18 Ağustos 2016 Perşembe

Maya sağlam...

Ahmet TEZCAN

Maya sağlam...

18.8.2016

1999 Marmara Depremi'nin üzerinden 17 yıl geçmiş. O günlerde doğanlar bugün delikanlı. Bizim ülkemiz sadece jeolojik bakımdan değil her bakımdan deprem bölgesi. Öyle sarsıntılara sahne oluyoruz ki 17 Ağustos depremi gölgede kalıyor. 15 Temmuz darbesi depremden daha az mı risk taşıyordu? