28 Mayıs 2020 Perşembe

Yanlış nerede?

Yaygın ifadeyle izole yani tecritte bir bayram geçirdik. Nice Bayramlara
dileğimiz ‘salgın’sız, virüssüz, engelsiz kutlayacaklarımıza olsun inşallah. Bayram
kelimesi esasen "sevinç-eğlence günü" anlamına geliyor. Kimi inanışa göre
bayramlar mutluluğun esas merkezi olan cennetten dünyaya salınmış tadımlık bir
sevinç numunesi olarak tarif ediliyor ama el’an yaşananlar da ortada.. 

****

Her şey bize yani insana, onun tavır ve davranışlarına bağlı. Benim
inancıma göre zaten her şey insanda başlayıp insanda bitiyor. Kime neyi
yaşatırsak onu yaşayacağımız muhakkak. Değişmez, İlahî bir kuraldır bu. İnsan
olacaksınız ama insana, hayvana, doğaya düşmanca davranacaksınız. Bu kabul
edilebilir değildir.

****

İnsanı, hayvanı, doğayı, dünyayı çok HOR kullandık. Tek hecede söylenir
geçer ama çok şey ifade eder bu kelime; Hakir görmek, aşağılamak, sefil hale
düşürmektir hor görmek. Biz ne yaptık; köpeği sevdik ama insana düşmanca
davrandık. EŞREF (en şerefli) bir mahlûktur insan, yeryüzü, gökyüzü, dağlar
denizler onun beslenmesi, barınması için yaratılmış, bütün varlıklar onun emrine
verilmiştir. Ama insan olmak şartıyla. En vahşi hayvandan melekî yapıya kadar
insanoğluna en geniş yelpazede muhtelif seçenekler sunulmuştur. Bunun
karşılığını da mutlaka görecektir. Nasılsak öyle muamele görürüz.

****
Dünya üç aydır bir salgın, bir felaket yaşıyor. Herkesin evlere tıkıldığı,
metropollerin boşaldığı, ekonomilerin felç olduğu, bütün mabedlerin kapandığı bir
tam bir felaket yaşanıyor. Ölümlerin gerçek sayıları belli değil. Herkes
açıklananla açıklıyor durumu.

****

Yaşananları geçmişte de benzeri yaşanmış “SADECE BİR SAĞLIK SORUNU”
olarak görürsek, yandık demektir. Büyük bir yanlışın içine düşmüş oluruz bence.
O zaman “Niye?” diye sorarız. Cevabını tıp ve fen bilimleriyle vermeye kalkmak
yetmez. Biz evimize çekilince dünya yenilenmeye başladı, ozon tabakası
onarılmış, çevre temizleniyor, doğa tazeleniyor.. İnsanoğlu hastanelerde can
çekişirken dünya için bu olumlu gelişmeler niyedir sence?

****

İnsan olarak bazı kavramları iyice düşünmemiz gerekiyor. Belki bizim de
fabrika ayarlarına dönmemiz isteniyor. Bunu daha önce de yazdım; “İnsan”
kelimesi, “ünsiyet” den geliyor, ünsiyet; arkadaşlık, tanışıklık, ahbaplık
demek oluyor ey insan, mahallede birbirimize selamı, kelamı kesip birbirimizi
yiyip bitirirken güzellik bekleyebilir miyiz?!

21 Mayıs 2020 Perşembe

Kutsala Saygı



Her insanın bir kutsalı vardır, kutsal olmadan yaşanmaz, yaşansa da o hayatın anlamı olmaz. 
Ayların seçilmişidir Ramazan, "sultan" olarak adlandırılır. Kadir gecesi de içinde saklı bir "müstesna bir an.." Yaratıcı'nın zamana iltifatıyla insana sunulmuş bir fırsattır adeta; durmak, düşünmek ve arınmak için. Ölüm korkusuyla evlere kapandığımız şu günlere rastlayan bu mübarek gecede virüsle gelen afetin afiyete tebdili için o gecede dua dua ellerimizi semaya açtık, yerin göğün sahibinden yardım istedik. Bayrak bayrak Türkiye'nin 19 Mayıs coşkusu da balkonlardan taştı, milli-manevî duyguyu birlikte yaşadık.
***

