız

17.9.2015

1 Kasım'da milletin tek partili yeni bir iktidara yol vereceğini kuvvetle bekliyorum. Bundan önceki seçimde vatandaşın gündemi farklıydı, şimdi ise gündemin tek maddesi var: TERÖR. Çok canımız yanıyor, canımızı yakanlar Türkiye'yi yeniden hizaya sokmak isteyenlerdir. Bundan dağdaki teröristi ve içerideki uzantılarını anlamak yanlış olur. Hizacıların adı yoktur, onlar kendilerini gizleme konusunda son derece mahirdirler ama biz onları eserlerinden tanırız. Biz onları cetvelle çizilmiş sınırlardan tanırız. Biz onları yanmış- yıkılmış şehirlerden tanırız. Biz onları aynı milliyetten olup aynı dili konuştuğu halde birbirine düşürülüp düşman edilen toplumlardan tanırız. Biz onları ülkelerinin altı üstü zenginlik fışkırdığı halde kendileri sefalete mahkûm edilmiş halklardan tanırız. Biz onları ülkeleri ellerinden alındığı için çoluk çocuk aç sefil yollara düşmüş sığınmacılardan tanırız. Ve nihayet biz onları üç yaşındaki masum Aylan bebeğin kıyıya vuran cesedinden tanırız.

***
Onlar, dünyanın 7 milyar nüfusu barındıramayacağı teziyle nüfusun 3 milyara düşmesi gerektiğini düşünenlerdir. Aslında nüfus da umurlarında değil, onlar kendi konforlarını düşünüyorlar. Onlar dünyayı, kendilerince gereksiz, (!) kalabalıklarla paylaşmak istemiyorlar. Kapalı kapılar arkasında bunun için yeni savaş projeleri hazırlıyor, nüfus planlamalarına sponsor oluyorlar. Başımıza terör belasıyla örülmek istenen çorabı bu noktadan ele almak gerekiyor. Kendileri için hep BİRLİK hesabı yapıp her şeylerini BİR tutup GÜÇ BİRLİĞİ oluşturarak daha sağlam ayakta durmayı hedeflerken nedense kendi dışındaki insanların sefaletini görmedikleri gibi sığınma arzularına da sırt çeviriyorlar. Bilmiyorlar ki bu sefil (!) kalabalıklar, kıyıya vuran Bu cesetlerle kendi sonlarını hazırlıyorlar.

***
Yazımın başında söyledim; bu millet 1 Kasım'da yeni ve kuvvetli bir iktidara yol verecektir. Bu kararla Türkiye ekonomisini güçlendirmeye devam edecek. Uzay teknolojileriyle yeni savunma projelerini hayata geçirecek, ihtiyaçlı durumdan tamamen çıkacak ve mazlum milletlere umut olacaktır. Türkiye'nin "Dünya 5'ten büyüktür" demeye devam edebilmesi için tek ve yeter şart MİLLİ DURUŞU, MİLLİ DUYUŞU'dur. Bu millet Amerika'nın iki katı bir coğrafyayı 6,5 asır sorunsuz yönetme başarısı göstermiş bir millettir. Bu milletin potansiyeli buna müsaittir. Bizim yönettiğimiz coğrafyada bugün 64 devlet bayrak dalgalandırmaktadır. Bizim coğrafyamız bir ENERJİ COĞRAFYASI'dır, dünyanın yaklaşık yüzde 70 enerji ihtiyacı da bu coğrafyadan karşılanmaktadır. Bugünkü kavganın sebebi de budur. Kavga gibi gerekçeleri de eskidir ve bellidir. Millet olarak dikkat edeceğimiz tek husus; kimin hangi değirmene su taşıdığıdır. Bir malum gazete 26 genel yayın yönetmeni değiştirmiş yayın politikasını hiç değiştirmemişse ona bakacaksın, kimin değirmenine su taşıdığını bileceksin. Aynı soydan, aynı boydan olmak bir şeyi değiştirmiyor.

gazete

10 Eylül 2015 Perşembe

Herkes kendini bir yoklasın!

