28 Aralık 2017 Perşembe

Boru sesi kalacak mı?

Ahmet TEZCAN

Boru sesi kalacak mı?

28.12.2017
Cenazelerde artık Şopen yerine Mustafa Itrî Efendi'nin Segâh makamındaki Tekbir'i çalınacak. Peki, saygı duruşlarımızdaki BORU yani Tİ SESİ kalacak mı? Cenaze marşını değiştiren irade şuna da bir el atsa da cenazelerimizde Amerikalılardan miras, 60 küsur yıldır çalınan boru sesini dinlemesek, dinlettirmesek?!
Değiştirmemiz gereken yalnızca cenaze marşımız ve Tİ sesi değil, başkaları da var elbet.
"Ti sesi neyin nesi?" diye bundan epeyce bir süre evvel sormuştuk da kimseden cevap alamamıştık.
Cenaze marşı değişikliği umudumuzu artırdı. Aynı irade Tİ sesine de el atacaktır umarım?!
***
Ti sesi Kore savaşından bu yana var, öncesinde böyle bir şey yok. Ne zaman İstiklâl Marşımız okunacak ve saygı duruşunda bulunacak olsak hemen boru sesi devreye giriyor ve ardından milli marşımızı okuyoruz. Kimse farkında değil, alışkanlık olmuş. Ti sesi olmadan olmuyor mu yani? Kore de Amerikalılarla birlikte savaştık. (Niye ve kimin adına o da kocaman bir sorudur. Derdimiz neydi de Mehmetçiklerimizi Anadolu'dan koparıp oralarda şehit verdik, 4 bine yakın canımızı ne uğruna yitirdik anlaşılır gibi değil. Bir kere bu savaş bizim savaşımız değildi ki?!
Neyse bu bugünün konusu da sorusu da değil.)
***
İşte o savaşta Amerikalılar boru çalarak ölülerini ülkelerine gönderiyorlardı. Zamanla bizim o güzelim şehitlerimizi de memlekete yollarken aynı şeyi yaptılar. Mevtanın yükleneceği uçağın başında, cenazemizin huzurunda boru çalmaya başladılar. O gün bugün alışkanlığımız oldu, sadece cenaze merasiminde değil, "Saygı duruşu-İstiklal Marşı" anonsu duyulur duyulmaz Tİİİİİİ diye bir ses duyuyoruz. Peki, bu Tİ sesi neyin nesi? "İnsanlar Yaşadıkça" filminden alınan bir ezgidir aslında. Amerikan iç savaşında General Butterfield bir beste yapmış, o beste onlar için ağıt olmuş. Bizim için hiç bir anlamı yok. Ama o gün bugün ABD etkisindeki tüm memleketlerde bu boru çalınır olmuş.
***
Velhasıl bu Tİ SESİ de saygı duruşumuzdan derhal çıkarılmalı ve hiçbir yerde çalınmamalıdır. Cenaze marşımızdan Şopen'i çıkarıp bundan böyle bandonun TEKBİR bestesini çalmasına karar verenler bunu da yapmalılar. Saygıya durmak için boru sesi duymamıza hiç ihtiyaç yok.
İçişleri Bakanı Soylu'dan da polis araçlarındaki MAVİ-KIRMIZI çakarların rengini değiştirmesini bekliyoruz. Çünkü bu renkler de masum değildir, teşkilatın kuruluşunda eli olanlar Amerikan bayrağını ışıkla yansıtmayı sağladılar. Çakarlar neden bayrağımızın KIRMIZI-BEYAZ millî renkleriyle çakmasınlar?
Evet, bu millî bir tavırdır, siyasî değil..

gazete

14 Aralık 2017 Perşembe

Ankara Mevlevîhânesi

Ahmet TEZCAN

Ankara Mevlevîhânesi

14.12.2017

Altındağ Belediyesi çok önemli bir iş yaptı. Yol geçirme bahanesiyle 65 sene evvel yıkılan Ankara Mevlevîhânesi yeniden inşa edildi. Tam da Hazret'in 744 ncü Vuslat yıldönümüne rastladı, isabet oldu. Mevlevîhâne bugün törenle açılacak. Başkan Veysel Tiryaki'ye müteşekkiriz, takibini de yine kendinden bekleriz.
Başkentin başkanları hepsi birer Mevlâna muhibbi, yani hayranı ve sevenidir zaten. Bu tür faaliyetler onlara çok yakışıyor.
Konya bu faaliyetin "asitane"si yani merkeziydi.
Bir zamanlar Balkanlar'a, Şam'a, Bağdat'a kadar sayıları 200'ün üzerindeki bütün Mevlevîhânelerin kadrosu Konya'da yetiştirilir, görevlendirilir ve takip edilirdi.

***

Bizim ordularımızdan önce dervişlerimiz bu coğrafyayı gönülleriyle fethetmişlerdir.
Hangi dinden, inançtan olursa olsun onların tek hedefi vardı; İNSAN... Mevlevîlik bir ruh ve terbiye mimarisidir. Bir ahlak, fazilet, meziyet ve edep mektebidir, bir sistemdir başlı başına. Günümüz deyişiyle bizatihi insana yapılan yatırımdır. "Buralara noksan gelen tamam olur." Ancak, Mevlevîhâne inşası, ihyâsı anlamına gelmiyor, icrâsına bakmak gerekiyor. Eğer takip edilmez, bilgisiz, sevgisiz, saygısız ellere terk edilirse sonuç hüsran olur. Nitekim semazenliğin "nişandüğün malzemesi" olması bundandır.

