27 Nisan 2017 Perşembe

Bu Avrupa var ya?!

Ahmet TEZCAN

Bu Avrupa var ya?!

27.4.2017

Ülkemizdeki sistemi değiştiren referandum öncesi Avrupalı liderler Papa'nın başkanlığında Vatikan'da toplanmıştı malum.. Akabinde bütün liderlere papalık antetli birer bilgi notu dağıtıldığını, bu notta dünyadaki olaylara ilişkin Vatikan'ın yaklaşımının anlatıldığını yazmıştım.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin "Türkiye'yi İzleme Kararı" da Vatikan'daki liderler toplantısının sonrasına denk geldi. Öyle olunca ister istemez bunlar orada mı planlanıyor diye sormadan edilemiyor?!
Kendi adıma hiç şüphem yok diyorum ve ilaveyle; Dört bir yanını savaşların, çocuk katliamlarının sardığı dünyamızda akan kanın sorumluluğu da birinci derecede onlara aittir.
Onlar barıştan değil, maalesef savaştan nemalanmayı alışkanlık haline getirmişlerdir.

***

Madem Vatikan'dan söz açtık şunları da benim gibi merak eden belki çıkar. İlk Papa, Hıristiyanlığın 30'uncu yılında Hz. İsa'dan anahtarları devralan Aziz Petrus'muş, sonuncusu 1. Franciscus yani Jorge Mario Bergoglio. Biz ona Fransis diyoruz. Dünyadaki 1,2 milyar katoliğin ruhani lideridir kendisi. Hristiyan dünyası için hayati önem taşıyan durumlarda hemen dâhil olur ve o takdirde laiklik filan da Avrupa için lafta kalır ve dini kriterler öne çıkar. AB'deki EXİT EĞİLİMLERİ onları paniğe sevketti. Çoğunda seçimler yapılıyor ve seçilecek olanlar bu bakımdan önemli. Çünkü ırkçı yönetimleri ön plana çıkararak AB'yi bizzat kendileri sarsıyorlar. Ekonomileri de çok kötü. İngiltere başta olmak üzere, Almanya, Fransa ve İtalya'nın dış borçları 2,5 trilyon dolar civarında... Bilmeyenler Global Debt yazıp Molla Google'a sorabilir, dünyada kimin ne kadar borcu var öğrenir. Diğer üyelerden ise söz etmeye değmez.

***

Avrupa Konseyi, Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla 1949'da kurulmuş hükûmetler arası bir kuruluş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Konsey'e bağlı. Ve Vatikan hariç tüm Avrupa ülkeleri Avrupa Konseyi'ne üyedir. Türkiye de 1949 Haziran'ında kuruma üye olmuş. AB bugün Avrupa Konseyi'ne ait bayrağı kullanmaktadır.
Bu kuruluşun aslında AB'den de farkı yoktur. Çünkü kafa aynı kafa.. Adı, üyelik kriterleri ne olursa olsun, hangi kuruluşu oluşturursa oluştursun bu Avrupa, temelde Hristiyandır ve ırkçıdır. Bugün insanlığın tek özlemi var: Savaşsız bir dünya..
Ama Batı'nın böyle bir gayret içinde olduğunu maalesef söyleyemiyoruz. Dünya savaştan ve açlıktan kırılıyor. Kendileri için istediklerinin binde birini başkaları için istemiş olsalardı dünyada ne savaş, ne yoksulluk kalırdı.

gazete

20 Nisan 2017 Perşembe

Tek ihtiyacımız birliğimizdir

Ahmet TEZCAN

Tek ihtiyacımız birliğimizdir

20.4.2017

Nasıl bir sürecin yaşandığı ve son referandum ile nasıl bir eşiğin aşıldığı zaman içinde çok daha iyi anlaşılacaktır.
Şu kadarını söyleyeyim; 16 Nisan'da yaşadığımız halk oylaması ile varılan karar ülkemiz için MİLAT niteliğindedir. İleride bu eşik VÖ-VS rumuzlarıyla yani "vesayet öncesi, sonrası" olarak anılırsa hiç şaşmayalım.
Her şey zıddı ile kaimdir, sıcağı soğuk, inişi yokuş, karanlığı aydınlıkla biliriz.
Bütün kabuller reddiyle anlam kazanır.
O nedenle kararlar yalnızca "kabul edenler" çağrısıyla alınmaz, "etmeyenler" in de görülmesi gerekir. Eğer söz de yetki de nihayetinde vatandaşa ait ise seçme mükellefiyetine erişmiş 55 milyon vatandaşımız kararını verdi ve bir netice ortaya çıktı.