Ahmet TEZCAN

Herkes kendini bir yoklasın!

10.9.2015

İşin aslının bilinmesi lazım..
Bu olaylar şapkamızı önümüze koyup bir kere daha aklıselimle düşünme ve değerlendirme zaruretini ortaya koyuyor.
Bizim ülkemiz her an bu tür krizlere gebedir. Bugün R.Tayip Erdoğan yarın bir başkası.. İşin başında kim olursa olsun bu değişmez.
YÖNETEN konumda bu topraklarda kimseyi rahat bırakmazlar. İddiasız, yönetilen, güdülen, başı yumuşak bir yapı kurup kimsenin tavuğuna 'kışt' demeseniz bile rahat olamazsınız.
***
Bunun çok çeşitli sebepleri var:
En önce ve hali hazırda dünyanın enerji ihtiyacının yüzde 65'inin sağlandığı bir bölge burası..
Din ve mezhepler bakımından da tam bir mozaik; Bütün semavi dinlerin ve en keskin mezhep hareketlerinin merkezi.
Dünyada hangi ülke Mekke, Medine ve Kudüs'e kuş uçuşu iki saat mesafede.. Atina, Brüksel, Moskova, Tahran ve başlı başına Kafkasya.. 250 milyon nüfuslu Türk dünyasıyla akrabalığımız, Akdeniz, Karadeniz ve Hazar bir potansiyel.. 54 ülkede 1 milyardan fazla insanın yaşadığı Kara Kıta Afrika.. Maden ve petrol zengini olduğu halde hiç huzur bulmamış, karnı da doymamış insanlar..
Bu bölge, ekonomiyi, turizmi olduğu kadar savaşları ve çatışmaları da besleyen bir bölge..
Altı asırlık bir imparatorluk mirasçısı olan Türkiye bu insanlara ulaşıyor, kardeş bölgelerle yeni ilişkiler kurmak için çabalıyor, bu da başkalarını çok ama çok rahatsız ediyor.
***
Buraya kadarını Taksim olayları sırasında kaleme almıştım, derin hafızaya bir kere daha hatırlatmak istedim. Abdurrahman Dilipak'ı dinledim dün gece bir TV kanalında, diyor ki; 1. Cihan savaşı 100. yılında, İkinci savaşın da 50. yılı.. Sykes-Picot, Yalta benzeri anlaşmalarla bazı devletlere tanınan ayrıcalıkların süreleri doluyor, yenilenmesi lazım ama önce kaos..
Ve ilave ediyor; İçinde Türkiye'nin de olduğu 22 ülkeyi yeniden masaya yatırmak istiyorlar, biz de direniyoruz, onlar ise yeniden hizaya getirmeye çalışıyorlar.
Evet, ben de diyorum ki; olaylar asla siyasi değil. Ama ne var ki taşeron siyasetçiler bundan yararlanmaya çalışıyorlar. Böyle bir zamanda devlete, devlet adamına, askere, polise herhangi kimlikle olursa olsun yazılı, sözlü hücum eden, MİLLİ DURUŞ sergilemeyen kim olursa haindir, değilse gafildir yahut mayasıyla ilgili bir sorunu vardır.
Irkî kimlikle değil, ANADOLU RUHU ile söylüyorum:
Bu ülke bizim kardeşim, herkes kendini bir yoklasın. Kimsin, nesin, nereden geldin, bu topraklarda nefes alan insanlarla bir hesabın var da onu mu ödetmeye çalışıyorsun?!
Ama adın ne olursa olsun biz seni biliyoruz. Sen; Pehlivan Sultan koca Abdülaziz'i alacakaranlıkta 4 kişiyle üzerine abanıp iki bileğinden kesenlerdensin, Abdülhamid-i Sani'nin de hal'ini tebliğ edenlerdendin, biz seni tanıyoruz.

