30 Ağustos 2018 Perşembe

Efil efil bir yaz, bir yazı

Ahmet TEZCAN

Efil efil bir yaz, bir yazı

30.8.2018

Deniz, güneş ve yılın yorgunluğunu üzerlerinden atmaya çalışan insanlar, efil efil şehir hayatı için enerji topluyorlar.
Benim önümdeki manzara bu. Küçücük bir tatili hak ettik diye düşündük biz de, dağların eteğinde, doğanın kucağına kendimizi attık. Koyu bir gölgeyle, yaz güneşinden korunurken, esintinin doğal klima keyfi insana okşanma hissi veriyor. Bu da bize yetiyor.
Olabildiğince yararlanmaya çalışıyoruz.
Şehirde sıcaktan bunalanlar gelme diyor, "izinli" sayıyorlar ama biz yazı işte hem yazıyor hem yaşıyoruz.
Şehrin kargaşasından, gürültüsünden, bunaltıcı sıcağından uzak doğanın kucağında bir nebze dinlenebilenler sağlığına da katkıda bulunmuş oluyorlar.
Serin esinti mevsimin vazgeçilmezidir, zamanını ve süresini ayarlamak şartıyla.. Güneyden emilen havanın dağların bol oksijeniyle yoğrulup en zengin haliyle insanoğluna sunulduğu ender memleketlerden biridir Türkiye, işte şu bayram tatilinde bile her yerden insanlar sahillerimize, yaylalara akarsu boylarına aktılar. Ağustos sıcağında eşsiz klimasıyla fazla bir rakibi de yok.
***
Türkiye kıyılarının uzunluğu 8 bin 300 küsür km. Kıyılarımız ilgili haberler genelde;
"talan ediliyor, betonlaşmaya kurban edildi" başlıklarıyla verilir. Yalan da değil yanlış da..
Yalnız nerede bir talan varsa yerel idarenin eli o talanın içinde, hissim odur. "Polissiz suç işlenmez" derdi eski bir polis dostum, yerel idareden habersiz de talan olmaz bence..
Değilse bile vatandaş bunu böyle biliyor, kanaati değiştirmek lazım.. Göz yummak yetiyor bir bakıma. Söz açılınca vatandaş hemen, arka plandaki bir "rant kadrosu"ndan söz ediyor, dilin de kemiği yok.
Yaz yazısı için bunlar fazla ciddi meseleler ancak şehir merkezlerinden, kasabalardan geçerken iddiayı haklı çıkaracak uygulamaları da görüyorsunuz. Bu mu bizim yerel yönetim tecrübemiz, estetik anlayışımız? Seçim yaklaşıyor zaten, milleti "enayi" yurduna koyan vatandaştan köteği yer. Bütün olumsuzluklara rağmen ülkemizin mavi bayraklı plajları ve marinaları ile dünyada derece alıyor olması da sevindirici. Ümit ve memnuniyet duyuyor insan, demek ki talanın uğramadığı yerler hâlâ mevcut, bunu da söylemek lazım!
Ben körfezdeyim, tarih, turizm, termal.. Taa Behramkale'ye kadar tüm kıyı sanki cennet, bu günlerde sular yavaş yavaş soğumaya yüz tutsa da tarihi, turizmi, termal zenginliği anlatmaya engel değil. Ünlü filozof Aristoteles, Milattan 6 asır önce hayatının bir bölümünü Behramkale yani Assos'ta geçirmiş. 15 asır sonra Sultan 1.
Murat'ın inşa ettirdiği Hüdevandigâr Camisi, "bu topraklardaki bütün medeniyetlere sahiplik mührü" gibi, en tepede bütün haşmetiyle duruyor.
Homeros'un destanlarında "Bin pınarlı İDA" olarak anlatılan muhteşem Kaz Dağları görüp geçilecek yerler değil.
Bölgeden bahsederken zeytinden ve zeytinyağından söz edilmezse ayıp olur. Dünyanın en sağlıklı, en besleyici, en yararlı ürünü zeytin, anavatanı da bu topraklar. Zeytinyağı bir bakıma meyve suyudur. Semavi kitaplarda adı geçen meyvedir zeytin, binlerce yıldır kullanılır.
Türkiye bu havzada ürünün en önde gelen üreticisidir. Biz bu zenginliğimizi, henüz tam değerlendirebilmiş değiliz.

