Virüs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Virüs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Nisan 2021 Çarşamba

VİRÜS, MASKE YALNIZCA BİR SAĞLIK SORUNU DEĞİL!




Kanlı işgaller, savaşlar, anlaşmazlıklar İslam coğrafyasının zaten başlıca üzüntü kaynağı olmaya devam ediyor. Hiçbir Müslüman ülke yok ki ağız tadıyla bir ramazan geçirsin.

Müslümanlık, yalnızca ibadetten ibaret de değildir. Bizim dinimiz bir bakıma insan ilişkisidir cemaat olmayı, cem olmayı emreder. Hiç kimsenin sevabı bir başkasına yazılmaz ve ibadetler şahsidir ama bütün olumsuzlukların sorumluluğu ortaktır. Dînî ifadesi ile buna “muamelat” denir ki Müslümanlar bu noktada sınıfta kalmışlardır.

Birbirini sevmek yani “muhabbet”, birbirinin derdiyle dertlenmek, sevincini paylaşmak, yardımlaşmak bizim dinimizde ibadet kadar önemlidir. Mabetler bunun içindir, birlikte bir hali yaşamak, birbirine dua etmek, sorumluluğu paylaşmaktır.

***

Birlik beraberlik içinde değilseniz yalnızsınız ve yalnızlık günümüzün en önemli sosyal sorunudur. Milyonların yaşadığı semtlerde, devasa sitelerde yaşadığımıza bakmayın, KALABALIKLAR İÇİNDE YALNIZIZ.

Büyük ailelerin yerini çekirdek aileler aldı ve hızlı kentleşme ile birlikte sorunlar hızla çoğaldı. Ne ‘KENDİ’leştik ne ‘KENTLİ’leşebildik. ‘SİTE’leşen yaşamlar geleneksel aile dokumuzu olumsuz etkiledi. Yaşlılar eski evlerinden çıkmak, çocuklar yaşlılarla yaşamak istemiyor. Sayıları hızla artan sözde huzurevleri, zorunlu sığınılan kurumlar olarak buruk ama hızlı bir şekilde hayatlarımıza dahil oluyor.

İnsanlar, kapısını çalacak candan bir dostun sesine, ilgisine muhtaç. Selamsızlık, iletişimsizlik yüzünden birbirimize yabancılaşınca sadece yüzümüzü değil, bütün halimizi maskelemiş olduk! Bazı şirketler “Birbirimize daha güçlü bağlanıp daha çok sevmek mümkün mü?” diye çocuklara “Büyük Sorular!” sordurup bu ilgisizliği, ilişkisizliği ticarî olarak kullanıyorlar.

***

Gün geçtikçe yayılan, yayıldıkça endişeleri artıran virüsü, maskeyi ve maskeli hayatı yalnızca bir sağlık sorunu olarak görmek de bence yanlış. Virüs öncesinde de birbirimizle ilişkilerimizde tavır olarak maskeliydik sanki?!

İnsanoğlu yüzünü ve sözünü çok eskitti ve maske görünür oldu!

Bir an önce bu salgından kurtulmak istiyor isek insan olarak, Müslüman olarak, komşu, akraba, arkadaş olarak ilişkilerimizi samimiyetle yeniden tanımlamak durumundayız.

O reklamdaki çocukların sorduğu gibi birbirimizle gerçekten çok güçlü bağlar kurmadıkça ve birbirimizi daha çok sevmedikçe “büyük sorular” maalesef cevapsız kalacak ve belki başkaca sorunlar yaşanacak.

***

İnsan ilişkileri konusunda dinimiz en net şekilde ölçüyü koymuş, diyor ki: “İman etmeden cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmeden de iman etmiş olmazsınız”

İşte şimdi özellikle bu müstesna Ramazan günleri; birbirimizi anlama, sevme ve bütün zamanların Rabbi’ne sığınma zamanıdır. Din, yalnızca ibadetten ibaret olmadığı gibi insanlığı da “yeme, içme ve haz peşinde koşma” olarak anlayamayız. Her davranışın bir sonucu mutlaka olur ve hak yerini bulur.


10 Aralık 2020 Perşembe

AŞIYI AŞTIK!


GEL DE YAZMA


İNSANLIĞIN AŞIYLA İMTİHANI ilk önce Çiçek Hastalığı ile başlamıştı. Bu aşıyı

üreten Pasteur, ilk araştırmaları sırasında bütün devlet başkanlarına birer yazı

göndererek yardımlarını istemiş.

Abdülhamid Hân’ın eline yazı ulaşınca “Derhal” demiş, “ama bir şartım var”

diyerek çalışmanın İstanbul’da sürdürülmesini istemiş.