gazete

3 Eylül 2015 Perşembe

Bizden uyarması

Ahmet TEZCAN

Bizden uyarması

3.9.2015

Çok çetin günlerden geçiyoruz. Gün geçmesin ki bir kalleş saldırı haberi duymayalım, her gün yurdun bir köşesinden bir acı haber bir ağıtla yaşıyoruz. Bu kalleşliğin hedefinde herkes var, yaşlı, çocuk, kadın demiyor, hiçbir ölçü gözetmiyorlar.
Gözetmezler çünkü terörün ahlakı olmaz.
Daha dün Pülümür'den bir telefon aldım, karşımdaki ses o bölgedeki bir şantiyede çalışan arkadaşımdı.
Erzincan karayolu üzerinde, Pülümür çayının kestiği noktada teröristlerin beton döküp yol kontrolü yaptıklarını söyledi.
Bir TIR şoföründen para almışlar, ucuz kurtulmuş dedim. "Etrafta yakılmış araçlar vardı, parayı verdim, geçtim" demiş şoför. Bir de teröristlerin beklenilenin aksine İstanbul Türkçesi'yle konuştuklarını söylüyorlar. İşin ilginç tarafı; Jandarma'yı aramışlar "Size gece yola çıkmayın demedik mi?" şeklinde karşılık almışlar.
İnternetten Pülümür'ün Kaymakamı'na baktım, yeni tayin olmuş genç bir insan, çok zor bir zamanda zor bir görev üslenmiş diyecek bir şey yok, Allah yardımcısı olsun. "Burada bir boşluk var" diyor arkadaşım "yarın buradan acı bir haber almayalım" diye de uyarıyor. Bu insanlar ilk bakışta rızık peşinde koşuyorlar, bunu yaparken de bir riski göze alıyorlar yatırımların gerçekleşmesi için, canını dişine takarak hizmet veriyorlar. Geçenlerde yine sözünü ettiğim bölgenin 15 km ötesindeki doğalgaz borusuna sabotaj gerçekleştirilmiş zarar bir yana bazı bölgeler günlerce doğalgaz alamamıştı hatırlarsanız, bizden uyarması diyoruz.
***
Alper Tan fikirleri ve mücadelesiyle paydaş ve destek olduğum bir gazeteci, sorumluluğunu üstlendiği kanalda, ekibiyle birlikte Yeni Türkiye adına samimi bir gayretin sahibi. Önceki gün Alper de bir uyarı yazısı yayınladı kanalın haber sitesinde. Muhatabı 12 yıllık iktidarla ve istikrarla ülkeyi yöneten siyasiler yani Ak Partililerdi. Bu yazısında Alper Tan özetle dedi ki; Çok zor bir dönemde "Allah bize yeter" diyerek sırf sayi-gayretle yola çıktınız, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere her zorluğa göğüs gerdiniz ve bir Yeni Türkiye inşa ettiniz, vatandaş da sizi destekledi. Yalnız son zamanlarda Ak Parti'de bir şımarıklık, bir bize mecbursunuz edası baş gösterdi, ehil olmayanlar vekil listelerinde yer buldu ve özetin özeti; "Ak Parti'nin içine 'AKP liler' doluştu" dedi.
***
Evet, çok ciddi bir uyarıydı bu, hem de dostça bir uyarı. Yani kısaca partinin "bi daha" talebine vatandaşın "tamam" demesi için Ak Parti'nin bir anlamda fabrika ayarlarına dönmesi gerektiğini yazdı Alper Tan. Bu ayar Ak Parti'nin, toplumun tüm kesimleriyle milletin huzuruna "kuruluş ruhuyla" çıkmasıdır ki KURTULUŞ olsun.
Bu millet 100 yıldır bunu bekliyor, bu beklenti ne kişisel ne de konjonktüreldir. Bu beklentinin tarihi, coğrafi, dini, ekonomik çok önemli sebepleri vardır. Bizim insanımızın tercihi hiçbir zaman BİR SEÇİMLİK TERCİH olmamıştır, bunun iyi anlaşılması gerekir. Alper Tan'ın analizi bilhassa parti yöneticileri tarafından dikkatle okunmalı.
Ben de yazımı Alper'in temennisiyle noktalamak istiyorum; Allah bizim vekilimizdir, o ne güzel vekildir, o bize yeter!..