***

Vatandaş EVET diyerek sistemin değişmesine ONAY vermiştir. Demokratik usuller, çıkan sonuca saygıyla uymayı gerektirmektedir.
Bundan önce de sıkça tekrarladığımız gibi Türkiye büyümek, güçlenmek istiyor.
Kimseye muhtaç olmadan kendini savunmak ve vatandaşının ihtiyacını da çağın şartlarına ve konforuna uygun şekilde karşılamak istiyor. Meselenin özeti budur. Eskiden vesayet döneminde Türkiye bir karara varacağı zaman tereddütle sağına soluna bakıp birilerinden bir işaret beklerdi. Uluslar arası toplantı ve oylamalarda bile diplomatlarımıza bir tavır dikte edilemez, "Batılı ülkelerle birlikte bir irade beyanında bulunulması" tavsiyesinde bulunulurdu.

***

Bundan sonra böyle olmayacak..
Türkiye bütün kararlarını kendi değer ve menfaatlerine uygun olarak, maşeri vicdanla alacak, kendi kararını kendi verecek.
Başbakanın dün ifade ettiği gibi bu yol MİLLETİN YOLU olacak, devlet milletin yolunda ilerleyecek. "Neden millet" diyerek şunu da hemen ilave etmek gerekiyor. Bizim milletimizin ideali çok yüksektir, devletimiz de milletimizin idealleriyle yükselecektir. Bu millet 21 milyon kilometrekarelik bir coğrafyada 6 asır hâkimiyet kurmayı başarmış, kendi değerler silsilesiyle tarihe damgasını vurmuş bir millettir. Hükümranlık kurduğumuz o topraklarda bugün 64 devlet bayrak dalgalandırmaktadır.
Kimsenin vesayetine ihtiyacımız yoktur. Aynı değer ve idealler üzerinden yeniden güç, kuvvet kazanmak ve zenginleşmek için sabırsızlanıyoruz, bizim enerjimiz bize yeter. Bunun için gerekli yetişmiş insan gücüne ve teknolojisine sahibiz, daha da ilerlemek istiyoruz.
Yegâne ihtiyacımız birliğimiz ve beraberliğimizdir o kadar.

gazete

13 Nisan 2017 Perşembe

Cevabımız EVET olacak

Ahmet TEZCAN

Cevabımız EVET olacak

13.4.2017

Pazar günü yapacağımız tercih; bir oylama, siyasi bir referandum olmanın çok ötesine geçmiş bulunmaktadır. Hani, kim o 18 maddeyi konuşuyor ki? Bir iki yerinden çentikliyorlar o kadar. Aslında yapılacak iş belliydi: Yetki verdiğimizi sorumlu tutmak istiyorduk.
Biri bir iş yaparken bir başkası karışmasın, aynı alanda "iki irade" olmasın, hariçten gazel okunmasın istiyorduk.
Olmuyordu bir türlü ama.. Gidiyorlardı, 6 kere gitseler 7'nci kere tekrar geliyorlardı ve bir şey değişmiyordu.
Seçimler yapılıyor, hükümetler, bakanlar, başbakanlar değişiyor ülke hiç değişmiyor yerinde saymaya devam ediyordu.

***

Gazetelerde sayfalar dolusu laflardan, ekranlarda ha bire tartışan adamlardan bıktık.
Usul tartışmaları bitirilip bir türlü esasa yani ana meseleye geçilemiyor. Ya da tam geçecekken birisi bir parmak kaldırıyor.
Başkan bu parmağı görmüyor veya görmezden gelmek, saatler sonra da olsa artık esas işe başlamak istiyor. Hemen bağrışmalar başlıyor, başkan "n'oluyor?!" diye bakındığı sırada yeniden konuşmak isteyenler, "yanlış anlaşıldım" diyerek ellerindeki İçtüzük kitapçığından maddeler gösteren düzeltme talepleriyle ısrarlar bunaltınca;
"yeter sayı yok" diyenler devreye giriyor, biri de kalkıp oturumu yöneten başkanın tavrını tartışmaya açmak istiyor "taraf davrandın" diye.. Bağrışmalar arasında Başkan, "oturuma 5 dakika ara veriyorum" şeklindeki, o kürsüden bilmem kaç on bininci kez tekrarlanmış bulunan meşhur anonsunu yapıyor ve koltuğu boşaltıyor, zaten o boşaltmadan salon boşalıyor ve kaç 5 dakika sonra aynı teraneler tekrarlanmak üzere toplanmaya görüşmeye görüşülmeye, çalışılıyor. Güya Meclis çalışıyor, "Parlamenter Nizam" işliyor.. Halbuki Türkiye çok büyümek, çok güçlenmek kimseye muhtaç olmamak çok kazanmak parasını doğru kullanmak istiyor.

