30 Mayıs 2019 Perşembe

Yitik Hazine

Ahmet TEZCAN

Yitik Hazine

30.5.2019

İmparator Ferdinand'ın elçisi Busbek Kanuni döneminde 8 yıl İstanbul'da kalmış, sonra da imparatoruna mektup yazmış. "Ben Osmanlı milletini kendi milletimle karşılaştırınca" demiş, "korkuya kapılıyorum, uykularım kaçıyor." Yarın karşı karşıya gelince Türklerin galip geleceğini çünkü "çok akıllı, adil, ahlaklı, çalışkan, sadık, tecrübeli ve kuvvetli" olduklarını yazmış.
Kendi milletinin de bu hasletlerin tam aksi bir davranış içinde olduklarını eklemiş. Yalnız bununla kalmıyor elçinin mektubu, Osmanlı hasletlerinin tek dayanağının dinleri olduğunu, Müslümanların da Osmanlı Hanedanlığı sayesinde ayakta durduğunu ilave ederek aynen şöyle diyor: "Her fırsatta padişahı ve hanedanı kötülersek biz bir sonuç alabiliriz. Hanedan yıkılırsa Millet dağılır, Millet dağılırsa dinleri de mahvolur." Ferdinand'ın elçisi mektubunun sonunda Osmanlı'nın dininin doğrudan hedef alınmamasına bilhassa dikkat çekiyor.

İfadeler Gökhan Çayırlı'nın "Yitik Hazine" kitabının önsözünden, hemen altına Merhum Cemil Meriç'in "Haçlıların en büyük zaferi bizim tarih kitaplarımızdır" sözünü ekledikten sonra, çarpıtılan tarih bilgilerinin bıraktığı boşluğun gerçekle alâkasız TV dizileri, sinema filmleri ile doldurulmaya başlayınca "projektör görmüş tavşan" gibi afalladığımızı yazmış. Çayırlı'nın Sokak Kitapları'ndan çıkan "Yitik Hazine" kitabının kapağında; "Kültürel Gerilim Kitabı" yazıyor, benim çok ilgimi çekti. Sadece polisiye eserlerde yaşanmıyormuş gerilim, kültür alanında da yaşanıyor ve bu kitap tam da o. Bence "Hazine Sandığı" bu kitap, genç bir dimağdan sadır olmuş, sarsıcı bir kitap.

Yazmaya sözüm vardı, kitaptan notlarla bitiriyorum: Şu sözler 100 yaşında kaybettiğimiz ve son nefesine kadar tarih yazan ve yaşayan, Hocaların Hocası, Prof.Dr Halil İnalcık'a ait; "Osmanlığı tarihi kadar yanlış anlatılan yanlış bilinen iftiraya uğrayan dünyada ikinci bir millet yoktur." "Unutmayın, nereye gideceğinizi bilmiyorsanız hangi yoldan gittiğinizin bir önemi yoktur" diyen Hüseyin Nihal Atsız'ın şu son sözüyle kitap tamamlanmış, benim de bugünlük son sözüm olsun: "Her şey SAHİBİNE emanet.. Anlamışsanız ağlıyorsunuzdur, ağlıyorsanız anlamışsınızdır.
Çam da bizim kozalak ta.."

gazete

23 Mayıs 2019 Perşembe

Fukarasız iftar olmaz

Ahmet TEZCAN

Fukarasız iftar olmaz

23.5.2019

Karnı aç olanı doyurmak kolaydır, gözün aç olması başka bir şey.. Onu doyurmak ne mümkün? "Her şey dâhil" otellerinde envai çeşit yiyecek içecekler arasında koşuşturan insanların masalarında kalanlarla koca bir köy doyar.
Tepeleme doldurup yiyemeden orada bırakır ya da odalara taşırlar tabak tabak! Bir kuş sütü eksiktir ama doymazlar.
İşte göz açlığı başka bir şey ve üzerinde düşünmeye değer. Sadece yeme içme konusunda değil, her şeyde göz açlığının her halde tedavisi lazım gelir. Ramazanlar işte bunun içindir.
Yiyecek içecek ve her türlü zevk ve hazdan nefsin bir süreliğine uzak tutulup düşünülmesidir.