Cennet mekân, Büyük Sultan’ın B Planı hazır..

İstanbul teklifi kabul görmeyince Pasteur’e bir Mecidiye Nişanı ve 10 Bin altın

yolluyor. Ancak bu yardım çiçek aşısı çalışmalarına dahil olmaları şartıyla üç

uzman ile yollanıyor:

Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şâhâne’den Müderris Zoeros Paşa, Dr. Yrb. Hüseyin

Remzi ve Veteriner Hüseyin Hüsnü beyler böylelikle Pasteur’ün aşı çalışmalarına

dahil oluyorlar. Dönüşte de kemik iliğine şırınga edilmiş kuduz aşısını memlekete

getirip çalışıyorlar.

****

Bizde aşı çalışmasının ondan da önce başladığı tarihi vakıadır. İngiltere

Büyükelçisinin eşi Lady Mary Montagu 1718’de ülkesine bir mektup gönderir.

İstanbul’da çiçek hastalığına karşı “aşı denilen bir şey” in uygulandığını bu

mektupta hayretle bildirir. Elçinin eşi Osmanlı hamamlarında uygulamaya

rastladığını Papa’ya da bir mektupla bildirir ve izin ister. Tarihçiler bunun aşı

yapımına ilişkin en eski belge olduğunu yazarlar.

****

Bir zaman AİDS gündemdeydi, Afrika’da bir maymundan insana geçtiği filan

tartışıldı. Çiçek aşısı kılıfı altında bunun Kara Kıta insanlarına zerk edildiği ve

böylelikle nüfusun üçte birinin 10 sene içinde yok edilmek istendiği hâlâ

tartışılmaktadır.

Aslında DÜNYANIN YÖNETİCİLERİ(!); (bakın DEVLETLER demiyorum) bunu

bütün dünya için düşünüyorlar. 2050 yılında dünya nüfusunun 10 milyar sınırına

geleceğini hesaplayıp “dünya insanlara yetmeyecek” diye panikliyorlar.

“Dünya bize yetmez” şeklinde anlıyoruz biz bunu ve nüfusu azaltmak için her

yolu deniyorlar diye düşünüyor ve soruyoruz:

Dünya Sağlık Örgütü neden ağırlıklı olarak insanın bağışıklık sistemi üzerine

çalışıyor? Neden ABD Savunma bakanlığı, fazlaca aşıyla, sağlık işleriyle

uğraşıyor? Birisi (Mr. Segal) “Bu işler ev yapımı” deyince CİA hemen kendisini

ziyaret ediyor, neden?

****

Öyle olunca bizler HİV, Hepatit, (şimdi de Covit) bilumum aşılamalardan ister

istemez şüphelenir olduk, kafamız ambale oldu. Biz ona “anvele” derdik, nedir o

bilir misiniz? Aşırı yüklenmeden şaşırmak, bunalmak, iş göremez, düşünemez

duruma düşmektir!!!

Sabah Gzt.


3 Aralık 2020 Perşembe

TEK GÜNDEMLİ BİR HAYAT!



GEL DE YAZMA 


Çok büyük sıkıntı var, bütün dünya dalga dalga bir büyük felaketle boğuşuyor.

Virüs deniyor, aşı deniyor vesaire, neticede insanlığın yaşadığı gerçek ortada.

Ekonomiler daralıyor, hükümetler zorlanıyor ve bunun sonu nereye varır tahmini

zor bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Bir süredir tek gündemli bir hayatı hep birlikte yaşıyoruz. Kendimizi çocuklarımızı

korumaya çalışırken en yakınlarımızın, sevdiklerimizin kayıp haberlerini alıyoruz.

Topyekûn bir bedel ödüyoruz adeta.

****

Devlet kesenin ağzını açtı, bakanlıklar yeni tedbirler kapsamında işçi-çiftçi-

memur tüm çalışanların, emeklinin, esnaf ve sanatkârın sıkıntısını hafifletmeye

çalışıyor.

Bu arada bazı vilayetlerde belediyelerin kendi mülklerinde kiraları düşürmek gibi

yük hafifleten tedbirleri uygulamaya soktuklarını, nakdi yardımda bulunduklarını

duyuyor, görüyoruz.

Ankara büyükşehir başta olmak üzere bizim belediyelerimiz, TOBB, TESK gibi

meslekî kuruluşlar, SENDİKALAR bu konuda ne gibi bir çalışma içindeler merak

ediyoruz?!.. O muhteşem binalarda, o makamlarda öylece oturma zamanı değil.

Her şey devletten beklenmez, herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.

