30 Ekim 2020 Cuma

KORONA MEZARLIKTA

 

GEL DE YAZMA 

Korona, Karşıyaka mezarlığındaki cenaze defin sistemini de değiştirdi. Yıllardır

üçer beşer namazları kılınıp yerlerine defnedilen cenazelere artık ayrı ayrı işlem

yapılıyor. Bir cenaze kaldırılmadan diğerinin namazına geçilmiyor.

Korona salgını sadece hayatı değil, ölümü de etkilemiş bulunuyor. Karşıyaka’da

bir dostun cenazesinde namazı kıldıran görevlinin sözleri dehşeti tarif ediyordu

sanki:

İfadeye göre mezara getirilen cenazelerin her gün en az 10’u korona nedeniyle

vefat etmiş. Görevliler camiye gelenleri tedbirli olmaları, maske ve mesafeye

dikkat etmeleri konusunda ısrarla uyarıyorlar ama ne gam; ölüm acısını yaşarken

bile ahalinin mezarlıktaki sorumsuz tavrı insanı şaşırtıyor.


****


Cenaze namazı doğumda kulağımıza okunan ezanın namazıdır derler. Bu ezan-

namaz arası geçen hayata da “ömür” deniyor. Mezarlıklar, akıbetin gözle

görüldüğü hüzünlü yerlerdir. En güzel ifadesini Yahya Kemal’in mısralarında

buluyoruz:

“Ah, Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır, ey ömrüm,

nasıl geçersen geç!

Münir Nurettin’in bestelediği şiir, mezarlıkları bile bize sevdirmiştir. Guruba

karşı bu son bahçenin keyfi nasıl çıkar, mısralar arasında onun da ipuçlarını

buluyoruz;

Aşk ve şevk içinde gönlünü, göğsünü LALE ve GÜL bahçesine dönüştürenler

kazanıyor. Tesadüf değil, bizim kadim kültürümüzde lale ve gül Allah ve

Rasulü’nü simgeler ki İslâm sanatındaki süslemelerde de sıkça kullanılmıştır.

Ve bu münasebetle ve en yüksek “hamd” duygusuyla, doğum gününe rastlayan

bu günde Sevgili Peygamberimiz’e salat ve selamla, bütün Müslümanların

kandilini kutluyoruz.


****


Bu arada anmadan geçemem. Kocatepe Camii imamı, ünlü mevlithan Hafız

İsmail Coşar’ın adı Mehmet Akif Ersoy Mahallesi’ndeki parkta yaşayacak.

Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’a teşekkürler. “Unutulursanız işte o

zaman öldünüz” diyordu Coşar, Başkan Yaşar, açılıştaki konuşmasında onun bu

sözünü hatırlattı. Seslendirdiği ezan, ilahi ve kasidelerle gönüllerde taht kuran

Coşar, Mart ayında Polatlı yakınlarında geçirdiği trafik kazasında eşi ile beraber

hayatını kaybetmişti, rahmetle anıyoruz.


Sabah Gzt.

22 Ekim 2020 Perşembe

EĞİTİMDE REFORM..

GEL DE YAZMA 


Zil çalıyor, haydi çocuklar sınıflara..” Sırt çantalarıyla telaş içinde koşuşturan öğrencilere her sabah tekrarlanan çağrıydı bu. Kocaman bir zil bina girişinde sallanırdı. Şimdi ne o zil var ne o telaş. Öğrenciler okullarını, okul öğrencilerini, herkes birbirini özledi. Ders başı ekran başında yapılıyor artık. Virüsün yalnızca bir sağlık sorunu olmadığı anlaşılmaya başladı. Yüzümüz gerçek olmayınca maskeler yüzümüz oldu. Kimseyi tanıyamıyoruz. Daha bir süre hayatın normale döneceğini sanmıyorum. Her şey değişiyor sanki, en önemlisi de eğitim.. Delikanlı üniversite kazanmış, ekran başında mühendis olacak düşünebiliyor musunuz?!

 ****

Sadece orta öğretim nüfusumuz Yunanistan’ın iki katı, kabaca 20 milyon öğrencimiz var. 2021 bütçesinde en büyük pay Eğitim’e ayrıldı: 146.9 milyar. Virüse rağmen Sağlığa 77.4 milyar, ateş çemberi içinde savunmamıza 61.5 milyar ayrıldı. Aslan payını Eğitim alıyor.  

