5 Mart 2014 Çarşamba

Ahmet Tezcan :Haydi Türkiye!

Ahmet TEZCAN

Ahmet Tezcan :Haydi Türkiye!

6.3.2014

Türkiye' nin seçimleri hiçbir zaman doğal, sakin bir ortamda geçmeyecek mi? Eskilerin deyişiyle USULET ve SUHULET içinde, yani usulüne uygun olarak, patırtıya meydan vermeden, kolay ve nezaket çerçevesinde bir seçim geçiremeyecek miyiz?
Olan bitene bakınca ister istemez bu soruyu sormak durumunda kalıyoruz. Her gün yüreğimizi hoplatan şeyler duyuyoruz çünkü... En hassas dinlemeler, tapeler (konuşmaların yazılı halleri yani)... Bağır çağır çok ağır sözler sarf ediliyor! Oysa bizim temel anlayışımıza göre seslerin değil, sözlerin yüksek tutulması gerekiyor. YÜKSEK SES ile anlatılamayan çok şeyin YÜKSEK SÖZ ile anlatılması pekala mümkündür.
***

Ama burası Türkiye... Dünya haritasını önünüze alın ve iyice inceleyin de nasıl bir coğrafyada yaşadığımızı ondan sonra değerlendirin. Coğrafyanın hali insanların tavır ve davranışlarına yansıyor. (Bizim memleketimizde sözü geçen biri olsam benim ilk tavsiyem; her evde en görünür yere bir dünya haritası asılması olurdu ki tüm aile bazı zamanlarını o haritanın önünde geçirsin, çok öğretici olacaktır.) Aslında bu seçimlerin sadece bizim vatandaşımızı ilgilendirmesi gerekiyor; onun ulaşımını, yolunu, suyunu, kaldırımını günlük hayatını yani... Adaylar da projeler geliştirip bir hizmet yarışında olsunlar, birbirleriyle yarışsınlar.
Biz de onları yazıp çizelim. Ama öyle olmuyor; "Sıradan ve yerel nitelikteki bir seçim" bile görüldüğü üzere, "ülkemizin en hayati meselesi" oluyor, güven ve istikrarımız için tehdide dönüşebiliyor!
***
Bu seçime de burnunu sokmayan kalmadı ve "seçim sathı" memleket sınırlarını çoktan aştı.
Eskiden kavgalar, çatışmalar tek merkezli idi, mücadelenin tarafları, şekli ve sınırları o merkezden belirlenirdi. Neticede SULH sağlanır ve fakat kaybeden hep millet olurdu.
Şimdiki manzaraya bakınca seçimin bir tarafında yine millet var, karşısında da yedi düvel... İçeriden dışarıdan bütün hücumların asıl hedefi Türkiye... Kaybetmesine, insanların birbirine düşmesine, huzurunun ve ekonomisinin bozulmasına çabalayan çok geniş bir kesim var. Bu oyunu bozacak olan da milletin kendisi.
Haydi Türkiye, boz şu oyunu, sesini yükselt, sözünü de!

gazete

26 Şubat 2014 Çarşamba

Ahmet Tezcan :Köşkü kim dinledi?

Ahmet TEZCAN

Ahmet Tezcan :Köşkü kim dinledi?

