Ahmet TEZCAN
Ramazanlar, özel zamanlar
11.7.2013
Diyeceksiniz ki hangi sabah, hangi akşam? Saatin 10.00'u, sabah namazını eda edip işine başlamış marangoz ustası için çok geç..
Ama aynı saatte kepenk kaldırmakta olan esnaf da var.
Bizim söylediğimiz marangoz ustasının sabahı.
Günün ilk ışıklarının aydınlanmaya başladığı, "fecir vakti" dediğimiz günün en körpe anıdır.
Yüce Kudret'in bize en yakın olduğu anlar.
Akşam da öyle.
Akşamcının değil, solan ışıklarıyla günün tüm eşya ve manzarayla vedalaştığı andır.
Yani ne tam aydınlık ne de karanlık, alacakaranlık.
İnsanın dikkatini insana çekmektedir.
Aksi halde "eşref-i mahluk" nasıl olunur?
Şerefte melaikeden yüce, aksi halde hayvandan aşağılık bir varlık insan?!
Akşam vaktinin müstesna oluşu da; bir süreliğine bize lütfedilen dünya hayatının günün sonunda geri alınacağı, kıyametin akşam saatinde kopacağına bağlanmaktadır.
Neyse, çok derin meseleler bunlar ama düşünmeye değer.
Kitapların anası Kur'an-Kerîm'in, böyle anlara, "zaman içinde zaman, mekân içinde mekan"lara bizzat dikkat çektiğini görüyoruz.
Yüce Yaratıcı'nın hem insana hem "o an"a iltifatıdır.
Nasıl ki Kabe, "Nazargâh-ı İlahi" olmuş Allah'ın nazar ettiği mekân olarak "mübarek belde" unvanını kazanmış..
Öyle olmasa Hz. Adem'den bu yana insanlar o mekânın etrafında dönüp dururlar mı?!
İçinde putlar varken de Kâbe tavaf edilmiş.
Tavafın çırılçıplak, alkış ve ıslıklarla yapıldığı zamanlar olmuş. (Cenaze alkışlama o günlerden kalma) İHRAM, yani "içinde hiç günah işlenmemiş giysiler" sonradan adet olmuş.
İnsan işte, çözülmesi zor. Bir o yana bir bu yana savrulmuş durmuşuz.