19 Eylül 2014 Cuma

Menderes'i kim astı?

Ahmet TEZCAN

Menderes'i kim astı?

19.9.2014

İşte, 53 yıl geride kaldı.. Ben 9 yaşında ilkokul 3. sınıf öğrencisiyken bir başbakan darağacında sallandırıldı. Zamanla her şey en doğru şekilde tefsir ediliyor. Neticede bir başbakan darbe ile indirildi ve türlü eziyet ve işkencelerden sonra idam edildi. Aynı gün değil ama kabine üyesi iki arkadaşı da aynı akıbeti paylaştı. (Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan bir gün önce idam edildiler.)
***

Onu arkadaşlarıyla birlikte darağacına gönderenler bu idamlarla yetinmediler, Menderes'in iki oğlu; Mutlu ve Yüksel Menderes'i de şüpheli şekilde öldürdüler. Babasının idam edildiğinde 12 yaşında olan Aydın Bey'in akıbeti de malum.. Bir şüpheli trafik kazası sonunda felç oldu ve genç denilebilecek bir yaşta hayata veda etti. Onun yaşadığı da ağabeylerinin akıbetiydi bence, soylarını kurutmak, Menderes adını yeryüzünden silmek istediler. Darbeyi kim yaptı, Menderes ve arkadaşlarını kim astı, üniformalı bürokratlar mı? Onu başbakanlıktan indirip tutuklayan o subaylar mıdır? Asla.. Meclis Başkanı Cemil Çiçek bir gerçeği hatırlatıyor: "Türk siyasi tarihinde unutulan bir gelenek, merhumun idamıyla 140 yıl sonra yeniden hortlatılmıştır."
***

Sultan Abdülaziz'i öldürtenler kimler ise Menderes'i astıranlar onlardır. Velayetine inanılan, Mevlevî, Hattât, Bestekâr, en önemlisi pehlivan bir padişah olan Sultan Aziz, bir sabah namazı vakti abdest almaya hazırlanırken, dört kişi tarafından üzerine abanılarak, bilekleri kesilmek suretiyle öldürüldü. İntihar dediler, otopsiye katılan doktorlardan İngiliz olanı; iyi de dedi, "Haydi sol bileğini kendi kesti, sağ bilek böyle nasıl kesilebildi? Bu soru cevaplanmadı, halâ havada.. Menderes ve arkadaşlarının kimlerin teşvikiyle katledildikleri de bilinmiyor. İstanbul işgal altındayken Osmanlı'nın 36 ton altınını Hazineden kim çaldı da bir gecede İngiltere'ye veya başka yere taşıdı? Doğrusunu isterseniz son 150 yılın tarihi henüz yazılmadı. Çünkü arşivler henüz açılmadı, arşiv belgelerine dayanan gerçekler henüz yazılmadı. Ben böyle inanır böyle bilirim. Bu güzel memleketin tüm gerçeklerinin gün yüzüne kavuşacağı günü bekliyorum ve o günlerin yakın olduğunu hissediyorum.

gazete

12 Eylül 2014 Cuma

Kurultay bitti, şimdi ne olacak?

Ahmet TEZCAN

Kurultay bitti, şimdi ne olacak?

12.9.2014

Geçen hafta CHP'nin kurultay havasını soluduk, çok şey gördük, çok şey duyduk. Bu kongre CHP'de çok konuşulacak ve herkes kendi zaviyesinden bir şeyler söyleyecek. Ben şu kadarını söylerim; Kocaman bir CHP vardı Cumhuriyet Türkiye'sinin tarihinde, konjonktürel olarak gitti geldi, indi çıktı ama bundan sonra sizlere ömür... Bu tavırla o CHP'den ne kalır tahmin edemem? Özetle söylersem; koca bir çınardı CHP ama asrın idrakine yükseltilemedi. Yeniler için söylersek, çağın anlayışına uymadı, uydurulamadı CHP ve en iddialı kavramıyla bir türlü ÇAĞDAŞ olamadı. Na ehil ellerde savruldu, şifa niyetine dahi memleket millet yararına dirhem politika üretilemedi.
***

Kurultayda Kılıçdaroğlu'nun zaferi kesindi, çünkü 130 milletvekili, 60 PM, 20 YDK üyesi olmak üzere parti organlarından yüzde 90 oy garantisiyle yarışa 170 oy önde başladı. Kılıçdaroğlu'nun en büyük güvencesi zaten delege yapısıdır. "Konya'da bile mezhep, meşrep ayırımı gözetildiği" kongre salonunda konuşuluyordu. Muharrem İnce ise AK Parti haritasında kırmızı ile gösterilen sahil bandı ve Trakya'dan destek aldı. Baykal desteğini son anda çekmemiş olsa İnce'nin oyu 500'ün üzerine çıkacak ve Kılıçdaroğlu kılpayı kazanacaktı, bu da 3-4 ay sonra CHP'de yeni bir kurultay demekti. Kurultay'a birkaç adayla gidileceğini sandı Baykal, çağrı bekledi, hatta 'kurultay salonuna genel başkan ile birlikte girmeyi istedi fakat kabul görmedi' diyenler oldu. "Rakı masasında siyaset" suçlamasının kurultaydaki doğrudan muhatabı Muharrem İnce'ydi ama bu çıkışıyla Muharrem İnce, Kılıçdaroğlu'nun karizmasını çizmiştir. Mağlup sayılır bu yolda galip... İktidar vaadinde bulunamayan bir genel başkanın partisinin oyunu artırma şansı olamaz, umut veremezseniz o koltukta oturma şansınız azalır. Kendi yönünden Muharrem İnce bu çıkışıyla 2015 seçiminde milletvekilliğini kurtarır mı, sanmam. Ona "Yalova'da önseçimi al gel" derler, o da önseçimde hırpalanmış olarak listeye girer bu da onun seçilme şansını azaltır ve bütün hayalleriyle Muharrem Yalova sahillerinden suya düşer. Onun araladığı kapıdan da iki isim girer; Sarıgül ve Feyzioğlu... Söylemedi demeyin.
***