gazete

27 Ağustos 2015 Perşembe

Yerli ve millî olma gereği

Ahmet TEZCAN

Yerli ve millî olma gereği

27.8.2015

Hükümet kurma çalışmaları, seçimin yenilenmesi, PKK ile amansız mücadele gibi konular sürerken, şahsen ben başkentin kalesinden, kulesinden, kaldırım yenilemelerinden bahsetmeyi zait addediyorum.
Gün o gün değil, bana sorarsanız gazeteci, uyandırma servisi gibidir, anlaşılmaz ilişkilere, perdelenen olaylara her zaman ışık tutan adamdır.
Hele de başkentteyseniz genel ve hayati olaylara bigâne kalamazsınız.
***

Bir seçime daha gidiyoruz, bu gibi durumlarda SANDIK en doğru çözümdür çünkü. Hele günümüzde sandık daha bir önem kazanmış bulunuyor. Çünkü bu memleket 40'lı yıllarda sandığa yansıyan tercihin gizli tasniflerde değiştirildiğini de gördü.
Sadece tasnif değil, birçok şey tersyüz edildi, değiştirildi ve esası bozuldu. Biz yakın siyasi tarihimizde cereyan eden birçok olayın aslını bilmiyoruz. Nedir, kimdir, neden böyle olmuştur? Tarih, mecrasından çıkarıldı.
Kahramanların hain, hainlerin kahraman gibi millete sunulduğu bile oldu. Dünyanın en çalkantılı döneminde devlet adamı olarak 33 yıl hükümran olan Sultan Abdülhamit Han, devrim niteliğinde birçok yeniliğe imza atmışken niçin "Kızıl Sultan" mesela?
***

Bugünkü yaşadıklarımız son yüzyılın tam olarak bilinmemesindendir. En başta KİM KİMDİR bilmiyoruz. Bu memleketin nüfusuna kayıtlı 77 milyon kişiyiz de BİZ, BİZ miyiz? En can alıcı soru bu.
Biz, BİZ olamayınca BEN-SEN ortaya çıkıyor ve bütüncül bir tavır ortaya koyamıyoruz.
Milli simgemiz al bayrağımıza düşmanlık edenler var, bayrağımızın dalgalanmasına tahammül edemiyorlar, değiştirmeye kalkıyorlar.
Bir sürü siyasi parti var mesela, seçime katılma gücüne ulaşabilen partilerle bir takım insanlar Meclis'e giriyor. Meclis, memleketin her türlü sorununa çözüm bulunması, her görüşün ifade edilmesi gereken bir temsil makamıdır. Burada yalnızca millet temsil edilir, milli bir kurumdur Meclis. Buradaki görev için önce yerli ve milli olacaksınız, ne istediğinize ve ne söylediğinize dikkat edeceksiniz.
Seçilmiş hangi cumhurbaşkanı bizimkisi kadar iç ve dış mihraklarca hedef alınmaktadır, söyler misiniz? Hiçbir ülkede milli Meclis'te bulunup o ülkenin milli varlığına, milli kurumlarına ve milli ideallerine aykırı davranılamaz, davranan da hak ettiği mukabeleyi görür.
Türkiye önce iç temizliğini yapmak durumundadır.
Atatürk'ün vasiyetinden başlayarak, birçok BİLİNMEZ'in aşikar edilmesi lazımdır. Devletin kayıtlarında var olan tarihi gerçekler ortaya çıkarılmalı, kim kimdir bilinmeli ve milletimiz her şeyden ve geçmişinden haberdar olmalıdır.