***

Bu TARİHİ bir karar olacak..
Madem Avrupa girdi bu işe, Almanya ve Amerika girdi.. Yetmedi Hıristiyan dünyası resmiyle Vatikan da devrede.. Bütün liderleri topluyor, nasıl davranılması neler konuşulması gerekenleri Papalık amblemli bloknotlarla bilgi notlarını onlara dağıtıyorlar..
Madem kanaatlerini ifade etmek için gazete ve tv'lerinde Türkçemizi kullanıyorlar net anlaşılması için.. Üstelik yalnızca bununla yetinmiyor terör örgütlerini de kullanmaktan çekinmiyorlar.. Ve madem onlar "hayır" diyorlar bizim de öyle dememizi ısrarla istiyorlar..
Cevabımız net olacak, EVET olacak..
Sağımıza solumuza bakmadan, tereddütsüz EVET olacak.

gazete

6 Nisan 2017 Perşembe

“Adam değil, sistem eksik...”

Ahmet TEZCAN

“Adam değil, sistem eksik...”

6.4.2017

Bunu ben demiyorum, Cumhuriyet Gazetesi'nin sahibi Nadir Nadi söylüyor yıllar önce; "Adamsızlık değil, sistemsizliktir" demiş asıl eksiği göstermiş.
Aşağıda ayrıntılı vereceğim. Önce referandum tartışmaları.. Yakından takip edebiliyor musunuz bilmiyorum?
Muvafık muhalif hep dikine bir söylemdir gidiyor. O hale geldi ki kampanyalarda AK diyene KARA cevap hazır, Anayasa maddelerini ise tartışan yok gibi. Muhaliflerle "Bir devlet iki milletiz" sanki.
Özellikle Cumhuriyet Gazetesi'ne bakıyorum, en katı muhalif, adeta bir başka ülkeden yayın yapıyor, hedefi de sistem değil adam! Oysa arşivine şöyle bir göz atsa sistemdeki arızayı ilk kendisinin sayfalara taşıdığını hemen görecek. Bakın, yıl 1949, ocak ayının 16'sı, Cumhuriyet, yeni hükümetin kurulma umudunu dile getirmiş. "Şemsettin Günaltay'ın Başbakan" olduğu haber veriliyor manşetten. "Dün hükümet kurulamadı, bugün umut var" diyor.

***

İsmet İnönü, yeni hükümeti kurması için Günaltay'dan önce 4 kişiye görev teklif etmiş. Dönemin en önemli gazetesi Cumhuriyet; "kimi itiraz etti, kimi mühlet istedi" diye yazmış. (Öyle ki "itiraz" kelimesi bile düzeltilemeden "itizar" olarak geçmiş sayfaya.) Yani kimse hükümeti kurmaya yanaşmıyor anlayacağınız, DP kokusunu almışlar. Kurulmaya çalışılan tek parti döneminin son hükümeti, 26 senelik iktidarın el değiştirmesine ramak kalmış.
Gazete, yaşananları "Kabine Buhranı" olarak değerlendiriyor. Nasıl olmasın?! 6 aylık Hasan Saka hükümeti, Parti Genel Sekreteri Kasım Gülek yüzünden istifa etmiş ki apayrı bir yazı konusu. Başbakan konuyu grup toplantısında izah etmek yerine istifayı tercih ediyor. Biri gidiyor ötekisi geliyor hükümetlerin, icraata vakit yok.
Demokratların gelişmeleri dikkatle izlediği de ifade ediliyor ayrı bir yazıyla.

***

Cumhuriyet'in Başyazarı Nadir Nadi'nin yazısı asıl önemli olan.
Galatasaraylı, Viyana'da siyaset okumuş, iktidar ile içli dışlı olan Başyazar Nadir Nadi, DÜĞÜM başlığını attığı aynı tarihli yazısında; "Devlet mekanizmasının belli bir İSTİKRARA kavuşmadığı takdirde müspet bir netice elde edilemeyeceği şüphesizdir.
Çünkü sık sık tekrarladığımız gibi, ASIL EKSİĞİMİZ ADAMSIZLIKTAN ZİYADE SİSTEMSİZLİKTEDİR."
Nadir Nadi'nin bu tespiti bugünün Cumhuriyet'ine bir şey ifade eder mi, Türkiye ağır-aksak bir sistemle daha ne kadar bekletilir ve kimin işine gelir?

gazete