Dedim ya herkesin bir kutsalı var. Ankara'mızın en önemli ziyaret makamında, Hacı Bayram Veli Camii ve Türbesi önünde motosikletli densizliğe değinmeden geçemeyeceğim. Drift kelimesini merak ettim, baktım, "sürüklenme" demekmiş tam da icracısına uygun ifade. Dua etsin sokağa çıkma yasağında icra etti bu densizliği, normal günde, mekânın ziyaretçileri önünde buna asla cesaret edemezdi. Türbe önünde motosikletle sürüklenenlerin Büyükşehir Belediyesi'nden olmalarına şaşırmadım desem Mansur Başkan kızacak. Rezaleti duyduğunda ne yaptı acaba; "İyi yapmışsın oğlum, aferin" dediğini sanmam?! Valilik cezalandırmış, para cezası kesmiş "hız ihlali ve aşırı gürültü" den.. Türbesi önünde bir mübarek zata saygısızlığın cezası yok ki!
***


Ecdadın mübarek mekanlara saygısını anlatması bakımından tarihin çarpıcı bir hikâyesi var, yeri gelmişken anlatmalıyım. Cennetmekân Sultan Abdülhamid Han Hicaz'a demiryolu döşettirir malum. Devletin siyasî hakimiyeti, mukaddes toprakları ziyaret eden Müslümanların güvenliği, en önemlisi de Hac yolculuğunu kolaylaştırmaktır maksat. Tam 6 bin kilometre ve zamanın ÇILGIN PROJESİ. Avrupalılar, "başarılması imkânsız, fantezi" olarak bakarlar projeye. Demiryolu temeli 1900 yılının Eylül ayında Şam'da atılır. İnşaasında "amele- i mükellefe" statüsüyle yöre halkı, askerler, Mühendislik Mektebi öğrencileri görev alır, Avrupalı ustalar da çalıştırılır. Hicaz Demiryolu hikâyesi aslında, Anthony Quin'in başrolünü oynadığı Mustafa Akad'ın ünlü "ÇAĞRI" filmi benzeri efsane bir tarihî dizi film olmalıdır ama kim yapar, nasıl olur?! Şimdi sıkı durun.. Demiryolu inşaatı Medine-i Münevvere`ye 20 km yaklaştığında Sultan Abdülhamid Han, "Medine merkezine kadar raylara keçe döşensin" emrini verir, sırf Peygamber Efendimiz (S.A.V) rahatsız olmasın, tren sessizce o mübarek beldeye yaklaşsın diye. 
Ecdadın hassasiyetini düşünebiliyor musunuz, bir de Hacı Bayram hazretlerinin huzurunda drift atanı?! Veliler peygamber vekilleridir.



19 Mayıs 2020 Salı

Hayatın İdamesi?!

Giriş Tarihi: 14.5.2020

Koronavirüs salgını sağlığımızı olduğu kadar ekonomiye de namütenahi tesir ediyor. Aksini düşünmek mümkün değil. Hayatın her alanı salgından çok olumsuz etkileniyor. Geçimini sağlayabilmek için günlük çarkını döndüremeyen pek çok kesim var. İnsanlar dükkân, ev, araba sair ihtiyaçlar için borçlanmışlar ama salgın yüzünden ödemeler yapılamıyor. Bırakın ödemeyi geçim sıkıntısına düşenler var. İBAN numarası verip ihtiyaç ifade edemeyen bir yığın insan var. Bu noktada "iyi ki devletimiz var" diyoruz ve imkânların nasıl seferber edildiğini görüyoruz. Salgının Ramazan'a rastlaması da ilginç, belki bir lütuf! Ayın bereketi salgının olumsuz tesirini bir ölçüde kırıyor.

Sadece hizmet değil, devlet kesenin ağzını açtı ve sıkıntıyı hafifletmek üzere en geniş şekilde tedbirlerini alıyor ve hayatın idamesi bir anlamda esnetilmeye çalışılıyor. Ankara, ağırlıklı olarak memur kenti, ticari faaliyet de buna göre vaziyet almış durumda. Resmî kurumlar en sıkıntılı halde dahi çalışanlarına ödeme yapmak zorundalar. Genel bütçeden ona göre pay aldılar. Ama özel sektör öyle değil, "yarı maaş", "ücretsiz izin" vs gibi tedbirlerle salgının etkisi kırılmaya çalışılıyor.