gazete

20 Ağustos 2015 Perşembe

AOÇ Bahane

Ahmet TEZCAN

AOÇ Bahane

20.8.2015

Ohh çok şükür, Ankara Bulvarı konusu okul açılmadan vuzuha kavuştu. Zulüm olacaktı başkent insanına. Esas konumuz değil ama kısaca değinmeden geçmeyeceğim. 'Talan'sa AOÇ talanı şimdi başlamadı. Ucundan kıyısından derken amacı dışında kullanılmış mıdır AOÇ? Kocaman bir 'EVET'tir bu sorunun cevabı. Kim denilince herkes şaşırır. İlk defa ve en fazla Milli Savunma bu araziyi amacı dışında kullanmıştır. Yalnızca Milli Savunma ile de kalmaz başkaları da var, çıkarsınlar belgeleri. Hepsi bellidir ve bir bir kayıtlıdır bunların. Ha, siz bu kullanımı talan olarak adlandırmayabilirsiniz ama gerçek budur. İşçi, memur, emekli milyonlarca Ankaralıyı "AOÇ amaç dışı kullanılıyor" diyerek mağdur edemezsiniz. Aslında GEZİ gibi bu da kullanılıyor, AOÇ bahane.
***

Geçen haftayı da geçen seneyi de unutmuyoruz, unutturmuyoruz. Ağustos'un 3. haftasında, geçen sene bugün "Gündem yordu" demişiz yazımızın başlığına. Niçin yormasın? Bir yerel seçim, ardından cumhurbaşkanı seçimi, ilaveten iktidar ve muhalefetin kongre kararları vardı. Gerçekten 2014 gündemi Türkiye'yi yormuştu. Ama şunu bilin, bugün şehit cenazelerimiz olmasa yorulan sadece Başkent olacaktı, bu da normali ve mutadı üzereydi. Aklımız fikrimiz orada, polis ve askerimizin verdiği amansız mücadelede..
***

Bu coğrafya böyle bir coğrafya, netameli bir cinnet coğrafyası.. Osmanlı toprakları 21 milyon kilometrekareydi, kaybettiğimiz topraklarda şimdi 60'ın üzerinde bayrak dalgalanıyor. Komşumuz, akrabamız olan bu enerji coğrafyası üzerinde bile 15 ayrı ülke kuruldu. Kim yönetiyor dersiniz bu 'ENERJİ COĞRAFYASI'nı? İstiyorlar ki 15 değil, daha fazla devlet kurulsun bu coğrafyada ve minik minik devletçiklerle katrilyonlarla ifade edilen Petrodolarlar malum şirketlerin cebine aksın. Bu şirketler öyle böyle değil, eskiden devlet şirketleri vardı şimdi ŞİRKET DEVLETLERİ var. ("Kobani-Company" olayı anlamak isteyene her şeyi anlatıyor.) Okyanus ötesinde ENRON, LEHMAN BROTHERS gibi dünya devlerinin iflas ilan etmeleri ile başlayan ekonomik krizde Doğu'ya kaçan sermaye miktarı katrilyonlarla ifade ediliyor. Kaçan sermaye dönmedi, bütün çabalara rağmen döndürülemiyor. Batıya çok pahalıya maloldu bu iş. Kendileri yanmamak için bizi yakarlar. Yangının kendi mahallelerinde çıkmasını da hiçbir zaman istemezler. Nitekim bunu en canlı yaşayan Ortadoğu coğrafyasıdır. Enerji, hem yanar hem yakar. İmparatorluklar kurma ve yönetme becerisine sahip Anadolu halkının bu coğrafyaya müdahil olması istenmiyor, bu gayet açık. Onun için bizi zora sokmaya çalışıyorlar. Ankara'yı yakamayanlar Şam'ı, Bağdat'ı, Kahire'yi yakıyorlar. Bizi sıkıntıya sokanlar ise içimizdeki işbirlikçi gafiller. Bunu herkes böyle bilsin ve canımız yanmasın.