gazete

23 Ağustos 2018 Perşembe

Yeni canavarımız cep telefonları

Ahmet TEZCAN

Yeni canavarımız cep telefonları

23.8.2018

Karayolu Trafik Yol Güvenliği Derneği'nin tatil dönemlerinde hele bayramlardaki gayreti her türlü övgünün üstünde. Başkan İhsan Memiş ve yardımcısı Dr. Suat Sarı, "BU BAYRAM'DA KURBAN SİZ OLMAYIN!.." sloganıyla tüm sürücüleri "Aman dikkat" diyerek uyarmayı ihmal etmediler.
İstatistikler kıyaslanacak olsa can kaybı ve hasar bakımından inanın trafik kazalarının terörden farkı yok. TRAFİK TERÖRÜ diye boşa söylemiyorlar.
Üstelik terör öldürmek üzere ortaya konulan, tabir caizse "harbi" bir eylem, dolayısıyla muhatabı da ona göre hazırlıklı olur.
Ama trafikte öyle değil..
Eğlenmek, gezmek, dostlarla, aile büyükleriyle görüşmek üzere yola çıkıyorsunuz ve en ufak bir ihmal, tedbirsizlik, dikkatsizlik onarılamaz sonuçlara, kayıp ve hasarlara yol açıyor, ruhlar darbe alıyor. Çocuğunu, torununu, can kardeşini, biricik anne-babasını, en sevdiğini kaybetmek nasıl bir acı öyle?Allah göstermesin..

***

Kurban'da kurban olan insan(!) sayısı son baktığımda 50'yi bulmak üzereydi, yaralı sayısı da 200'dü. Geçen bayram alınan tüm tedbirlere rağmen, 10 günde 122 kişi kaybetmiştik, 617 kişi de yaralıydı.
"Rekor" demişlerdi. Sonuçları bir ay izlenince ölü sayısının 250'yi bulduğu, bunun en az yüzde 10 'unun sakat-engelli olduğunu söylemek mümkünmüş.
Dehşet şeyler söylüyorlar. Yılda ortalama 1.5 milyon kaza ve işte sonuç: ölü sayısı 7.500, yaralı sayısı 300 bin ve binlerce sakat "engelliler" sınıfına dâhil olarak yaşıyorlar.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Çevredeki işyerleri dahil en kalabalık zamanında 5 Temmuz Kızılay Meydanı bu kadar kişi ile iki defa doldurulur boşaltılır.
Ve en kalabalık ilçede yaşayanların yarısının yaralı ve sakat kalmasıdır. Ülke ekonomisine zararı yıllık 40-50 milyarı buluyor.

***

Bütün bunlar olmasın istiyorsak; mutlaka kurallara uyacağız. Ancak çağın hastalığı direksiyondayken cep telefonuyla meşgul olmak ki; kazaya davetiye çıkarmaktan başka bir şey değil.
Şimdi SÜRÜCÜNÜN CANAVARI CEP TELEFONUDUR. Saniyenin üçte biri kadar bir dikkat kaybının nelere yol açtığı ortada ama yine de vazgeçilemiyor. Hepimizin elinde bir telefon cinnet halindeyiz; zaman kaybı, dikkat kaybı, ilgi kaybı ve trafikte can kaybı.
Çocuklara KIRMIZI DÜDÜK ile FAHRİ TRAFİK POLİSLİĞİ iyi düşünülmüş, dikkatle müdahale ediyorlar. Bir dostum çarşıda kırmızı düdük aradığını söyledi, çocuklar TV yayınından etkilenmiş ve kampanyaya dâhil olmak istemişler. Ancak diyor dostum, yol bitinceye kadar "baba" diye çığlık atmışlar, kulağına kulağına üflemişler düdüğü.
Babanın nasıl karşılık verdiğini de tahmin ediyorum.

gazete

16 Ağustos 2018 Perşembe

Cive Pakistan

Ahmet TEZCAN

Cive Pakistan

16.8.2018

Başkentin resepsiyonları çok renklidir, daha çok "milli günlerde" verilen resepsiyonların müdavimleri de genellikle başkentin kordiplomatik heyeti, medya mensupları ve politikacılardır. Ankara gazetecileri orada da ayrılır. İslam ülkelerinin kabul günlerinde Hürriyet, Cumhuriyet gibi gazetelerden kimseyi pek göremezsiniz. Ama ev sahibi ülke, atıyorum; ABD, İngiltere, Fransa filan olsa yazarları dâhil tam kadro yer alırlar. Dost Pakistan'ın kabul günüydü önceki gün. Süheyl Mahmud Yeni Delhi'ye atanınca Muhammed Gazi, Dost Pakistan'ın Ankara'daki yüzü oldu. Budapeşte'den Ankara'ya gelen Gazi, ilk kabul gününde ülkesinin dünya birincisi olduğu ve en önemli ihraç kalemi olan mango meyvesinin tanıtımı dolayısıyla Başkentteki dostlarını ağırladı.