TOBB, TESK gibi meslek kuruluşları ve sendikaların hayatı rahatlatmak adına ne yaptıklarını ben şahsen merak ediyorum. Salgın etkisi derece derece toplumun bütün katmanlarına bunlar yansırken, geniş bir kesimin destek beklediği muhakkak. Büyükşehir ek bir destek için geçen hafta 100 milyonluk kararı meclisten geçirdi. Oy birliğiyle alındı karar. 100 milyon deyip geçmeyelim, hâlâ eski para ile düşünenlerin rakamı 100 trilyon olarak anlaması gerekiyor. Belediyenin 2020 bütçesi de zaten 7 milyarı yani 7 katrilyonu aşmıştı. İlçe belediyeleri ile birlikte toplam bütçe rakamı 17 milyarın üzerinde. İlçeler arasında en büyük bütçe Çankaya'nın onu Yenimahalle Belediyesi izliyor. Vatandaşa yansıma oranının yüzde 10 civarında olduğunu başkanların ağzından duydum.

Salgın, vatandaşın sağlığı adına olumsuz ama belediyelerin hizmetleri için ise tam fırsat. Hazır bütün cadde ve sokaklar insansızlaşmışken; asfalt, kaldırım gibi kent estetiği çalışmaları kolaylıkla tamamlanabilir. Yaşamkent gibi pek çok mahallenin köpek istilası altında olduğu biliniyor, vatandaş şikâyetçi ve ciddi güvenlik tehdidi var ama belediyelerde muhatap bulamıyor.


7 Mayıs 2020 Perşembe

3030 nasıl bir yıl olacak?

Giriş Tarihi: 7.5.2020

Kusursuz şeylere bakıp; "dört dörtlük" tabiriyle yaptığımız değerlendirmeler içinde yaşadığımız 2020 yılı için yapılamayacak. 2020'nin "yirmi yirmilik" olmadığı muhakkak. zaten en başından belliydi. İki eş harften oluşan 2020'yi konuşurken; "1010'da neler olduydu acaba?" veya geleceğe bakıp 3030'da dünyanın akıbetini düşünmeden edemiyoruz. Sadece ben değil, Alman Die Zeit gazetesi de iki eş harfli yıllara kafa yormuş ve 1010'da yaşananlar ile 3030'da yaşanacaklar hakkında bir dosya hazırlamış, ilginç buldum paylaşmak istedim.

1010 yılında Avrupa'ya baktığımızda el değmemiş ormanlar, dağlar ve canlılar görüyoruz. İnsanlar, genellikle su kenarlarında yoğunlaşmış. Nüfusun yüzde 90'ı kırsalda ve büyük toprak sahibi derebeylerin emrinde çalışıyorlar. Siyasi ve sosyal anlamda bir kimlik sahibi henüz değiller ve ahali olarak tanımlanıyorlar. Devlet yok, sınır yok toprak ve para sahiplerinin gücüne göre kullandıkları geniş topraklar var. Yani bugünkü anlamda Almanlar, Fransızlar yok, Medeniyet ise doğuda.. Bizans, yani Konstantinopol, yani İstanbul, 150- 200 bin nüfuslu bir şehir ama Avrupa'nın en büyük kenti, bir devlet ve imparatorluk merkezi, Hristiyanlığın da en önemli merkezi. Yalnız savaş var ve 1010'da Kayzer Vasilios, Bulgarlara karşı savaşıyor. 1010 yılı İstanbul'u için önemli bir notum var: Büyük bir deprem yaşanmış o yıl İstanbul'da ve Vordonisi adlı bir ada o depremde yok olmuş. Adada yaşayan var mıydı yok muydu kayıt yok. İslam dünyası ise eğitimi, yönetimi, orduları ve donanmalarıyla 11. asırda medeniyetin merkezi. Özellikle Endülüs bir yıldız gibi parlıyor ve İslam Medeniyeti Batıda da üstün durumda; sanatı, zenginliği ile göz kamaştırıyor. Zengin kütüphaneleri her alanda bilimin izini sürerken Hristiyanlar kör taassubun içinde kıvranıyorlar.