gazete

13 Ağustos 2015 Perşembe

Ankara Bulvarı

Ahmet TEZCAN

Ankara Bulvarı

13.8.2015

Ankara Barosu ve TMMOB'a bağlı meslek odaları dava açtı, 5. İdare Mahkemesi de yürütmeyi durdurma kararı verdi. Konu malum; AOÇ'un İmar Planı tadilatı... Büyükşehir Meclisi de kararı uygulayacak ve Ankara Bulvarı trafiğe kapatılacak. Peki, Baro, TMMOB mimarları ve orman mühendisleri meslek odaları ne yapmaya çalışıyor? Başkent halkı daha az sorunsuz yaşasın, günlük işleri kolaylaşsın diye mi uğraşıyor? Ya Ankara 5. İdare Mahkemesi? Üzerinde 'millet adına' diye yazan kararıyla vatandaş olarak bizim hayatımızı kolaylaştıran bir karara imza atmış mı oldu? Etimesgut, Sincan Eryaman yönünde milyonlar yaşıyor. İlçe içinde trafik -sabah ve akşam saatlerinde- felç olsa da Ankara Bulvarı bu yöne ulaşımı kolaylaştırmıştı. Etimesgut'a yahut Kızılay yönüne Ankara Bulvarı'ndan ulaşmak sadece 8 dakikaydı. Şimdi okullar açılacak ama yol kapanacak. Başkent trafiğini ne hale gelecek göreceğiz. Bir süre Akay geçidi başkentin kangrenleşmiş sorunuydu, vatandaş çözdü. Şimdi de öyle olacak.
***

Bunlar bir şehrin yönetimiyle ilgili günlük, normal, hukuki meseleler asla değil. Alınan tüm kararlar, verilen bütün mücadele İDEOLOJİKTİR. Ankara'da sanki dini, dili, milliyeti, mezhebi, meşrebi, ideali farklı başka başka toplumlar yaşıyor. Başkentte diyelim Polonyalı, Arap, İspanyol insanlar yaşasaydılar aralarında bir asgari müşterek, bir medeni münasebet mutlaka oluştururlardı. Ama aynı memleketin evlatları bunu başaramıyorlar. Başaramazlar, çünkü İDEOLOJİK davranıldığı müddetçe ortak bir zemin oluşturamazlar. Peki, nedir bu ideolojik farklılık? AK partililik, Halk partililik mi? Asla değil. Kökleri çok derinde olan, kangren olmuş eski bir mücadele bu. Biri "ittihat ve terakkidir" güya, öteki "terakkiperver" veya "serbest fırka" Bir tarafın "kızıl sultan" diye yaftalayıp tahtından indirdiği ötekilerce "Cennetmekân" diye tazimle anılır. Biri İnönü der ısrarla ve inatla, ötekiler Menderes'e gözyaşı döker. (Menderesçi gibi davranıp, karşı kampa hizmet eden sahtekârlar her iki kategoriye de dâhil değildirler, onlar için Kur'an-ı Kerîm'de "münafikûn" adıyla bir sure indirilmiştir.) Bu 'ayrı gayrılık' güncel tartışma konularında da devam eder. Birinin 'saray, sultan' diyerek içindekilerle birlikte yerle yeksan etmek istediğine diğerleri 'külliye' derler, cami, kütüphane ve konferans salonlarıyla zenginleştirip topluma maletmek isterler. 'İnme', 'indirme" birinin dilinde DARBE, diğerinde 'yaratılış' olarak algılanır.
***

Çok da üzülmek gerekmez bu ortak paydasızlığa, bu 'mutabakatsızlık, müştereksizlik, münasebetsizlik' insanlık tarihi boyunca süregelmiştir. Birileri Musa'dan yana olurken Firavun taraftarsız kalmış değildir. Bu hesap ruz-ı mahşerliktir, asıl hesap orada görülür. Oradaki mahkeme numaralarla ayrılmaz, her türlü soysuzluk, yüzsüzlük, yalan, riya, haksızlık, eziyet o terazilerde tartılacak ve hesap ADİL olarak görülecek. Bunu kimsenin unutmaması gerekir.

gazete

6 Ağustos 2015 Perşembe

İyi tatiller Türkiye!