27.2.2014

Hz. Mevlana'nın Mesnevisi "DİNLE" kelimesiyle başlar. 25 bin 632 beyitlik Mesnevi'nin "Dinle" diye başlaması; mahrem gözetmeden devlete, millete, aileye gir anlamında değil elbette…
Bizim terbiye sistemimizin temelidir DİNLEMEK ancak bu "Oku emrine uy" tavsiyesidir önce, yani okunanın dinlenmesi…
Evvela kendimizi dinleyeceğiz; kimiz, neyiz, ne istiyoruz sorgulayacağız, sonra birbirimizi… Dinlemek söylemekten önce gelir. "Kulak sözün müşterisidir" derler ve her sözün de bir alıcısı muhakkak vardır.
***
Sözü bugünlerde toplum olarak tartıştığımız konuya; dinlemelere getirmek için biraz dolaştırdım görüyorsunuz.
Ve binlerce insanın gizlice dinlenmiş olması ve bunun yıllarca sürmesine de hiç şaşırmadım. Bizim memleketimizde bu tür dinlemeler hep olagelmiştir.
Peki, bu kadar tartışılmasının sebebi ne?
Şu farkı var:
Bizde 2007 yılına kadar dinleyenler bilinirdi ve fakat hiç itiraz edilemezdi.Çünkü zor oyunu bozardı. Bir örnek vermek istiyorum.
Uzun süren Körfez krizinin ardından Irak'ta, burnumuzun dibinde kanlı bir savaş başlamıştı, Devletin başında da merhum Turgut Özal vardı. İşte o günlerde Ankara Milletvekili Göksel Kalaycıoğlu'ndan dinledim ve ilk kez anlatıyorum.
***
Saatler gecenin üçünü gösterirken Göksel Hanım'ın telefonu çalar, karşıdaki ses Özal'ındır. "Sizi uyandırdım" der Cumhurbaşkanı mahcup bir sesle ve Londra Konferansı'ndaki 'Musul Tutanakları'nın olup olmadığını sorar kendisinden. Kalaycıoğlu'ndan olumlu cevabı alınca onu sabah saat 7.00'de Çankaya Köşkü'ne kahvaltıya davet eder.
"Cumhurbaşkanı Musul zabıtlarını neden Başbakanlık'tan, Dışişleri'nden, Türk Tarih Kurumu'ndan istemiyor da benden istiyor?" sorusu sabaha kadar uyutmaz Göksel Hanım'ı ve saatinde Köşkün kapısını çalar. Selamlaşmadan sonra Özal'a "Musul'a mı giriyoruz efendim?" diye sorar Göksel Hanım, aldığı cevap her şeyi anlatmıştır milletvekiline.
Cumhurbaşkanı işaret parmağını dudaklarına götürerek Göksel Hanım'a konuşmamasını ihtar eder. Arkada bir "sağır oda" vardır, oraya geçerler hem kahvaltı ederler hem meseleyi görüşürler.
***
Şimdi de dinleyen ve kullanan merkez aynı belki ama HEDEF değişmedi:
MİLLİ İRADE…
Ve bugün bu kanunsuzluğa itiraz edebilen bir irade var Ankara'da…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
feveranını millet anlıyor, anlamayan yalnızca muhalefet.
Belki seçim öncesi işlerine öyle geliyor kim bilir?!

gazete

19 Şubat 2014 Çarşamba

"Yeni CHP" bu mu?

Ahmet TEZCAN

"Yeni CHP" bu mu?

20.2.2014

Bu seçimlere akıl sır ermiyor, duyduğum çok şeye şaşıyorum, gülmek ile üzülmek arasında gidip geliyorum.
Hele şu CHP... Bütün duygularımı altüst ediyor.
Dün bir dostumu aradım, Cumhuriyet'i kuran partide neler oluyor diye?! "Yeni CHP" dedi gülümseyerek… Ardından ilave etti: Senin de yakından tanıdığın koca koca bakanlar dedi, ilçelerde belediye meclisi üyelikleri için yarışıyor.
Kimmiş onlar demeye kalmadı, isimleri duyunca şaştım kaldım! Gazeteci olarak Anavatan'ı, Sosyal Demokrat Halkçı Parti'yi yani SHP'yi izlerken tanımıştık onları, Türkiye'nin de bildiği isimler... Biri SHP'den Onur Kumbaracıoğlu...
Belediye
meclis üyesi olarak Beşiktaş'tan birinci sıradan yarışa giriyormuş Onur bey. SHP'den Hatay Milletvekili seçilen Kumbaracıbaşı, 1991-93 yıllarında 7'nci Demirel Hükümeti'nde de Bayındırlık ve İskan Bakanı olarak görev almıştı. Dizginlerin Sarıgül'e teslim edildiği İstanbul'da, Beşiktaş Belediye Meclisi üyeliği için çok uğraştığını sanmıyorum!
***
Öteki Bakan da Yılmaz Karakoyunlu... O da Urla'da 1 numaraymış. Sayın Bakan bundan sonra Urla Belediye Meclisi üyesi olarak siyasi hayatını sürdürecek. Yılmaz Bey'in siyasi kişiliğinden önce "filozof, gazeteci- yazar, ekonomist" olduğunu mu söylesem yoksa "Salkım Hanım'ın Taneleri" filmini hatırlayarak sinemacı mı desem bilemiyorum!
En bilinen tarafı kastelli olarak bilinen ünlü banker Cevher Özden'in genel koordinatörü oluşu. Karakoyunlu'nun 2000'li yıllarda AK Parti'den hemen önce "üçlü koalisyon" olarak siyasi tarihe geçen 5. Ecevit Hükümeti'nde ANAP kontenjanından Devlet Bakanı olarak kabinede yer almış olduğunu bilmem hatırlayan var mı?
***
Aynı dönem siyasetçileri olmalarından mıdır nedir, Demirel'in özelliği hepsinde var. Görüldüğü üzere dört kere gidiyor, beşinci kez tekrar gelebiliyorlar. Teşbihte hata olmasın kertenkele kuyruğu gibi, kopsalar bile hemen yenileniyorlar. Karakoyunlu, İstanbul 1936 doğumlu, yani 78 yaşında... Onur Kumbaracıbaşı da 1939 Ankara doğumlu… O da 75'ini geçti.
Hani Kemal Kılıçdaroğlu'nun, partisinin grup toplantısında kürsüyü yumrukladığı gün, "gençlere yer açmak gerektiği, onlara bir fırsat vereceği, buna kimsenin mani olamayacağı" yönündeki sözlerini hatırladım birden! Atatürk'ün partisi eskilerle mi yenileniyor; "Bu mu YENİ CHP"?! diye sorası geliyor insanın.