2020'den sonra insanlığın karşılaşacağı ilk eş rakamlı 3030 yılını merak ediyorsanız, tarif edivereyim: Tam tarifiyle insana rastlamak zor olacak 3030'da, çoğu uzuvları robotik yaratıklar nüfusun ekseriyetini oluşturacak. Yönetim dahil bütün işler robotların elinde ve İnsanlar bir merkeze bağlı ve sanal bir alemde yaşıyor olacaklar. Bugünün her türlü değeri, değerlendirmesi ve tanımı tarih olacak.

Dün hıdırellezdi idi, bereketi, çiçek, böcek ve tüm canlılarıyla baharın başlangıcı kabul edilen bir gün. Ezelden ebede bütün toplumlarca kutlanan gerçek bir bahar bayramıdır Hıdırellez. 1 Mayıslarda ne bahar, ne bayram söz konusu oldu molotoflu nümayişler yüzünden! Hıdır-İlyas gününüzü kutluyorum.


4 Mayıs 2020 Pazartesi

Takke Düştü

Giriş Tarihi: 30.4.2020

İçinde yaşadığımız olayın iyi tanımlanması gerekiyor. Bir salgın yaşıyor dünya ve hedefi de insan. Burada haberciliğin temel kuralı 5N1K ilkesi devreye giriyor. "Nerede, niçin ve nasıl"larını bir kenara koyup şu sorunun cevabının acilen aranması gerekiyor.
"Kim yaptı veya yarattı, neden?" Temel soru bu.
Kanadalı ünlü iletişimci Marshall McLuhan; "Söylenenin önemi yoktur, önemli olan nasıl iletildiğidir" diyordu. Zaman bol, gün boyu kulaklarımız medyada. İsimlerinin önünde büyük unvanlar taşıyan "ilim adamları" ekranlarda konuşuyorlar. McLuhan bugünlerde en okunası yazarlardandır bence, özellikle de "Küresel köy" adlı kitabı. Bir hikayesini hatırlıyorum, demişti ki özetle: Ben Kenya'yı bir Fransız Kenya uzmanı ile değil bir Kenyalı ile gezmek isterim. Nedeni de "uzak ve yakın tehlike?" kaygısıydı. McLuhan, Fransız Kenya uzmanı'nın gördüğüne göre hareket edeceğini düşünüyordu.
Biz eskiden öyleydik yani "Görsel" olmadan önce "işitsel" bir medeniyetin çocuklarıydık. Onun için Hz. Mevlâna 40 bin beyitlik eserine "bişnev" yani "dinle" diye başlıyordu. Çünkü bu millet kadim kültürüyle kulaktan besleniyordu.
Şimdi hiçbir şeye kulak asmaz olduk.
Salgını ve virüsü de yabancı terimlerle, üstelik meselenin esasını değil, anlaşılmasın diye anlatıyoruz.
Oysa dehşeti yaşıyoruz. Dünya kapandı, ekonomiler kilitlendi, Kâbe'den Vatikan'a tüm inanç merkezleri boşaldı.
Var mı dünya tarihinde şimdiye dek böyle yaşanmış bir dehşet ve bir felaket?
Peki, neden yaşıyoruz? Bunu soran yok.
Biz bir salgını ve korkuyu yaşarken dünyamız da kendini onarmaya, yenilemeye başladı ilginç değil mi? Ozon tabakası kapandı, kirlilik azaldı, iklim düzeliyor vs. Bir salgın ile insanlara afet, yer yüzüne afiyet bir durum?! Demek ki yeryüzünü çok hor kullandık, çok hırpaladık.
Birbirimizi de.. İnsan, insanlığını unuttu. İnsan demek, kelime manasıyla ünsiyet yani "ahbaplık, yakınlık, arkadaşlık" ile hareket eden demektir. Biz ise uzaklaştık ve düşmanlaştık.. Bunu düzeltene kadar da afete, felakete dûçar olmamız mukadder. Bugün korona yarın Allah korusun daha büyük bir felaket. Virüsün doğru mesajını alın yoksa bu hal ve Aylan bebek gibi sabilerin ahı yeri göğü inletecektir.
Yine bir McLuhan sözüyle: Kıyıya vurmadıkları sürece balıklar suyun farkında olmazlarmış!
Medeniyet, batı, güç kavramları artık yeni tanım gerektiriyor. Ve bizden bir söz ile tamamlayalım: Takke düştü kel göründü!