29 Temmuz 2017 Cumartesi

Sağlıksız haberler

Ahmet TEZCAN

Sağlıksız haberler

29.7.2017

Sağlık haberleri toplum için çok önemlidir, her gün yığınla haber yayınlanır medya organlarında. Bunun için basın yayın organlarının bilhassa bu sektörü izleyen özel sağlık muhabirleri tahsis edilmiştir.
Bir çeşit sağlık haberi var ki "SAĞLIKSIZ HABER" demeyi ben daha uygun buluyorum.
"Doktora yumruklu saldırı", "Hasta yakınlarından ölüm tehdidi", "Doktora silahlı saldırı" veya "Hatalı ameliyatlar" bunların başında geliyor. Bir yeni tedavi şekli, bir buluş filan değil, düpedüz sağlıksız sağlık haberleri bunlar. Dün yine ekranlarda ve gazetelerin 1. sayfasındaydı böyle bir haber. Yüksek İhtisas Hastanesinde ve yine doktora saldırı haberiydi. Canını kurtarmak için doktor kendini ameliyathaneye kilitlemiş. Şiddetle kınıyor ve asla tasvip etmiyorum..

***

Doktorluk veya hekimlik bizde bir başkadır, belki de meselenin sırrı buradadır.
Şiirlerimize, şarkılarımıza konu olmuş nice doktor hasta hikâyelerimiz vardır. Rahmetli Karakoç; "Doktor benim derdim bambaşka bir dert/Ağrıyan yerimi sorma boşuna/ Yazdığın reçeteye değer mi zahmet/Kağıtla kalemi yorma boşuna.." derken belki bir gönül macerasıydı dile getirilmek istenen..
Yine Karakoç'un "Ne ilaç var ne de sargı/ yaradan utanan benim" mısralarındaki sefalet ve çaresizliği de Türkiye çok çok aşmıştır.
Her ilimizde devasa şehir hastaneleri bir bir hizmete sokuluyor ve Avrupalardan bile hasta kabul eden nice uzmanlarımız var. Yüksek İhtisas da bunlardan biri..
Doktor, eleman, alet-edevat sıkıntımız yok, ilaç sıkıntımız yok, para sıkıntımız hiç yok ya da aşılabilir düzeyde.

***

Velhasıl çocuklarımızın bile olmak istediği ilk meslektir doktorluk ama doktor veya hasta olunca işler değişmektedir.
Evet, hasta ve yakınları olarak istenilen kalitede davranış gösteremeyebiliriz belki, "cahil" de olabiliriz.. Evet, hayati derecede kazalarla sonuçlanan bir yığın ihmalimiz vardır. Ama neticede hasta olan hastası olan biziz, moralimiz de bozuk.. Çünkü çok sevdiğimiz saydığımız birinin hayatıdır belki söz konusu olan.. Ama ne olur meseleye bir de karşı taraftan bakın! Yüksek İhtisas'ta 150 doktor olayı protesto etmiş, vallahi biz hastanedeki bir haksız muameleyi "özel pankartlarla" protesto için üç hasta yakını bulamayız. Lütfen siz de kendinize bir bakıverin ne olur?! Nedir eksik olan hep beraber bulalım. Yoksa Tıp Fakültelerinde Anatomi, Fizyoloji gibi temel tebabet derslerinden önce "insanlık" mı okutalım?!

gazete

20 Temmuz 2017 Perşembe

Yeni müfredat ve Fulbright..

Ahmet TEZCAN

Yeni müfredat ve Fulbright..

20.7.2017
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz 2017-2018 eğitim dönemi için yeni müfredatı açıkladı. Yeni müfredatın saha çalışmalarıyla, 100 bine yakın öğretmen ve velinin katılımıyla hazırlandığı söylendi. Müfredat Arapça kökenli bir kelime, "ferd" kelimesinden hatırlarız, "bütünü oluşturan ferdler" anlamına geliyor. Yeni müfredatın ayrıntılarına ulaşılabilir ancak bakanın şu cümlesi çok önemli:
"Gelecek nesillerin daha donanımlı olabilmesi için müfredatın yenilenmesi ihtiyacı doğurmuştur."
15 Temmuz Demokrasi Zaferi ve Millî Birlik Günü de öğretim programlarında yer alıyormuş.
***
Şunu mutlaka söylemeliyim; müfredata el atmada çok geciktik. Müfredat çalışmalarının tarih içindeki seyri ve rol alanları mutlaka bir kitapçık halinde hazırlanmalı ve milletimiz bu konuda aydınlatılmalıdır.
***
Balta Limanı Anlaşmasının Osmanlı'yı çökerten anlaşmalardan olduğu söylenir.
Aynısı ve bin beteri olarak 1995'deki Gümrük Birliği Anlaşması için söylenir.
Ülkemizin bu anlaşmayla ekonomik olarak darboğaza sürüklendiği, üretimin tümüyle ortadan kalktığı ve tüketimin dayatıldığı anlatılır.