gazete

12 Şubat 2014 Çarşamba

Metro medeniyettir

Ahmet TEZCAN

Metro medeniyettir

13.2.2014

ELEKTRİK, ulaşım, erişim uzun süre insanoğlunun en önemli meselesi olmaya devam edecek. Bugün sadece filmlerde seyrettiğimiz IŞINLANMA olayı yani maddenin burada çözülüp başka yerde birleştirilmesi olayı gerçekleşene kadar bu böyle…
Elektrik için enerjiye ihtiyaç var; bunun için de petrol, su ve rüzgara... Milyarların bedel ödediği savaşların temel sebebi enerji… Hele bizim gibi petrol mahallesine komşu topraklarda oturuyorsanız ve dünyanın enerji ihtiyacının yüzde 65'i o topraklardan karşılanıyorsa savaş kapınızdan eksik olmaz.
***
Ankara-Sincan metro hattı sevincimi paylaşmak istedim bugün. Söze de enerjiden, ulaşımdan, erişimden girdim...
Çünkü uygarlık erişmek ve ulaşmaktır.
Sosyal, ekonomik, kültürel manada ve DEĞER anlamında bu böyledir.
Bu imkanı eşit olarak insanınıza sunmak durumundasınız.
Çağın gereği bu... Millet olarak erişmenin ve ulaşmanın değerini ilk bilenlerdeniz.
***
Derler ki dünyada İLK METRO, Londra ile Buckinghamshire arasında 1863'te yapılmıştır.
Hayır, metroyu ilk düşünen ve planlayan Osmanlıdır ama inşası bugünkü gibi iç ve dış müdahalelerle geciktirilmiştir.
Yoksa bizim TÜNEL olarak bildiğimiz Sultan Abdülaziz'in YAPİŞLET-
DEVRET
modeliyle yaptırdığı Galata-Karaköy arasındaki toplu taşıma sistemi dünyanın ilk metro hattı olacaktı.
Nitekim Sultan Aziz'in iki bileğinden kesilerek öldürülmüş olması, dönemini anlatmak bakımından ibretliktir. Sultan II. Abdülhamid'in dedesi, Osmanlı'nın 32'nci hükümdarı, Mevlevi, Hattat, Pehlivan, Bestekar Hükümdar Sultan Abdülaziz'i bugünkü nesle anlatmak gibi bir görevimiz var. Eğrisiyle doğrusuyla dünümüzü, kökümüzü bilmek durumundayız. Aksi halde bugünü anlamada zorlanırız.
Batıkent-Sincan metrosu, "şeref seferi"ni Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İspanya Başbakanı Mariano Rajoy ve çok sayıda bakanın katımıyla dün gerçekleştirdi.
Hayırlı olsun diyoruz ve tüm yönlerde devamının gelmesini diliyoruz.

gazete

5 Şubat 2014 Çarşamba

Çankaya ses verdi

Ahmet TEZCAN

Çankaya ses verdi

6.2.2014

Sokaklar sanki bu pazar sandığa gidiyormuşuz gibi hareketli, adı kesinleşen adaylar hızla propaganda çalışmalarına başlıyorlar. Biz Çankaya'dan manzara tanımına başlamıştık ki hemen yansımalarını gördük. İlk ses AK Parti Adayı Barış Aydın'dan geldi. AK Parti'nin Çankaya Adayı gerçekten kuvvetli bir portre.. Bence Barış Aydın AK Parti'nin bugüne kadar Çankaya'da gösterdiği en mümeyyiz isim. Kendini iyi anlatır ve de en önemlisi Çankaya'da akıl galip gelirse Başkent'in bu en büyük ilçesi İLK KEZ iktidarla paralel bir irade ortaya koyabilir. Bunun ne anlama geldiği malum..

