23 Şubat 2017 Perşembe

Tarihi karar öncesi

Ahmet TEZCAN

Tarihi karar öncesi

23.2.2017

Şimdi ülke olarak, millet ve devlet olarak Türkiye bir kararın arifesinde.
Bana göre bu karar, asrın kararı olacak. Siyasetçiler önde gözükse de eğip bükmenin bir anlamı yok..
Bu karar siyasi değil, tarihi bir karar olacak.
Bakıyorum bu tarihi karar öncesinde herkesin işi yokuşa sürdüğünü, kolaylaştırmak yerine dikine hareket ettiğini görüyorum.
Ne ki mevcudun muhafazası derdinde; çatışmanın, anlaşmazlığın, çözümsüzlüğün peşinde olanlar var..
Beş generalin yaptığı bir anayasaya biz mahkûm etmek istiyorlar.
Ama daha önce 12 Eylül'e söylemedik söz bırakmıyorlardı.
***
Belli ki bizim anayasamız, içtüzüğümüz kulağını tersten gösteriyor. Bu yüzden bu memleket bir ileri gittiyse iki de geri adım attı ve bir ilerleme sağlayamadı.
Sebebi bizim yetersizliğimiz değil, karar vermede zorlanmamızdır.
Bir zamanın çok tanınmış devlet ve siyaset adamı Mehmet Keçeciler bana anlatmıştı. Kendisi de son Ecevit hükümetinin gümrüklerden sorumlu bakanıydı. Dedi ki "Sayın Ecevit'in Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile yaşadığı yani Anayasa kitapçığı fırlatma hadisesi kamuoyuna duyurulduğu an Türkiye'nin anlık kaybı 5 milyar dolardı, biz 18 milyar dolar harcadık o yarayı kapatamadık." Faturayı kim ödedi, millet?!
Oysa biz Ahmet Necdet Sezer'i tanımazdık, Ecevit onu cumhurbaşkanı adayı olarak göstermiş, Meclis de seçmişti.
***
Karşılaştığımız tek olay değildi bu, cumhurbaşkanları ile başbakanlar bu memlekette daima kavga halinde oldular, birbirlerine küstüler, cenazede bile birbirleriyle konuşmadılar. Askerler de bu kavganın içinde oldular.
Özal-Demirel kavgalıydı, DemirelÇiller kavgalıydı, Mesut Yılmaz, Yıldırım Akbulut hepsi devletin tepesinde kavga ettiler ceremesini de millet çekti. Onların kötü yönetici olduklarından değildi bu kavgalar SİSTEM KÖTÜ KURULMUŞTU..
Belki birileri bunu böyle istiyordu, kavga etsinler isteniyordu kim bilir?!
Şimdi de birileri müthiş algı yönetiyorlar.
CNN Türk dün Aliyev'in eşinin Cumhurbaşkanı yardımcısı olduğunu uzun uzun veriyor, Bir kısım yazarlar da bu haberi köpürtüyorlar. Yani diyorlar ki; "yarın bizde de Tayyip Erdoğan oğlunu, kızını yakınlarını aynı şekilde atayabilir haa dikkat edin." Böyle sistem değişmez, madem iki ipi bir iğneye geçireceğiz öyleyse bükeceğiz.

gazete

16 Şubat 2017 Perşembe

Asrın kararı…

Ahmet TEZCAN

Asrın kararı…

16.2.2017

Aylıklısından aylak gezenine, işçisinden iş erbabına kadar bütün insanlarımızla fırsat buldukça görüşüyor, toplumun bütün kesimleriyle temas halinde olmaya gayret ediyoruz. Hep raporlardan, gazete haberlerinden memlekete bakmak her zaman insanı doğru sonuca götürmüyor.
Bazen gidişata hayatın içinden bakmak gerekiyor. "Üç tanesini meydanda sallandıracaksın" benzeri doğrudan çözüm (!) arayanları hariç tuttuğumuzda makul çözümün aşikâr olduğu görülüyor. Ben insanımıza şahsen güveniyorum.
Memleket olarak bunca kritik durum yaşadık ve çoğunluğun sorun yarattığı hiç görülmemiştir. Son seçimlerde ve daha önceki referandumda vatandaşımız kanaatini anlaşılır şekilde ifade etmiştir. Rakamların dili açık ve net; insanımızın Hükümete, Meclise, mevcut siyasi kadroya teveccühünün devam ettiğini kabul ettiği açıkça görülüyor, bundan ötesi beyhude gayret olur.