ABD ile 27 Aralık 1949 tarihinde imzalanan bir anlaşma vardır;
"Fulbright" anlaşmasi..
***
Türk Milli Eğitim sistemini altüst eden Fulbright anlaşması da tek parti döneminin son hükümeti tarafından alelacele imzalanmıştır sanki. Cumhurreisi İnönü'dür, Başbakanı Şemsettin Günaltay, (sözde) Milli Eğitim Bakanı da Banguoğlu..
Bir sonraki hükümetle Menderes artık yönetimi devralmıştır.
***
Anlaşmanın 5. Maddesiyle 4'ü ABD'li 4'ü TC vatandaşı olmak üzere 8 üyeden oluşan Komisyon'un fahri başkanı da ABD Büyükelçisi oluyor. Hâlâ çalışmalarını sürdürüyorsa personel politikaları, ders programları ve pek çok konuda stratejik kararlar öneren, "Milli Eğitimi Geliştirme" adlı bir başka komisyon daha vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı. Şimdilik "anlaşma" hakkında bunları söylesek yeterlidir.

gazete

14 Temmuz 2017 Cuma

15 Temmuz yüreğin galibiyeti..

Ahmet TEZCAN

15 Temmuz yüreğin galibiyeti..

14.7.2017

Toplumların huzur ve sükûn hali ki biz ona tek kelimeyle BARIŞ diyoruz, çok önemlidir. Bir coğrafyada barış içinde yaşıyorsanız her türlü üretime en uygun haldesiniz demektir. Sanatı, estetiği üretme keyfiyetiniz vardır; güzelliği, zarafeti yaşarsınız. Bir yüksek algı ve anlayış kazanırsınız.. Bu anlayış şehirlerinizden mobilyanıza kadar her şeyinize yansır ve yaşam kaliteniz de buna paralel olarak yükselir.
Mezarlarınızda bile görülür bu durum. Bir eski mezarlara, mezar taşlarına bakın bir de bugün; mermer plakalardan ibaret mezarlıklara..
İçinde yatanın değil, bizim anlayışımızın, inanışımızın, bakış kalitemizin göstergesidir. Çoğu mezar taşlarının üzerinde "Hüvelbaki" ya da " El Fatiha" bile yazmıyor.

***

Bakar mısınız, şu son iki asır şu coğrafyada neler yaşadık? Hep savrulduk, savaşlardan, darbelerden, çalkantılardan, isyanlardan, kalkışmalardan başımızı alamadık. Ne sanatı, ne estetiği; doğru dürüst düşünemedik bile.. Yaşadıklarımızı, bakış-görüş-düşüncemizi sanata, estetiğe, konfora dönüştüremedik. Medeniyet adına bir çıkış yapamadık toplum olarak. Yeni bir medeniyet inşası ancak toplum huzur ve sükûn halindeyse mümkün olabilir. Üretme kapasiteniz, bakış kaliteniz artar o zaman.

***

Biz ancak karnımızı doyurduk, güvenli bir ortam aradık işimizi yapmak, çoluk çocuğumuzu yetiştirmek için.. Yani yaşamak için mücadele verdik bir bakıma. Çocuğumuza şöyle yön verelim, evimizin şurası şöyle olsun, bahçemize şu ağacı dikelim değil.. Bir işimiz, bir çorba aşımız, başımızı sokacak güven içinde bir mekândı tek düşüncemiz. Bu şehirde de böyle, köyde de..

***

Bunu biz mi böyle istedik, hayır?! Biz her anlamda potansiyeli çok yüksek bir toplumuz. Birilerini korkutuyoruz, korkuluyoruz belki?! Ya da çok önemli bir yerde oturuyoruz, birilerinin bizim bu oturduğumuz coğrafyada çok yüksek menfaatleri var ki öyledir. Ve bizi rahat bırakmıyorlar. Bizimle hesapları var, içimizde de kendi hesaplarına çalışan işbirlikçileri..