Şimdi Kılıçdaroğlu da boş durmaz, YDK'yı çalıştırarak tüm muhaliflerini doğramak isteyecektir. Zaten bunu açık açık da söylüyor. Bu CHP'yi büyütmez, kendisinin de sonu olur. 2015'te Sarıgül ve Feyzioğlu Meclis'e girerler. Onlar şimdiden kendilerine yakın isimlerle PM'nin nabzını tutmaya başlamışlardır. CHP'de bu işler böyle yürür, onlar artık Dersimli Kemal'in ensesinden ayrılmazlar. Listeye bakınca Enis Berberoğlu ismi dikkat çekiyor, (Hürriyet'te kaç haberini çıkarttıysa...) bir de Murat Özçelik sürpriz oldu, dış ilişkilere dil bilen Haluk Koç'u kaydırırlar. Kanaatimi yazının başında ifade ettim, son olarak söyleyeceğim; partide emekçilerin yok edilmesi CHP'ye sadece kaybettirir, bu kayıp Türkiye'nin kaybı olur.

gazete

4 Eylül 2014 Perşembe

Semer hikayesi

Ahmet TEZCAN

Semer hikayesi

4.9.2014

Bizim bir semerci hikayemiz vardır, siyaset hayatımıza 'cuk' oturur.
Siyasi partilerimizden biri kongre veya kurultaya mı gidiyor benim aklıma 'şıp' diye "semercinin hikayesi" düşer.
Hemen nedir, ne ilgisi var demeyin, bakın semerden bile çıkarılacak dersler var.
***

Eskiden semer ustaları bir talep gelince hee deyip hemen kabul etmezlermiş siparişi.
Usta, en önce semer vurulacak eşeği sorarmış, "Aha bu" deyip gösterirseniz, bu defa kimin oturacağını sorarmış.
Eşek senin, semere oturacak olan da sensen mesele yok. Önce eşeği şöyle bir süzermiş, sonra sahibine bakarmış. Öyle süzermiş ki, zannedersiniz semer sizin sırtınıza vurulacak! "Eşek tamam da, sende o semere oturacak mabat var mı", meğer döndere döndere ona bakarmış semerci ustası.
Oysa semer dediğin nedir ki, bir parça keçi derisi, bir tutam saz... Çatılır, dikilir, sökülür neticede semer ortaya çıkar.
Ama öyle değil işte, 'semer' deyip geçmiyor ustası, işini ciddiye alıyor.
Semercilikten de çıkarılacak dersler var:
Bir kere, her semer her eşeğe vurulmuyor, her semere de oturulmuyor...
Semerciliğin de bir marifeti var.
Semer dediğin altıyla eşeği, üstüyle oturanı rahatsız etmeyecek, altı üstüne denk olacak yani. Aksi halde ne eşek o semeri sırtına vurdurur, ne de oturan rahat bulur.
***

"Devletin, Cumhuriyet'in, çok partili hayatın ve nihayet ülkemizde demokrasinin kurucusu" olma iddiasındaki CHP'nin neticedeki adı "kurultay partisi"ne çıkmış bulunuyor. "Adın çıkacağına canın çıksın" derler. Dolayısıyla semerci hikayesinden CHP'nin çıkaracağı büyük dersler var. Teşbihte hata olmaz, haşa ve kella kimseyi bir şeye benzetme gibi bir niyetim yok...
35 kurultay yapmışlar, 18'i olağanüstü...
"Bu kurultaydan güçlenerek çıkacağız.
Bundan sonra kurultaylar zamanında yapılacak.
Seçilen yönetime bir sonraki kurultaya kadar fırsat verilecek. Herkesin önü açılacak. Yerleşik demokratik kurallar ve tüzük ne emrediyorsa o yapılacak. Delege kavgası olmayacak. İlk seçimde parti iktidara taşınacak."
Vesaire vesaire…
***

Aynı terane devam ediyor. Parti binası, genel başkanı, tüm kadro değişse de CHP değişmez, değişemez.
Solculuk iddiasında olanlar önce CHP'yi feshedecekler, bir daha açılmamacasına hem de... Sonra "kuruculuk" teranesinden vazgeçecekler. (CHP devleti kurarken herkes partinin içindeydi.) İş Bankası'nı yönetmekten de vazgeçecekler.
Hülasa, fiziksel değil, kimyasını değiştirecekler CHP'nin ve ondan sonra belki bir şans bulabilirler. Çünkü bu milletin CHP hafızası çok kötü. "Atatürk'ü kaldırıp başına koysan yüzde 30'u geçmez" diye bizzat kendileri söylüyor.

