15 Eylül 2021 Çarşamba

NE ZAMAN 6 GOLLÜ BİR YENİLGİ YAŞAMAYIZ?!

 

Büyümede DÜNYA İKİNCİSİ olurken Hollanda’dan 6 gol yemeyi bir türlü hazmedemiyorum.

Her alanda büyümenin yükselmenin şifrelerini arıyorum.

Eğitimin yüz yüze başladığı bir sırada bizim yüzleşmemiz gereken bir konular vardır.

EĞİTİM en başta gelmektedir.

***

Sadece öğrenci nüfusumuz 20 milyon (Ankara’da Milyonu geçti).

Yunanistan’ı katlıyoruz. 

Bu 20 milyon 83 milyonun meselesi. 

Öyle olunca ihmal edilmemesi gereken bir durum var ortada.

2021 bütçesinde en büyük pay Eğitim’e ayrıldı: 146.9 milyar. 

Virüse rağmen Sağlığa 77.4 milyar..

Savunmaya da 61.5 milyar ₺ .. 

Yine aslan payı Eğitim’in oldu yani.. 

***

Ama Başkan Erdoğan İbni Haldun Üniversitesi açılışında demişti ki;

Fikren iktidar olamadık..

Eğitimde topyekûn reform şart..

Demek ki neymiş, hükümet olmak, iktidarda bulunmak İKTİDAR OLMAK anlamına gelmiyormuş?! 

Yıllardır “İktidar-Muktedir” diye konuşur dururuz. 

İktidarın yolu da Eğitim’den geçiyormuş! 

Cumhurbaşkanı’nın sözleri bunu ifade ediyor. 

Şimdiye dek o makamlarda olup da bunu itiraf eden hiç çıkmamıştı..

Öyleyse gereği yapılmalı.

***

Eskiden koalisyonların en önemli pazarlığıydı Millî Eğitim. 

Anlaşma olmazsa koalisyon olmaz, hükümet kurulamazdı. 

70’ten fazla bakan görev yapmış Milli Eğitim’de, pek bişey değişmemiş. 

Adı “millî” idi ama bu milletin çocukları yıllarca alfabe heceledi durdu.

Sürüngenlerin sindirim sistemini okuduk yıllarca.. 

Matematik ilminin de yüzde 20’siyle yetindik. 

Bu defa değişir mi? 

Ben bu bakandan ümitliyim, inşallah yanıltmaz. 

Eğitim en az savunma kadar MİLLÎ olmalı. 

“İNSANSIZ” sistemlere yoğunlaşırken, eğitimde de “insanlı” istemlere çabalamalı, hem de doğrudan bu milletin insanıyla.. 

Gördük ki FULBRİGHT ile filan olmuyor?! 

“O da ne?” demeyin, Fulbright nedir inceleyin bir zahmet!  

***

Bizim memleketimizde EĞİTİM her zaman İLK HEDEF olmuştur. 

Anarşi ve terör orada yoğunlaşmıştır. 

Okul, öğrenci, öğretmen ve bu üçüyle ilgili ne varsa hedeftir, hedeftedir. 

Çocukların çantalarına konulan resim ve şekillere, giydikleri tişörtlere yazılanlara baksak olayı anlarız. 

Sosyal medyaya yoğunlaştığımızın yarısı bu işlere kafa yorsak mesele çözülür.

O halde önce çocuklara yoğunlaşmak, onları heyecanlandırmak gerekiyor. 

“Bu uçağı, bu füzeyi, bu barajı biz yaptık” diyeceksiniz. 

Hızlı trenlere bindirip başarıyı göstereceksiniz. 

Uçaklarla orman yangınları üzerinde uçurup yanmış yıkılmışı anlatacaksınız. 

Büyüklere anlatamadıklarınızı küçüklere anlatacaksınız! 

Çocuklardan başlayarak önce BİZ olmayı öğreteceksiniz.

***

Ve asıl öğretmenden başlayacaksınız. 

Kılı kırk yarıp bulacaksınız o öğretmeni..

Yüreğini koyacak bu işe, inancını, imanını.. 

Ve toplumda 1 NUMARA olacak öğretmen..

Cüzdanına hiç bakmayacak.

İşte o zaman memleket gerçekten MİLLÎ yapı bir kazanır..

En basit örneğiyle Konya kadar bir ülkeden 6 gol yemez..

Ve bu utancı(!) 

BÜYÜMEDE DÜNYA İKİNCİSİ olmuşken yaşamayız!

 


1 Eylül 2021 Çarşamba

AFGANİSTAN BİZİM İÇİN NEDİR?

 

İç savaşın bir memleketi ne hale getirebileceğinin canlı örneğini Kabil’de gözlerimle görmüştüm. 