***

Savaş simetriktir; tankınızla topunuzla savaşırsınız. Yener ya da yenilirsiniz. Darbeler öyle mi? İşte 15 Temmuz.. Hiç beklemediğiniz bir anda tanklar, toplar, sokakta eli silahlı adamlar ve siz öylece yakalanırsınız, "memleket evladı" sandığınız kendi uçaklarınızdan atılan bombalara, açılan ateşlere karşı yüreğinizle karşı koyarsınız. 15 Temmuz, kalleşliğe karşı yüreğin galibiyetidir. Üzerinde çok düşünüp iyi değerlendirmek gerekir.

gazete

6 Temmuz 2017 Perşembe

Sivil toplum deyince

Ahmet TEZCAN

Sivil toplum deyince

6.7.2017

STK diyoruz kısaca, yani SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI.. Meslek kuruluşları, sendikalar, vakıflar, dernekler ve benzerleri bu kapsama giriyor.
STK'lar önceliği ve özelliği itibariyle bütün insanların ortak gayelerinden yola çıkarlar.
Gerçek sivil toplum örgütü en başta toplum yararına çalışacak. Demokrasinin gelişmesine katkısı olacak. Kâr amacı gütmeyecek. En önemlisi devletten ayrı hareket edebilecek. İnsanların ortak amaç ve hedeflerine bakıldığında ise; siyasi idareyi ve yönetimi kamuoyu oluşturmak suretiyle etkileyebilen bir örgütlenme türü olacak.
***
"Demokrasinin hâkim olduğu gelişmiş toplumlarda" diye başlayacaktım bundan sonraki cümleye ama günümüzde maalesef bu kriterlere sahip, "demokrasi ve insan hakkı" gözeten ülke bulmak çok güç. Pek çok ülkenin "çıkar üzerine ve ırkçı" bir yaklaşım gösterdikleri gerçeği apaçık görülüyor. Yani "demokrasinin hâkim olduğu gelişmiş ülke" ifadesi maalesef sadece LAF. Onların gelişmişlikleri gerçekte sömürüye ve güce dayanıyor o kadar. Anti parantez bu değerlendirmeyi yapmadan geçemedim.
Çünkü birçoğu kendi gizli servislerinin görünen yüzü veya güdümünde hareket ediyor.
***
Sivil toplum ilişkileri, siyasi ve sosyal ilişkilerin ve gelişmelerin kaçınılmaz sonucudur. Çağdaş toplumların hepsinde bu kuruluşlar vardır ve giderek ağırlıklarını daha fazla hissettirmektedirler. Kamu yönetiminin teşkilat yapısı dışında kalmış, resmi ve resmi olmayan hüviyetiyle vatandaş, bu kuruluşlarla merkezi ve yerel yönetimler üzerinde sistemli ve sürekli bir baskı oluşturabilmektedirler. Faaliyetini makbul kılan da zaten bu özellikleridir.
STK'lar sorumluluklarını yerine getirirken bir takım ahlaki değerlere de bağlı kalmaları gerekiyor. Bunlar nedir? İşte ne bileyim; dürüstlük, tutarlılık, açıklık, saydamlık, hizmet anlayışı ve yardımseverlik.
Şimdi içtenlikle etrafınızdaki bu nevi kuruluşlara bir bakın Allah aşkına.. Çok azı böyle bir manzara çiziyor değil mi? Çok aktif gözükenlerin bile neyi kimin parasıyla yaptığı bile belli değil. Alakasız işlerle uğraşanlar o kadar çok ki.. İsim zikretmeyeceğim ama "sivil toplum kuruluşu" olduğu halde araçlarında resmi plaka taşıyan meslek örgütleri bile var.
***
Bir önemli hususa daha değinmeden geçmeyeceğim. Çeşitli törenlerde mikrofon önüne konuşmacıların hitaplarına dikkat edin. Orada bir "yığın" insan toplanmışken konuşmacının öncelikli olarak; "Sayın Valim, sayın dekanlar, muhterem başkan vs" gibi en önde oturan birkaç resmi zevata seslendiğini göreceksiniz. En sonuna da "değerli katılımcılar veya vatandaşlar" cümlesi sanki lütfen ilave ediliyor.
Peki, orada toplananlar gerçekten "YIĞIN" olarak mı nitelendiriliyor da böyle davranılıyor. Hani "millet öncelikli" bir yapıdan söz ediyorduk, "Devletin milleti" olmaktan çıkmıştık, hani "millete hizmet" esas alınıyordu?! Ne tür toplantı olursa, dikkat edin bakalım size nasıl hitap ediliyor...

gazete