26 Nisan 2018 Perşembe

Yeni bir eşikten geçerken

Ahmet TEZCAN

Yeni bir eşikten geçerken

26.4.2018

Bakın, biz koskoca bir imparatorluk idik, terk ettiğimiz 24 milyon kilometrekarelik coğrafyada 64 devlet kuruldu.
Şöyle oldu böyle oldu neticede koca imparatorluk, içeriden dışarıdan büyük gayretle yıkıldı. İçinden kazıyıp atılamayan halk, elinde kalan 780 bin kilometrekarelik toprak parçasıyla "Türkiye" adıyla bir yurt tutmayı başardı.
Yurt tuttuk da tam anlamıyla bir devlet olmayı başarabildik mi? Bunu söylemek zor ama o yoldayız ve kararlılıkla ilerliyoruz, taş koymazlarsa başaracağız..

Cumhuriyete geçişimiz çok sorunlu oldu, büyük bedeller ödedik.
Gücümüz ve enerjimiz yok edildi, çok insan kaybettik. Medeniyet tasavvurumuz altüst oldu. İmparatorluk topraklarında kurulan devletlerle düşman edildik, halklarıyla aramızı açtılar. Bilhassa İslam âlemine ve dahi petrol kaynaklarına sırtımızı dönmemizi istediler.
İmparatorluğumuzu yıkanlar Türkiye'den ellerini hiç çekmediler. Bu coğrafyada kendi başına karar veren bir güç oluşsun istemediler.
Eskiden devletlerin şirketleri vardı, şimdi şirketlerin devletleri var ve amaçlarına ulaşmak için her türlü mekanizmayı kullanıyorlar.
Son yüz yılda kendileri 10-15 lider ve hükümetle, istikrar içinde yönetilirken Cumhuriyet Türkiye'si iki başlı yönetim altında 60 küsur hükümetle yönetilememiş, darbeler ve suikastlarla bu milletin yolu kesilmiştir.

İçeriden ve dışarıdan kuşatma sürüyor.
Türkiye'yi birbirine düşürmek her türlü mekanizmayı kullanıyorlar. Baykal'ın kasetle indirilmesi sadece CHP'nin iç meselesi değildir, MHP'nin bölünmesi de MHP'nin meselesi değildir. Bütün bunlar baştan sona Türkiye'nin meselesidir. Nerede yumuşak karnınız varsa oraya saldırıyorlar. İçeriden, dışarıdan, açık-gizli yürütülen her türlü kumpas, saldırı ve suikastlarda içimizden birilerinin kullanılmasıdır en büyük 'handikap'ımız.
Ağacı kesen baltanın sapı ağaçtandır. Gafili ve haini bol bir ülkeyiz maalesef. Tescilli hainlerin varlığı devlet ricali tarafından da vaktiyle bizzat ifade ve itiraf edilmişti.
Sinema, tiyatro ve medyamızı oluşturamadığımız içindir ki bir avuç elit, yoz ve seçkin mütegallibe ile yıllarca uğraştık. Bu mekanizmalarla hem baskı kurdular hem kendilerini haklı çıkardılar, milletin temsilcileri görev aldığında da bir kaşık suda fırtına kopardılar.

Aklın yolu birdir, acil yapılması gereken; adı ne olursa olsun sağlıklı bir yönetim sisteminin hemen kurulmasıdır. Türkiye büyümek, güçlenmek istiyor ve buna mani olmak isteyenler var. Şapkaya dikkat.. Vatandaşın şapkayı önüne koyup bir kere daha düşünmesi gerekecek.

gazete

19 Nisan 2018 Perşembe

Her semtin taksisi farklı renkte olsun

Ahmet TEZCAN

Her semtin taksisi farklı renkte olsun

19.4.2018

Ticari taksiler, taksiciler konusu baştan aşağı elden geçirilmeye muhtaç bir iş koludur. (Dolmuşçuluğu da siz ekleyin.) Taksici cinayetlerinden UBER kavgalarına, giyim-kuşamdan rengine ve gün geçtikçe şehir nüfusuna paralel hızla artan sayılarına bakınca ticari taksiler için yeni bir düzenlemenin zarureti kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Yalnızca şehirdeki trafik kazaları istatistiği bile bunu zorunlu kılmaktadır zira şehirdeki kazalarda ticari taksi payının hayli yüksek olduğu söylenmektedir.