***

Zaman değişmiştir, içinde yaşadığımız şartlar daha hızlı hareket etmeye, hızlı karar almaya bizi mecbur etmektedir. Ülkenin sonuç vermeyen müzakere ve münakaşalarla geçirecek vakti yoktur. Her zaman "tu kaka" tavrını sürdürmek ülke ve dünya gerçeğiyle de bağdaşmamaktadır. İktidar olmanın yıpratıcı etkisine rağmen mevcut yönetimin kredisi vatandaş nezdinde artarak devam ediyor. Asrın kararıdır bu, referandum Türkiye'nin içinden çıkılmaz karar mekanizmalarını değiştirecek, artık siyasetteki kargaşa da sona erecektir. Ülke gündemi Meclisin içinden çıkılmaz tartışmalarıyla uğraşıp durmayacaktır.
Birlikte düşünmek ve aklıselimle çözüm aramaktan daha doğru bir yol yoktur.
İçinde yaşadığımız hararetli ve hareketli günlerde buna daha çok ihtiyaç var. Aksaklık yok mu denirse; elbette var ama sistemdeki bu değişiklik bilinsin ki çok şeyi değiştirecek.

***

Ankaralıları dinliyorum, akil ve ayağı yere basan sözler işitiyorum. Çok partili hayata geçtiğimizden bu yana siyasetin, dolayısıyla devletin kavga ve kargaşayla vakit kaybettiği, artık memleketin sisteme feda edilemeyeceği itiraf gibi ifade ediliyor. Birkaç gayretkeş siyaset ve devlet adamının münferit çabası dışında gerçekten memleketin on yılları acemi elinde çarçur edildi. İnsanımız da sisteme kurban edildi, büyük vebali var bunun. Türkiye, sistem kargaşasından kurtulmalıdır. Geçmişin alışkanlıklarıyla medet umanlar yok değil ama onlara fırsat da yok. Kavgaya kargaşaya prim de yok. Tahrikler karşılık bulmuyor, dilerim hiçbir şekilde bulmaz. Etrafımız yangın yeri ve biz bu topraklarda birlik içinde olup gücümüzü artırmak mecburiyetindeyiz, başka izahı yok bunun.

gazete

9 Şubat 2017 Perşembe

Kendin olmak...

Ahmet TEZCAN

Kendin olmak...

9.2.2017

Prof. Dr. Recep Ercüment Konukman, bilim adamı olduğundan fazla siyasetçiydi, ülkesine, devletine, milletine tutkuyla bağlı, araştıran, yazan bir kültür adamıydı aynı zamanda.
Kaybedeli iki yıl oldu ve onu çok özledik.
Bu yazı Ercüment Konukman'ı anma yazısı değildir, bilahare vefatının yıldönümünde bunu yapacağız inşallah. Küçük bir not aktarmak bunları hatırlatmak gerekti.
Yakın dostları onu "Ercüment Hoca" olarak anardı. Turgut Özal'ın göçlerden, göçmenlerden sorumlu Devlet Bakanıydı ve o günlerde de Bulgaristan'daki komünist rejimden, Jivkov zulmünden kaçanlar Türkiye'ye yönelmiş, tıpkı Eset'den kaçanlar gibi akın akın geliyorlardı.

***

Göçler, göçmenler o günlerde de Milli Güvenlik sorunuydu ve Bakan Konukman MGK gündemine alınan konu için hazırlık yapıyordu ama makamın gelen gidenleri Hoca'nın çalışmasını güçleştiriyorlardı. O da çantasını toparlayıp aynı binada yakın bir başka dairenin kapısını çaldı hazırlığını tamamlamak için. Ne ki karşısına çıkan memurlar nazikçe onu geri çevirip bir başka yerde çalışmasını sağlarlar. Hoca ısrar etmez peki, diyerek kendisine açılan odada hazırlığını yapar.
Ama o günü ve olayı unutmaz Hoca, bir süre sonra bize şöyle bir cümle sarf eder: "Orası bir başka ülke adına çalışanlar tarafından kullanılıyordu!!!" Düşünebiliyor musunuz, bakanlıkların bulunduğu bir binada, başka bir katta, bir başka ülke adına çalışanlar.. Bu ülke hep sıkı gözlem altında tutulmuştur, en az iki asırdır bu böyledir. (Ecevit, "Apo'yu bize neden teslim ettiklerini anlayamadım" dememiş miydi?) Görüntüde yakalayıp getiren bizdik ama?!