***
Barış Aydın, 1975 Ankara doğumlu. ABD'de Preston Üniversitesi'nde "İş Yönetimi" eğitimi aldıktan sonra iş hayatına atılmış. Yatırım Projeleri, inşaat ve medya sektöründe yer almış. Pek çok sosyal sorumluluk projesinde aktif rol alan Barış Aydın'ın, eğitimden spora, sanattan modaya pek çok etkinliğe destek verdiğini görüyoruz. Türkiye Genç İş Adamları (TÜGİAD) ve Ankara Sanayici ve İş Adamları Dernekleri'nin başkanı olan Aydın, evli ve iki çocuk babası...

***
Barış Aydın'ın evi de işyeri de Çankaya'da... Çankaya'nın çok çok gerilerde kaldığını söylüyor Aydın ve çok iddialı... Vizyon projelerle Başkent'in bu en önemli ilçesini uyum içinde geleceğe taşımak istiyor. Genç ve başarılı bir iş yöneticisi olarak o bunu söylerken Çankaya bu defa ne karar verir, yoksa şimdiye kadar olduğu gibi "Kim ne derse desin ben bildiğimi okurum" saplantısını sürdürerek ideolojiye teslim mi olur göreceğiz. 30 Mart'a daha zaman var, halkın kararına da saygımız...

***
"CHP'de manzara" başlığıyla yazdıklarımız da çok yankılandı. "CHP'de Ankara için bir kurul oluşturulup başına da Bülent Kuşoğlu getirilince ip koptu" demiştim. Adı bizde saklı bir PM üyesinin Genel Merkez'de oda oda herkese anlattığı şeylerdi söylediklerimiz. Ne deniyordu? "CHP İl Başkanı Zeki Alçın istifasını verdi ama Kılıçdaroğlu kabul etmedi." Aynı şeyi Çankaya İlçe Başkanı Mehmet Perçin için de söylendi; "Bu iki başkan ya görevden alınır ya da istifayı basarlar" dendi. Genel Merkezde herkesin söylediği, konuştuğu şeylerdi yazıya döktüğümüz. Önce Perçin Başkan aradı, dedi ki; "Ne Mansur Bey'den ne de Kuşoğlu'ndan bir rahatsızlığım yok. Üstelik partimi cesaretlendirici oldum ve tabanla temaslarımızda olumlu rol üslendim." Pekala... Ardından İl Başkanı Alçın'dan yazılı bir açıklama geldi: "Uyumlu şekilde çalışmalara başlanmıştır. İl örgütünde olumlu karşılanan ve sahiplenen Büyükşehir Adayımız Mansur Yavaş ile birlikte ilçe ziyaretlerindeyiz. Ben de görevimin başındayım, hiçbir zaman da istifa etmedim. Son derece saygıyla gereğini yapmaktayız." Biz de gereğini yapıyor, başarı dileklerimizle açıklamalara yer verirken bir kenara not düşmeyi de ihmal etmiyoruz.

gazete

29 Ocak 2014 Çarşamba

CHP'de manzara

Ahmet TEZCAN

CHP'de manzara

30.1.2014

Mahalli seçimlerin hiç gündemde olmadığı bir zamanda bazı medya mensubu meslektaşlarımızla Çiçek Lokantası'nda bir yemeğe davet edilmiştik. Davetlilerin çoğunluğu Zaman, Samanyolu, Bugün gibi şimdi adları "Paralel"e çıkan medya grubunun temsilcileriydi, davet sahibi de Mansur Yavaş... Ona dedim ki, "Bu ne sür'at Mansur bey, soyadının aksine çok hızlısın?!" Soruma soruyla karşılık verince açık açık; "Seçim yaklaşıyor aday mısın yoksa?" dedim. Yok yok diyerek hiç alakası olmadığını, sadece dostlarıyla buluşmak istediğini söylemişti kesin bir ifadeyle. Gerçekten öylemiydi, yoksa adaylığa zorlanmış mıydı, öyleyse kimler kendisini böyle bir karar almaya zorlamıştı. Bunu sadece kendisi biliyor. Mansur Yavaş "TERS KÖŞE" bir rotayla CHP'den aday olup dostlarını ve ülküdaşlarını şaşırtmakla kalmadı, aday olduğu 'ana muhalefet'i de tam anlamıyla salladı.

