18 Nisan 2013 Perşembe

Özal'ı anarken

Ahmet TEZCAN

Özal'ı anarken

18.4.2013

Turgut Özal'ın vefatının yıldönümü münasebetiyle bugün onu anmak istedim, rahmetle ve minnetle.
Sıra dışı yönetim tarzıyla onu çok sevmiştik.
Sevmeyenleri de vardı mutlaka.
Bir lideri herkesin sevmesi gibi bir durum ancak Kuzey Kore'de olabilir, Kim'i ülkede kim sevmez mesela? Sevmek için yürek gerek, ama Kuzey Kore'de lideri sevmemek için yürek gerek.
***
Vatandaş, Özal'ı kendinden biri olarak gördü. O, sıradan biriydi insan olarak ama devlet adamı tavrıyla sıra dışı kişiliğe sahip olduğunu seveni de sevmeyeni de kabul etti. Sofraya oturduğunda -hele de sevdiği yiyecekler varsa- kimse kaldıramazdı onu masanın başından. Semra Hanım'a 'eline vuracağım' dedirtene kadar yerdi. Köşkten sıvışıp Semra Hanımla el ele Kızılay'da mağaza dolaşmak ya da otobanda arabasının direksiyonuna geçip hız sınırını aşmak sıradan vatandaş işiydi. Ama Özal bu sıradanlıkları devletin tepesindeyken yaptı. Kimileri bu davranışı eleştirse de vatandaşa hoş geldi.
İlk olarak Cuma namazına gideceğini öğrendiğimizde mesela, çok şaşırmıştık. Büyük haber oldu, gazetelerin birinci sayfalarında koca koca yer buldu Özal'ın namazı. Devlet adamları ancak cenaze namazlarında camide görünürlerdi.
İlk duyduğumuzda 'Cuma namazı mı?' diye sorduk kendi kendimize, o da nereden çıktı?
Bu gibi konularda çok eleştirildi Özal, fakat hiç dinlemedi, çünkü O, inanmış bir mü'mindi.
***
Devlet adamlığında aksine sıra dışıydı. Bir karar vermişse kimse onu inandığından ve kararından geri çeviremezdi. Genelkurmay başkanı ve karar kuvvetleri komutanını bir kararnameyle görevden alıvermek görülmüş icraat değildi. Kararnameye imza koyan ama yarım saat sonra "O konuyu bir daha görüşelim" diyen Kenan Evren bile onu kararından vazgeçiremedi.
Konuyla ilgili önemli bir ayrıntıyı 'ikinci adam'ından dinledim, burada anlatmadan geçemeyeceğim: Özal, komutanları görevden aldığı günün gecesini Ankara'da geçirmek istemedi. İstanbul'a gitti ve Harbiye Orduevinde kaldı. Orgeneral Recep Ergun'un 1.
Ordu Komutanı
olarak görev yaptığı İstanbul, o gece onun için daha güvenliydi belki!.. 18. Dönemde ANAP'tan Kayseri Milletvekili olarak Meclis'e de giren Ergun Paşa'nın ömrü eceliyle sona erdi. Özal'ın ise ölümü halâ tartışılıyor. Türkiye'nin en önemli dönemecinde rol aldılar, ikisine de Allah'tan Rahmet diliyorum.

gazete

11 Nisan 2013 Perşembe

Eski, eskide kaldı

Ahmet TEZCAN

Eski, eskide kaldı

11.4.2013

Ankara'da olup da havasına kapılmamak mümkün mü?
Meteorolojik değil, siyasi havadan söz ediyorum.
Hoş, artık öyle bir zamandayız ki; nerede bulunursanız bulunun dünyada olan biten her şey anında sizde, etkilenmemek mümkün değil. Başbakan Erdoğan'ın dün Kırgızistan'da, Bişkek üniversitesinde yaptığı konuşmayı canlı yayınlarla anında izledik. Başkentte, Başbakanlıktaydı sanki!
Bizim bu yazılar da yazdığımız yerde kalmıyor, internet sizi yerel olmaktan çıkarıyor. SABAH'ın internet sayfasına girip Bölgeler tuşuna tıklıyor, anında benim köşeye ulaşıyorsunuz.
Ülkenin değil, dünyanın her yerinden takip ediliyorsunuz.
***

