30 Eylül 2016 Cuma

Ahmet Tezcan : Din, diyanet, medya..

Ahmet TEZCAN

Ahmet Tezcan : Din, diyanet, medya..

30.9.2016

En çok konuşulan, tartışılan hattâ istismar edilen konu olduğu halde Din ve Diyanet'e dair haberler medyada pek yer almaz. Kimi mesafeli, kimi de istismara yöneliktir. Bu yüzden Hac, Ramazan, kandil ile sınırlıdır bizdeki haberler. Asırlardır yaşandığı halde hâlâ her Ramazan "orucu bozan şeylerin" gündem olduğuna; sakızın, diş macununun orucu bozup bozmadığı sorularına şahit oluruz. Metrobüsteki şortlu bayan ile onu tekmelemeye kalkan aynı anlayışın insanları olduğu halde sade Müslüman bundan nasibini alır ve aşağılanır. İstismar edenin dini hayat ve kurumla ilişkili olması bir başka istismarcının ekmeğine yağ sürer. İstismar haberleri sade Müslüman'ın utancı olmakla kalmaz, inanç sistemi sorgulanır adeta… Medya organlarında ilahiyatçı bir uzman bulunmaz, bulunması bile sorun olur zaten ve dolayısıyla medya organları "Cuma namazının kaza edilmesi, Haccın kurbana denk düşmesi" gibi garabetlere düşmekten de kurtulamaz.

***

"Din, Diyanet ve medya" konusu bir inceleme konusu olmuş mudur? Bu konunun düşünenleri mutlaka vardır ama bizim kanaatimiz bu alanda bir boşluğun, ilgisizliğin veya sahipsizliğin olduğudur. Bunu anlamak için Diyanet'e tahsis edilmiş kanalın yayınlarına bakmak bile yeterlidir. Din ve diyanet alanında bunca tartışma konusu varken, Müslümanlar bunca haksızlığa muhatap olurken söz konusu kanalın mesela; "ebru sanatının icrası" benzeri konulara saatlerini tahsis etmesi hayret vericidir.

***

Şimdi şöyle söyleyelim; zamanımızda müftülük gibi bir görevin valilik ve belediye başkanlığından daha az önemli olduğu söylenebilir mi? Öyleyse Diyanet İşleri Başkanlığı makamı neden hasseten yükseltilir ve yüceltilir sormak gerekir?! Aynı değer ve derecede önemliyse bu görev; söz gelimi 81 ilin müftülerinin Başkent toplantısı neden bir partinin, sendikanın ya da bir meslek kuruluşunun başkanlarının toplantısı kadar ilgi ve itibar görmez?

***

Ne yapar bu Diyanet Başkanlığı ya da Vakfı? Hesabı, kitabı, icrası hiç soruşturulur mu? Vakfın bütçesi nedir mesela, nerelere harcanmıştır? Başkanlığa bulaşıp 1000'den fazla elemanını sokabilen FETÖ, Diyanet Vakfı'na nasıl ilgisiz kalmış, bir kişiyi bile sokamamıştır? Daha bir yığın soru var, GENTAŞ'la, KOMAŞ'la, vakfın yurt dışındaki harcamaları, görevlendirmeleri ve başkanlığın yurt dışındaki müşavirleriyle ilgili.. İzmir'i unutmayıp 94 yıl sonra metropolitini alâyıvalâ ile yerine oturtan papazları gördünüz?! Kocatepe'nin kubbesi akıyor, minarelerin aydınlatması söndü, halıları yıkanmıyor! Hepsini soracağız, biz sormazsak Allah soracak...

gazete

22 Eylül 2016 Perşembe

Ahmet Tezcan : Mezarlıklar

Ahmet TEZCAN

Ahmet Tezcan : Mezarlıklar

22.9.2016

Ölüm her canlı için kaçınılmaz bir son, nasıl ve nerede olacağı da yalnızca Yaratan'ın bilgisinde.. İlk intibasıyla soğuk ve korkutucu gibi görünen mukadder halin aslında son derece rahatlatıcı olduğu da muhakkak..
Bir büyüğümüz zihnen, fikren, bedenen kendimizi yorgun hissettiğimizde bir kenara çekilip nefesimizi saymamızı tavsiye ederdi.
Gerçekten insanın iki dakikacık kendi nefesini dinleyerek rahatlaması tecrübeyle sabittir, siz de deneyin isterseniz.
Sağlıkla, iman ve inançla yapıldığında ölüm düşüncesinin de insanda aynı etkiyi gösterdiği uzmanlarca ifade edilmektedir.