gazete

28 Ağustos 2014 Perşembe

Talih gülüyor

Ahmet TEZCAN

Talih gülüyor

28.8.2014

Logaritmayı kim buldu diye bir soru sorarsanız Gelenbevi İsmail Efendi çıkar cevap olarak. Bir Türk bilgini olan İsmail Efendi matematikle uğraşırken sayı değerlerini ondalık bölümlere göre düzenleyerek hesapları son derece kolaylaştırmış, ancak bunu pratik bir uygulama saydığından fazla önemsemeyip kimseye de bahsetmemiştir.
Sadece bu mu, isterseniz bir hafıza tazeleyelim.
***
Biruni, Astronomi ve Matematik dehasıdır, Özbekistan'da doğdu, ilk eseri Asar-ül Bakiye'dir. Cezeri: Sibernetiğin Kurucusudur. 1136'da Diyarbakır'da doğdu. Artuklu sarayında 32 yıl başmühendislik görevi yaptı. Bir yığın keşifleri bugün dahi hayret vericidir. Evliya Çelebi: Meşhur Seyyah ve Seyahat Yazarımız. Farabi: Büyük İslam Filozofu, matematikçi ve doktor. Dünyadaki nesnelerin hareketi ve değişiminin yorumcusudur, insanlık "İlk Hareket Ettirici" yi onunla daha iyi anlamıştır. Gazali: Muhteşem İslam Filozofu ve Müceddid.
Horasan'ın Tûs şehrinde doğmuş, 55 yaşında vefat etmiş ve orta yaşlarında ilmin zirvesine çıkmış, itibar ve hürmetin en muhteşemini görmüştür. Harezmi: Cebirin kurucusudur. Horasan'da Harizmi'de doğmuş, hayatını matematik, astronomi ve coğrafya konularında çalışarak geçirmiştir. Adı Latince'ye Alkhorizmi, Fransızca'ya Algorithme, İngilizce'ye ise Augrim şeklinde geçmiş, Matematik ilmi üzerinde ciddi çalışmalarıyla tanınır. Hazerfan Ahmed Çelebi: Uçmayı Başaran İlk Türk bilginidir. İbn-i Firnas: Modern Havacılığın Öncüsüdür. İbn-i Haldun: Sosyolojinin Babası, İslâm âleminin yetiştirdiği en büyük sosyoloji ve tarih felsefesi bilginidir. İbn-i Rüşd: İslam Filozofu ve Hekimi, dünyanın tanıdığı en büyük filozoflardan ve hekimlerden biridir, çağının Aristosudur. İbn-i Sina: Dünya Tıbbına Yön Veren Tabip, sahasında bir güneş gibi parlayan Müslüman Türk bilgini Sînâ, en büyük tıp allâmesi olarak kabul edilmektedir. Batı'da AVICENNA adıyla anılmış olan filozof ve hekimimizdir. Kemalettin Demiri: İlk Zoolojik Ansiklopedinin Sahibi Bilgin, varlıkların yaratılış özellikleri üzerine geniş incelemeler yapmıştır. Devamla, Mimarların Pîri Mimar Sinan ve daha niceleri.
***
Bu milletin üzerinden 150-200 yıl boyunca silindir geçirilmiştir... Hafızası silinmiş, kendine güveni kaybettirilmiştir.
Şimdi Göktürk ve Rasat uydularıyla uzaydaki on ülkenin arasında olması, izsiz ve sessizliğiyle dünyada "Hayalet Gemi" olarak yankı bulan Büyükada'nın denizle buluşması, dünyanın en büyük havaalanını yapacak olmamız, hızlı trenler... Hepsi atadan miras ilmi, dini, tarihi, irsi derinliğin, yeni bir şuurun, şahlanmış bir ruhun eseridir, hepsi Milli unsurlardır. Millet şuuruna ermiş her vatandaşın gururu ve onuru olmalıdır. Yalnızca Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ahmet Davudoğlu'nun yahut sadece iktidar mensuplarının değil...
Nasıl bir siyaset anlayışı ki milli konularda bile bir kenara çekileceksiniz, hiç sahiplenmeyecek ve ortak gururu paylaşmayacaksınız.
Anlaşılır gibi değil, üstelik bir de kalkıp laf edeceksiniz.
Şunu hiçbir şekilde unutmayın: "BİZ olmadan hiçbir şey olamayız. Yaşadığımız günlerin bu anlayışın aşılacağı günlerin habercisi olduğunu, yepyeni bir şuurun, capcanlı bir ruhun uyanmakta olduğunu düşünüyorum. Bunu başaracağız.