Dolayısıyla Ankara merkezli bir hususu ve bir kanaati sizinle paylaşmak istiyorum.
Diyorlar ki, Meclis'teki görüşmeler eskiden bu kadar gerilimli olmazdı?!
Şimdi neden gergin demeye getiriliyor.
Değerli dostlar, eskiden müzakere konusu ne olursa olsun, hangi partiden olursanız olun eskiden eninde sonunda mutabık olmak gibi mecburiyet vardı.
Zor'a beylerin de borcu vardı, zor oyunu bozardı.
Hele temel meselelerde neye karar verileceğine zaten üyelerden önce bir üst irade karar veriyordu.
Anlayacağınız 70'li 80'li yıllarda Meclis sadece prosedür tamamlıyordu.
Büyük Meclisimiz şimdi tam anlamıyla ve sonuna kadar özgürdür ve her konuda istediği kararı alabilir.
Kimilerinin "vesayet" filan diye tarif ettiği hiçbir üst irade söz konusu değildir.
***

Ha, Meclisin de artık tüm önyargılardan, birbirine olan güvensizliklerden sıyrılıp memleket meselelerine eğilme zamanıdır. Türkiye eski Türkiye değildir artık, bunun iyice anlaşılması lazım.
Eski Türkiye'de dinimize, milliyetimize, sermayemize, işçimiz ve emekçimize birer siyasi parti kurdurdular..
Yetinmediler mezhep ve bölge partileri bile kuruldu zaman zaman.
Ve memleket çocukları muhtelif ideolojik kamplar altında bölünüp parçalanarak birbirine düşürüldü.
Böylece gücümüz ve etkimiz zayıflatıldı. Sonunda hak etmediğimiz nice sıkıntılara hep birlikte düçar olduk.
Şimdi toparlanma ve aklımızı başlımıza alma zamanıdır.
Önceki gün Meclisin manzarasını görünce bunları söylemeden edemedim.

gazete

4 Nisan 2013 Perşembe

Şehrin ruhu!

Ahmet TEZCAN

Şehrin ruhu!

4.4.2013

2006'nın şubat ayındaki bir yazımda; şehirlerin de bir ruhu olduğu, daha doğrusu olması gerektiği bu sütunda dile gelmiş.
Tam 7 yıl önce yazmışım… Meçhul bir şey değildi ki?!..
Büyüyen, gelişen, dönüşen, değişen şehirler bir türlü kimsenin içine sinmiyordu.
En sonunda devletin başbakanı da söyledi söyleyeceğini… Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Yerel Yönetimler Sempozyumu'nda çıplak gerçeği en çarpıcı cümleyle ifade etti.

***
Ne dedi Erdoğan? "Bizim metropollerimiz vardı ama o metropoller beceriksiz ve estetik dünyası olmayan, estetik ruhu olmayan ellerde adeta nekropole yani ölü şehirlere dönüştü" dedi. İstanbul'dan, Konya'dan, Bursa'dan örnekler verdi.
Dikkat ediyor musunuz, şöyle bir etrafa bakın göreceksiniz. Altındağ'da onca güzelliğin arasında Tacettin Dergahı'nın adeta tepesine dikilmiş Hacettepe'nin o beton blokunu hemen göreceksiniz mesela.
Uzun yıllar müsaade edilmedi, tinerci yuvası oldu, neticede hastanenin hangi bölümüdür bilmiyorum şehrin siluetine dahil edildi.
Gereksiz demiyorum ama ruhsuz, zevksiz, soğuk bir yapı… Sağından, solundan çıkan borular, jeneratör kulübesi, hortumlar vs.