Taksiler, taksiciler en evvela memleket kültürünün aynasıdır. Yalnız bizim ülkemiz için değil bu, bütün dünyada taksiler bulundukları ülkenin kültürel kimliğini yansıtan iş kollarının başında gelir. Japonya'da taksicilerin beyaz eldivenle görev yaptığını ve Japonya'da takside unutulan bir eşyanın pek kaybolmadığını söylerler. Şimdi bu durumu bizim ülkemizle kıyaslayın bakalım ne çıkaracaksınız?! Yalnız şunu da hemen söylemeliyim ki; Ankara'da kela kibar taksiciler, sayıları çok değilse bile yok değiller, sık olmasa da onlara rastlıyoruz. Her halde çalışma saatlerine göre taksici profili değişiyor?! Geçenlerde sabaha karşı birisiyle az kalsın.. Haklı olduğumuz halde para verdik kurtulduk.
Kütüphane haftasında taksi duraklarına ve taksilere Dede Korkut, Nasretttin Hoca türü hikâye kitapları konulsa Ankara'yı "her köşede bir kütüphane" misali "Kütüphane Şehir" haline getirsek diye bir teklifim oldu, "Konu belediyenin" veya "Taksici Odası ile görüşün" dendi.
Kütüphaneler Genel Müdüründen başka kimseden bir cevap alamadım, onların da işi başından aşkın. Büyükşehir Başkanı Mustafa Tuna'nın ise randevu listesindeki talep sayısının 4 bini geçtiğini gazeteden okuyunca ondan da bir umudum kalmadı.

Bugün taksiciler için yeni bir teklifte bulunacağım, bakalım kim ilgilenecek?!
Derim ki; HER SEMTİN TAKSİSİ FARKLI RENKTE OLSUN.. Ankara'da bir ifadeye göre 9 bin ticari taksi faaliyet gösteriyor. TİCARİ deyince her ne kadar SARI RENK hâkimiyeti söz konusuysa da; bütün tonlarına rastlamak mümkündür.
O halde her semtin taksisi farklı renkte olsun ve kimin nerede çalıştığı da belli olsun, söz gelimi Gölbaşı taksisi akşamüstü Kızılay'da çalışmasın. Mesela Beştepe taksileri TURKUAZ olsun, Keçiören'inki YEŞİL.. Çankaya, bayrak gibi KIRMIZI bir renk seçse -semtlerinde çalışan taksiler içinfena mı olur?! Böylece bir rekabet de ortaya çıkar ve temizlikte dürüstlükte yarışırlar diye düşünüyorum. Fikri olan bize yazsın, bilelim ki uçuk bir teklifte bulunmadık diyelim, işte posta adresimiz

gazete

12 Nisan 2018 Perşembe

Parkinson son değil..

Ahmet TEZCAN

Parkinson son değil..

12.4.2018

Sabah'ta bu başlıkla çıkmıştı hastalıkla ilgili haber. Evet, son olmamalı, yeter ki farkında olalım. Dün, 11 Nisan Dünya Parkison Günüydü, hafta boyunca da etkinlikler olacakmış. Dernek yetkililerinin radyoda anlattıkları ile adeta ürktüm.
Çünkü Parkinson sadece bir ihtiyarlık hastalığı da değil ve artık gençlerde de görülebiliyormuş.
"Derdinde olmayan deveyi görmez" derler.
Gerçekten ne ailede ne çevrede böyle bir dertle karşılaşmadığımız için dinleyip geçiyoruz. Oysa öyle bir çağda yaşıyoruz ki -Allah muhafaza- bir gün bir titreme ile dehşete düşmeyeceğimiz garanti değil. Hastalık sadece titreme ile de belli olmuyor; kronikleşen depresyon, kabızlık, hattâ koku almada sorun yaşamaya başlamak bile parkinsonun belirtileriymiş ve hasta zamanla günlük basit ihtiyaçlarını bile tek başına karşılayamıyormuş.
Tedavisi de yok üstelik..
Ancak bazı ilaçlar ve cerrahi müdahaleyle hafifletilebiliyor..

Hastalığa en önemli sebebi "dopamin" denilen kimyasalın artık bedende üretilmemesi, bu da hareketi ve kişinin ruh halini etkiliyor. Dopamin azaldıkça belirtiler baş gösteriyor. Uzmanların ifadesine göre; elde veya başparmakta kontrolsüz hareket, çene ve dudakta hafif titremeler parkinsonun en sık görülen belirtileri.
Bacak kaslarının seğrimesi ve el yazısındaki ani değişmeler buna dahil.. Her el titremesi de parkinson hastalığı anlamına gelmiyor.
Yürürken adımlar küçülür, ayak sürüklemede zorlanılır, kaslar sertleşir dolayısıyla hareket kısıtlanıyor ve de ağrılar oluşuyorsa "Parkinson" ile karşı karşıyayız.
Konuşmada hızlanma, zorlanma ve kısık ses, cümleler arasında durmama, tereddüt, konuşmanın monotonlaşması hastalık belirtisi olabiliyor. Yaş, cinsiyet ve kalıtımsal özellikler parkinson için çok önemli sayılıyor.

