15 Ekim 2020 Perşembe

97. YILA NOT



GEL DE YAZMA


13 Ekim Ankara için özel bir gün, geçen Salı Ankara’nın BAŞKENT oluşunun 97. yıldönümüydü. 2023’te ASIRLIK BAŞKENT olarak dalya diyecek. Kutluyoruz ve NİCE YILLARA diyoruz Ankara’mız için. Şehir tarihi bakımından önemlidir, hatırlanmalı ve anlatılmalıdır. Sadece Ankara’da yaşayanlar değil, bilhassa gençler bilmeli ve tarihten habersiz yetişmemelidir.

İnşa için mutabakat şart, yazık ki yaşanmış olayda bile mutabık olamıyoruz. Şehir simgesinde bile anlaşamayıp kavga eden bir toplum olduk. Biri geldi Hitit heykelinde karar kıldı, ötekisi kale dedi. Atakule’li şehir amblemi de yakında yeni bir tartışma ile neye dönüşür bilemem. Paris’in flamasındaki gemi figürü “ne alâka” diye değiştirmeyi hiçbir Fransız düşünmemiş. Boş işlerle uğraşmayı çok seviyoruz.

****

Ankara’nın Başkent ilan edilişinin 97. Yılı anısına “armağan” kabilinden somut bir etkinlik bir açılış duymadım, mesajla yani lafla geçiştirdik. Atatürk bitmez tükenmez bir hazine, harca harca bitmez. Böyle günlerde hemen düne dönülür ve Heyet-i temsiliye’den Milli Mücadeleye Kuvva nutuklarıyla kutlama masa başında tamam olur. Bu defa da öyle olmuş Başkan Yavaş’tan Taşdelen’e 97. Yıldönümü mesajlarla kutlanmış.

Böyle özel günlerde bilhassa şehir yöneticileri kapalı kapılar ardında Londra, Paris, Viyana gibi batı başkentlerini internetten incelemeliler; tarih nasıl korunmuş, şehir nasıl temizlenmiş görmeliler, çatı estetiğinden şehir aydınlatmasına nasıl yapılıyor bilmeliler. Adamlar başkentlerine bilhassa özel önem veriyorlar, temizliğini de adam gibi yapıyorlar. Biz de çöp arabalarının ardından bir ekip daha çıkarmalı ki etrafa saçılanlar toparlansın.

****

Londra’da 5 tane hava alanı varmış, 300 dil konuşuluyormuş hayret ettim. Bizim şehirlerin cadde ve sokaklarında da Türkçe unutuldu. Her türden yazı, tebela, ilan Londra diliyle ifade ediliyor nedense? “Real Park vs” gibi oturduğumuz site isimleri dahi İngilizce. Lokanta menülerinde bile Türkçe yemek isimlerine nadir rastlıyoruz.

Paris’in koruyucuları şehri yıkmaması için Atila’ya yalvarmışlar, biz ise şehirlerimizi kendimiz yıkıp yok ediyoruz. İmamoğlu’na sormalı mesela; İstanbul’da trafiğin isini pisini yok eden yol kenarlarındaki dikey bahçelerden ne istedin diye?! O boyamalar tozdan rutubetten yakında tek renge kahverenge dönüşecek bilmiyorlar.

İslam kültür ve medeniyetiyle asırlara, şehirlere damga vuran ecdadın çocuklarıyız, Avrupa medeniyetinin doğuşuna da katkımız var ve fakat onları şimdi neden şehir kurmada, korumada taklit etmiyoruz anlamıyorum.

0 yorum:

Yorum Gönder