31 Mayıs 2018 Perşembe

Sel suları dereleri arıyor

Ahmet TEZCAN

Sel suları dereleri arıyor

31.5.2018

Çok yoğun günler yaşıyoruz.. Siyaseten çok yoğun, inanç ve ibadet bakımından çok yoğun ve uzmanların her gün son dakika uyarıları yaptığı sağanaklarla iklim olarak çok sert ve yoğun günler yaşıyoruz. Zaten bizim ülkemiz ne çektiyse, ideolojik, jeolojik, meteorolojik kırılganlıklarından çekmiştir. En sonuncusundan başlayalım..
Ankara'da şehrin bir başından öte yakasına ulaşırken en az 15 derenin üzerinden geçeriz, daha doğrusu geçiyor idik. Ama bugün hemen herkesin adlarını çok bildiği ve fakat suyunu göremediği Ankara'nın Hoşdere'si, Kavaklıdere, Cevizlidere, Dikmen Deresi, Hacıkadın, Bülbülderesi, Akdere, Çayyolu ve daha niceleri.. Kimini kapattık üstünden yollar, bulvarlar geçirdik, kimileri sadece semt adı olarak kaldı. Ne zaman bir sağanak olsa Ankara'da, cadde ve sokaklarda çağıldayan sular sel olup eski derelerini arıyorlar sanki. Bulamayınca afet olup önüne ne çıkarsa alıp götürüyor.

Siyasi hava da seller sular gibi, liderler her gün bir meydanda. Çok önemli ve hayatî bir seçim bu.. Türkiye, elini kolunu bağlayan, gelişmesini, yükselmesini, çalışmasını engelleyen yönetim yapısını değiştiriyor. Rejim değil, sistem değişecek.
Memleketi kim yönetiyor, sorumlusu kim belli olacak. Cumhurbaşkanı-Başbakan kavgalarından çok çekti bu memleket, gücü, enerjisi, ekonomisi heba oldu yıllarca.
Şimdi bir Başkan olacak, Meclis ve Hükümet kendi işine bakacak, birinde sorun çıkar sistem tıkanırsa millete gidilecek.
Kimse başarısızlığı birbirinin üstüne yıkamayacak ve bürokrat geri çekilecek.
İşin özeti bu.. Ne ilginçtir, ülke olarak bizim bu istek ve tercihimize en çok yabancılar mani olmaya çalışıyor. Almanya'sı, Amerika'sı, Fransa'sı işin içindeler, medyasıyla, parasıyla ve var güçleriyle bilfiil, hepsi de bizimle birlikte Türkiye'nin seçim kampanyasındalar sanki. İtalya'da, Fransa'da, Almanya'da seçimler oldu, aylarca hükümetsiz kaldılar kimse hissetmedi ama bizim seçimler dünyanın gündemine oturuyor nedense?!

Ve Ankara'nın manevi ikliminde Ramazan; bütün ülkede olduğu gibi bereketi ve sükûnetiyle yoğun şekilde yaşanıyor.
İftar sofraları teravihler cıvıl cıvıl.
Temennim bu mübarek müstesna günlerin aynı yoğunlukla fakir fukaraya yansıtılması ve israf edilmemesidir. Çünkü gerçek ihtiyaç sahibine ulaşmayan hayır hasenat da israf olur. İsteyemeyeni, çalışamayanı, bulamayanı bulmak önemlidir.

gazete

24 Mayıs 2018 Perşembe

Şuraya kim el atacak diye sorsak?

Ahmet TEZCAN

Şuraya kim el atacak diye sorsak?

24.5.2018

Şehircilik başlı başına bir bilim..
Kanalizasyon sisteminden ulaşıma, aydınlatmasından çatı mimarisine kadar bir şehrin güzel ve sağlıklı yaşamaya elverişli hale getirilmesi köklü bir medeniyet kültürüne sahip olmakla ancak mümkün olabiliyor.
Eski yapılarımızda, çarşılarımızda biz bunu görüyoruz.
Lakin en az bir yüz yıl kadar; hani derler ya "şeytan taşlamaktan tavafa vakit bulamadık", dolayısıyla kendi işimize hiç bakamadık.
Eğitimden şehirciliğe her alandaki tasavvurlarımız yüzüstü kaldı. Estetiği ihmal ettik. Nasıl olursa olsun dedik ve yalnızca zorunlu hayata, yalnızca hayatın idamesine yoğunlaştık.

