24 Eylül 2020 Perşembe

KORONA'YA FİLM YAPILMALI



GEL DE YAZMA

        Biz artık görerek ikna olan bir toplum olduk. Gönül gözümüze “katarakt” inmiş olmalı!

İnsanımıza bir şeyi anlatmak, inandırmak, ikna etmekte zorlanıyoruz. Bakın aylardır şu meşum

hastalık için en üst düzeyde ve her gün “Maske tak, mesafeli ol” denildiği halde çoğumuz kulak

asmıyor.

        Niye acaba?!

        Sadece Covid için değil, böyle bir yığın önemli uygulama, uyarı, tembih havada, idrak

noktamızın dışında kalıyor maalesef. İDRAK, anlama yeteneği, anlayış, kavrayış demektir, erişme,

kavuşma, ulaşma anlamındadır bir bakıma. Ama biz idrak etmede sanki acze düştük!

Maske takmayanın öteki uyarılara kulak astığı sanılmasın. Eğitim düzeyi ne olursa maske

takmamak SAĞLIK değil, AHLÂK meselesidir demiştim daha önceki bir yazımda, aynen öyledir ve

sorumsuzluktur bence. Dünya genelinde yaşanan bu salgının sadece bir sağlık meselesi olmadığı gibi..

Bilmem anlatabildim mi?!


                                                                      ****


        ABD sinema endüstrisi Hollywood, Amerikan devletinin emrindedir adeta. Dünya üzerinde

ABD adına ne icra ediliyorsa Hollywood orada olur. En yüksek teknolojiyi kullanarak Amerika’nın

Irak’ta, Suriye’de niçin bulunduğunu, Afganistan’da 3,5 milyon insanı niçin öldürdüğünü siyahi

beyaza boyayarak anlatır sinemacılar. Seyircinin gözünü boyarlar ve psikopat derecesinde bir zulmü,

masum çaresiz bir uygulama gibi gösterirler. Ağlarız filmi izlerken, duygu seline kapılırız. ABD,

Hollywood’u kendi kamuoyuna da böyle kullanır.

                                                                        ****


        Ülkemizin sinema sektörü de fena sayılmaz, artık dünya ölçeğinde filmler yapılabiliyor. Şu

birkaç aydır Covid 19 nedeniyle yaşananların niçin senaryosu yazılıp filmi yapılmaz ki? Bilhassa sağlık

çalışanlarının yaşadıkları başlı başına bir dizi konusudur. Doktorların, hemşirelerin çocuklarına bile

sarılamamaları, bir apartman ötede yaşadıkları aile hasretleri niçin dile getirilmez? Çok mu sıradan

şeyler bunlar?!


                                                                        ****


        Sadece sağlık değil, işte, minicik bebelerimiz bu salgın döneminde okula başladılar, onların

duygusal dünyaları, velilere mesajlar, biraz yetişkin çocuklarımızın sosyal medya tutkuları, aileden

kopuk gibi yaşamaları film endüstrisinin konusu olamaz mı? Kültür bakanlığımız, Corona konusunda

bir görev aldı mı mesela? Kesenin ağzını açıp mutlaka teşvik edilmelidir. Nice filmlere konu olacak, ne

hikâyeler yaşandı kim bilir? Ne dediğimi anlamamış olanlar şu sıra Amerika’da, Avrupa’da çok revaç

bulan “Social Dilemma” filmini seyretsinler. Bizzat Google, Facebook çalışanlarından dinlemeliler

insanlığın nasıl bir tuzakla karşı karşıya bulunduklarını..


Sabah Gzt.

17 Eylül 2020 Perşembe

NALLIHAN YANGINI KÜLLİYE'DE

GEL DE YAZMA 

       Yanan ormanların hesabını birilerinin vermesi gerekir. Nallıhan’dan sonra Kızılırmak Deltası kuş cennetinde çıkan yangında da 1000 hektar alan kül oldu. Normal yangınlardan öte bir durumdur orman yangınları, geleceğimizin yanmasıdır.

            900 Hektarlık Nallıhan yangınının ardından Kızılırmak Deltası kül oldu. UNESCO dünya mirası listesindeydi delta, gördünüz mü bilmiyorum, zengin kuş çeşitliliğine sahip, göçmen kuşların uğrak yeri güzelim deltanın önemli bir kısmı yandı kül oldu. Başlangıç cümlemi tekrar ediyorum: Bu yangınların hesabını birilerinin vermesi lazım.

