Televizyon yokken radyoydu en büyük zevkimiz, elimiz işte kulağımız radyoda olurdu. Tüfek icadının mertliği bozduğu gibi televizyonun, bilgisayarın icadı hepten keyfimizi kaçırdı.
“Ya cep telefonları” dediğinizi duyar gibiyim. Adı “cep” onların, genci yaşlısı elden düşürmüyor. Cep değil, bal gibi “el telefonu.”
“Bel telefonu” diyeni de duydum. Siyasilerle Anadolu’yu dolaşırken yanı başımda bir vatandaş; “Beni belden ara, belden ara” dediğini duydum. Döndüm ki telefonla konuşuyor. O da taşıdığı yere göre adlandırıyordutelefonu ama tutmadı.
***
“Memleket haberleri” idi radyo tutkumuz, saat başı “acans” denilen Anadolu Ajansı haberleriydi verilen. Gazetelerin okuyucuya birkaç gün geç ulaştığı yıllardı, radyo dünyaya açılan tek kapımızdı. Evlerde dedeler, neneler hepimizin en önemli eğlencesiydi radyolar. Radyo temsillerine bayılırdım. Yaz günleri iş günleri, radyo keyfi en çok kış geceleri yaşanırdı. Arada bir perde aralanır, sokak lambasından kar yağışı kontrol edilirdi.
Ne lapa lapa yağan kar kaldı, ne rahmet yağmur. Çorbanın da tadı yok. Tüm aile aynı kaptan yer içer aynı lezzeti bir başka paylaşırdık. Koptuk birbirimizden. Hafta sonu kahvaltıları dışında sofra bile kurulmuyor evlerde. Bir yığın yiyecek ortadayken “Ben yemem, istemem”ler çıldırtıyor anneleri. Öğünümüz de birbirimize uymuyor artık.
Her şeye hasretiz.
Hiçbir şeye doymuyoruz.
Hayatın lezzetini kaybettik belki de?!
“Bana mı öyle geliyor” diye düşünüyorum bazen, işin içinden çıkamıyorum;“Fastfood hayatlar, iphone konuşmalar, instagram ilişkiler, facebook tatminler bizi bozdu!” diyorum.
***
Daha beteri gelir mi?
Fransız General de Gaulle, bir röportajında daktilo, telefon ve radyoyu gösterip “Bunları birleştirecekler” derken belki de bir endişeyi ifade etmişti.
Şimdi şehirler kayboldu, köyler yok.. “Navigasyon”suz ulaşamıyoruz gideceğimiz yere. Yiyip içmelerimiz dahi öyle olacak. Fırından buzdolabına cepten(!) kumanda edilecek bütün eşyalar. Hamburger programlayıp lahmacun yiyeceğiz belki?! Anahtarlar olmayacak, kapınız sizi tanıyıp kendiliğinden açılacak, açılmayacak belki de. Giyim kuşam reflektörlü, rezistanslı olacak.
Daha beteri, “yapay zekâ”nın bize kumanda etmesidir ki fazla uzak değiliz. Velhasıl “yapay zekâ” öyle bir hayat yapacak ki belki geçmişe rahmet okutacak?!. Beş duyu ile sınırlanan insanı mahkûm demektir bu. O halde "Eşref" varlığın soyut boyutunu keşfetme zamanıdır geç kalmadan vesselam.