Başkan Erdoğan İbni Haldun Üniversitesi’ndeki açılışta eğitime daha doğrusu iktidar olmaya dair çok önemli bir şeyler söyledi; “Fikren iktidar olamadık” dedi, “eğitimde topyekûn bir reformun şart” olduğunu söyledi. Demek ki neymiş, hükümette olmak iktidarda olmak anlamına gelmiyormuş. Yıllardır “İktidar-Muktedir” diye konuşuruz. İktidar olmak Eğitim’e hâkim olmakla mümkünmüş, Cumhurbaşkanı’nın sözlerinden bunu anlıyoruz. Şimdiye dek o makamlarda olup da bunu söyleyen hiç çıkmadı. Bu sözler boşuna söylenmez.

****

Eskiden koalisyonların en önemli pazarlığı Millî Eğitim üzerine olurdu. “Sizde olacak bizde olacak” diye müzakereler yürütülürdü. Adı “millî” idi ama bu milletin çocukları yıllarca “UYU UYU YAT UYU” ile alfabe heceledi, sürüngenlerin sindirim sistemini şekil üzerinde izaha çabaladık yıllarca..

Şimdiye kadar 70’ten fazla bakan görev yapmış Milli Eğitim’de, pek bişey değişmemiş. Bu defa değişecek, adı gibi eğitim de MİLLÎ olacak.

Peki, Eğitimi kim yönetip yönlendirmiş diye sorulduğunda karşımıza bir komisyon çıkıyor: FULBRİGHT KOMİSYONU.. Dördü Amerikalı 8 kişiden oluşan, ABD büyükelçisinin başkanı olduğu bir komisyon. Tek parti döneminin son hükümetiyle yapılan bir anlaşmayla kurulmuş, altında İsmet Paşa’nın imzası var. Yani bizim nasıl eğitilmemiz, neyi öğrenmemiz gerektiğine yıllarca bu komisyon karar verdi.

****

Kimler geçti bu tezgâhtan kim bilir?! Çok yazdık. Adını ABD’li bir senatörden alan, 150’dan fazla “gelişmemiş” ülkede, 70 küsur yıldır da ülkemizde faaliyette olan komisyonu bir de siz araştırın isterseniz. Amacı “Dünyada silahlı çatışma potansiyeline karşı atılan bir adım” olarak açıklanıyor. Savaş ateşinin hiç sönmediği, milyonların canından, yurdundan, yuvasından olduğu bu coğrafyada aynı aktörlerin rol aldığını düşünmek beyin yakıcı. Gerisini söylemeye dilim varmıyor.

Sabah Gzt.

15 Ekim 2020 Perşembe

97. YILA NOT



GEL DE YAZMA


13 Ekim Ankara için özel bir gün, geçen Salı Ankara’nın BAŞKENT oluşunun 97. yıldönümüydü. 2023’te ASIRLIK BAŞKENT olarak dalya diyecek. Kutluyoruz ve NİCE YILLARA diyoruz Ankara’mız için. Şehir tarihi bakımından önemlidir, hatırlanmalı ve anlatılmalıdır. Sadece Ankara’da yaşayanlar değil, bilhassa gençler bilmeli ve tarihten habersiz yetişmemelidir.

İnşa için mutabakat şart, yazık ki yaşanmış olayda bile mutabık olamıyoruz. Şehir simgesinde bile anlaşamayıp kavga eden bir toplum olduk. Biri geldi Hitit heykelinde karar kıldı, ötekisi kale dedi. Atakule’li şehir amblemi de yakında yeni bir tartışma ile neye dönüşür bilemem. Paris’in flamasındaki gemi figürü “ne alâka” diye değiştirmeyi hiçbir Fransız düşünmemiş. Boş işlerle uğraşmayı çok seviyoruz.

****

Ankara’nın Başkent ilan edilişinin 97. Yılı anısına “armağan” kabilinden somut bir etkinlik bir açılış duymadım, mesajla yani lafla geçiştirdik. Atatürk bitmez tükenmez bir hazine, harca harca bitmez. Böyle günlerde hemen düne dönülür ve Heyet-i temsiliye’den Milli Mücadeleye Kuvva nutuklarıyla kutlama masa başında tamam olur. Bu defa da öyle olmuş Başkan Yavaş’tan Taşdelen’e 97. Yıldönümü mesajlarla kutlanmış.