***

Bizim coğrafyamız çok değerlidir. Harita üstünde sivri ucunu batırıp çevremizi içine alan bir daire çizseniz; Kudüs, Mekke-Medine, Tahran, Moskova, Atina o dairenin içinde yer alır, hiçbir şey o dairenin değerini karşılamaz ve tüm bu merkezler bize kuş uçuşu 1,5 saat mesafededir. O daire içinde 50 trilyon dolarlık bir ekonomi döndürülür, dünyanın yüzde 70 enerji ihtiyacı bu coğrafyadan karşılanır, asla ilgisiz kalınamaz, kendi kimliğinle burada muktedir olmaya kalkarsan başın beladan kurtulmaz. Burada KENDİN OLMAK risklidir, çilelidir ama o derece asil ve manen mutmain yani tatmin edici olacağı için de çok keyiflidir. Peki, bu coğrafyada nasıl KENDİN olunur denirse; her türlü karara kendin imza atar, milli ve yerli olur, içindeki hiçbir hıyanete fırsat vermeyecek sistemini kurarsan olur.
Bunun şartı; kendine güvenen, güven veren ve hızlı karar alan güçlü bir Türkiye olmaktır.

gazete

2 Şubat 2017 Perşembe

Sözün özü

Ahmet TEZCAN

Sözün özü

2.2.2017

"Gerçeğin mayası gözle görünmez" demiş Exupery, yürekle baktığınız zaman ancak gerçeği görebileceğimizi söylemiş. Göz işte, gördüğü yere kadar gösterebiliyor! Görmek için asıl duymak gerekiyor ama kulakla değil, yine yürekle.. Yürek, hem duyar hem görür ve her hassa yüreğe bağlı hareket eder. Bir adama "yüreksiz" denildiği vakit ona yalnızca "cesaretsiz" demiş olmuyor, ona her şeyi söylemiş oluyorsunuz.

***

"Gerçek ve Görüntü" hakkında söylenmiş yüzlerce söz var belki. Hugo mesela, herkesin insanlığı değiştirmeye çalıştığını ama hiç kimsenin önce kendisini değiştirmeyi düşünmediğini söylüyor. Bu söz de bana "Siz kendinizi değiştirmediğiniz sürece ben sizi değiştirmem" mealindeki Kur'an sözünü hatırlattı sanki?! Bu da bir başka gerçeğin ta kendisi, üzerine söylenecek tek laf yok. Laf diyorum bir de "lafı güzaf" var yani "boş, beyhude" olan sözler.

***

Tahran'da Bab-ı Ali diye bir yer vardı. Adına bakıp bizdeki çağrışımından basınla ilgili sanılmasın. Tahran'ın Babıali'si canlı müzik eşliğinde ailece yemek yenilen "müzikhol" gibi bir mekan, fakat bir farkı var; Mevlâna'dan, Hayyam'dan rübailer söyleniyor. Farisi dilinde muhteşem mısralar ud, rebab, def, daire eşliğinde icra ve terennüm ediliyor. (Ankara'da böyle söz ve şiir ortamı var mı bilmiyorum?!) Tahran'da dinlediğim sühan yani söz ustası, "ilk sahibinden selamla" diye başlıyor söze.. Sözün ilahi kaynaklı olduğunu hatırlıyorsunuz, sözün ilk sahibi O çünkü ve Söz'ün ilk sahibi anılmadan geçilir mi?

***

Velhasıl Dil, insanları bir araya getiren en önemli vasıtadır, dil olmazsa söz olmaz, insan olmaz, insan olmazsa dünya olmaz. Rabbim FOXP2 konuşma geniyle bizi bütün canlılardan ayırmış. Türk Dili tahsili yapmış biri olarak sözü kendi dilimize getirmeden geçemem. Bütün lehçeleriyle beraber bugün dünyada 220 milyon insan Türkçe konuşuyor. Lisan ağaç gibidir, dilimizi konuşan her insanı da o ağacın meyveleri gibi görmek lazım. Dünyanın en eski, en yaygın, en derin ve en zengin dillerinden biridir Türkçe ve yeryüzünde konuşulan ilk on lisan arasındadır. Türkçemiz bizim yalnızca dilimiz değildir, ortak duygumuz, düşüncemiz, sevgimizdir. Yunus ne diyor; Gelin tanış olalım. Bu çağrıyı yapanın söyleyecek sözü gösterecek değerleri var demektir. Ve söz meclisten içeri diyorum ve doğru, tertemiz konuşarak dilimizi Türkçemizi sevmek, sevdirmek durumunda olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Ne mutlu katkıda bulunanlara..

gazete