***
Ahmet Hamdi Tanpınar'dan söz etti Başbakan… "Beş Şehir"i okumadıysanız hemen kitaplığınızdan çıkarıp keyfine bir daha göz gezdirin.
Burada ondan da o kitaptan da fırsat buldukça bahsettik.
Şehirler nasıl "aziz" oluyor, şiirsel hayatlar nasıl kurulmuş ve şimdi özlenir olmuş?
Kaybettiğimiz değerler, düşünmeye değerler…
***
Ben İstanbul'da dolaşırken, Konya, Bursa gibi köklü şehirlerde ata yadigarı yapıları görünce heyecanlanıyorum.
Geriden şöyle bir temaşadan sonra esere yaklaşıyorum… Nakışlarına, motiflerine, kıvrımlarına musafaha eder gibi dokunmaktan büyük keyif alıyorum.
İnsanın şehri değil, şehrin insanı şekillendirdiği bir gerçek… Öyleyse -başta belediyeler olmak üzereimardan, bayındırlık işlerinden sorumlu olanlar… Lütfen bir işe girişirken vicdanı devreye sokup şehrin ruhunu asla ihmal etmeyin.
Çocuklarımız, torunlarımız, geleceğimiz için bunu yapın.

gazete

27 Mart 2013 Çarşamba

Şehirlerin şöhreti

Ahmet TEZCAN

Şehirlerin şöhreti

28.3.2013

Vaktiyle Almira Aliyeva'dan okumuştum.. "Hayırlı Sabahlar Bakü" başlıklı yazısında "Rüzgarlar şehridir" diyorduHazar'ın incisi Bakü için.
Hazar'dan esip duran Hezri yelinin bu şehrin sert ruhunu yansıttığını söylüyordu. Rüzgarlar şehri Bakü!.. Dünyada irili ufaklı binlercesi var, kimi tarihe şahit kimi derin tarihin kendisi..
Hiç görmesek de diyor Aliyeva, onların bir çoğu bize eski bir dost gibidir.
Sevgi şehri Paris.. Bütün yolların ona çıktığına inanılan Roma.. Aklın ve fennin ortaya çıkardığı Tokyo.. İhtişamıyla insanı adeta ürküten New York.. Mukaddes inançları bağrında yaşatmaya çalışan Kudüs..

***



İstanbul için de; "Masallar Şehri" demiş Aliyeva.
Tarihin ve coğrafyanın bize armağan ettiği eşsiz İstanbul'umuzun ona "bin bir gece masalı" gibi tesir ettiği muhakkak.
Ne demişti Şair?!
Bangkok'tan Paris'e içinden nehirler geçen çok şehir gördüm..
İçinden deniz geçen bir şehir gördüm..
İstanbul!..
***

Bir şehri sevmeyi, ona bağlanmayı düşünürken, yaşadığımız şehir, Başkentimiz, Ankara'mız canlandı hayalimde birden.
Gerçekten nedir Ankara'yı anlatan, Ankara denince hatırlanan? Kalesi mi, Kulesi mi?! Yoksa bir siluetten bin anlam çıkaran şairleri midir şehirleri şöhret eden, kim bilir?
Bilinen 3200 yıllık tarihiyle Ankara da çok uygarlıklar gördü muhakkak.
Bu binlerce yıllardan süzülüp gelenler bizim zenginliklerimizdir. Ama Türkler de 1071 Mayısında Anadolu'ya gelip kış gelmeden evlerini tamamlayıp iskân olmuş değillerdir. Tarih içinde yüzlerce yıl sürmüştür bu geliş, bölük bölük akın akın, kedisiyle, keçisiyle..
Ankara adını bile taa ata yurdu Asya'dan getirmişlerdir Anadolu'ya..