Dini konularda yetki sahibi olanların;
"Fukarasız iftar olmaz" ikazına rağmen, herkesin birbirini ağırlamaları alışılagelmiştir.
Her Ramazan "lüks iftar" eleştirileri de eksik olmaz. Bunları çoğu yine dernek, vakıf, sendika veya resmi kurum ortamlarında olur. Bir de bu ortamın kullanıcıları vardır ki iftar sofrasını ihmal etmez ve konukları da bellidir. Kuş sütü eksik olmaz bu sofralarda.
Geçelim, mesele şudur: Ramazan ayının ruhuna uygun sofraların kimsenin sözü olmaz. Böyle sofralarda zaten israf da olmaz. Ancak birileri de kendi sofrasını unutup "iftar bahane tenkit şahane" kabilinden ileri geri konuşmadan da edemez. Doğru gibi görünüyor söylenenler ama adamın niyeti o değil. Burada eleştirilen bence iftardan öte bir şey, bunların fark etmiyor değiliz.
İftar sahibini hedef alıyorlar, şamar oğlanına çevrilen siyasetçiyi karalamak zaten en kolay ve her daim revaçtadır. Müslüman'ı aşağılamaya dili varmayınca "Lüks iftarlar" üzeriden bahis açıp açığa kurusıkı ateş ediyorlar.
Bu ruh halini anlamak kolay değil.
Benim de anlayamadığım durumlar var.
Geçenlerde biz de çocuklarla bugün dışarıda iftar etsek dedik kalkıp bir lokantaya oturduk. Onca iftar edenin arasında tam da iftar saatinde rakısını açtırıp sigarasını tüttüren ruh hali bir örnektir. Kimsenin itirazı olmaz ama bir saat önce veya sonra olsun ne olur, nezaket olur, öyle değil mi?

Beş yıldızlı, ultra lüks ziyafetleri biz de eleştirdik ama israf dedik, hakkımızın olmadığını söyledik. Bu evrende insan olarak tükettiklerimizin esasen hayatımızdan gider, her şeyi tüketirken birbirimizi de tüketiyoruz böylelikle. Esasen nerede hangi maksatla olursa olsun, ister şirket yemeği, ister başka bir şey israf her yerde israftır. İftar yemeği olunca israfa göz yumulur mu? Asla değil..
Masalarda bırakılan o el değmemiş yiyecek içeceklerin çöpe boca edilmesine Allah'ın da, kulun da rızası olmaz. Benim şahsen sendika, dernek, birlik, vakıf üzerinden sürülen saltanatlara itirazım var, bunu hep söylüyoruz ama yine de ölçüyü kaçırıyoruz.

gazete

16 Mayıs 2019 Perşembe

Zimem defterleri

Ahmet TEZCAN

Zimem defterleri

16.5.2019

Ramazan, yardımlaşmanın en makbul ayıdır. Cebinde ekmek parası bile olmayan ihtiyaç sahipleri vardır, belki üstleri başları da düzgündür bu insanların.
Öyle oruç ayında türeyen pejmürde milyonerlere siz bakmayın. İşi düzgün, düzenli geliri olduğu halde işten ayrılmış, işten çıkarılmış, şirketi iflas etmiş bir yığın ihtiyaç sahibinin evlerine kapandığını ya da sokaklarda dolaştıklarına yüzde yüz eminim. Çünkü muhabir olarak çalıştığım dönemde benzer durumu yaşamışlıklarımız var. İş için girişimlerimizin sonuç vermediği dönemler olurdu, yine giyinir kuşanır evden beş parasız çıkar, başımızı sokacak bir arkadaş ofisi bulursak çayını içer, biraz vakit geçirir eve dönerdik.

Kendimden bir hikâyedir; Bir dönem iş bulma şansını bir türlü yakalayamamıştım.
Taa Çorlu'da eski bir milletvekili olan Yılmaz Alpaslan'ın "Devrim" adlı bir gazetesi vardı, orada çalışayım istedim.
Yakınlarım vardı Çorlu'da, bu zor süreci onlarla atlatırım diye düşünüyordum.
Rahmetli Yılmaz bey ile durumu hasbıhal ettik; "İyi güzel de.." dedi, gazeteyi yenilemeye, canlandırmaya konjonktür gereği, şimdilik pek ihtiyaç duymadığını söyledi.
İtirazımıza rağmen elimize bir de harçlık tutuşturup yolladı. Tam 14 ay sürdü işsizliğimiz, yaşayan bilir. Arkadaşların desteğiyle atlattık o günleri. Demem o ki; almaya alışmış olanları değil, gizli ihtiyaç sahiplerini bulmak, gözetmek önemlidir. Çoğu kez onlara yardımı nasıl ulaştıracağınızı bile bulamazsınız; borç-harç dersiniz, yakınlarını araya sokarsınız vesaire.