İşte en basitinden yağışların nasıl kısa sürede bazı bölgelerinde sel baskınlarına ve adeta felakete yol açtığını hep birlikte görüyoruz, Başkent'te 5 dakikalık bir sağanak yetiyor. Meteoroloji idaresinin uyarılarına rağmen her yağışta bunlar yaşanıyor.
Neden? Altyapı ve konutlaşmada çalakalem işler yüzünden, dere yataklarının doldurulup ranta kurban edilmesinden. Başkan Mustafa Tuna, Çukurambar için neden "öldü" dedi? Altı hesap edilmeden üstüne gökdelenler dikildi de ondan. Araç parkı şimdiden sorun, trafiği de özellikle pik saatlerde felç. O halde eğlence için dahi oraya giderken düşünülür?!

Ulus'ta uzun bir aradan sonra yıkımı planlanan binalara ilk kazma vurulmuş, arkadaşımız Aykut Gören'in geçenlerde manşete taşınan haberinden öğrendik, burada Tarih yeniden ortaya çıkarılacakmış.
Çalışmanın çapı nedir bilmiyorum ama Anafartalar Mahallesine kadar bunun uzanması gerekir. Burası şehircilik ve imar açısından Ankara'nın kanser bölgeleridir. Bana sorarsanız çok geç kalındı. Memleket dolar kıskacında yeniden hayatî bir seçime giderken bunu yapıyoruz. Ne yapsanız bu girişim şimdi muhitin hayatını kısa vadede olumlu etkilemeyecek, tüccarın, esnafın, sanatkârın ekonomisine negatif yansıyacaktır. Yalnız ekonomisinde değil, Hacı Bayram Veli ziyaretlerinde bile bunu hissedeceğiz, isteseniz de istemeseniz de.. Temenni ederim Ulus'taki bu faaliyet inşallah, kısa sürede ve çevre duyarlılığı gözetilerek tamamlanır.

Benim esas öğrenmek istediğim Kocatepe'ye sıra ne zaman gelecek?
Ankara'nın kalbi sayılan Kızılay'ın bir nefes ötesinde, şehrin en önemli merkezi diyebileceğimiz Kocatepe ve çevresinde de mutlak bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.
Şehrin muhteşem mabedini çevresi de mutlaka rahatlatılmalıdır.

gazete

17 Mayıs 2018 Perşembe

Bedene su veren gıdaları seçin

Ahmet TEZCAN

Bedene su veren gıdaları seçin

17.5.2018

Zor zamanlar yaşıyoruz, bu zamanın Ramazanı da ona göredir. Mübarek olsun, yani bereketli geçsin ve bütün belaların defedilmesine vesile olsun, nice güzel günlere kavuşmak dileğimiz olsun.
Ağır işlerde çalışanlar için kolay bir ibadet değil şüphesiz ama her halükârda eciri çok yüksek. "Ecir" kelimesini hemen "ücret" ten hatırlayalım, "Emeğin kiraya verilmesi" olarak tanımlıyor sözlükler.
Oruç tutarken katlandığımızın karşılığını çok yüce bir makamdan, varlıktan bekliyoruz.
Ona yaslanıyor, ona sığınıyoruz.
Kabul ve makbul olur inşallah. O makam ve varlık ki; ayın, güneşin ve bütün nizamın yaratıcısı ve kusursuz işleyişine muktedir muazzam bir güç, bütün âlemlerin Rabbi, lütuf ve ikram sahibidir, bize ise sadece idraki kalmaktadır.

Bu sıcak yaz gününde biraz dikkat edilirse bu bir ay bizi kolayca bayrama ulaştıracaktır.
Bu sıralar herkesin tavsiyeleri var. Ancak uzmanlar özellikle bir hususa, susuzluğa dikkat çekiyorlar. Tıka basa yesek bile açlığı birkaç saat erteleyebiliyoruz ama susuzluk öyle değil. 100 gramlık protein için yarım litre suya ihtiyaç olduğunu söylüyorlar. O halde sahur yemeğinde vücudumuzdan su çeken gıdalar yerine bedene su veren gıdaların tercih edilmesi gerekiyor. Salatalık, marul, turp, rafadan yahut tereyağında yumurta, badem, yoğurt bu sınıfa giriyor. Ekmek, su çeken gıdaların başında geliyor, çok tüketildiğinde tok tutacağı sanılmasın. Peynir, zeytin, sucuk gibi tuzlu ve su tutan gıdaların, tatlıların ve karpuz gibi idrar söktürücü yiyeceklerin mümkün olduğunca az tüketilmesi gerekiyor.