gazete

21 Ağustos 2014 Perşembe

Gündem yordu

Ahmet TEZCAN

Gündem yordu

21.8.2014

Mevsimin son demleri yaşanırken; bir yerel seçim, ardından cumhurbaşkanı seçimi... Yetmedi, iktidarın ve ana muhalefetin kongre ve kurultay kararları derken, genel seçime 10 ay gibi bir zaman kaldı. 2014 gündemi herkesi yordu. AK Parti'nin ki üç aşağı beş yukarı belli. Büyük kongre Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki yeni yönetimi şekillendirecek.
Değişimin sınırlı olacağı açıklanmıştı. Erdoğan sonrası partiye bir şey olur mu? Şimdi sıkça sorulan soru bu. Hiçbir şey olmaz. Hiç kimse ANA AKIM'dan kopmak istemez, kopan da tarumar olur. Ana akım, tek başına ülke yönetme sorumluluğu almış olan siyasi harekettir. Feyzioğlu CHP'den koptu da Güven Partisi'ni yaşatabildi mi? Bozbeyli AP'den ayrıldı da ne oldu?
***

Bu dönemin riyaseti önemli, Erdoğan'ın o makamda günü de gündemi de çok yükselteceğini düşünüyorum. Öyle konular gündeme gelecek ki avucunu ovuşturanlar partiye musallat olmayı hiç düşünemeyecekler. İsterseniz birkaç başlık vereyim. Cumhurbaşkanı şehre inecek, Çankaya Köşkü yabancı konuklar için kullanılacak. Sistem değişecek yani, fiili olarak BAŞKANLIK SİSTEMİNE geçilecek ve Başkan AOÇ'de oturacak. Eskiden Mustafa Kemal Köşk'te çalışır AOÇ'de dinlenirdi. Şimdi tersi olacak. Atatürk'ün vasiyeti açılacak, Ayasofya sadece müze olmayacak, ibadet de edilecek. CHP'nin İş Bankası'yla ilişkisi kesilecek.
Sadece bu değil, "Paralel" diye bir şey kalmayacak, Yeni Türkiye yeni muhalefetini bulacak. 2023'ü ben daimi üye olarak BM'de veto hakkı elde etmiş bir Türkiye'den görüyorum.
***

CHP kurultayına gelince... Kılıçdaroğlu, Anavatan gibi dört eğilimli bir yapı oluşturarak partisini iktidara taşımaya çalışacak. Dolayısıyla bu fikir çerçevesinde bir kurultay tasarlayın. Yeni CHP, Ali Topuz'dan Tuncay Özkan'a, Sarıgül'den Ekmelettinoğlu'na içinde herkesin kendini bulacağı bir parti olacak. Ha, yalnız yeni CHP tasarımı Kılıçdaroğlu'na ait de değil, Beykoz Konakları'nın. Kemal Bey atanmış bir figürdür orada, başarılı olunur mu? Bana sorarsanız zor.
Şunu kaydedin; bizim vatandaşımız muhalefete bakarak iktidarı belirler. Başarının sırrını da söyleyivereyim.. CHP gerçek anlamda reddi miras edecek, tümüyle müktesebatını eskide bırakacak. Yetmez, ara sıra cuma mescitlerinde de görünecekler, o zaman belki bir şans doğabilir.

gazete

14 Ağustos 2014 Perşembe

Çankaya tamam

Ahmet TEZCAN

Çankaya tamam

14.8.2014

Millet seçimini yaptı ve nihayet kendinden bir adamı Çankaya Köşkü'ne gönderdi. Tayyip Bey orada beş yıl görev yapacak, Cumhurbaşkanlığı süresi dolduğunda ben 67 yaşında olacağım, O da 65... Bir kere daha seçilecek olursa yani Cumhuriyetimiz 100. yılını doldurduğunda Tayyip Bey 70, ben 72 yaşında olacağız. (Hayırlı bir ömür dileğiyle Rabbimin o günleri de göstermesini diliyorum.) Bahçeli ile Kılıçdaroğlu yaşıttırlar(1948), bakmayın öyle göründüklerine... Tayyip Bey'in süresi dolduğunda onlar 71 yaşını doldurmuş olacaklar, Baykal da 81'ini (Allah ömürler versin.) Peki, bundan sonraki CB seçimini lider olarak görürler mi? Hiç sanmam, bu onların son seçimleridir, 10 ay sonra yapılacak genel seçime bile, muhalefetin aynı liderlerle gideceğini kimse söyleyemez. Kılıçdaroğlu'nunki orada zaten 4C görevidir, "geçici" yani her an değişebilir. Bahçeli ise silah zoruyla belki(!) orada oturmayı sürdürebilir.
***

Şimdiye kadar Köşk'te oturanlar milletin adamı değil miydi? Bir de bu soru var. Valla son asrın bu millet için travmatik bir dönem olduğunu kabul etmeliyiz. (Bu süreyi 200 yıla çıkaranlar da var) Nitekim yakın perspektifte insanlık, iki CİHAN SAVAŞI yaşamış ikisi de silindir gibi bizim üzerimizden geçmiştir. Hiç uzağa gitmeye gerek yok, bu memleketin nasıl yönetildiğini hep tarihe, siyasete bakarak değil, bazen Başkent'teki devlet binalarının konumlarıyla da kestirebiliriz. İyi gören gözler Çankaya Köşkü'ne kuşbakışı baktıklarında; bir yanında Başbakanlık resmi konutunu, öteki yanında da hemen Amerika Birleşik Devletleri'nin bilmem kaç dönüme oturan rezidansını görürler?! Meclis'in de çepeçevre askeri binalarla çevrili ve ABD Büyükelçilik binasının üç dakikalık mesafede olması beni hep düşündürmüştür?! Bu konumlar size de bir fikir veriyor mu? Dolayısıyla 11 Cumhurbaşkanı'ndan millet adına sadece Özal'ı işaretleyip bir yana koymak gerekiyor ki O'nun da hayatı pahasına Çankaya'daki görevi sadece 4 yıldır.
***