***

Mevlana "Gel" diyor... O bu çağrıyı yaparken insanları Konya'ya çağırmıyordu elbet. İnsanı kendine çağırıyor, önce bizim kendimize gelmemizi istiyordu.
KENDİMİZ, çok derin bir meseledir, BİZ olma duygusudur ki bugün buna çok ihtiyacımız var. Mevlâna "Dinle" diyor..
Mesnevi'sindeki 26 bin beyitin birinci kelimesi, ilk sözü, ilk çağrısıdır ve başlı başına bir mesajdır sanki. Şimdi hep söyleyen olduk maalesef, dinleyenimiz yok, kimse kimseyi dinlemiyor. Aileden başlayarak bunu her yere uzatabiliriz. (Bütçe görüşmeleri naklen yayınlanıyor, 5 dakika seyredin yeter.) Ağzımızın ölçüsü de kalmadı, O'nun "Her ağzına geleni söyleme, her önüne konulanı yeme" tembihi tam da bizim için.

***

O doğumunda Celâleddin idi, yaşadığı ve yaşattıklarıyla "Mevlâna" oldu ve döneminde bu isim hiç kullanılmadı. Yeryüzünde ölüm günü kutlanan tek insandır O, ve de biz onu layıkıyla anlayamadık. Anlamak için "harf kabuğunu kırın" dedi onu da kıramadık. Hülâsa Mevlevîhâneler bugün bunun için gereklidir. Ankara Mevlevîhânesi'nde, O'nu erbabından dinlemeli, adabınca Mesnevî okumaları yapılmalı diyorum. Başkent'e yeniden kazandırdıkları için Veysel Tiryaki'yi kutluyorum

gazete

7 Aralık 2017 Perşembe

Anneler ölmesin bebekler de..

Ahmet TEZCAN

Anneler ölmesin bebekler de..

7.12.2017

Bizim ülkemizde yılda 1,5 milyon bebek dünyaya geliyor. Bu, aynı zamanda bir o kadar annenin de doğum yaptığı anlamına geliyor. Dolayısıyla her yıl 3 milyon insanın sağlık ve beslenme bakımından biraz daha fazla dikkat ve hassasiyete ihtiyaçları var. Sadece sağlık ve beslenme değil tabi, bu bireylerin aile ortamı da bir o kadar önemlidir..
***
Eskiden Kale'sinden Kule'sine kadar derdik, Başkentin hinterlandını ifade etmek için.. Şimdi bu ifade Ankara'yı kuşatmıyor, içeride bile kalıyor.
Söz gelimi yalnızca Aydınlıkevler'de 500 bin nüfusun yaşadığı, bir Ankara'dan söz ediyoruz. Ankara hem yatay hem dikey büyüyor artık, şehir sınırı il sınırı oldu ki belediyenin büyükşehir hizmet sınırı da zaten o sınırlardır.
Başkent için 6 milyon nüfustan söz ediliyor, böyle yoğun bir nüfus içinde annelerin, bebeklerin çok özel bir yeri vardır ve olmalıdır.
"Hiçbir bebek annesiz büyümesin, hiçbir anne evlat acısı çekmesin" Kim katılmaz bu temenniye?! Bir dua, bir yakarış gibi olan bu dileğe katılmamak mümkün mü?! Minicik bebeklerin anneleriyle beraber ve tüm aile bireylerinin her bakımdan hassasiyete ihtiyaçları var. Sokaktan geçen bir sürücünün korna çalarken bile bunu düşünmesi lazım.
Etrafta, her hangi evde mışıl mışıl uyuyan bir bebeğin o korna sesi ile nasıl irkileceği hiç hatırdan çıkarılmamalıdır.
***
Son yıllardaki araştırma ve gelişmelerin doğum hekimliğini çok değiştirdiği, genetik alanından, anne karnındaki bebeğe ve doğum sonrasına kadar teşhis ve tedavide pek çok şeyin inanılmaz şekilde değiştiği, ancak bunun muntazam takibe bağlı olduğu uzmanlarınca ifade ediliyor. Dünyada her yıl 500 bin anne ölümü oluyor ve bu ölümlerin yüzde 99'unun gelişmekte olan ülkelerde meydana geliyormuş. Ülkelerin bu alandaki bütün çabaları; anne ve bebek ölümlerini azaltmak ve sezaryen oranını düşürmek olarak açıklanıyor. Bebek ölümleri zaten ülkelerin gelişme indeksinde çok önemli bir ölçüt.
Yani nasıl bir memlekettir ilk önce bebek ölümlerine bakarlar ve o ülkenin notunu verirler. Şimdi en yeni rakamı bizzat Sağlık Bakanı Ahmet Demircan'dan veriyorum; açıklamayı bakanlığının bütçesi görüşülürken yaptı. Binde 40 olan bebek ölümü oranı 9,4'e ve binde 64 olan anne ölüm de 14'e düşmüş ki daha aşağılara düşmesi dileğiyle son derece sevindirici bir sonuç.
***
Böylesine bir hassasiyetin sağlık sektörü içindeki bir takım kurumlar ve elemanlarınca istismarı da hiç akıldan çıkarılmamalıdır.
Sezaryenle doğum oranındaki artışlar söyletiyor bize bunları. Bizim de maksadımız; öncelikle sağlıklı bir neslin yetişmesi, anne ve bebeklerin sağlıklı ortamda bulunmaları, doğum birimlerinde canını dişine takan uzman ve yardımcı personelin hatırdan çıkarılmamalarıdır.

gazete