                                                    ****

        Nallıhan’daki yangının raporu Cumhurbaşkanı’nın önüne geliyor. Aslında bağımsız bir denetim grubu oluşturup bütün önemli yangınlar hakkında birer rapor alınmalı. Ne zaman yangın başlamış, müdahale ne zaman olmuş ne kaybedilmiş tek tek soruşturulmalı. “Mevsim gereği her sene olur” diyerek yangınlar asla geçiştirilmemelidir.

        Kendisi de Nallıhanlı olan Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan’ın tespitleri önemli. Ceylan, geç müdahaleyi 1. Sebep olarak görüyor. Organizasyon bozukluğu, sevk ve idarede kopukluk yangının büyümesinde ikinci sebep. “Personel orman yollarını bile bilmiyor” diyor. Niye? Çünkü başka yerden getirtildiler. 4. Sebep “Tabii Tensil” denilen kesim atıklarının öbek öbek orman içinde bırakılmış olması Nallıhan yangınını körüklemiş. Soğutmada da yetersizlikler yaşanınca yangın büyümüş.

                                                       ****

        Dediğim gibi, bir rapor halinde bu yangın Cumhurbaşkanının da önüne gelecek. Ormancıların şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri gerekir. Tek bir ağacın dahi yanmasına bu milletin tahammülü yoktur. Bilhassa ardıç, ormanın altın ağacıdır, her yönüyle çok değerlidir. Kuş cenneti yangınları ise bütün vicdanları sızlatır.

        Hataya tekrar düşmeden, bütün orman yangınlarımıza esasen milli savunma konusu kadar hassasiyet gösterilmesi icap eder. Milli varlığımıza ve Ormana kast edenin cezası affolunmaz.  

Sabah Gzt.

 


10 Eylül 2020 Perşembe

NALLIHAN'DA İÇİMİZ YANDI

 GEL DE YAZMA  


Nallıhan yangını Ankara’nın afetidir. Doğa-çevre anlamında her ilin bir yumuşak karnı vardır. Mesela İstanbul, bilim insanlarının “kaçınılmaz” dedikleri o büyük depremin kâbusu ile yaşamaktadır. Diğer illerin de böyle yöreye has özel durumları vardır. Ankara’nın ormanları da öyledir ve Başkent için önemlidir.


Çankaya’dan Keçiören’den ibaret değildir Ankara.. Nallıhan’ı, Elmadağ’ı, Koçhisar’ı velhasıl her hal ve şartı ile Ankara’dır.


Nallıhan’daki orman yangının külleri henüz soğumadı. Üzerinde durulması gereken bir olaydır ve yalnız Ankara için değil, Türkiye için önemli bir olaydır bu yangın. Nallıhan yangınının mercek altına alınması gerekir.


****


Nallıhan’daki yangın anlayan, bilen, yaşayan insanların ciğerini yaktı. Bunlardan biri de Nevzat Ceylan. Nallıhan’da doğmuş büyümüş bir insan Nevzat Ceylan. Siyasete atılmadan önce Milli Parklar’ın da en üst derece yöneticisiydi, genel müdür olarak görev yaptı. Nallıhan’’daki yangın başlayınca orman işçisi gibi gece gündüz bizzat mücadele ettiğini gördük. Söylediği bir şey var Nevzat Bey’in; “Ormanları yok eden yangınlar değildir” diyor. Öyleyse geriye müdahale biçimi kalıyor. Bu noktada ben de orman yangınlarına zamanında ve doğru biçimde müdahale edilmiyor mu diye sormak istiyorum?!


****


Orman yangınlarına karşı uçağı, helikopteri ve her türlü mücadele ve müdahale araçlarını devletimiz sağlamış bulunmaktadır. Teşkilatın her türlü donanımı tam ama gelin görün ki yangınların önü alınamamaktadır.


Ormanlarda kimin yangını çıkardığı önemlidir ama yangınların neden zamanında söndürülemediği bundan daha önce gelen bir sorudur ve sorudur.