Tayyip Bey 5 yıllığına seçildi, bir 5 yıl daha millet görev verir mi zaman gösterecek. Bana sorarsanız Recep Tayyip Erdoğan -Allah ömür verirse görürüz- 2024'e kadar Çankaya Köşkü'ndedir, dost düşman bunu böylece bilmelidir. Ve o zaman BAMBAŞKA BİR TÜRKİYE'de yaşıyor olacağız ümidindeyim. Çünkü Erdoğan'ın, içinden 64 devlet çıkarılmış 24 milyon km2'lik devasa bir coğrafyayı yöneten derin bir şuur ve iradeyle oraya oturmakta olduğunu biliyorum. Çünkü "...Yoktan da vardan da ötede bir VAR var... Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar var..." Şimdi söylenecek tek söz, memlekete ve millete hayırlı olması dileğidir.

gazete

8 Ağustos 2014 Cuma

Köşk'ün esintisi

Ahmet TEZCAN

Köşk'ün esintisi

8.8.2014

Çankaya, muhit olarak eskiden halk ağzında "çengi kayası" olarak anılırmış, bir yazımda belirtmiştim. Bizim esmer tenli göçerlerimiz belli zamanlarda atları, arabaları ile bu bölgeye yerleştikleri için bu adla anılırmış Çankaya. Şehre yakın, kayaların gölgesinde esintili bir yer olmalı ki göçerler buraya sere serpe yerleşiyorlardı. Şimdi o kayalarından eser yok Çankaya'nın fakat yine çok esintili.. Hele 'yerleşme' zamanlarında bu esinti fırtınaya dönüşüyor! Fırtınanın yalnızca Çankaya ile sınırlı olduğunu söylersek yanlış olur..
***

Çankaya'da birkaç güne kadar gerçekleşecek olan değişiklik Memleket içinde olduğu kadar dışarıda da büyük merak ve çoğu zaman endişeyle izleniyor. En az on başkent Çankaya'daki değişikliğin ne olacağını çok yakından takip ediyor. Yalnızca takip etmiyorlar; doğrudan değilse bile dolaylı müdahale halindeler. Aday belirlemeye kadar da işi ileri götürdüler. Tahmin değil bu söylediklerim, ömrümüz olursa ilerde bunları bir bir öğreneceğiz. Çünkü bu defa Çankaya'daki değişikliğin çok şeyi değiştireceğini biliyorlar. İsrail Gazze'yi Filistinliler için mi bombalıyor? Daha da ötesi Gazze'yi İsrail mi bombalıyor sanıyorsunuz? Bunu böyle düşünürsek "ahmak" olmayı da kendimize yakıştırıyor olmalıyız. Kimse bizim aklımızı, zekâmızı test etmesin. Başkentlerinde huzur içinde oturanlar, akan kandan birinci derecede sorumludurlar.
***
2007'den bu yana bütün seçimlerimizin Türkiye için hayati ve bölgenin kaderiyle de yakından ilgili olduğunu iyi anlamak gerekmektedir, 2015 de buna dâhil.. Kahire'deki, Şam'da, Bağdat'ta, Libya'daki olaylarda HEDEF TÜRKİ- YE'DİR bunun bilinmesi lazım. Buralardaki kargaşa ve karışıklıkların Türkiye'yi her bakımdan ne kadar etkilediğini ve çok acıttığını iyi biliyorlar. Ekonomik kayıplarımız bir yana, işlenen cinayetlerin, bilhassa çocuk ölümlerinin yüreğini yakmadığı bir tane vatan evlâdı var mı acaba? Belki vardır?!

***
Kukla bir yönetim altında olmanın halkları, devletleri, ekonomileri ne hale düşürdüğü içinde bulunduğumuz coğrafyada çok açık şekilde görülüyor. Türkiye de böyle günlerden geçti. Mustafa Kemal'in 15 yıllık Çankaya dönemini saymayın (İsterseniz sayın), İnönü(12), Bayar(10), Gürsel(6), Sunay, Korutürk ve Evren 7 şer yıl Çankaya'da kaldılar. Özal'ın ömrü yetmedi(4) ve Demirel, Sezer ve Gül yine 7 şer yıl Cumhurbaşkanlığı görevinde bulundular. Alt alta topladığımız zaman 89 sene ediyor, bir ömre sığmıyor. Bunların kaçı MİLLET adına ve MİLLETİN ADAMI olarak görev yaptı? Türkiye'nin artık 'Demirel gibi' adamlarla kaybedecek zamanı yok. Köşk'teki adamın sevip sevmediğini, kızdığını görmek istiyoruz, yani icraatı yüzüne yansısın, bizimle gülsün bizimle ağlasın, ölçü bu.

gazete

31 Temmuz 2014 Perşembe

Ateş bastı, ne gam?!