Ahmet TEZCAN

İyi tatiller Türkiye!

6.8.2015

Türkiye doğusuyla batısıyla kavruluyor.
Doğusunda terör belasından, batısında ve bütün sahillerinde bazen 40 dereceyi gösteren mevsim sıcaklarından kavruluyor.
Ama bizi esas yakan hain kurşun, kalleş tuzaklarla devrilen şehitlerimiz..
Fidan gibi ana kuzuları milletin yüreğine ateş düşürüyor. Davulla zurnayla vatan görevine gönderdiğimiz gençler al bayraklı tabutlar içinde memleketlerine dönüyor ve milletin yüreğine gömülüyor.
Şehitlerin rütbesi olmaz, onlar en yüksek rütbeyle Yaratan'a döner ve peygamberlik makamı yanında yerlerini alırlar. Ama insan tarafımızın, yiyen, içen, gezen dünyeviliğimizin bunu anlaması, buna katlanması ancak Rabbin eğitimiyle mümkün, başka türlü ve kendiliğinden asla olmaz.
Tabutların ardındaki feveran bize bunu anlatıyor.
Peki, bu nasıl olacak sorusunun cevabı ise bende yok. En sorunlu alan da burası.. Nefsimizi kime emanet edecek, en doğruyu nasıl bulacağız?
Meselenin burası çok yüksek bir idrak gerektiriyor, bilmem anlatabildim mi?
***

Tüm çılgınlıklara rağmen tatilcilerin de bir kulağı Ankara'da ve güneydoğuda emin olun.
İllaki takip ediyorlar. Sahillerdeki eğlence ortamlarından yükselen dım-tıslarla dans edip coşan yok mu? Elbet var ve hiç şaşmamak lazım.
İngilizce, Türkçe, Kürtçe, ortaya karışık bir müzikle(!) kendilerinden geçenler yahut geçiyormuş gibi yapan bronz tenli insanlar da bizi hiç şaşırtmıyor. Bu topraklar her cins, tür ve görüşün yaşam bulabildiği müstesna bir coğrafya.
Spiker, jetlerin kulak yırtan gürültüleri eşliğinde savaş haberleri veriyor sanki. Makineli tüfek tarrakaları yüksek volümlü disko-müzikle kesiliyor.
Savaş sahnelerini aratmayan görüntüleri sokağın davetkâr çılgınlıklarıyla birlikte yaşıyor ve yorumlamaya çalışıyorsunuz. Rengârenk ışıltılar altında dekolte bedenler serinletilmeye çalışılırken birden ezan sesleri yükseliyor. Her türden hediyelik eşya, giysi, takı vs dükkânlardan yine her türden müziği sokaklara taşıyor, Tatilciler dondurma yalayarak vitrin bakıyorlar.
***