gazete

20 Mart 2013 Çarşamba

Anadolu Aslanları

Ahmet TEZCAN

Anadolu Aslanları

21.3.2013

Bir fırsat geçen hafta Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ni yeniden gezdim.
Bazı galeriler yeni düzenlemeler için şu sıra kapalı olsa da bu müzeyi herkesin mutlaka gezip görmesi lazım. Nasıl bir mirasın üstünde oturduğumuzun bilinmesi bakımından burayı görmekte yarar var. Çok söylenecek söz var bu konuda ama yer yok.
7 bin yıllık bu muhteşem geçmişi simgeleyen eserler müzenin internet sitesinde neden sergilenmez anlamak güç?
Bakanlık kendini reklâm edeceğine müzedeki muhteşem eserleri, gelişmiş internet teknolojisiyle dünyaya açsa eminim çok güzel olur. Japon bir grup vardı ben oradayken, nasıl ilgiliydiler anlatamam. Kültür-Turizm'in yeni patronu Ömer Çelik'in bunu sağlayacağına inanıyorum.
Dokuya uygun şahane bir sunum nasıl olur gösterecektir umarım.
Az ileride Çengel Han'da Koç Müzesi'ni de gezdim. Minyatür boyuttaki kara, hava ve deniz araçları, el aletleri, fotoğraf makineleri, oyuncaklar görmeye değer.
***

Şimdi burada müzecilikten başlayıp neolitik çağdan günümüze Anadolu Medeniyetlerini filan anlatacak değilim.
Dikkat buyurun..
Müzeye girişte sizi ilk olarak Anadolu aslanları karşılıyor..
Bu tanım yani Anadolu Aslanları ifadesi benim çok hoşuma gidiyor, ayrıca güçlü kuvvetli kasları, iri pençeleriyle duvar tabletlerinde filan sıkça resmedilen aslanların vaktiyle bu coğrafyada yaşamış oldukları sonucuna varıyoruz.
Müzedeki aslan heykellerinden bu çıkıyor.
Anadolu'da da kendi iklim ve bitki örtüsüne uygun bir aslan türü vardı demek ki?
***

Şimdi onların yerini aynı adı taşıyan başka aslanların aldığını söyleyebiliriz.
Üretip ihraç ettikleriyle dünyanın her köşesinden kükremeleri duyuluyor.
İhracat rakamları onların sayesinde 150 milyar dolarları buldu.
Ve bir aslan daha.. SABAH Ankara çıktığı günden beri örnek ve öncü olmayı başarıyor.
Çarşamba günleri de SABAH Anadolu olarak Konya, Kayseri, Kırşehir, Sivas, Kırıkkale, Yozgat, Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar'la buluşması 'Anadolu Aslanları açılımı' olarak değerlendirilebilir.
Yerel diye bir şey kalmadı artık, internet sayesinde her şey evrensel.