***
CHP'deki "Mansur Sarsıntısı"nın hala sürmekte olduğunu öğreniyoruz. Şundan öğreniyoruz; Ankara için bir seçim komisyonu oluşturdu CHP. Başına da Bülent Kuşoğlu'nu getirdi. İl başkanı Zeki Alçın'ı da yardımcısı yapmak isteyince ip koptu, Alçın hemen istifasını verdi. Kılıçdaroğlu'nun istifayı kabul etmediği söyleniyor. "Kardeşim, aday sağcı komisyon başkanı sağcı..." diyerek isyanlarını dile getiren partililer Levent Gök gibi Ankara'yı bilen birinin komisyona başkanlık etmesini istiyorlar. Alçın gibi Çankaya İlçe Başkanı Mehmet Perçin de çok rahatsız, adeta "itibarsızlaştırma" operasyonuna uğradıklarını düşünüyorlar. Seçim sonrası bu ikisi ya görevden alınır ya da istifayı basarlar.

***
CHP'de SAĞ'dan bunca isim telaffuz edilince Necati Yılmaz, Durdu Özpolat ve Haydar Yılmaz gibi adayların isimleri öne çıkıyor. Alevi kökenli bu isimlerle Ankara'nın ancak dengelenebileceğini söylüyorlar. Öte yandan Keçiören için de mücadele sürüyor. Resmen yedi adayın adı geçtiği ilçede eski başkanlardan Hamza Kırmızı'ya da teklif götürüldüğünü öğreniyoruz. Bu arada Şenol Balaban'ın da Yenimahalle'den Keçiören'e yöneldiği söyleniyor.

***
Velhasıl CHP'de sular durulacak gibi gözükmüyor. En son İstanbul'un sorunsuz ilçelerinde adayların MYK'dan sonra açıklanacağı, Ankara ve İzmir adaylarının 9 Şubat'a kaldığı konuşuluyordu. Bir de Akif Hamzaçebi ile Bilhun Tamaylıgil mevzusu vardı, Sarıyer'den villa mı almışlar neymiş aslına eremedim.

gazete

23 Ocak 2014 Perşembe

Ankara'nın seçimi

Ahmet TEZCAN

Ankara'nın seçimi

24.1.2014

Ankara'nın adayları, seçmenin önüne çıkarılmaya başlandı. AK Parti de ilçe adaylarını açıkladı.
Kimmiş diye listede hiç bakmak istemediğim üç-dört ilçe vardı: Altındağ, Sincan, Kazan, Çamlıdere… Veysel Tiryaki, Mustafa Tuna, Lokman Ertürk'ün başarıları rivayet değil, görünüyor. Keçiören gibi kerameti kendinden menkul değil en azından.
Bu dönem de rahat kazanacaklardır. Etimesgut'a bakmak ihtiyacı duydum.
Bu defa iktidarın asılacağı bir yerdir, kaybına katlanamazlar. Nallıhan'ı da alırlar diye düşünüyorum.
Geçen seçimde küçük bir farkla kaybetmişlerdi. Havva Hanım'ın Güdül'e çok emeği geçti, Hüseyin Bey ile kanka gibiydiler, nöbet değişikliği olacak Güdül'de. Keçiören de çok önemli. Tek kelime söylemeye dilim varmıyor burası için. CHP için Çankaya ne ise AK Parti için Keçiören odur ama gel gör ki iyi sınav verilmedi. Bir de Turgut faktörü var ne olacak şimdi?
***
Çok bir değişiklik yok gibi AK Parti ilçe adaylarında. Ankara dışındayım, seçim heyecanı şimdiden sarmış her yeri, harıl harıl çalışma var. Birkaç gündür Balıkesir'deyim, sahada sadece AK Parti var. Edip Uğur, genel başkan yardımcısı olarak partisinin kasasının teslim edildiği mutemet bir isim, köy köy, mahalle mahalle dolaşıyor.
***
CHP henüz aday açıklamadı. Ancak ondan önce söylenecek bir şey var Ana Muhalefet için. Adayları belirleyen 5'li Komite hakkında dedikodu almış yürümüş. "Akçalı işler dönüyor" diyorlar.
Hedef Adnan Keskin, Gökhan GünaydınMYK'da ise her kafadan bir ses çıkıyormuş. Çankaya ve Yenimahalle'de seçimi garanti görüyor CHP; "Buralar CHP'nin amiral gemisi" diyorlar. CHP'nin Keçiören için de umudu artmış, söyledikleri şu: Sağ burada 5'e bölündü, aradan çıkarız… Evet, aynen böyle diyorlar. Etimesgut'u Mehmet Yula ile Mamak'ta da ilçe yönetimiyle sorun çözülürse Coşkun Torun üzerinde umutları var. Gölbaşı ve diğerleri için de söyleyeceklerim var, özellikle büyükşehir için...
Önemli olan mücadelenin medenice sürmesidir.
Bugünlük bu kadar, hayırlı cumalar…