***

Pakistan'ın resepsiyonlarında her yıl büyükelçilik mensupları çoluk çocuk tam kadro yer alırlar, bilhassa askerler, gösterişli üniformaları ve güzel gülüşleri ile misafirlerini ağırlarlardı. Simsiyah saçları bembeyaz gülüşleri ile Pakistanlı dostlarımız gerçekten çok sempatiktirler. Ama bu kez askeri kadrodan kimseyi göremedim desem yeridir. Belki sivil olarak katılmayı tercih ettiler biz fark edemedik?! Pakistan'da 25 Temmuz'da genel seçim oldu ama bu defaki seçim bir garipti. Üniformalı bürokratlar seçimde sanki taraf oldular. Başbakan Nawaz Şerif'i ailesiyle birlikte tutuklandı, oylar çalındı, yakıldı. İmranhan adında eski bir sporcu İngiltere'den getirtildi ve başbakan yapılmak istendi sanki?! 500'den fazla insanın öldüğü olaylar dünyaya da pek yansımadı, çünkü ülke dijital erişime de kapatıldı. Ekonomik alanda operasyona maruz kalınca 15 Temmuz'da olduğu gibi ülkemize yine en ciddi destek, kargaşa ortamında olduğu halde yine bu ülkeden, Dost Pakistan'dan geldi. Milyarlarca liralık 100 Atak helikopteri ve MİLGEM sınıfı 4 gemi ihalesini Türkiye almıştı malum. Olağanüstü günler yaşarken bile bizimle beraber olan Pakistan gibi dostlarımız var. Cive (Yaşa) Pakistan..

***

Elim taşın altında Katar'da, Lübnan'da diğer pek çok dost ülkede halk Türkiye'ye desteğini esirgemedi. Halkımız küçük tasarruflarıyla kampanyaya katılıyor. Furkan'ın annesi dişinden tırnağından artırdığı 100 Avroyu vermiş oğluna "destek olsun, nereye yatırılacaksa yatır" demiş, gözlerim yaşardı.. 15 Temmuz'da da bu halk ülkesine böyle sımsıkı sarılmıştı. Ama ben halâ Fatih Terim, Ali Koç, Taha Akyol, Ertuğrul Özkök gibi topluma "ayar verici" isimler acaba bu kampanyaya nasıl bir katkıda bulunacaklar, onu bekliyorum?!

gazete

9 Ağustos 2018 Perşembe

Bayrama kurban!

Ahmet TEZCAN

Bayrama kurban!

9.8.2018

Haftaya bayram, bayrama mı tatile mi giriyoruz belli değil.
Çağın şartları her şeyi olduğu gibi bayramları da değiştirdi. İnsanın "kim kurban, kim neye kurban?" diye sorası geliyor.
Olumsuz yaklaşmak istemiyorum ama her şeyin olduğu gibi bayramın da içini boşalttık?!
Öyle değil derseniz;
Kurban Bayramı 9 günlük resmi tatil olunca bayrama nerede, hangi sahilde gireceksiniz, kurbanınızı nerede keseceksiniz diye sormak isterim?!
"Memlekete gidiyoruz, annem babam akrabalarla baba evinde çoluk çocuk buluşup bahçemizde de kurbanımızı keseceğiz" Bu cümleyi kuracak kaç aile var?
Yoksa çocuklar başkasının eline bakmasın diye dört taksit kredi kartıyla kurban alıp kestirmeyi mi konuşalım?!
***
Ne dedeli neneli büyük aileler kaldı ne eski alışkanlıklar.
Alo deyip kurbanları bağışlıyor, sabah namazsız bayram namazlarıyla bu çok özel günün maneviyatını yaşamaya çalışıyoruz.
Gözünü "A SOSYAL MEDYA" dan ayıramayan yeni nesile kurbanı, bayramı anlatmakta zorlanıyoruz.
Tüketim toplumu olunca dini, milli her şeyi bitirip tüketiyoruz. Bana sorarsanız ben artık şehir hayatı içinde sanal bayramlar yaşamaktan bıktım.
Kaçırılan kurbanları sokaklarda yakalamaya çalışanların, kurban keseceğim diye elini kolunu kesip hastanelerin acil servislerde bekleyenlerin haberlerini izleyerek bir bayram geçirmeyi de istemiyorum.
***
Şimdi "Nerede o eski bayramlar" diye başlayıp çocukluk hatıralarını sıralayarak özlemlerimizi dile getirmek yerine bayramlarımızı dini, milli, örfi yönleriyle düşünmek gerekiyor.
Evet, eskiden tarım toplumuyduk, hepimiz bir aradaydık.
Şehir şartları yaşam biçimlerimizi kökten değiştirdi ama gelinen şartlarda da kutlamalarımızı aslına uygun yapabiliriz diye düşünüyorum.
Kurban Bayramı'nın rakamsal ifadesi de çok önemli. 200 bin ton et, 3 milyon küçük, 900 bin adet büyükbaş hayvan sözkonusu.
Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ dostumuz dün meseleye dikkat çekti. Bayramın ekonomik tarafı da asla ihmal edilemez.

