22 Haziran 2017 Perşembe

Nice ramazan ve bayramlara

Ahmet TEZCAN

Nice ramazan ve bayramlara

22.6.2017

İşte bitti, sayılı günler tez bitiyor. Bir Ramazan'ı böyle tamamlamış olacağız.
İnşallah gereği gibi yaşanmış olsun. 57 İslam ülkesi 1.7 milyar Müslüman'ı ilgilendiren Ramazan'ın bu coğrafyada tam anlamıyla mutlu, mes'ut, müreffeh yaşanacağı günleri özlemle ve umutla bekliyoruz. Üç milyonun üzerinde Suriyeliyi misafir ediyoruz, bunun 500 bini çocuk ve dünya bu drama hem sessiz hem eylemsiz. "İyi ki Türkiye var" dedirten bir konumla ülkemizin nice Ramazanlara ve bayramlara ulaşması samimi temennimizdir.
Ramazanlar, bayramlar, kandil geceleri seçilmiş zamanlardır.
Rabbimizin seçmiş olması seçilmiş olanı yükseltmekte ve yüceltmektedir.
Milyarlarca canlının arasından Rabbim insanı seçmiş ve yaratılmışların en şerefli makamına yükseltmiştir.

***

İnsanı anlamak bizatihi insanın kendini anlamasıyla mümkün olmaktadır, kendini anlamak ise kendini bilmektir bir bakıma.
Kişi kendini bildiğinde Rabbini bilip bulmakta ve vuslata ermektedir. Birbirimizi anlamak da neticede bu zincire bir halka olmakla başlıyor, aksi halde sağırlar körler diyalogu..
Seçilmiş zamanlar bizlere yüksek bir anlayış ve seziş kazandırıyor. Anlamak için de dinlemek gerekiyor. Sözün tek müşterisi vardır o da kulaktır. Dinlemek ilk kademe ise söz ikincisidir.
Beyinde ve bedende yaşanmamış olanın sırf söz olmasının bir anlamı ve ağırlığı olmadığını bilenlerdeniz.

***

Sözün davranışa yansımaması da ayrı bir durum, ağızdan çıkanı kulak duymazsa diğer uzuvların haberi hiç olmaz. Önce ağızdan çıkanı kulağın duyması gerekiyor. Biz eskiden "söz toplumu"yduk, Mevlâna'nın 26 bin beyitlik Mesnevisi de "Dinle" diye başlıyordu, şimdi "göz toplumu" olduk. Bütün yaşantımızı göze gözleme uygun kuruyoruz.
Evimiz, arabamız, giyim-kuşamımız bile göze gözleme uygun olsun istiyoruz. Halbuki bir düşünün söz organı da göz organı da başımıza yerleştirilmiştir ki akılla da bir yakınlık kurulmuş olsun. Birisi iyi bir söz söylüyorsa diyor Hz. Mevlana bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasındandır ve ekliyor; "Sözün içini elde etmek için harf kabuğunu yarmak gerek." Söze dair söylenecek çok söz var, sözün kokusu olur mu demezseniz bir misal daha vereceğim;
"Yalan söz söyleyenin soluğundan belli olur!" diye de bir söz var. Bizler de büyüklere ait bu sözlerin hatırlatıcılarıyız ki, arzumuz "sağırlar çarşısında gazel atma ya da körler çarşısında ayna satma" cinsinden olmasın.
Esas olan söylenenin sahibi olmaktır vesselam.
Kandiliniz, Ramazanınız mübarek olsun. Tuttuğunuz oruçlar da kabul ve makbul olsun, Allah sevdiklerimizle birlikte yeni Ramazanlara, bayramlara kavuştursun.

gazete

8 Haziran 2017 Perşembe

Yardım mevsimi

Ahmet TEZCAN

Yardım mevsimi

8.6.2017

Yardımlaşmanın en makbul olduğu aydır Ramazan, mal ile can ile ibadet edilen, aşırılıkların sükûn bulduğu bir güzel mevsimdir. Fakir fukarayı şimdi bulanlar saadeti, selameti bulurlar. Yoksa sosyal medya hesabından vaaz nasihat paylaşarak kalpler, vicdanlar tatmin olmaz. Gerçekten yardım zamanıdır ve isteyen bir yolunu buluyor.
Gazete haberiydi; garibanlar için "askıda çay" âdeti başlatmışlar, çay parası öderken beş fazla ödüyor ve "garibanları gözet" diye kahveciyi tembih ediyorlarmış. Yardımı askıya alma değil, askıda yardım.. Bu memleketin yardım kurumları tabi ki var ama nice ihtiyaç sahiplerine belki ulaşılamıyor.
Düzenli geliri olmayan, işinden, eşinden ayrılmış, iş bulamamış, aylardır beş parasız dolaşan insanlar yok mu? Oruç ayında türeyen pejmürde milyonerlere bakmayın siz, üstü başı düzgün fakat düzeni bozulmuş bir çok insan var sokaklarda, camilerde, kahvelerde..

***

Eskiden bakkala yazdırılırdı, her bakkalın bir veresiye defteri vardı. Bazı yardımseverler de gelir sıkıntılı vatandaşın veresiyesini kapatıverirdi. Bakkal bilirdi o durumda olanları.
Yardım almak da zordur çünkü. Eskiden aşevlerinin kapısı bu nedenle arka sokağa açılırdı. Demem o ki; bahsi geçen "askıda yardım" da bir seçenek. Evine ekmek alıyorsan bakkalına fazladan iki ekmek parası daha ödersin. Ya da garibana ulaştırması için kırtasiyeciye, hazır giyimciye, lokantacıya "askıda yardım" parası bırakırsın. İhtiyaç sahibini onlar bilir, bulur, ulaştırır. Alan el veren eli görmez. Yardımlaşmanın makbul olanı da budur zaten.