gazete

15 Ocak 2014 Çarşamba

Bu seçim çok önemli

Ahmet TEZCAN

Bu seçim çok önemli

16.1.2014

Şunun şurasında 74 gün kaldı seçime, bu haftayı saymazsak on haftadır kalan süre… 31 Mart'ta tıraşımız önümüze düşecek.
Şu kadarını söyleyeyim bu seçim çok şeyi değiştirecek. Bir kere muhalefet liderlerinin son seçimi olabilir. Ana muhalefeti yöneten Başkent dışındaki irade bu seçimden sonra Kemal Kılıçdaroğlu'nu orada tutar mı bilinmez? Sokağı Meclis'e taşıyan bir siyaset üslubunu benimsemiş gözüken CHP'nin genel seçime aynı liderle gitmesini de isteyebilirler?! MHP de bir seçim yenilgisini daha kaldırabilir mi o da tartışılır. Yoksa Devlet Bey'in dört işlem konusundaki mahareti malum; toplayıp, çarpıp, bölerek yenilgiden bir başarı da çıkarabilir!
Bunları söylerken muhalefet partileri karışsın arzusu içinde asla değilim. İktidar ya da muhalefet siyasetteki bütün bunalımların ülke yararına olmayacağını bilirim.
İktidarın arızası da sağlıksız muhalefettendir.
***
Bu seçim çok enteresan, il ve ilçe yöneticilerini belirleyecek olmanın çok ötesinde sonuçlar doğuracak bir seçim bu... Ülkemiz için hayati önem taşımaktadır. Öyle ki bu seçimin nasıl sonuçlanacağını bizden çok batı başkentleri merak etmektedir. Tel Aviv, Şam, Bağdat, Tahran kendi seçimlerini bile bizimki kadar önemsemezler. O nedenle 30 Mart gecesi sandık sonuçlarını en evvel, Tayyip Erdoğan'dan da önce Eset, Netanyahu, Maliki ve Batılı liderler öğrenmek isteyeceklerdir. Bu ülkelerin Ankara nezdindeki misyonları o gün özellikle Ak Parti'nin alacağı sonuçları anında ve harfiyen kendi başkentlerine ulaştıracaklardır.
***
Bir düşünün Atina, Tahran, Moskova'daki seçimler-hele ki yerel olursa- bizim ne kadar ilgimizi çeker? Ama Türkiye'deki seçimler dünyanın ilgisini çekmektedir.
Neden? Çin'de 22 tane nükleer santral inşa halindedir kimse sözünü etmez ama nükleer enerjiden mahrum Türkiye, tek bir santral için teşebbüse geçse dünyada olay oluyor.
Yeryüzünde 200 küsur devlet var ama uzayda 10 devlet var ve bunlardan birisi de Türkiye… (Kendi milli uydusu olmadan başkasına yaptırıp fırlatanlar bu sıralamaya giremez. TÜRKSAT'la değil, biz GÖKTÜRK'le uzaya çıktık. Çok yakında TÜRKSAT uydularımızla da adımızı yazdıracağız.) Talihimiz tarihimiz değişiyor, çevremizde bizimle beraber… Dünyanın efendileri(!) buna tahammül edebilirler mi? 60 hükümet kuruldu bugüne kadar.
Yolsuzluk iddialarıyla düşüremediklerini ihtilâllerle indirdiler. Kukla yönetimler, zayıf koalisyonlar oluşturarak perde ardından kendileri yönettiler. Aynı yolu deniyorlar fakat başaramayacaklar. Çünkü millet oyunu gördü.