Ankaramız zaten iklim bakımından katlanılmayacak bir yer değil. Burada yemek içmekten ziyade oruç tutanların hal ve tavırlarına bunu yansıtmaları gerekiyor.
Herkesin bildiği ama uygulamada zorlandığı şeyler bunlar. Bilhassa sigara tiryakileri çok agresif oluyor. SABIR en önemli ilaç..
Gözünü, kulağını biraz günlük olaylardan çekeceksin. Başkalarını değil kendini dinleyeceksin.
Yalnız kalındığında nefesimizi takip etmek bile insana büyük rahatlık veriyor. Zaten oruç dediğimiz şey de yiyip içmeden kesilmek değil, davranışlarımızı kontrol etmek değil midir?! Ramazan, bayram, kandil geceleri, Cuma vakitleri müstesna zamanlardır. Namazın içindeki rükû ve secde anı gibi farklıdır, ayrıdır, anlamlıdır. Günümüz insanının daha kolay anlayacağı ifadeyle; primi, bonusu, getirisi yüksektir. Boşa geçirmemek, değerlendirmek lazımdır, hayatımızın gidişatı hakkında hesabımızı yeniden gözden geçirme zamanıdır.

gazete

10 Mayıs 2018 Perşembe

Özel ve güzel zamanlar..

Ahmet TEZCAN

Özel ve güzel zamanlar..

10.5.2018

İnsan, zaman ve mekân üzerinde düşünüldüğünde sır dolu kavramlardır.
Zamanın mesela; her anı aynı değildir, parmak izi, göz retinası gibi her kişi de farklılık gösterir. Milyarlarca insan dünyadaki ömürlerini bir şekilde tamamlayıp döndüler, milyarlarcası da işte dünya üzerindeki 13 toprak parçasında hayatlarını diğer canlılarla birlikte sürdürüyorlar.
Hiçbiri birbirinin aynı değil. Aynı gibi görünen yüzlerin, bedenlerin, iş ve eylemlerin pertavsız altına alındığında ne kadar farklı oldukları bilinmektedir.
Hepimiz aslında görünüşte aynı olan farklılarız.

İşte insanoğlu yeryüzüne indirildiğinden bu yana nice milletler, medeniyetler, nice güçler oldular geldiler ve gittiler. Bir de bunların seçilmişleri vardır ve onlar varlığın en değerlileridir. Nasıl ki İNSAN bunca canlı içinden seçilmiş, muhatap alınmış EŞREF MAKAMINA yükseltilmiş ise; insanlığın kıblesi topraklar da Kâbe ile mukaddes makama yükseltilerek, bin yıllardır yıldızlar gibi dönen insanların tavaf yeri olmuştur.
Zaman da öyledir, hiçbir anı aynı olmayan, özel gün ve gecelerle seçilmiş, müstesna kılınmış günleri ve geceleriyle kim bilir SON BİR FIRSAT olarak insanlara ŞANS olarak sunulmaktadır. "Neden geldim, niye varım?" sorularının cevabıyla kendini bulsun, kurtulsun ve temizlenmiş olarak dönsün istenmektedir belki?! İşte Ramazan; seçilmiş zaman.. İçinde bir Kadir Gecesi var ki bin yıl, hesaba vurunca bir ömürlük bir fırsat. İnsan bedeni, mekanizmayı olağan dışı sistemle çalıştırırken yücelecek, yükselecek ve yaratanına hamd ve şükrünü ifade edecek.