Vatandaş "askıda yardım" diye bir usul geliştirmiş, inandığı, güvendiği bakkala, çaycıya, berbere, fırıncıya velhasıl mübrem ihtiyaçların giderildiği esnafa "askılık yardım" yapıyor veya borcu olanların borcunu ödüyormuş. Kimin torunları, asil ruhlarının gereğini yapıyorlar. Eskiden Osmanlı'da "Zimem defterleri" varmış, asil ruhlu, cömert insanlar bu defterlere kayıtlı borçlunun borcunu kapatmaktan büyük zevk alırlarmış. Şimdi "veresiye" dediğimiz defterden borcu ödeyip sayfasını koparıp alıyor. Ne asil bir yardım şekli! Alan el veren eli görmüyor, bilmiyor, tanımıyor.
Günümüzde bu borçlanma usulünü takip eden esnaf var mıdır bilmiyorum? Yardıma aracı olan kişiler için de bu usûl adeta ateşten bir gömlek, çok büyük de vebali var.
Borçlu borç miktarını bilir, garibin kapanmış borcunu bir de kendine ödetirsen belanı bulursun. Anadolu'nun gani gönüllü insanları yardımlaşmanın her zaman bir yolunu buluyor. Bizim, millet olarak asırlarca toplu yaşamamızın, ayakta kalmamızın hattâ millet olmamızın sırrı budur.

gazete

9 Mayıs 2019 Perşembe

Oruç bir kalıp

Ahmet TEZCAN

Oruç bir kalıp

9.5.2019

Ramazanlar, her türlü davranışımızın hoş, faydalı, güzel olması için yaratıcımızın bizlere tanıdığı yeni bir fırsattır.
Ramazan gibi, hafta içindeki cuma günleri, kandil geceleri böyledir. Bir değerlendirmeye göre Ramazan'ın içindeki "Kadir Gecesi" başlı başına Cenab-ı Allah'ın Müslümanlara bir lûtfu keremidir.
Oruç, bilindiği üzere Hicret'in ikinci yılında, Bakara suresindeki;
"Siz ey imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız" hükmüyle (183) inananlara bir emir niteliğindedir.
Demek ki Müslümanlar olarak o günden bu güne hesabım yanlış değilse tam 1395 nci Ramazan'ı idrak etmiş bulunuyoruz.
İnsan ömrü sonlu olmasaydı da; Orucun farz kılınmasıyla başlayıp bugüne kadar oruç tutmuş olsaydık; belki 50 bininci orucumuzu tutuyor olacaktık.

Bir-İki asırlık bir ömrü bu şartlarda düşünmesi bile sıkıcı. Böylesi uzun bir ömür, hangi şartlarda çekilebilir ben şahsen düşünemiyorum. Ama lûtfu, ikramı bol Allah'ımız, matematik olarak "İçinde Ramazan olmayan bin ay" değer biçtiği bir Kadir Gecesi ile 80 küsur yıllık ömrümüzü karşılayacak bir başka altın fırsatı da yine Ramazan'ın içinde bizlere ikram ediyor.
Ayrıca tıbbi olarak da tüm organlarımızın bayramıdır adeta. Bir düşünsenize normal günlerde midemize yüklediklerimiz bir tarafa elimizi, dilimizi, gözümüzü, kulağımızı velhasıl tüm organlarımızı nasıl da ölçüsüz kullanıyoruz. Bütün bu organlarımızı oruçluyken daha ölçülü ve sorumlu kullanmak gibi bir durum zorunlu oluyor, başarabilen kazanıyor. Bizim hizaya gelmemiz sapkınlıklardan uzak olmamız için Hz. Adem'den bu yana yükümlülüklerimizin başında gelmektedir.
Bizim için adeta bir nevi "balans ayarı", nice faydaları ilim dünyasınca da ispatlanmış. Dr. Haluk Nurbaki rahmetli, pek güzel anlatırdı; "İnsanın iç organları dile gelse" derdi Ramazan'ın gelmekte olduğunu sevinçle birbirine müjdelerler."