***

Anadolu'nun gani gönüllü insanları yardımlaşmanın her zaman bir yolunu buluyorlar. Benzer şekilleri vakıflar aracılığıyla asırlardır bu topraklarda uygulandı, SADAKA TAŞI bunlardan biriydi. Hanlarda ihtiyacı olan alır, olmayan takviye ederdi. Millet olarak asırlarca toplu yaşamamızın, ayakta kalmamızın hattâ millet olmamızın sırrı budur.
İşte Ramazan ayındayız, bir mübarek yardım mevsimindeyiz, evine ekmek götürememiş, çaya çorbaya muhtaç kimsenin kalmaması lazım. Bu milletin varlığı, en kötü gününde yoksuluna on kere yeter, önemli olan ihtiyaç sahibine ulaşabilmek. İşte mülteci kampları; milyarlarca lirayı buralara sığınmış biçarelere harcıyoruz, yurtlarından yuvalarından insanların sayıları milyonlarla ifade ediliyor. Milletin desteğiyle oluyor bunlar ve dünyada eşi benzeri de yok. Ankara'nın da nice yardımseverleri vardır. Toplum içindeki gizli dayanışmadır bizi ayakta tutan. Kimseye duyurmadan bunu yapıyorlar, kimi belediyeler veya sivil toplum kuruluşları gibi işin suyunu çıkarmadan ve reklama tenezzül etmeden yapıyorlar.

gazete

1 Haziran 2017 Perşembe

Oruç bizim iç meselemizdir

Ahmet TEZCAN

Oruç bizim iç meselemizdir

1.6.2017

Bir ibadet ayı olan Ramazan da popüler kültüre kurban oluyor. Ne yenilip içileceği muhakkak çok önemli ama bu müstesna ayın ruhunu kaçırıp meseleyi sadece yeme içme boyutuyla ele alırsak yanlış olur. Rükûlarımız, secdelerimiz çok kıymetli anlardır boşa harcanmasın, o anlar, Yaratan'ın bize en yakın olduğu anlardır. Ne yememiz değil aslında ne dememiz gerektiğini bilmemiz gerekir, iyi değerlendirmeliyiz. Bunu neden hatırlama ihtiyacı duyuyorum, şu sebeple: Ramazan pidesini haber yapmayan gazete ve televizyon kanalı kalmadı, "orucu bozan şeyler" on yıllar boyu tekrarlanmıyormuş gibi yine gündem oluyor. Esasen oruçluyken arzuyla bir bakışın, bir içten geçirişin bile bir bedeli olduğunu unutmayalım. Ramazanın, orucun sosyal boyutu bir yana aslında insanın iç meselesidir.

***

Prof. Dr. Yakup Basmacı hoca, muhterem dostumuz kalbesimya.com adresiyle bu meselelere etraflıca yer veriyor. Birçok üniversitede idarecilik yapmış bulunan Prof. Basmacı'nın çok değerli yanları var. Müsaadeleriyle saklı kalan bir yönünü anlatmak istiyorum, benim çok ilgimi çekmiştir. Zemzem kuyusunun iç ve dış tehdide maruz kaldığı bir dönemde Basmacı Hoca, Suud krallığının davetiyle zemzeme dalmış bir bilim adamıdır. Hazırladığı hidro-jeolojik raporla zemzem kuyusu için tedbirler alınmıştır. Müslümanlar için zemzem çok önemlidir. Binlerce yıldır hiç tükenmeyen zemzemin bir sebeple yok olmasının yankılarını düşünebiliyor musunuz? Tektonik olaylar bir tarafa yüzyıllar içinde Kabe-i Muazzama'ya ve Zemzeme kast edenler olduğu düşünülürse yapılan işin önemi ortaya çıkar. Bir bilim adamı olarak bunu kendisinden dinlemek lazım, söylemeden geçemedim.

***

Madem ramazan pidesinden mevzu açtık, devam edelim. Bilhassa unlu mamuller için söylenenleri dikkatten uzak tutmamak lazım. Rahat bir ibadet için oruç ayında insanın beslenmesi de muhakkak çok önemlidir. Unlu mamuller artık insan sağlığı için ciddi tehlikedir haberimiz olsun. Bizim mutfağımızda ekmeğin yeri önemlidir. Unlu gıdalara dayalı mamuller Türk mutfağının vazgeçilmezleridir. Ama bilhassa kan şekeri duyarlılığı olanlar için dikkatle tüketmek gerekiyor. Şeker hastalığı için "her üç kişiden ikisi" deniyor, bu çok yüksek bir orandır, bilinçsiz beslenmenin bir sonucudur. Çünkü şeker, sinsi bir hastalıktır. Artık ne unumuz eski un, ne de ekmeğimiz eski ekmek.. Uzmanların ifadesine göre; eskiden 14 olan buğdaydaki kromozom sayısı 42'ye çıkmış, bunun da birçok hastalığa yol açtığı bilimsel olarak tespit edilmiş bulunuyor. O halde sağlığımız için alışkanlıklarımızı değiştirmek zorundayız. Hava serin ama günler uzun. Çok yiyerek açlığı erteleyemediğimiz gibi çok su içerek susuzluğumuzu da gideremiyoruz. Hepsinin dengeli alınması gerekiyor.

gazete