Neden hastalanınca iştahımız kesilir hiç düşündünüz mü? Hiçbir şeyi canımız istemez, bolca SU içmek isteriz. Yapılan araştırmalar, 3 gün aç kalmanın, vücudun savunma mekanizmasını yenilediğini ortaya koymuştur. Açlık ve vücudumuzdaki sonuçlarıyla ilgili araştırma Nobellik olmuştur.
Bu yolla hücrenin gereksiz parçaları atarak yenilenmesi Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi'ye ödül kazandırmıştır. Uzun süreli açlığın savunma mekanizmasını yenilediğine yönelik bir araştırma yazısı da İngiliz The Telegraph'ta yayınlandı. Açlıkla yeni akyuvar oluşumunun tetiklendiği ve bağışıklık sistemini yenilendiği yazıldı. Batı'da çığır açan araştırmalar bunlar, başkaları da var. Biz buna ORUÇ diyoruz. Bütün varlığımızla varlığın sahibine teslim oluyor ve teşekkür ediyoruz. Bizi yarattığı için, bizi bu memlekette Müslüman olarak yaşattığı için teşekkür ediyoruz. Ramazan, seçilmiş zamanlardır, tek başına değil, toplum olarak yaşanılan, birlikte teşekkür edilen günlerin adıdır. Sözünü ettiğimiz araştırmalar yapılmadan bin küsur yıl önce Hicret'in 2 nci yılında farz kılındı ve bizim peygamberimiz, Seçilmiş İnsan Muhammed Mustafa da vefatına kadar 9 Ramazan oruç tuttu.

gazete

3 Mayıs 2018 Perşembe

1 Mayıs’tan geriye kalan

Ahmet TEZCAN

1 Mayıs’tan geriye kalan

3.5.2018

1 Mayıs'tan, "işçi ve emekçi bayramı"ndan geriye sadece bayrak, flama, patlak balon ve her türlü atıklar kaldı. Atık şampiyonu her zamanki gibi yine pet şişeler oldu. 1 Mayıslarda zaten en çok LAF, ardından da bolca su tüketilir. Atılan nutuklardan geride kalan olmaz ama su tüketimini pet şişelerden anlarız. O gün belediyeler ve çöp toplayıcılar sabaha kadar söylene söylene 1 Mayıs atığı topladılar. Sendika kelime olarak bize Fransızca "syndicat" kelimesinden geçmiş, "ortak çıkarları korumak için oluşturulan birlik" anlamına geliyor. Diğer ülkelerde "union" kelimesiyle karşılanıyor bu sözcük, Araplarda da "ittihad" yani birlik..

***

Günümüzdeki meslek örgütlerine ben hiç sıcak bakmıyorum, bakamıyorum çünkü bu örgütlerin – kusura bakılmasın ama– mensuplarını sömürmekten başka işe yaramadığını düşünüyorum. (Esnafsanatkâr kuruluşları, odalar, borsalar da buna dâhildir.) Bunu anlamak için aidat ödeyen sade üyelere; örgütten, dernekten, sendikadan, odadan v.s. meslek kuruluşundan nasıl bir hizmet aldığını sormak yetecektir. Ne yapmış, dünyadaki hangi ileri uygulamayı kazandırmış da üyesinin satışını, gelirini, sosyal seviyesini yükseltmiş sormak lazım?! Yalnız bu soruyu soracaklarınız, sendikada, esnaf teşkilatında, odada, borsada vs meslek kuruluşunda "yönetici" konumunda olmamalıdır. Çünkü onların varsa kendi işleri dışındaki bu meşguliyetten yani meslek temsilciliğinden edindikleri konfor hayli yüksektir. Önemli bir gelir ve hatırı sayılır makamlar sağlanmaktadır. Üstelik çeşitli adlar adı altında yaptıkları dünya gezilerini de asla kendi gelirleriyle yapamazlar.

***

1 Mayıs mitingleri üyelerin gazını almak için yapılan eylemlerdir, günlerce hazırlığı yapılır ama işçi-emekçi adına elde edilen pek bir şey yoktur. Herkes kendi ideolojik görüşü doğrultusunda bir şeyler söyler geçer. (Ankara'da o meydana "Anadolu Meydanı" demeye dilleri varmadı.) Masraflar da yine işçinin emekçinin kesesindendir. Bu yüzden 1 Mayıslarda meydanlar dolmaz daha çok "tatil" olarak değerlendirilir. Sendikalardaki sert hiyerarşik yapıyı da hiç anlayamam, kayıtsız şartsız itaat gerektiriyor. Böyle bir ilişki içinde "sendikacı" üyesi tarafından sorgulanabilir, "aldığın aidatı nereye, nasıl kullanıyorsun?" denebilir mi? Konfederasyon, Birlik, Sendika v.s.. Aynalı, camlı, kaplamalı, kapalı garajları son model makam araçlarıyla dolu merkez binalarına bir bakın söylediklerimin nereye vardığını göreceksiniz. "Az bile söylüyorsun" diyeceksiniz.

gazete