gazete

13 Mart 2013 Çarşamba

Ankara camileri

Ahmet TEZCAN

Ankara camileri

14.3.2013

Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez, nüfus oranları dikkate alındığında camisi en az olan ilin İstanbul olduğunu söyledi geçenlerde.
15 Milyona yakın nüfusa sahip İstanbul'da 3 bin dolayında cami varmış. Peki, ya Ankara?! Başkentle ilgili bir bilgi yok bu konuda..
Başkan bu açıklamayı İstanbul'daki bir istişare toplantısında yapmış.
Konu Ankara olunca bu konuda söylenecek söz çok su götürür.
Şimdi kalksak desek ki..
Sıhhiye'den ötede, cami olarak yer yüzünde görünen sadece iki yapı gösterilebilir..
Birincisi Kocatepe Camii.. Onun da hikâyesi çok hazindir. Adnan Menderes Merhum düşünmüş, planlamış, hatta temelini atmış, -Nurlu Süleyman dahil- 30 sene içinde bir yığın iktidar gelip geçtiği halde tamamlanıp ibadete açılması Turgut Özal rahmetliye nasip olmuştur.
Bizim memleketimizde camiler üzerinden yapılan tezviratın haddi hesabı yoktur. "Adım başı cami yapacaklarına.." cümlesiyle başlayan eleştirilere "hastane, okul yapsalar ya.." denilerek haklılık kazandırılmaya çalışılır.
Sanki hastane veya okul ile cami ihtiyacı karşılanabiliyormuş gibi. Aynı kafanın hastane ve okullar için de benzer sözü olduğundan bu sözlerin bir kıymeti harbiyesi olmaz.
Başkent'in Sıhhiye'nin ötesinde bilinen ikinci camisi de Maltepe Camii'dir. Öteki camileri bulmak için sokak sokak dolaşmak gerekir. Sözgelimi Cebeci'de bir Cebeci Camii elbette vardır, az berisinde de Kurtuluş Camii mahallenin ihtiyacıdır. Ama namaz vakti Ankara'nın her yanından ezan duymak mümkündür. Çünkü Kocatepe'nin ezanı mesela, ilgililerin söylediklerine göre 2000'e yakın camiden yankılanmaktadır.
Zannedilir ki Ankara'da yer gök cami.
Yerde değil ama Ankara'da özellikle Kızılay çevresinde, yerin altında ve neredeyse bodrum katlarının bodrumlarında denilebilecek kadar yerin altında yığınla namaz kılınan yerler vardır. Cami bir yana mescit bile değildir buralar. O muhitte namaz kılma ihtiyacında olan vatandaşın çabasıyla oluşturulmuş, son derece sağlıksız mekânlardır. Pek çok kamu kurumu ve çarşı benzeri binaların diplerinde namaz için oluşturulmuş böyle yerler vardır. Cuma günleri vatandaşlar sokaklara taşınca da lafı edilir.
Başkan'ın açıklamasından Türkiye'de 85 bin cami olduğunu bunların yüzde 75'inin, nüfusun yüzde 25'inin yaşadığı köylerde bulunduğunu öğreniyoruz. Dedik ya bu konuda hem bu yana hem o yana söylenecek çok söz var ama ceremesi çekilmez.

gazete

6 Mart 2013 Çarşamba

8 Martlar ve kadınlar

Ahmet TEZCAN

8 Martlar ve kadınlar

7.3.2013

Yarın Dünya Kadınlar Günü..
Eminim başlangıcında bu da temel düşünce itibariyle vahşi kapitalizmin'tahsisli günler' inden biridir ve bir vesile Anneler, Babalar, Sevgililer için ayrılan günler gibidir. 8 Mart da kadınlara tahsislidir. Siyasi ve sosyal yaşamdan daha fazla katılmasını sağlamaya çalıştıkları şey de bellidir:
Bol alışveriş!
Nasıl etsek de ciroları yükseltsek?!
***
Ülkemiz bir süredir kadınların siyasi, sosyal hayata aktif katılımını sağlamak için samimi bir gayret içinde.
Kadınların her alanda pozitif bir ayırıma tabi tutuldukları açıkça görülüyor.
Hükümet de kadınlara olumlu şartlar oluşturmaya, olgunlaştırmaya çalışıyor ve bunu samimiyetle yapıyor. Kanunlar çıkarılıyor, ödenekler tahsis ediliyor v.s.
Yeterli mi diye sorulacak olursa cevabım HAYIR olur. 'Doğu toplumlarında kadın olmak zor' filan diyerek kolayına kaçıp işin içinden çıkmak istemem.
Kadın-erkek değil, temelde insan ilişkileridir arızalı olan.
Bunu iyi anlamak ve teslim etmek lazım... Mesele kadın-erkek meselesi değil, insanlık meselesi…
***
İllaki kadınlar diye ısrar edilmesinin sebebi de belli; Aile ancak hanımla tamamlanabilmektedir.
Evde hanım olmadan aile kurulmuş sayılmaz. Onlar olmadan evin, erkeğin, çocukların hayatı eksik kalır. Yarım hayatla da ancak yarım insan olunur. Bir hafta kadın eli değmeyince evin ne hale geldiği hepimizce malum… Ülkemiz de evlerimiz, ailelerimiz gibidir, kadın eline her alanda ihtiyaç duyulmaktadır.
Çünkü işin tabiatı böyledir.
Eğer öyle olmasaydı her şeyin en güzelini yapan, yaratan Yüce Rabbimiz, kadın ve erkek olarak iki cins yaratıp birlikte yeryüzüne göndermezdi.
Biz birbirimizin bir anlamda hem imtihanı ve hem de tamamlayıcısıyız.
Üzerinde yaşadığımız dünyanın sevgiye, şefkate, merhamete ve adalete her zamankinden çok ihtiyacı olduğuna inanıyorum.
Geçenlerde kaybettiğim anneme rahmetle başlayıp bütün kadınların 8 Mart gününü şimdiden kutluyorum.