Ahmet TEZCAN

Ateş bastı, ne gam?!

31.7.2014

Diyorlarki neredesin? Tatildeyim Antalya'da.. Ben dedeyim, torunlarım nerede ben orada. Üff çok sıcak, oralar şimdi kavruluyordur şimdi!.. Ne yani, 10 derece azaltmaya, ortalığı azıcık olsun serinletmeye kudretin var mı??!.. Öyleyse yapabilecek bir şey de yok tabi. Kar yağdı, yağmur yağdı, çok sıcak, çok soğuk.. Ben böyle gücümün ötesindeki, bilhassa hava olaylarına karşı tek kelime laf etmem. Sıcak oldu soğuk oldu, kar-dolu oldu, hangi kudretten geldiyse hoş geldi, sefa geldi, müdahalemiz olmaz, olamaz… Ama iklimi biz bozuyoruz dersen; benim iklimi bozan bir hareketim de olmaz, çünkü iklimi bozanın da er ya da geç keyfini bir bozan mutlaka olur. Sıcak soğuk gökten ne inmişse kabulümüzdür zaten. Şahsen yer çekimi kadar, hattâ ondan da öte 'gökçekimi' ne bağlı bir adamım. Bu yaştan sonra tümüyle oraya tabi olduğumu söylesem bile yanlış olmaz dostlar.
***

Esas bu sıralar Başkent çok hararetli günler yaşıyor! Türkiye gibi yörüngesinden kurtulmuş bir ülkenin cumhurbaşkanını seçmesi kolay bir iş mi? "Cumhurbaşkanı'nı Türkiye kendi seçecek" diye Ankara'dan çok başka başkentleri ateş basıyor, bilhassa BATI başkentlerini.. Telaviv, Kahire, Şam, Bağdat da ateş altında.. Kendi halklarıyla değil kavgaları, inanın bizimle. Şimdiye kadar Çankaya'yı bir şekilde yönettiler. Önce askeri kullanarak, sonra cumhurbaşkanlarıyla başbakanlar arasında kavgalar çıkarıp iki başlı bir yönetim oluşturarak bunu başardılar. Baksanıza Demirel ile Özal, Özal ile Mesut Yılmaz ve Demirel-Çiller hep kavga etmediler mi? Akbulut'un bile Irak konusunda Özal'a başkaldırdığını biliyoruz. "Bile" derken küçümsediğimizden değil, bu insanlar ya Demirel ya Özal tarafından politika sahnesine çıkarılmışlardı, "velinimetleri" idi onların. Bir şeyin kavgasını verdilerse kapalı kapılar arkasında değil, medya vasıtasıyla, halkın önünde ve devlet iradesini yıpratma pahasına verdiler kavgayı. En son örneğini Sezer-Ecevit kavgasında gördük. Anayasa kitapçığı fırlatma meselesi.. Ahmet Necdet Sezer ismini cumhurbaşkanlığı için ilk öneren Ecevit değil miydi? Peki, ne oldu da yaka-paça durumuna geldiler? (Bana sorarsanız Ecevit'in kulağına da Sezer ismi son anda fasıldanmıştı, tıpkı şimdiki gibi hem de aynı çevreler tarafından.) Medya da zaten teşneydi bu kavgalara, hep de öyle olmuştur. Şimdi de "bir kısım medya"nın aradığı böyle bir durumdur ama ellerine fırsat geçmiyor, geçse bir kaşık suda boğarlar, memleket, millet düşünmezler, onlar da kendi velinimetlerine yaranmak isterler.
***

Türkiye'nin bu seçimine gelince tıpkı meteorolojik olaylara bizim bir dahlimizin olamadığı gibi bu seçim de tamamen gök çekimine uygun ve onun iradesince sonuçlanacak. Nereden mi biliyorum? Her şey gibi bu dahi "Nasılsanız öyle yönetilirsiniz" hükmünce gerçekleşecek. Baksanıza SIR, adayların açıklanışında gizli. Biri milletin, biri herkesin adayı, öbürü de seçimin çeşnisi… Milletin seçeceği 12. Cumhurbaşkanı adayı, saat tam 12'ye 12 kala açıklandı. Tılsımlı sayı 12, bundan sonra 12 rakamlı her şeye dikkat edin. Millet tam 12'den hedefi tutturacak.