Böyle özel günlerde bilhassa şehir yöneticileri kapalı kapılar ardında Londra, Paris, Viyana gibi batı başkentlerini internetten incelemeliler; tarih nasıl korunmuş, şehir nasıl temizlenmiş görmeliler, çatı estetiğinden şehir aydınlatmasına nasıl yapılıyor bilmeliler. Adamlar başkentlerine bilhassa özel önem veriyorlar, temizliğini de adam gibi yapıyorlar. Biz de çöp arabalarının ardından bir ekip daha çıkarmalı ki etrafa saçılanlar toparlansın.

****

Londra’da 5 tane hava alanı varmış, 300 dil konuşuluyormuş hayret ettim. Bizim şehirlerin cadde ve sokaklarında da Türkçe unutuldu. Her türden yazı, tebela, ilan Londra diliyle ifade ediliyor nedense? “Real Park vs” gibi oturduğumuz site isimleri dahi İngilizce. Lokanta menülerinde bile Türkçe yemek isimlerine nadir rastlıyoruz.

Paris’in koruyucuları şehri yıkmaması için Atila’ya yalvarmışlar, biz ise şehirlerimizi kendimiz yıkıp yok ediyoruz. İmamoğlu’na sormalı mesela; İstanbul’da trafiğin isini pisini yok eden yol kenarlarındaki dikey bahçelerden ne istedin diye?! O boyamalar tozdan rutubetten yakında tek renge kahverenge dönüşecek bilmiyorlar.

İslam kültür ve medeniyetiyle asırlara, şehirlere damga vuran ecdadın çocuklarıyız, Avrupa medeniyetinin doğuşuna da katkımız var ve fakat onları şimdi neden şehir kurmada, korumada taklit etmiyoruz anlamıyorum.

8 Ekim 2020 Perşembe

CAMİLER SALGINDAN ÇOK ETKİLENDİ

 

GEL DE YAZMA


Camiler ve Din Görevlileri Haftası’ndan Ankara’ya şöyle bir baktım. 3000’in üzerinde camisi var Başkentin, nüfus yoğunluğu nedeniyle çoğu Çankaya sınırları içinde. Bizim memleketimizde camileri birinci derecede vatandaş yaptırmaktadır. Bir hayır sahibi çıkar bir arsa bağışlar, bir dernek kurarlar ve inşaatı başlatırlar, ondan sonrası malum. Cami tamamlandığında imam-müezzin ataması Diyanet’in görevi. Yurt genelinde 150 bin dolayında din görevlisi var Diyanet’in, bunun yüz bini imam ve müezzin, 90 bin camide görev yapıyorlar. Çok sorunlu, çok konuşulan, çok tartışılan bir konu bu, bir şura toplayıp her yönüyle masaya yatırılabilir mi bilmiyorum. 

****

Pandemi denen salgın en çok mabetleri vurdu. Sıkı dezenfeksiyona rağmen camilerde cemaat sayısı çok çok azaldı. Namaz, Müslümanın en önemli şartı ve camideki namaz çok kıymetli olduğu halde insanlar salgın korkusundan cemaatten ve camiden uzak durdular. Şunları ifade etmeden de geçemeyeceğim; Ankara’da Çayyolu, Yaşamkent gibi yeni yerleşim merkezlerinde camiler kurucu derneklerin sultası altına girmiş maalesef. Lojmanda oturan imamdan kira isteme, cami haziresini maksat dışı kullanma gibi ilginç örnekler var. Kadrosuzluk genelde pek çok caminin başlıca sorunu. Bu arada Külliye içindeki Millet Camii’ne bir girebilen bir de gelip göremeyen pişman. En üst düzeydeki koruma duvarı insanı yıldırıyor. Millet değil Devlet Camii dense yeridir çünkü bu güzel mabed bu yüzden sadece oradaki görevlilere hizmet verir durumda. Kütüphane yönünden camiye bir yol açılıp girişin kolaylaştırılması mümkün mü bilmiyorum?!