gazete

27 Şubat 2013 Çarşamba

Ulus değişiyor

Ahmet TEZCAN

Ulus değişiyor

28.2.2013

Ulus Ankara'nın kalbi, her fırsatta bir bahane üretip çarşısını pazarını dolaşır, ziyaret yerlerini gezerim.
Şu sıra Hacı Bayram'daki çevre düzenlemeleri büyük ilgimi çekiyor, aslına uygun restore çalışmaları ilerledikçe semtin silueti değişiyor.
Esnaf da umutlu… Bölge değiştikçe hareketliliğin artacağını söylüyor, bekliyorlar.
Dokuyu bozan beton yapının yerini ortama uygun işyerleri alacak, Anafartalar Çarşısı yıkılacak, heykelin çevresi açılacak, geniş gezinti alanları oluşacak. Tarihi eserler korunarak bunlar yapılacak. Hele Hıdırlıktepe'ye kurulacağı söylenen teleferikle Ulus bir başka olacak.
***
Türkiye'nin başkenti Ankara, Başkent'in başsemti UlusUlus, Kızılay'a kaptırdığı merkezi özelliği devralmaya hazırlanıyor.
Bir kısım İstanbullu'nun Esenboğa Yolu'nda "Hıh, Ankara…" deyip omuz üstünden bakmaları bir şeyi değiştirmez.
Yeni yüzyılın yeni Türkiye'si Ankara'da inşa ediliyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçen hafta Libyalı konuğu Abdülcelil ile Hacı Bayram Veli'yi ziyaret etti.
Bakın ne diyor Davutoğlu: "Ankara, son Başkent olmasına rağmen daha önceki bütün başkentlere ilham veren manevi bir mirasın sahibidir." Ankara Savaşı kaybedildiğinde devletin Fetret Dönemi'ne girdiğini, Ankara'da yeni bir Meclis kurulduğunda yeni bir devletin ortaya çıktığını da hatırlatıyor Davutoğlu
***
Bakan bunları Ak Parti İl Başkanlığı'nın Siyaset Akademisi'nde söylemiş.
Ben de Anadolu Ajansı'ndan izledim konuşmasını… Bunların birer tesadüf eseri olamayacağını kaydediyor Davutoğlu ve Ankara'nın, milletin manevi hamurunu temsil ettiğini, siyaseten başının eğilemeyeceğini söylüyor.
Tam yerinde ve zamanında söylenmiş sözler, duyan kulaklar için… Davutoğlu'nun dediği gibi "Fatih olmadan önce Akşemseddin'in dizinin dibine çökmek lazım, Akşemseddin olmak için de Hacı Bayram'ın"
Bakın o zaman neler değişiyor… Ben oraları ziyaret etme alışkanlığımı artırarak sürdüreceğim.

gazete

20 Şubat 2013 Çarşamba

Öksüz kaldım!

Ahmet TEZCAN

Öksüz kaldım!