gazete

24 Temmuz 2014 Perşembe

O 'an'lar

Ahmet TEZCAN

O 'an'lar

24.7.2014

Zaman akıp gidiyor geçip giden zaman mı yoksa insan mı? Tanpınar'ın dediği gibi; Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında
Yekpare, geniş bir anın parçalanmaz akışında... Seçilmiş, belirlenmiş, bir özellik yüklenmiş müstesna ve mübarek anlardan söz ediyorum.
İşte Ramazan, "On bir ayın sultanı" ve "bin aya muadil" Kadir Gecesi, kandil gecesi...
Zaman içinde zamanlar, müstesna anlar ve mekânlar vardır. Onun için Kabe'yi "Muazzam" ve Mekke'yi "Mükerrem" kılarken; cumayı da sözgelimi cumartesiden ayırt ederiz. Çünkü akıp giden zamanın hiçbir anı aynı değildir. Velev ki bir pencere önünde aynı manzaraya dalıp gitmiş olun, her saniyeniz birbirinden farklıdır.
Hadi canım sende! Bunu asla demeyin.
***
Aslında önemli olan zaman değil, farkında olandır. Gelmiş geçmiş milyarlarca insan birbirine asla benzemez. Parmak izlerimize, retinalarımıza mührünü vuran Kudret'e bu asla zor gelmez.
Kar tanelerinin hangisi ötekisine benziyor?
O mucizevi figürler neyin şifresi, hangi iradenin simgesi biliyor muyuz?
Daha keşfedilmemiş nice farklılıklar, ne mucizeler barındırıyor kim bilir?
Hele SEÇİLMİŞ OLANLAR çok daha değerlidir. Yüce yaratıcımız neyi seçmişse lütfetmiş, yükseltmiş ve yüceltmiştir.
Tüm canlıların içinden insanı seçmiş ve "yaratılmışların en şereflisi" makamına yükseltmiştir. İçlerinden seçilenler de kimi nebi, kimi veli olarak "efendimiz" olmuşlardır bizlere. Zaten Peygamberimiz'e salât ve selamda bulunmak, ona sevgimizi ve teslimiyetimizi ifade etmek (Ahzap 56) Kur'an hükmüdür.
O'nun seçtiği taş bile olsa; elmas olmuş, zümrüt olmuş ve bir kaya parçasına asla eş tutulmamıştır.
***
On bir ayın sultanı RAMAZAN ve içindeki "bin aya bedel" KADİR GECESİ de böyledir. O ANI yakalayabilen ortalama bir insan ömrü demek olan 83 yıl dört aylık ibadete eşit sevabını, affını, mağfiretini kazanmış olmaktadır. Cuma günü ve cuma namazı ile içine saklanan O AN da öyledir. Gün içinde de sabahın "fecr", akşamın alacakaranlık vaktine saklanmıştır o an..
Dün sahur sonrası başımı semaya kaldırınca eğik bir zeytin dalını andıran Ramazan hilali ile yüz yüze kaldım da bunları yazdım, yarından sonra da BAYRAM olacak, yine O AN olacak.
Hepinizin O AN'ını kutluyor ve mutluluklar diliyorum.

gazete

17 Temmuz 2014 Perşembe

Seçime saygı

Ahmet TEZCAN

Seçime saygı

17.7.2014

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en yüksek, en onursal makamına bir seçim yapacağız. Bu seçimi bu defa millet bizzat kendisi yapacak. Mısır, eski Yunan ve Roma gibi yöneticilerini yarı tanrılaştırmış toplumlarda böyle günlere büyük atıflar yapılmış ve tarihe kayıtlar düşülmüştür. Vatikan'ın seçimiyle kıyaslanmaz ama bizim tarihimizde de bey, padişah, hakan, kağan adı ne olursa olsun devleti yönetecek olan insanın değişmesi çok önemli bir olaydı ve özel protokole tabi idi. Bunlar tarih içinde oluşan geleneklerdir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin doğduğu Osmanlı'nın son hakanı tahta çıkarken, İstanbul'daki işgal kuvvetleri, harp halinde de olsa bir büyük devletin protokolüne "saygı" gerekçesiyle ateş kesti. Bu tarihi mirasın sahipleri olarak şimdi de bizler bu büyük seçime özen göstermek durumundayız. Bu, kendimize, devletimize, devlet olarak varlığımıza saygının bir gereğidir.

***
Ortamı germek, hafife almak bu seçimin mehabetine uymamaktadır. Tamamen ideolojik ve slogandan ibaret söylemler ortalığı sertleştirmektedir. Sözü döndürüp dolaştırarak rejime getirmek inandırıcılıktan uzaktır. Cumhuriyetle bir sorunumuz yok bizim, İmparatorluk sonrası bu millet bu meseleyi çözmüştür. "Bizi kim yönetecek?" diye sorup "ben" cevabını vererek cumhuriyeti bulmuştur. Biz şimdi "Nasıl yönetileceğiz?" in cevabını, "demokrasi" nin içini doldurmaya çalışıyoruz. Sadece çocuklarımıza bakarak yeni neslin ne cumhuriyetten, ne demokrasiden vazgeçmeyeceklerini görebiliriz. 77 milyon bu noktada mutabıktır. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bu olguya paralel bir karardır. Bazı söylemler artık eskimiştir. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı gibi en tepe makama seçim yaparken bölgede hesabı olanların boş durmayacakları hesaba katılıp onların ekmeğine yağ sürülmemelidir. Birbirimize düşersek huzurla yaşayacağımız ne bir başka bayrak ne bir karış toprak bulamayız. İç savaş bataklığına düşmüş komşularımızın vatandaşları bize ibret olmalıdır. Sayıları milyonu bulan insanlar çoluk çocuğuyla sokaklarda sürünüyor.