****

İnsan dediğimiz varlık, tabiatın en güçlü, akıllı ve EŞREF (en şerefli) makamındaki tek canlısıdır. Lakin, melekten üstün ve hayvandan aşağı bir yelpazede, tercihi kendi iradesine bırakılan insan hep bir arayış içinde olmuştur. Doğruyu bulmamız için de rehberler gönderilmiş ve insanın bunu başarması istenmiştir. Hayatın bir sınavdan ibaret olduğunu zaten hepimiz biliriz. 

“Moral” dediğimiz şey bir insanın ruhsal gücünü, maneviyatını ifade eder, insanın olmazsa olmazıdır. Daima inanma ihtiyacı içinde olmuştur İnsan ve esasen DİN dediğimiz kurum bunu karşılar. Temelde bir yaratıcıya, ALLAH’a ve O’nun elçisi olan peygambere olan inançtır ki hayatın doğrularını bize vâzeder. Ve Allah indinde din, İSLÂM’dır.

Bir kültür emperyalizmine maruz kalarak medeniyet değerlerimize yabancılaştığımız, şuurumuzun yaralandığı ve bu şuurla yerimizi ve yönümüzü bulamadığımız da bir gerçek. Maalesef cehalete düştük, denetimsiz kaldık ve FETÖ, DEAŞ gibi istismarcılar da bunu fırsata çevirdiler. Uyanık olmak ve uyanık kalmak durumundayız.

 Sabah Gzt.

1 Ekim 2020 Perşembe

ORMANCIDAN AÇIKLAMA



GEL DE YAZMA


        Nallıhan’da günlerce süren orman yangınından bahsettik burada, nasıl

içimizi yandığını, yangının sebeplerini ve Külliye için de mufassal bir raporun

hazırlanmakta olduğunu anlattık. Yazılarımızı müteakip Orman Bölge Müdürü

Veysel Kodalak aradı ve yangını bizzat ondan da dinledik.

Teşkilatın mahallindeki önemli bir yetkilisi olarak Kodalak da üzüntüsünü

dile getirdi. Nallıhan özelinde yangınla nasıl mücadele edildiğini anlattı.

Kodalak’ın açıklamaları özetle şöyleydi:

****


         “Nallıhan’da yangın çıktığı gün ben de Beynam ormanlarında gözlem

kulesindeydim ve Pazar günü itibariyle yangın süresince evime dahi gitmedim.

Kuzey ormanlarında her sene 2-3 yangın olur çünkü gölgede 40 dereceyi bulan

yaz sıcağı yangına adeta zemin hazırlar. O yangının ilçeye kadar inmemesi

mucizeydi.. 700 civarında görevli ve 127 arazöz iş makinalarıyla birlikte yangının

söndürülmesi için herkes canla başla çalıştı. Uçaklar, helikopterler görevdeydi ve

su bulmada güçlük çektiler. Bu kadar insanın hayati ihtiyaçları dahi problemdir

yangınla mücadele sırasında ve neticede 18 Eylül’e kadar süren bir afet yaşadık,

toplamda 659 hektarlık bir alanı maalesef kaybettik..”

Ankara Orman Bölge Müdürü, “geç müdahale ve organizasyonda hata”

iddialarını doğru bulmuyor, “12 dakikada yangının çıktığı alana ulaştık” diyor.

Yanan alanın da 659 hektar olduğunu söylüyor.

****


        Evet, mevsim geçti konu kapandı ama binlerce canlıyı yok eden yangının

izleri mahallinde en çarpıcı biçimde görünüyor, kokusunu hâlâ genzinde

hissediyorsunuz. İlgililer, yetkililer olayı belgeleyecek. Kodalak’ın “1Cm alan

bırakmayıp mutlaka ağaçlandırılacağız” sözü içimize su serpti.

Yangınla mücadele gerçekten zor. “Tabii tensil” denilen seyreltme ve

sürülerin zarar vermesini önlemek üzere canlıları adeta yangına mahkûm eden

tel örgü uygulaması kafamı karıştırıyor. Biz gerçeğin ortaya çıkması, sorumluların

bulunması bir yana; yangınların çıkmaması, kuş, geyik, tilki, böcek binlerce

canlının yok olmaması için bunları yazdık. Kimseye bir kastımız da yok. Neticede

milli varlığımız, ortak değerimizdir ormanlar ve çok iyi korunması gerekiyor.

Sabah Gzt.