Nallıhan’da 900 hektar ormanı kaybettik. Yalnız ağaçlar değil, güzelim yaban geyikleri, kuşlar, bütün canlılar bu yangında can verdiler. Ormana zarar vermesin diye çekilen tel örgüler içinde kalan geyikler yangından kaçamamış kavrulmuşlar. Bir yanlış uygulama da bu tel örgü uygulamasıdır.  


****


Nevzat Ceylan, yangının büyümesini geç müdahaleye bağlıyor. Teşkilatın moral motivasyonunun da önemine dikkat çekiyor. Bir süre ben de Orman Bakanlığında, Ormancıların içinde görev yaptım. Ormancıların da meslek taassubu içindeler. “Kol kırılır yen içinde kalır” derler ve olayları kapalı devre tartışırlar. Ağaçlandırma çalışmalarını olabildiğince duyurup, ne kadar alanı ağaçlandırdıklarını gururla anlattıkları halde yangınları hiç konuşmazlar. Bunun da konuşulup tartışılması gerekir Bu konuya devam edeceğiz. 

3 Eylül 2020 Perşembe

MÜNHASIR ZAMANLAR

 


Ahmet Tezcan


Aşure günlerindeyiz, Muharrem ile başlayan Haram aylar hürmetli aylardır. Öteki

aylar hürmetsizdir anlamına değil, MÜNHASIR yani hasredilmiş bir zaman dilimi.

Şu sıralar çok duyduk bu kelimeyi. Münhasır, sondaj için ekonomik bölgeyi işaret

etmez, sadece bir yer işaretçisi değildir yani, zamanlar da hasredilir.

Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve mübarek ÜÇ AYLAR’ın başladığı Recep haram

aylardır.

Ramazan sonuna kadar ibadete hasredilmiştir.

Kurban, Hac, oruç, kandil geceleri..

Kötü alışkanlıkların terki, ibadet ve güzel alışkanlıkların sürekli hale dönüşmesi

için önemli bir fırsattır bu aylar. Sadece ibadet değil, çalışmak, üretmek, okumak

ama dini vecibeleri de yerine getirerek değerlendirilmesi gereken bir zaman.


****


Şimdiki nesil bunları bilmiyor anlatmak lazım.. Sünnet nedir diye sorulunca

utanıyor, elini ağzına kapatıp gülüyor, sonra “Şey işte..” diyor, kestirmekten söz

ediyor. Ona sünnet olurken de bir şey söylenmemiş. Sünnet elbisesi, davul-

zurna, vur patlasın çal oynasın onu hatırlıyor yavrucak.

Derin anlamları vardır bu ayların. Aşure aşını kaşıklarken kaçımız Nuh Nebiyi

hatırlıyor?! Hz. Âdem’in tövbesi, Hz. İbrahim’in ateşten kurtuluşu, Hz.

Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilişi bugün kimin

gündemidir mesela? Muharrem’in 10’unda kaçımızın evinde aşure kaynar?!


****


Artık şehirli olduk GÜVENLİKLİ SİTELERİ doldurduk. KOMŞULUK adına SIFIR bir

hayat! Zavallı, acınası bir yalnızlık içinde güya birlikte oturuyoruz! Whatsapp

Grubu gibiyiz. “Aidatı 50 TL artırdık, arabanızı garajdan çıkarın” gibi bu yolla

gönderilen mesajlardan birilerinin bizi yönettiğini fark ediyoruz ama komşuluk

yok.. Oysa komşu; evlattan, anadan, yârdan önemli. Neredeyse birbirinin

mirasçısı olacaktı komşular. Bu dinin Güzel Peygamberi “o kadar bahsedildi ki

öyle sandım” diyor. Selam, sevgi, saygımız onun üzerine, âline, ahfadına olsun.

Aşure, birbirimizi görmek, tanımak, ikram etmek, hâl-hatır bilmek, sevmek için

de bir fırsattı eskiden, Muharrem de onun zamanı.

Şimdilerde hürmetli aylarda savaş konuşur olduk. Habire tamtamlar vuruyor

Doğu Akdeniz’de. Tamtamın başında eli kanlı Fransa vaveyla yükseltiyor. Bu

yakada ise ZAFERLERİN MİLLETİ Ya Sabır çekiyor. İş başa düşerse de en az 100

yılın hesabı görülür.