gazete

2 Ağustos 2018 Perşembe

Açık Kapı ardına kadar kapalı!

Ahmet TEZCAN

Açık Kapı ardına kadar kapalı!

2.8.2018

Hava sıcak su tüketimi de o oranda fazla.. Herkes elinde pet şişe ile dolaşıyor. Pek çok yerden güneşe maruz kalmış pet şişelerin suyu zehirlediği hattâ KANSEROJEN olduğu yönünde uyarılar alıyoruz. Dikkat ediliyor mu? Eh, kısmen bu uyarılara uyulduğu söylenebilir.
Peki, bu ambalajlı sular hakkında toplum yeterli bilgiye sahip mi? Denetim gereği gibi yerine getiriliyor mu?
Bugün bu hususa dikkat çekmeye beni mecbur eden durumlarla karşılaştım.

Ancak günümüzde sağlıklı, nitelikli, rafine bir hayat yaşamanın da belli şartları var. SU bir hayat kaynağı, insan olarak bizim de olmazsa olmazımız. Zaruri ihtiyaç olunca ambalajlı su çok önemli bir sektör oldu çıktı. Yılda 12 milyar litre su tüketiyoruz. Toplam ciro 6 milyar liraya dayanmış bulunuyor. Üretici dernekleri 500 ton dolayında ihracatın olduğunu bunun 64 milyon dolarlık getirisi bulunduğunu ifade ediyorlar.
Öyle olunca sektörde faaliyet gösteren firma sayısı da gün geçtikçe artıyor.
100'den fazla şirket bu alanda faaliyet gösteriyor. Türkiye'den su pazarı giderek büyüyor, kişi başına ortalama tüketim 150 litreyi aşmış, çeşit çeşit markada pet şişeler, damacanalar sokakta, çarşıda, pazarda ve her yerde kullanıp atılmış plastik şişeler çevre kirliliğinin de en önemli unsuru durumunda..

Konuyu gündeme taşımamın esas sebebine gelince; hangi marka olursa olsun toptancı pazarında yığınla pet şişelerin temmuz sıcağında gün boyu güneş altında tutulduğunu gördüm. Oysa her gün plastik şişelerin asla güneş ışığına maruz kalmaması için uyarılıyoruz.
Plastik şişe güneşe, sıcak yüzeye veya ateşe maruz kaldığında içinde bulunan sıvıya toksik madde saldığı biliniyor. Valilik, belediye, zabıta, sağlık müdürlüğü başta olmak üzere Konya'da çalmadığım kapı kalmadı ama sesimi duyuramadım. Kimi yemek tatilindeymiş, kimi mesai bittiği için başvuruyu bir sonraki gün alacaklarını ifade etti. Ankara'da da durumun bundan farklı olmadığını AÇIK KAPI diye bir yer buldum internette annemin kızlık soyadından harfler istedi, formu doldurmak bile meseleydi.Peki, kim bu işe bakacak? Açıkta ambalajlı su satana kim mani olacak? Vatandaşın sağlığını kimin umurunda sormak istiyorum.
Bunu da CİMER'e mi yazmalıyım.
Sorumlu makamdakiler bunun gereğini neden yerine getirmezler?

gazete