Sene 2002, Mayıs..

sivil uçuşlar o zaman da yoktu, askeri bir nakliye uçağına doluştuk ver elini Kabil.

Nuh’un gemisi gibiydi uçak.. 

20 kişiydik.

İlaç, tıbbi malzeme dolu koliler yığılmıştı orta yere. 

Bizim orada açtığımız bir çocuk hastanemiz var, oraya götürüyoruz ilaçları.

Kocaman iki de saksı bitkisi..

Kabil'de sefaretlerin en büyüğü bizim, 40-50 dönümlük bir arazi üzerine kurulduğunu söylediler..

Çölde bir vaha gibi, yatakhanesi, yemekhanesi içinde.

***

Yolcularla, paraşütçüler gibi yüz yüze, kaç saat uçtuk askeri nakliye uçağıyla Afganistan’a bilmiyorum. 

Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler başkanlığındaki heyetle gittik. 

Diplomat, bürokrat, asker, iş adamı herkes vardı. 

Türk özel sektörünün dış ekonomik ilişkileri yürüten DEİK organize etmişti Afganistan seyahatimizi. 

Bir ara bakan beyle kokpite geçtik, uçuş hakkında bilgiler de verdiler. 

Bagram askeri üssüne indiğimizi hatırlıyorum.

***

Silahlar susmuştu Kabil’de..

Penşir Aslanı dedikleri Sovyet işgaline ve Taliban’a karşı çıkan en önemli lider Ahmet Şah Mesut’un resimleri asılıydı meydanlarda. 

6 ay olmuş El Kaide suikastla öldürmüştü. 

Yankıları sürüyordu cinayetin, toz dumandı ortalık.. 

Karzai geçici başkandı, Abdullah Abdullah da Dışişleri bakanı.. 

Loya Jirga denilen Büyük Meclis’in seçim hazırlıkları yapıyordu. 

Sovyet kuklası Babrak Karmal’ları gören Afgan halkının kendi liderini seçme hakkı var mıydı ki?!

***

İlk önce İSAF Türk Görev Gücü’nü ziyaret ettik Kabil’de. 

Turuncu çadırlarda Mehmetçiklerle yemek yedik, Ankara’dan sipariş edilen eksiklerini teslim ettik. 

Daha ilk günden efsane olmuşlardı. 

Sonra ticaret, sağlık, yeniden yapılanma gibi bakanlıkları ziyaret ettik. 

Sağlık bakanı kadındı Afganistan’da o zaman. 

Bir ara hafif esmer, ufak tefek birini gösterdiler..

“En önemli adam, Amerika o, BM’nin dolarları onda” dediler. 

Karzai’nin danışmanıydı o adam, ülkeyi en zor günde Taliban’a teslim eden Eşref Gani’den başkası değildi.

***

Kabil, “kabul eden” demek ama neyi?! 

Çağatay Türkçesinde “muhasara(abluka), leşker(asker) ortada” gibi anlamlar ifade ediyor. 

O yüzden belki adı ile müsemma bir başkenttir Kabil.

İngilizler Hindistan’a yerleşti ve Afganistan’a da Rusya’ya karşı tampon görevi düştü. 

Sonra ABD devraldı bölgede görevi(!). 

Sömürmek, kullanmak paçavraya çevirip atmak Batı karakteridir. 

Var oldukları her yerde bu karakterle varlar. 

Sonra bu perişan ettiklerinden korkar kaçarlar geride kana bulanmış memleketler bırakarak. 

Bir yerde zulüm, kan, gözyaşı varsa, ağıt dolu kadınlar, çocuklar, yaşlılardır sefil ve perişansa orada BATI vardır.. 

Washington, Londra, Paris, Brüksel ve diğer müreffeh, mutlu Batı şehirleri bundan hiç gocunmazlar. 

Görmez, duymaz bar, pub, diskoteklerde şen kahkahalarla hayata devam ederler..

Halbuki Afganistan denince biz; 

Belh’i, Hz. Mevlâna’yı, Babür Şah’ı hatırlarız. 

Moğolları unuttuk bile. 

10 asır öncesine dayanır ilişkimiz..

Ruh kökümüzün tohumları o topraklardadır. 

Buhara, Semerkant, Fergana iklimidir bizim için o coğrafya, evliya, asfiya yatağıdır.

İlimle, irfanla, şiir, şarkı, gazellerle hatırlanır. 

Meselenin esası da budur zaten. 

İslâm’ın gönülleri kuşatan boyutuyla hatırlanmaması, dibe indirilmesidir maksat. 

İslâm denince; teröristler, saçı sakalı karışmış silahlı militanlar hatırlansın istemektedirler. 

Ama bilmezler ki; 

her zevalin bir kemali olacak..

O NUR mutlaka tamamlanacaktır.