Hastalığın yol açtığı sorunların kontrol altına alınması yine hastalığın erken teşhisine bağlı. Elektrik dalgalarıyla belirtiler hafifletilebiliyormuş.
Daha çok taze sebze ve meyve, tam tahıllı gıdalar lifli yiyecekler tavsiye ediliyor. Bir de düzenli egzersiz.. Masaj ve akupunktur hastanın rahatlamasına yardımcı oluyor. Velhasıl dünyanın bin bir türlü hali var, "Bende olmaz" demeyeceğiz, dikkatli olacağız, zor gelmeden yaşantımızı ayarlamakta fayda var. Tıp ilerledi, özellikle bizim ülkemizde her türlü hastalığın tedavisi için uzmanlarımız, gönüllü dernekler var. Hasta sahipleriyle yakın temas ve dayanışma önemli. Bilgilerimizi tazeler, yeni şeyler öğrenebiliriz. Her türlü hastalıktan Allah korusun diyorum ve tüm hastalara şifalar diliyorum

gazete

5 Nisan 2018 Perşembe

Ankara’nın kararları

Ahmet TEZCAN

Ankara’nın kararları

5.4.2018

"Geleceği öngörmek kolay değildir, çoğu zaman mümkün değildir. Ama olası gelecek senaryolarını kurgulamak mümkündür. Geleceğe etki eden trendleri tespit etmek, etkilerini incelemek mümkündür. Buna göre tedbir alınabilir." Bu cümleyi Gelecekhane adlı bir internet sitesinden aldım. Büyüklerimizin şu sözünü de ilave etmişler; "Geleceği öngörmenin en iyi yolu onu var etmektir." Ankara'nın bozkırın ortasında 5-6 milyonluk bir şehir olacağı öngörülmüş olabilir mi? Başkent yapanların bile 400 bin nüfuslu bir şehir planladıkları kayıtlarda geçiyor.

***

Neyle meşgulseniz, hayatınız dâhil neyi kuruyor, kurguluyorsanız gelecek öngörünüzün sağlam olması gerekiyor. Geçmiş geride kaldı, gelecek bir ölçüde bizim kararlarımıza bağlı. Ankara'da bugünlerde ilginç şeyler oluyor. İnsanların, şehirlerin, ülkelerin geleceği bir kararla değişebiliyor. Sene 2018 ve Türkiye ilk nükleer santral için bir adım attı. Bu çok önemli bir adım. Bir eşik atlıyor Türkiye, ilerletmek için güçlü olmanız gerekiyor. Geleceğin dünyasında gücünüz enerjinizdir. Peki, bu daha önceden öngörülemiyor muydu? Tabi ki biliniyordu ve lakin kendi kararlarınızı kendinizin uygulama şansı oldukça düşüktü. Biz bir enerji coğrafyasında yaşıyoruz, Batı'nın enerji ihtiyacının büyük kısmı bizim coğrafyamızdan sağlanıyor. Ama atomun parçalandığı gün nükleer enerji dünyanın gündemine girmişti.

***

Bugünlerde Türkiye'yi en çok düşündüren ve uğraştıran Suriye meselesidir. Orada güç bulunduran ABD aynı zamanda dünyanın nükleer şampiyonudur. Tam 100 santrali faal durumdadır Amerika'nın ve elektrik enerjisinin beşte birini nükleerden sağlamaktadır. Fransa 59 santralle ikinci sırada, Japonya 43 santralle üçüncü ve Rusya 35, İngiltere 23 nükleer santrale sahip. Çin ise 20 yeni nükleer santral inşa ediyor. Dünyanın önde gelen aktörleri aynı zamanda enerjinin de her türlü oyuncularıdır. Silah sanayi de bunun paralelindedir. Paris'in, Brüksel'in ortasında nükleer santraller işletilirken sözde çevreci ve insancıl kaygılarla Türkiye'deki santral girişimi yıllarca engellenmeye çalışılmıştır. Uzaya çıkmakla, yerli silah sanayini kurmakla ve enerjide nükleer duvarını aşmakla Türkiye çok isabetli kararlar almıştır. Ankara'nın bu kararları Türkiye'nin geleceğini kurmaktadır. Bunların ilkokuldan başlayarak çocuklarımıza da anlatılması gerekir.

gazete