***


Konumuz ölüm değil aslında, giderek büyüyen ve çoğalan Ankara'nın mezarlıklar meselesini gündemimize alalım istedik. Nüfusu beş milyonu aşan başkentte mezarlık bulmak maddi-manevi başlı başına bir mesele olmaya başladı.
Nerede, ne zaman öleceğimizi bilemediğimiz gibi hak vaki olduğunda defnimizin nereye yapılacağını kestirmek de zor.. Neticede defni gerçekleşmemiş mevta yok ama ölüm ansızın geldiğinden olsa gerek mezarlık temini aileleri en çok uğraştıran konuların başında geliyor.
Eskiden sekiz-on tahta parçasıyla mesele çözümlendiğinden mezarlıkların adı "tahtalıköye" çıkmıştı. Günümüzde "tahtalıköyü" boylamak o kadar ucuz değil. Günde ortalama 30 defin gerçekleşen Karşıyaka, Başkentin en büyük mezarlığıydı, artık burası da kapasitesini zorlamaya başladı, Cebeci'de de yer yok deniyor, parayı basan yerini buluyor! Bu yüzden Büyükşehir Mamak'ta Ortaköy mezarlığını açtı. Burası 1,5 milyon metrekarenin üzerinde hayli geniş bir alan. Gölbaşı'nda defin izni ilçe sakinleriyle sınırlı tutuyor. Apartmanlar arasında kalmış eski köy mezarlıkları ise saklı mekânlar. Mümkün olsa üzerlerine hemen apartman dikecekler.

***


Mezarlığın kolay ulaşılabilir olması önemli, cenazeye gelenlerin yaz-kış bütün ihtiyacını karşılayacak tesislerin bulunması bir zaruret. Bazı kurumlar gibi herkesin özel cenaze teşkilatı yok. Bu yüzden ölüm vukuunda vatandaşın eli ayağı birbirine dolaşıyor.
O nedenle defin işleminin oldukça kolay gerçekleşmesi için yetkililerin empati yapmaları gerekiyor. Bu empati zinciri belediye başkanından mezarlıktaki dini vecibeyi yerine getiren imama kadar uzanır. Bugün nereden baksanız bir defin işlemi 5-50 bin lira arasında değişiyor. Öncelikle mezarlık yerinin maddi boyutunu çok küçültmek gerekiyor. İnsanların aile mezarlığı arzusu baskın olduğu için bunu söylüyorum.

***


Son söz daha çok şehit ve asker cenazeleri için seçilen Kocatepe Camii ile ilgili..
Buradaki merasime genellikle devlet erkânı da katıldığından her merasim vatandaş için adeta işkenceye dönüşüyor. Çevredeki ana arterler trafiğe kapatılınca en az iki saat hayat duruyor, bu da mevtanın ruhunu rahatsız eden tartışmalara yol açıyor bilesiniz.
Akseki Camii bu görev için daha uygun olabilir diye düşünüyorum, yetkililer bilmem ne der?!

gazete

15 Eylül 2016 Perşembe

Kurbanımız kabul ve makbul o

Ahmet TEZCAN

Kurbanımız kabul ve makbul o

15.9.2016

NİCE BAYRAMLARA dileklerimizle bir güzel kurban bayramını daha millet, ümmet ve hattâ devlet olarak kutluyoruz. Rabbim kabul ve makbul eylesin, bereketini artırsın, akıttığımız yalnızca kurban kanı olsun başka kan dökülmesin ve gelecek yılın bayramına da sevdiklerimizle birlikte kavuştursun inşallah.
"Neresi güzel?! Şu çağdışı görüntülere bak, ortalık kan revan, kan akıtarak ibadet mi olurmuş?!" vesaire vesaire..
Bu gibi yavelerle modernlik adına meseleye karşı çıkanlar yok değil ama çok da değil. Eğer inanıyorlarsa onların imanını zedeleyen bir zıtlaşmadır bu hafazanallah.. Dini bir mesele olması hasebiyle de belki tövbesi gerekir ki, bu hususun bir yetkiliye sorulması lazım. Bu tipler gerçekten çok bilgisizce kurbana değil ama kesmeye karşı çıkıyorlar, insanlık adına değil belki hayvanlık adına bunu yapıyorlar. Bizim apartmanın arkası küçük bir bahçe kurban kesmeye müsait ama ben bunu yapacak olsam polise zabıtaya mutlaka ihbar ederler.
***
Bir kere bizim şu tespiti yapmamız lazım.
Biz eskiden çoğunlukla TARIM TOPLUMU idik, dolayısıyla bağımız bahçemiz vardı, davara-sığıra uzak değildik. Kesip yüzme işlemini büyüklerimizden öğrenmiştik ama çocuklarımıza öğretemedik. Artık şehirli olduk. Nüfusumuzun çoğunluğu şehirlerde oturuyor ve artık hepimiz apartman insanıyız. Bir tarafımızla da eskiyi özlüyor ve istiyoruz.
Kurban mali duruma dayalı dini bir vecibe.. İnanan ve şartları uyan bu ibadeti yerine getirmek mecburiyetinde. Kurbanını kesecek veya kestirecek, fakirini bulup verecek yahut bağış yapacak. Ama şehir şartlarında bunun büyük zorlukları var maalesef. Kaldı ki gerçek fakiri bulmak da zor. Kurumları henüz oluşuyor, başta belediyeler olmak üzere hijyenik ortamlar hızla çoğalıyor.
***
İşin bir de ekonomik yönü var.
Biliyor musunuz, bu bayram 2,7 milyonu küçükbaş olmak üzere toplam 3,5 milyon dolayında hayvan kurban edilmiş. Parasal boyutuyla 7,5 milyar liranın üzerinde.. Kurban sayımız birçok ülkenin hayvan varlığını katlıyor. Türkiye büyük ve güçlü bir ülke.
Ama gel gör ki nitelik yönüyle durum çok hoş değil. Bizim kasap "Ben dolabıma bu etten 10 kg. dahi koymam" diyor. Nedeni kesim işleminin tecrübeli kişilerce yapılmaması.. Bunun bir hale yola konulması zorunlu. İbadetin bu yönüyle de değerli kılınması gerekmektedir. Eline bıçak alan kurban kesmeye soyunursa ziyan oranı çok yüksek olur, deriler de delik deşik!
***
Kurbanın ibadet boyutuna hiç girmemeliyim.
Evet, ne eti ne kanı Cenab-ı Allah'a ulaşacak, yalnızca kan akması yeterli ancak, görülen kadarıyla uygulama ve ruh hali itibariyle meselenin bu tarafının da iyi düşünülmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