gazete

8 Ocak 2014 Çarşamba

Sıkıntının sebebi

Ahmet TEZCAN

Sıkıntının sebebi

9.1.2014

Çok sıkıntılı günlerden geçiyoruz ülke olarak... Dikkat çekici olan; en güçlü olduğu bir dönemde Türkiye'nin bu sıkıntılarla karşı karşıya kalmasıdır.
Ezberini bozup düşünebilenler için bunun bir anlamı olmalı. Türkiye'yi güçlü kılan iki sihirli kavram var:
İSTİKRAR ve GÜVEN ortamı..
Türkiye'yi
yolundan döndürmek isteyenler bunu bozma çabasındalar.
Bir siyasi irade on yıldan fazla yönetimde kalıyor, kabul edilebilecek bir durum mu bu?!
***
Güven duygusu ortadan kalksın ki insanlar dört bir tarafa savrulsun, dolayısıyla ortak bir siyasi irade oluşturamasınlar...
Kimse kimseye güvenmesin... Devlet vatandaşına, vatandaş devletine şüpheyle baksın. Hükümetler en fazla bir-iki yıl görevde kalsın, herkes birbiriyle uğraşsın, seçimler erkene alınsın, Türkiye içine kapansın, ekonomisi altüst olsun, yatırımlar dursun, kukla yöneticilerle koca bir ülke krizden krize bocalasın dursun. Ülkeyi bu hale nasıl düşüreceksin? Yöneticileri yolsuzlukla suçlayarak... Suçlayacaksın ki roket, tank motoru, nükleer santral gibi ortak yatırımlar, anlaşmalar yapılamasın, ortak girişimler gerçekleşmesin... Türkiye şimdiye kadar olduğu gibi hep başkalarına bağımlı kalsın.
Kendi savunma konularını bile başka ülkelerin programlarıyla uygulamaya koysun. Tek cümleyle Türkiye kalkınmasın...
***
Sorsanız "Bunu kim ister? İnsan kendi ülkesi için böyle şeyler arzu eder mi? Biz de Türkiye güçlensin, kalkınsın, büyüsün istiyoruz ama..." Evet, ama ne?.. "Bunlar yolsuzluk yapıyorlar, rüşvet alıyorlar, ihalelere müdahale ediyor, akraba ve dostlarını kolluyorlar..."
Bütün hükümetler için bu suçlamalar yapıldı, afaki suçlamalar bunlar, fısıltı ile yayıyorlar.
En kibar devlet adamlarından biri olan Menderes'i bu suçlamalarla darağacına gönderdiler. Yetinmediler iki en yakın arkadaşını da astılar.
Yetmedi, üç oğlunu bir sebeple ölüme gönderip zürriyetini kuruttular adamın.
Biz Hitit olsak bu coğrafyada bizi kendimize bırakmazlar, kendimiz yönetelim istemezler. Haşa melaikeyi kiram olsa bizi yönetenler yine bu suçlamalar yapılır.
Bu coğrafya, haini de kolay üreten bir coğrafyadır bunu iyi anlamamız lazım.

gazete

2 Ocak 2014 Perşembe

Düne ait şeyler..

Ahmet TEZCAN

Düne ait şeyler..

3.1.2014

Hz. Mevlâna'nın "GEL" çağrısı kadar meşhurdur şu mısraları; "
Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti, cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
"
***
Evet "yeni şeyler", yeni yılla birlikte yeni şeyler söylemeli, eski(!) bir sözden yola çıkarak yeni şeylerden söz etmeli… Taa onüçüncü asırda söylenmiş eski bir söz olmasına rağmen Hz. Mevlâna'nın sözleri aslında ne kadar yeni… Dün söylenmiş ama dünle gitmemiş, dünde kalarak eskimemiş ve zamanını aşmış sözler...
***
Böyle söylemek lazım, en yüksekten, zamanların ötesinden ama üstünden söylemek… Kaynağınız "alemşumül", zaman ve mekanla da sınırlanamaz ve tüm zamanları içine almışsa işte böyle söylenir.
Ne mutlu onlara ve "tüm zamanların sözü"ne harfiyen uyanlara...
Oysa cancağızım bizler, gerçekten dünde kalmışız, hep dündeyiz, konuştuğumuz, tartıştığımız ne varsa hep düne ait ve eski... Hep dünü konuşup dünü tartışırken, günlük yaşıyoruz, yarına hiç bakmıyor, hiç düşünmüyoruz.
***
Yazılanlara söylenenlere bir bakın, buğusu üstünde, taze söz isterseniz "twetter"a, "facebook"a bakın… Aman Allah'ım! Ne kadar gereksiz, ne kadar boş söz sarf ediliyor, kolayca, düşünmeden, tartmadan.. Meclis'te, dergâhta, bargâhta millet aynı yüzlerden aynı sözleri işitmekten usandı. Kime mi söylüyorum? Kim alınırsa ona... Özcan Yeniçeri gibi her gün aynı saate tahsisli bir yüzden, aynı sözleri duymak istemiyorum. "Her gün bir yerden göçmek, bir yere konmak" derken, sözler gibi yüzün de eskitilmemesini öğütlüyor Hz. Pir...
***
Neticede mirim, hiç bir ruhsata tabi olmadan, destursuz ve kolay söylenen sözlerin hiçbir etkisi de olmuyor görüldüğü üzere. Kimine göre bizimkisi de öyle belki kim bilir?! "Söz ola kese savaşı/söz ola kestire başı…" İçinde ne varsa dışına o sızarmış; yağ küpünden yağ, bal küpünden bal… "Bulanmamış, donmamış"lık için "inci avcısı" gibi derin dalmak, çok aramak ve berrak olmak gerekiyor, o da bu zamanda zor... "Allah bugünlerimizi aratmasın, bizi gördüğümüzden geri bırakmasın" diyor yeni yılınızı kutluyorum.