Eğlence sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor, terörle mücadele de.. Burası Türkiye..
Kudüs'e, Mekke-Medine'ye, Tahran'a, Moskova'ya, Atina ve Brüksel'e kuş uçuşu üç saat mesafede bir ülke.. Japonya'dan Peru'ya hiçbir ülkede görülemeyecek çeşitlilikle bu coğrafyada varlığımızı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.
BM'ye üye 194 ülke var yeryüzünde bayrak dalgalandıran ve biri de Türkiye. Uzaydaki ülke sayısı sadece 10 ve Türkiye bu on ülke arasında da var. Türkiye yerli, milli uyduları Rasat ve Göktürk'le uzaydaki yerini aldı, diğerleri de geliyor.
Dünyanın enerji ihtiyacının yüzde 70'i Türkiye'nin kapı komşuları ve akrabalarından sağlanıyor. Yıllık 50 trilyon dolarlık bir ekonomi coğrafyasının tam ortasındayız. Belanın bin bir türü bu yüzden yakamızı bırakmıyor, akıllı olmak gerekiyor bu coğrafyada.. Seçimler çok önemli ve tercihte bulunurken bu gerçeklerin akıldan hiç çıkarılmaması gerekiyor.

gazete

30 Temmuz 2015 Perşembe

Herkesin bir gündemi var

Ahmet TEZCAN

Herkesin bir gündemi var

30.7.2015

Sokaktaki vatandaş "SICAK!" diyor başka bir şey demiyor. Hani, haksız da değiller yani.. Hoca Nasreddin böyle bir yaz gününde bulgur bulgur terlerken bir yandan da serinlemeye çalışıyormuş. Akşehirliler; "Hocam sen de kışın sarınıp bürünür, yazın da sıcaktan hep şekvacı olursun, yakışıyor mu senin gibi birine?" diye takılmak isterler. Hoca bir soruyla yapıştırır cevabı; Başka bir sözümüz oldu mu erenler? Geçen sene de bu zamanlar sıcaktan dem vurmuşuz, gökten gelene bir itirazımız olmaz demişiz. Şehir insanı elinde her daim bir şişe su, öff-püflerle kendini atacak koyu gölge peşinde. Kırsaldaki vatandaş ise bu sene yağmurlarla geciken harman hasat derdinde..
***

Terörün gündemi de Türkiye.. Dünyanın hangi köşesinde böyle kuralsız, hadsiz, haksız, hukuksuz, ahlaksız bir savaş sürüyor siz söyleyin. Açın haritayı bakın, ne adına olursa olsun böyle kalleş bir savaş bulabilecek misiniz yeryüzünde? Geçmişte yer yer oldu, Srebrenitza gibi toplu katliamlar yaşandı ama bunlar ırkçı, faşist, hasta yöneticiler eliyle kimi zaman adeta BM gözetiminde oldu ve insanlığın utancı olarak tarihe geçti. Belli mahfillerden de destek aldılar. Savaşın kaidesi mi olur demeyin, bu milletin tarafı olduğu bütün savaşlarda şu kural hiçbir şekilde bozulmamıştır: Silahsız savunmasız siviller, kadın-çocukyaşlı insanlar daima masum kabul edilmiş, silah doğrultulmamış ve savaş dışı tutulmuşlardır. Şimdi öyle mi ama?
***

Üç yıldır şehit yok derken, alışverişte, gezintide, çoluk çocuğunun yanında ve kalleşliğin her türlüsüyle insanlara saldırıyorlar. Hiçbir kuralı yok, namertçe! Dünyanın her yerinden, içinde her türlü gizli servis elemanının da olduğu, dini, milliyeti, mezhebi, meşrebi, ideolojisi belirsiz gruplarla da tam bir işbirliği içindeler, çünkü "küfür tek millet.." İçeriden de destek görüyorlar maalesef, en utanç verici olan ve kızgınlığa yol açan da bu. Peki, ne adına? Biz biliyoruz kafalarının ardındaki gündemi. Onların kulaklarına fısıldanan muhayyel coğrafya.. Ancak bu milletin hiçbir şekilde müsaade etmeyeceği şey de bu. Tek şehidin kanı bile oraları vatan yapmaya yeter, kaldı ki; biz bu topraklar için doğusuyla batısıyla çok bedel ödedik. Onlar bir şeyi ve en önemli şeyi bilmiyorlar; kullanıldıklarını.. Bu da geçecek fakat iz bırakacak..

gazete