21.2.2013

Yetim, kelime olarak 'yalnız, tek başına' anlamı taşıyormuş, Arapça'dan dilimize geçmiş. Öksüz ise Türkçe bir kelime, 'ök' kökünden geliyor, "ip, bağ" anlamında… Pederi 29 sene önce ellili yaşlarda kaybetmiştim.
Hayata tutunma çabası arasında babadan olmanın ne anlama geldiğini ve nasıl bir kayıp olduğunu ancak ilerleyen yaşlarda anlayabildim.
Öksüzlük yetimlik vasıfları daha çok çocuklar için acıtıcı acındırıcıdır, ileri yaşlardaki insanlar için pek ifade edilmez.
***
Geçen hafta annem Hatice Muazzez Tezcan Hakk'ın rahmetine kavuştu. 40 kilo kalmış bir kadının hayatımda ne büyük yer işgal etmiş olduğunu şimdi fark ettim. Ve ben bu yaşta da olsa öksüzlüğü derinden hissettim. Kırlara çıkıp hüngür hüngür ağlamak istedim ve bunu yapamadığım için boğazımda yumruk kadar bir şey öylece kaldı.
Annem çok genç yaşta eşini yani babamı kaybetmişti, tahsil hayatı nedeniyle bizler de yuvadan erken uçtuk. O Konya'da biz uzakta olduk uzun zaman. Arada bir ziyaretler de yetmedi.
Aramızdaki "mani hal" bir türlü giderilemedi.
Dolayısıyla ana-oğul doyamadık birbirimize.
Öksüz denince öğretmen kökenli Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle'nin bir sözünü hatırlıyorum. Annesini hiç tanımamış Karakelle, öksüz büyümüş... "Okul bahçesindeki 200-300 öğrenci arasında kimin öksüz bilirdim" demişti bir sohbette.
Velhasıl dostlar, son aylarda tedavi adına hastane hastane dolaştığımız, bir bakıma eziyet ettiğimizi düşündüğüm annem Rahmetine kavuştu. Çünkü orası, merhamette de eşsiz ve benzersiz bir makam.
Annemi de cennetinde ağırlamasını diliyorum.

gazete

13 Şubat 2013 Çarşamba

En sevgiliye selamla

Ahmet TEZCAN

En sevgiliye selamla

14.2.2013

Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü…Ekranlar, sokaklar, çarşılar, vitrinler, gazete sayfaları günlerdir kalp şekline getirilmiş çiçekler, balonlarla bugünü işaret ediyordu.
Tüm bu gayretlerin yürek üzerinden yürütülen ama daha çok kese ile kasa ile ilgili olduğu muhakkak.
Ben "En sevgili" ye selamla günü kendimce kutlamak istiyorum.
Bu vesileyle e-postamda bulduğum bir hikayeyi paylaşıyorum.
Bir kadın evinden tam çıkmış, kapının önünde beyaz, uzun sakallı üç ihtiyarı görünce ikramda bulunmak niyetiyle evine davet etmiş. Eşinin evde olup olmadığını sormuş ihtiyarlar, "Hayır" cevabı alınca "olmaz" demişler, "O zaman giremeyiz…" HHH Hikaye bu ya, kocası eve geldiğinde olanları anlatmış kadın, "hala oradaysalar davet et" cevabı alınca dışarı çıkmış yaşlı adamları buyur etmiş. "Biz bir eve hep beraber girmeyiz", demiş yaşlı adamlar, kadın da "Neden?" diye sormuş.
İhtiyarlardan biri, "Onun adı 'zenginlik'tir" demiş, arkadaşlarından birini göstererek.
Diğerinin adı da 'başarı'ymış.
Üçüncüsü ben demiş, 'sevgi'yim; şimdi eşinle konuş ve hangimizi davet edeceğinize karar verin.