gazete

25 Aralık 2013 Çarşamba

Şehir ve insan

Ahmet TEZCAN

Şehir ve insan

26.12.2013

Dünyayı titreten 'Muhteşem Hükümdar' Kanuni'nin fırsat buldukça Topkapı Sarayı'nın bahçesinde dolaştığı bilinir. Sultan bir gün yine böyle avluda soluklanırken bazı ağaçları hastalık sardığını, buna da karıncaların yol açtığını fark eder ve ilaçlatmak lazım geldiğini düşünür. Fakat karınca öldürmeye gönlü razı olmayan Sultan Süleyman, Hocası Şeyhülislam Ebussuud Efendiye 'karınca öldürmenin hükmü'nü sorar, der ki: "Meyve ağaçlarını sarınca karınca/ Günah var mı karıncayı kırınca? Hoca'dan el cevap: Yarın Hakk'ın divanına varınca/ Süleyman'dan hakkın alır karınca. Aldığı cevapla Sultan kararından vazgeçer.
***
Günün gündemini hatırlayıp yolsuzluk iddiaları ve istifalarla ilgili olarak anlatmış değilim bunları. Hikâyeyi Mehmet Göksu'dan geçen hafta ekrandan dinledim. Göksu, Şehriyâr Derneği'nin başkanı... İnternetten baktım, kurucuları arasında Hüseyin Öztürk, İhsan Kabil, Ender Doğan, Rıfat Yörük gibi isimler var.
***
Bizim asırları saran kültür derinliklerimizle şehre, şehreminliğe, toplum hayatımıza nasıl bakıyoruz, aslında nasıl bakmalıyız?
Doğayla, çevreyle ilişkilerimiz nedir, nasıl olmalıdır? "Şehriyâr" bütün bunları yeniden hatırlamamız için çok güzel çalışmalar yapıyor. Kelime olarak bizim dilimizde "dost şehir, şehir dostluğu" anlamına gelen Şehriyâr'ın kuruluş bildirisini mutlaka dikkatlerinize sunmak istiyorum.
***
Mahalli seçimler yaklaşırken bizim bazı şeyleri yeniden hatırlamamız gerekiyor galiba. "Şehir, yaşayan bir organizmadır; Yolları, çarşıları, hastaneleri, okulları, meydanları, ibadethaneleri, mesire yerleri, parkları, ağaçları, hayvanları ve insanları ile… Kendini tamamlayan vasıflara haiz olması beklenen şehir, ne kadar eksiği varsa mükemmelden yani insandan o kadar uzaktır… Kendini güzelleştiren vasıflara ne kadar sahipse şehir, o kadar insana yakındır, "insani"dir… Şehri güzelleştiren de çirkinleştiren de insandır ve insan kendisine reva gördüğü muameleyi şehrine de yapar… İnsanın güzelliği bedeni, ruhi hasletleri, davranışları ile bir bütündür; şehir de bütün vasıfları ve bu vasıflarının olgunluğu, güzelliği ile bir bütün olabilir.
Şehir; hayatımızı yaşadığımız yer değil sadece, hayvana, bitkiye, kurda kuşa, nesnelere ve de tabii ki insana yani kendimize "hayat hakkı" tanıdığımız yerdir…
"Hayat hakkı" felsefesinin savunuculuğu ve takipçisi bir dernek Şehriyâr, çünkü; İnsan ne kadar şehir gibiyse, şehir de o kadar insan gibi olmalı.
Nevzat Ceylan'ın
başkanlık ettiği Başkent Ankara Meclisi de bizim şehriyârımız.
Gelecek günlerde benim de üyesi bulunduğum Başkent'in bu meclisini anlatacağım.

gazete