Ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Eylül 2012 Çarşamba

Seyyah gözüyle Ankara

Ahmet Tezcan/Gel de yazma

 
Eski İngiltere Büyükelçisi Ankara’nın yeşilliklerini öve öve bitirememiş,
Falih Rıfkı’ya bağlarından, bahçelerinden bahsediyor.
Bugünü görseydi diyorum dilini yutardı her halde şaşkınlıktan..
Fransız coğrafyacı George Perrot, 1800 lerde Ankara’ya gelmiş. Ermeni,
Rum, Yahudi, Fransız ve İtalyan azınlıklardan, onların mezarlıklarından söz
ediyor. Zamanın zengin kesimi de şehrin güney doğusunda; süslü binalarda
otururlarmış. Bugünkü Gaziosmanpaşa tarafları oluyor..
Bir şey değişmemiş demek ki?!
Türkler’in de çoklukla Kale semtinde oturduklarını söylüyor Perrot..
Günümüzün gözde semti Çankaya’dan “Çengi Kayası” diye bahsediliyor.
Çankaya adı buradan gelmiş olmalı, “Çengi” ve “kaya” kelimeleri
birleştirilmiş.
Atatürk, Reisicumhur Köşkünü yaptırıp yerleşince Cumhuriyet eliti de
çevresine toplanmış.
****
İstanbul’daki Alman Hastanesinin ilk Başhekimi Dr. Mordmann da 19.
asrın sonlarında Ankara’yı ziyaret eden yabancılardan..
Kent insanlarının çalışkan olduklarından bahsediyor Dr. Mordmann, yün,
yapağı, tiftik üzerine bir uğraş.
Birkaç yabancı dışında Türk hekim yokmuş o zamanlar Ankara’da. Dr.
Mordmann, Ankara’nın hekimleri olarak; Palermolu Leonardi, Yunanlı Rigas,
Udimeli Bartalomeo Malfatti ve Fransız Duclos gibi birkaç isim sayıyor.
Tournefort ve Texier isimli seyyahlar, -ne için gelip dolaşmışlarsa-
Ankara’da sanayileşme adına hiçbir şeye rastlamadıklarını anlatmışlar.
19 yüzyılın başlarında Ankara’da Levant Company İngilizlerin ve East
İndia Company adlı Hintli şirketler faaliyet göstermiş, şirket çalışanları, refah
adına bir şey bulamadıklarını not düşmüşler hatıralarında..
****
Bunları ben Nejat Akgün’ün, “Burası Ankara” adlı kitabından öğrendim,
ilginç bilgiler var.
Anladığım kadarıyla 19 ncu yüzyıl Ankara için iyi bir zaman değil.
Gerçekten Ankara’nın geçmişte çok kötü dönemleri olmuş, toplumsal
hayatı gezginlerin hatıralarından öğreniyoruz, bilgiler sınırlı..
Çeteler de sadece bugüne mahsus değil, Anadolu’daki ayaklanmalardan
Ankara çok çekmiş..
Ancak, bugünkülerle kıyaslandığında yakıp yıkan, insanları haraca
bağlayan, baskınlar yapan o günün çeteleri eminim mumla aranır.
Bilmem yanılıyor muyum?!..

29 Temmuz 2012 Pazar

Unutulan Ankara



Gel de yazma


Elime bir kitap geçti, Ankaralıların, Ankara’da yaşayanların tam da
Ramazan’da okuyacakları bir kitap:
“Unutulan Şehir Ankara”
Yazarı Abdülkerim Erdoğan, Ankara sevdalısı bir meslektaşımız..
Kendisi de Ankaralı olan Erdoğan, Ankara’ya ve Türkiye’nin manevi
coğrafyasına kafa yormuş, Vakıflar’da da önemli hizmetleri olmuş bir yazar.
“Ankara Kitapları” başlığıyla yazdığım yazıların birinde bu eserden ve
yazarından bir nebze bahsettiğimi hatırlıyorum.
Erdoğan “doğduğum ve doyduğum şehir” diyerek başlıyor sözlerine,
yalnız bu şehri tanımlarken bu kadarıyla değil, Ankara ile çok şeyi paylaştığını
anlatıyor.

****

Yazar bugünlere gelirken Başkentin tarih içinde yaşadığı süreci duygu dolu
sözlerle dile getirmiş. Haçlıların yağmalarından sultanların taht kavgalarına
göndermeler yaparak bir bakıma Müslüman Oğuz boylarının Ankara’da giriştiği
mücadeleyi ortaya koymuş.
Cumhuriyet kurulurken bütün varlıklarıyla içinde yer alan Ankaralıların
kefen paralarına varıncaya kadar istiklal mücadelesi uğruna
harcadıklarını dile getiren Erdoğan, yönetimde yer alan bazı kişilerin keyfi
uygulamalarına değinmeden de geçmemiş.
Kültür mirasının yağmalandığını, abide şahsiyetlerin merkadlerine bile
saygısızlık yapıldığını ve geçmişe ait değerlerin imha edildiğini dile getiren
Abdülkerim Erdoğan, her biri bir sanat abidesi eserlerin korunmasında vatandaşın
görev üslenmesini istiyor.

****

‘Unutulan Şehir Ankara’ da Seyyid Hüseyin Gazi’den başlayarak; türbeler,
tekkeler, tarihi ve manevi şahsiyetlerle kurdukları eserler, bunlara dair yazılıp
söylenenler “hap” haline getirmiş adeta, yer yer resimlerle de anlatım
güçlendirilmiş.
Ankara Kalesi hakkında pek çok yazı kaleme alınmıştır mesela, ama
Melamî tarikatı şeyhi Hüsamettin Ankaravî’nin kaleye hapsedilme hikâyesini
ben buradan öğrendim.
Şeyh Efendi Haymana Kutluhan’da bir cami inşasını müridleri ve gönüllü
bazı sipahi askerlerle yürütürken İstanbul’a bir haber uçurulur, denir ki;
Şeyh Efendi müridleri ve bir grup askerle birlikte “bir fesada mübaşeret
eylemek üzeredir haberiniz ola..”
Derhal tutuklanır ve Ankara Kalesine hapsedilir.
İlginç olan şu:
Şeyh Efendi mahpus bulunduğu kaledeki görevlilere “Bizi yarın defnedin”
der, ertesi sabah da hücresinde vücudu yıkanmış ve kefeni sarı hurma lifi ile
sarılmış halde defne hazır halde bulunur.
Unutulan Ankara işte böyle menkıbelerle zenginleştirilmiş. Ankara’nın
manevi çehresini anlatıyor bir bakıma.. Ramazan’ın manevi atmosferinde su gibi
gider.