***
Vatandaş olarak neticede biz, bu meselelere çözüm bulacak ve bizi en iyi temsil edecek insanı arıyoruz. Ne rejimi yıkma hevesi, ne cumhuriyet aleyhtarlığı, ne şu ne bu, vatandaş huzur aramaktadır. Huzur ise yaşam kalitesinin artırılmasına bağlıdır. Ekonomi çarkını sağlıklı şekilde çevirecek, içte ve dışta hakkımızı koruyacak ismi bulmak durumundayız. Dünyanın ileri ülkelerinde insanlar nasıl bir hayat sürüyorsa bizim insanımız da aynı standardı yakalamalıyız. Ülke manzarasına bakınca öyle elin tersiyle itilecek halde olmadığımızı da kabul etmek lazım. Hayat kalitemiz geçmişe göre kademe kademe artıyor. Herkes yediği, içtiği, oturduğu, kullandığı, yaptığı şeylerin geçmişle kıyaslamasını yapsa bu gerçek görülür. Ben bakıyorum; kimi yeni eve taşınıyor, araba alıyor, eşyasını, arabasını yeniliyor vs. Şimdi bu sıcak yaz gününde ortamı germeye, toplumu karıştırıp birbirine düşürmeye çalışanlara kimse prim vermez. Çok dikkatle ve büyük olgunlukla bu seçimi de yapıp huzurla geleceğe bakmak durumundayız.

gazete

10 Temmuz 2014 Perşembe

İmamoğlu'nun ardından...

Ahmet TEZCAN

İmamoğlu'nun ardından...

10.7.2014

Haftaya çok kötü girdik dostlar, yasım var, bir can dostumu kaybettim. Kahramanmaraşlı siyaset adamı Atilla İmamoğlu elim bir kaza sonucu Hakkın rahmetine kavuştu. Oran'da yolun karşısına geçerken 22 yaşında hız tutkunu bir çocuğun kullandığı (daha doğrusu kullanamadığı) araba İmamoğlu'nun eceli oldu. Bu kayıp sadece benim değil, tüm dostları ve hemşerileri için de büyük kayıp. Dün onu hemşerilerine sordum. K.Maraş Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Sağlam, "Tanıdığım en dürüst ve en inançlı şahsiyetlerden biriydi Atilla Bey, eğriye eğri doğruya doğru derdi" dedi. İktidar Grubu Başkanvekili Mahir Ünal da "Atilla İmamoğlu memlekete hizmetleriyle güzel bir seda bıraktı" dedi. İki dönem milletvekilliği yaptı memleketinden, Meclis'te merasim istememiş, Kocatepe Camii'nde ise çok kalabalık vardı, mezara kadar da devam etti. Eski bakanlardan Esat Kıratlıoğlu'nu bir ara kollarını sıvamış kabrine toprak atarken gördüm. Siyasilerin yanı sıra çok sayıda Meclis çalışanı da törende hazır bulundu. Atilla Ağabey hep kirada oturdu, TOKİ'den ev sahibi olunca Gölbaşı'na taşınmıştı, oraya da defnedildi. Ramazan'da çok defa memleketi Afşin'de olurdu, nasip olmadı, cenazesini beklediler. Fakat çocukları, babalarının mezarını yaşadıkları yerde isteyince o da olmadı.
***

Kahramanmaraş, Necip Fazıl'dan Aşık Mahzuni Şerif'e, Abdurrahim Karakoç'tan Cahit Zarifoğlu'na kadar birçok ünlü ve çok değerli insanlar yetiştirmiştir. Kahramanlığıyla bütün vilayetleri kahraman yapan Maraş'ın en ünlüsü Sütçü İmam'dır muhakkak. Bir kan bağı var mıdır bilmiyorum ama Atilla İmamoğlu her bakımdan tam da onun neslidir. O bir "Sütçü İmam Torunu"ydu, sağlam bir iman ve inanç sahibiydi gerçekten. Bir elim trafik kazasıyla olmasaydı bu mübarek ayda, ağzının orucuyla, iftar vakti ölüm ona çok ama çok yakışacaktı. Dürüst, doğru sözlü, sözünün eri mert bir adamdı Atilla İmamoğlu. Öyle ki 12 Mart muhtıra döneminde Meclis'te kulisler darbe söylentileriyle çalkalanırken arkadaşlarına; "Çıkalım Meclis binasının önüne müdahaleye karşı çıkalım, bizi kurşuna dizeceklerse dizsinler, hiç olmazsa korkuyu bir kere yaşamış oluruz" diyecek kadar yürekliydi. Ne ardından gittiler, ne de onu bıraktılar, bu sinmiş, ürkmüş tavır maalesef müteakiben Meclisimizi hep müdahalelere muhatap, hattâ davetkâr kılmıştır.
***

Çok cömert ve çok kibardı Atilla İmamoğlu, onun bulunduğu masada kimse elini cebine atamazdı. Tanıdığı, sevdiği insanlar varsa yan masalar da hesaba dâhil olurdu. O bunu gizlice yapardı, bir bakardık hesap ödenmiş olurdu. Asil bir insandı Atilla Ağabey, çok onurluydu. Bir kimseye bir şeyi bir kere söyler, olmazsa gönlüne küserdi. En sevdiğim tarafı, bütün bu saydığım halleri kendine asla yakıştırmaması ve nefsini daima aşağılamasıydı. Onun ölümü bende çok büyük boşluk bıraktı, kiminle dolar bilmem. Allah O'na rahmetini esirgemesin, cennetini lutfetsin. (Fatiha talebiyle, amin..)

gazete