İşin olumsuz tarafına hiç bakmayacaktım ama demeden olmuyor. Orucu nasıl tahrif ettiğimizi söylemeye dil gerek.
Oruç için ortam da çok önemli. Etrafınıza bir bakın ne demeye çalıştığımı anlarsınız.
Böylesi ortamlar mayın tarlası adeta ama başarabilen de tam anlamıyla kazanıyor.
Bir kısım TV'ler ise evlere şenlik, envai türlü yiyeceklerle Ramazan'ı adeta yiyecek içecek karnavalına çeviriyorlar. Oruç bir kalıptır dostlar, Hz. Mevlâna ibadeti şekil itibariyle ele alırken önü ve sonu olan her şeyi; kelime-i şahadet dahil ağızda başlayıp ağızda biten bir şey olmadığını söylüyor.
Öyleyse; imsakta başlayıp iftarda biten bir eylem de orucun sadece kalıbıdır. Marifet, kalıbın içini doldurabilmektir vesselam.

gazete

2 Mayıs 2019 Perşembe

Ramazan’ın anlamı

Ahmet TEZCAN

Ramazan’ın anlamı

2.5.2019

Bir yazımda yine bahsetmiştim;
'Ramazan' demek Arabî lisan'da "yatıştıran, bastıran, sakinleştiren" demekmiş.
Hani ne denir; "çisil çisil" başlayıp tozu toprağı yatıştıran yağmura Araplar bu adı veriyormuş.
Hele yağmurdan sonraki toprak kokusuna bayılırım ben. Dikkat edilirse öyle sırılsıklam, çamura bulayan, sel felaketlerine yol açan sağanaklardan bahsedilmiyor.
Hayatımızda kimi zaman, yönü, şiddeti, zamanı belirsiz fırtınalı durumlar vardır, biz ona bir anlamda "tozutma" deriz, işte o hallerin yatışıp sakinlik kazandığı bir mevsime giriyoruz; onun adı Ramazan..

Bir mânâ iklimidir Ramazan, önce seçim sonra 1 Mayıs'ın arkasına denk düştü. İnşallah bütün hayatımızı şöyle ortaya serip bir düşünürüz umarım: "Ben kimim, ne yapıyorum, nereye gidiyorum, sorumluluklarım nedir" diye bu defa sualleri kendimize yöneltiriz. Hepimiz oturup sükûnetle kendimizi sorguya çekmeliyiz ve davranışlarımızı onarıp yeniden bir yön vermeliyiz. Bunu hangi mevkide olursak olalım, sıfatımız, görevimiz, konumumuz ne ise mutlaka yapmalıyız. Ramazanların bir hikmeti olduğu açık; eskilerin deyimiyle "Asayişe müessir fiiller" bile Ramazan ayıyla birlikte hemen düşüyor, kazalar, kavgalar genellikle azalıyor. İstatistikler bunu açıkça ortaya koyuyor.
Zaten aranan da bu değil midir? Dileriz bu Ramazanda da bu güzellik, sağlık, dinginlik ve bereket sağlanır. "Ne arıyorsan" diyor Mevlâna; "sen osun, onu bulursun" Yani belâsını arayan da Mevlâsını arayan da bulur.

Bugün mübarek ayın kelimelerinden başladık yazımıza, orucun da Arapçıdaki karşılığı "savm-siyam" olarak geçiyor. Bizim dilimize Farsça'dan, "günlük" anlamına gelen "ruze" den "oruze" olmuş ve zamanla "oruç" olarak dilimize geçmiş. Türkçemizde kelimeler R hafiyle başlamaz, o yüzden mesela Ramazan, Anadolu ağzında halâ "Iramazan" dır mesela. İmsak - iftar kelimelerine gelince;
"imsak", "milli misak"tan hatırlanacağı üzere "sözleşme, ahitleşme" mânâsınadır. Yani bir anlamda "Senin rızan için akşama dek hiçbir şey yiyip içmeyeceğim" diye sözleşiyoruz bir bakıma. "iftar" kelimesine de açma, açış anlamını veriyor lügatler..

Velhasıl bunları bilmek lazım mıdır yoksa gereği yapılır mesele hallolur diye mi düşünelim bilmiyorum. Oruç gibi namazın da "tekbir(Allahüekber), kıyam(ayakta durmak), kıraat(okumak), rükû(eğilmek), sücut(secde etmek) gibi kavramları var. Bir anı ifade etmenin ötesinde bunlar derin anlamlar ifade ediyor bilmekte yarar var.
Bugün Ramazanın anlamına değindik bir gün de önemini didikleriz. Bir şeyi yapıyorsak bilerek ve yüreğimizle yapmalıyız diyorum ve Ramazan'ınızı candan gönülden kutluyorum.

gazete