***

Kadın dönüp kocasına durumu anlatmış, çok sevinmiş kocası; 'harika!' demiş, "zenginliği davet edelim, gelsin ve evimizi parayla altınla doldursun…" "Kadın " Neden 'başarı'yı davet etmiyoruz?" karşılığını vermiş.
O sırada onları dinlemekte olan küçük kızları "Sevgiyi çağıralım baba, sevgiyi" diye öne atılmış ve küçük kızın isteğine uymuş, 'sevgi'yi davet etmişler evlerine.
Sevgi eve doğru yönelince diğer iki arkadaşı da onu takip etmişler.
Kadın şaşkın şaşkın bakarken "sevgi" söze girmiş; Eğer siz demiş 'zenginlik' veya 'başarı'yı davet etmiş olsaydınız, diğer ikimiz kalacaktık, ama siz beni (Sevgiyi) davet ettiniz, ben nerede olursam başarı ve zenginlik de orada olur…"
Kişinin eğer, dünden alıp, bugünde geliştirerek, yarına katabileceği bir şeyi yoksa diyor hikayeyi gönderen arkadaş, kuru bir ot kadar bile hükmü olmaz, zaman içinde, yaşar ve biter…" Son cümlesi de "Sigaranın bile ardında bıraktığı bir külü var" olmuş.
Evet, sevgiyle kazanılmayacak ne var ki?..!

gazete

6 Şubat 2013 Çarşamba

Diş işleri çok mühim!..

Ahmet TEZCAN

Diş işleri çok mühim!..

7.2.2013

Bazen çok önemli şeyler olur sessiz sedasız gerçekleşir, bir ilginiz, ilişkiniz varsa fark edersiniz. Benim en önem verdiğim şeylerden biri DIŞİŞLERİ, diğeri de DİŞ İŞLERİ dir.
Latife bir yana, dış işlerimiz malum burada diplomatik konuları anlatacak değilim.
Ama DİŞ işleri deyince Ankara hatırı sayılır illerin başında gelir. Başkent'te üçü devlet, biri vakıf olmak üzere üç diş hekimliği fakültesinde çok ciddi eğitim verilmektedir. **** Ben Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi ile ilgiliyim bir süredir.
Neden derseniz; orada dünyalar iyisi bir dostum vardı. Kendisi Konya Selçuk Diş Hekimliği Fakültesi'nde 7 yıl başarıyla yürüttüğü dekanlık görevinden sonra aynı görevle Ankara Üniversitesi'ne gelmişti. Prof. Dr. Adnan Öztürk'ten söz ediyorum.
Çok önemli bir bilim adamı, usta bir cerrah, idareci ve en önemlisi ressam..
Benim resme olan ilgim malum, hocayı da o yönüyle tanımıştım. Adnan Hoca'nın ressam olarak duygu dünyası çok derin ve coşkundur.
Zaten öyle olmazsa sanatçı olunmaz.
Yağlı boya doğa resimleri, bilhassa yelelerini savurarak koşuşturan at resimlerinden gözünüzü alamazsınız.
Yakında TBMM'nin Mithatpaşa Caddesi'ndeki tarihi Mustafa Necati Dinlenme Evi'nde bir sergisi olacak.
Bir yandan üniversite bir yandan sergi harıl harıl çalışıyor hoca..
Üç yıldır yürüttüğü AÜ Diş Hekimliği Fakültesi'nde dekanlık görevi de sona erince daha fazla vakti oluyor hocanın.

***
Burada bir şeyi de söylemeden geçemem. TÜBİTAK'a ait olan binayı dâhil etmiş olması fakülte için en büyük kazanç olmuştur. İnşallah yerine gelenler Prof Öztürk'ün büyük projesini tamamlama başarısını gösterirler. AÜ Diş Hekimliği deyip geçmeyin.. Dişişleri'nin Ahmet Davutoğlu'su da Adnan Öztürk'tür benim için!..
Zaten Başbakan Erdoğan başta olmak üzere pek çok devlet erkânı da diş işi oldu mu ona koşar. Çünkü Adnan Hoca'nın donattığı cihazlarla fakültede haftalık işler saatlik olmuştur.
Teşekkürler Adnan Öztürk..

gazete