gazete

8 Eylül 2016 Perşembe

Kocatepe Camii 29 yaşında

Ahmet TEZCAN

Kocatepe Camii 29 yaşında

8.9.2016

Başkentin ulu camisi Kocatepe, merhum Menderes tarafından tasarlanmış ve 28 Ağustos 1987'de Turgut Özal tarafından ibadete açılabilmiştir.
Mabed olarak değil, aslında Kocatepe Devrim Diyanet Sitesi olarak başlayıp 43 yıl sonra camisi ortaya çıkarılabilmiştir. Sultanahmet, Süleymaniye gibi selâtin camileri döneminin teknolojileri ile 7 yılda tamamlanırken Kocatepe'nin inşası nedense(!) tam 20 yıl sürmüştür. En büyük ve en güzel camilerimize biz ULUCAMİ adını veririz, imparatorluk başkentleri ulu camilerle süslüdür ve bu eserler bizim bu topraklardaki varlığımızın mührüdür. Cumhuriyet başkenti Ankara'nın ulu camisi yoktu, Hacıbayram da yetmez olmuştu, Kocatepe ile bu eksik geç de olsa giderilmiş oldu.

***

Başkentte Kocatepe silueti birçoklarını rahatsız etmiştir, hattâ bunu açık açık ifade edenler olmuştur. Caminin ilk mimari projesini üslenen Mimar Vedat Dalokay bile Anıtkabir'in karşısına böyle bir yapı dikmenin sakıncalarından bahsetmiştir. 12 Eylül darbesinin ardından Meclis'e "modern bir mabet" yapmakla övünen Mimar Behruz Çinici daha da ileri gitmiş; camiyi "Ankara'nın üzerindeki KARA LEKE" diye niteleyerek eleştirisini hakarete kadar vardırabilmiştir.
Bu, bir bakış, bir anlayış meselesidir, Özal da şehre yukarıdan bakıldığında üç şeyin; "Ankara Kalesi, Anıtkabir ve minareleriyle mü'minin göğe kalkmış şahadet parmakları gibi Kocatepe'nin ışıklandırılmış siluetinden mutlu olmuş ve Başbakanlığı döneminde caminin kurdelesini kesmek de ona nasip olmuştur.

***

Kocatepe Camii, 43 yıllık macerası içinde başkente yeni bir anlam ve bir işarettir.
Nitekim o işaret, 15 Temmuz işgal girişiminde Kocatepe'den başlayarak bütün camilerden SALÂ olarak dalga dalga bütün yurtta yankılanmış; ülkemiz, Türkiye'miz, biricik vatanımızın karanlık bir girdaba sürüklenmesi bir yürek çağrısıyla SİLAHSIZ GÜÇLER tarafından engellenmiştir. Kocatepe, başkente sadece bir mabet kazandırmanın ötesine geçmiş bir maceradır gerçekten.. Yalnız Ankara'nın değil tüm yurdun macerasıdır aslında… Kocatepe, ikinci savaştan sonra -Şeflik Dönemi dahil- halimizin, zihniyet karmaşamızın simgesidir adeta ve modernleşme, demokratikleşme ve gelişme çabamızı anlatır bir bakıma..

***

Kocatepe'de kitaplar dolduracak hikâyeler var, bunlar hem başkentin hem Türkiye'nin hikâyesidir ve bir yazıda anlatılacak gibi değildir. Kocatepe yazılarımız devam edecek...

gazete