****

Hep birlikte bu zor günleri aşacağımız noktasında umutlarımızı besliyor, normale

döneceğimiz günleri sabırla bekliyoruz.

Bize düşen belli; sağlığımız için ne tavsiye ediliyorsa onu yapacağız. Maskesiz

dolaşmayın, fiziki mesafeye, temizliğe dikkat edin deniyorsa ihmal etmeyeceğiz.

Normal günlerin alışkanlıklarıyla hareket etmek işi zora sokacak ve en başta

kendimize zarar verecektir.

****

Anlatmadan geçemem: Geçenlerde iki genç kızı garip siyah giysiler içinde, ilginç

makyajla gördüm. Siyah pelerinleri, başlarında “foter” dediğimiz şapkaları vardı.

TV’de “Cadılar Bayramı” adıyla bir sapıklığın dünyada nasıl kutlandığı haberlerini

duyana kadar bir anlam verememiştim. Anladım ki bizim çocuklarımız cadı

kıyafetiyle bu sapıklığa alet olmuşlardı. Şaşkınlığım ve üzüntüm bir kat daha

arttı.

Böyle bir günde başka şey söylemeyip sadece düşünmeye davet edeceğim!


Sabah Gzt.

4 Mayıs 2020 Pazartesi

Takke Düştü

Giriş Tarihi: 30.4.2020

İçinde yaşadığımız olayın iyi tanımlanması gerekiyor. Bir salgın yaşıyor dünya ve hedefi de insan. Burada haberciliğin temel kuralı 5N1K ilkesi devreye giriyor. "Nerede, niçin ve nasıl"larını bir kenara koyup şu sorunun cevabının acilen aranması gerekiyor.
"Kim yaptı veya yarattı, neden?" Temel soru bu.
Kanadalı ünlü iletişimci Marshall McLuhan; "Söylenenin önemi yoktur, önemli olan nasıl iletildiğidir" diyordu. Zaman bol, gün boyu kulaklarımız medyada. İsimlerinin önünde büyük unvanlar taşıyan "ilim adamları" ekranlarda konuşuyorlar. McLuhan bugünlerde en okunası yazarlardandır bence, özellikle de "Küresel köy" adlı kitabı. Bir hikayesini hatırlıyorum, demişti ki özetle: Ben Kenya'yı bir Fransız Kenya uzmanı ile değil bir Kenyalı ile gezmek isterim. Nedeni de "uzak ve yakın tehlike?" kaygısıydı. McLuhan, Fransız Kenya uzmanı'nın gördüğüne göre hareket edeceğini düşünüyordu.
Biz eskiden öyleydik yani "Görsel" olmadan önce "işitsel" bir medeniyetin çocuklarıydık. Onun için Hz. Mevlâna 40 bin beyitlik eserine "bişnev" yani "dinle" diye başlıyordu. Çünkü bu millet kadim kültürüyle kulaktan besleniyordu.
Şimdi hiçbir şeye kulak asmaz olduk.
Salgını ve virüsü de yabancı terimlerle, üstelik meselenin esasını değil, anlaşılmasın diye anlatıyoruz.
Oysa dehşeti yaşıyoruz. Dünya kapandı, ekonomiler kilitlendi, Kâbe'den Vatikan'a tüm inanç merkezleri boşaldı.
Var mı dünya tarihinde şimdiye dek böyle yaşanmış bir dehşet ve bir felaket?
Peki, neden yaşıyoruz? Bunu soran yok.
Biz bir salgını ve korkuyu yaşarken dünyamız da kendini onarmaya, yenilemeye başladı ilginç değil mi? Ozon tabakası kapandı, kirlilik azaldı, iklim düzeliyor vs. Bir salgın ile insanlara afet, yer yüzüne afiyet bir durum?! Demek ki yeryüzünü çok hor kullandık, çok hırpaladık.
Birbirimizi de.. İnsan, insanlığını unuttu. İnsan demek, kelime manasıyla ünsiyet yani "ahbaplık, yakınlık, arkadaşlık" ile hareket eden demektir. Biz ise uzaklaştık ve düşmanlaştık.. Bunu düzeltene kadar da afete, felakete dûçar olmamız mukadder. Bugün korona yarın Allah korusun daha büyük bir felaket. Virüsün doğru mesajını alın yoksa bu hal ve Aylan bebek gibi sabilerin ahı yeri göğü inletecektir.
Yine bir McLuhan sözüyle: Kıyıya vurmadıkları sürece balıklar suyun farkında olmazlarmış!
Medeniyet, batı, güç kavramları artık yeni tanım gerektiriyor. Ve bizden bir söz ile tamamlayalım: Takke düştü kel göründü!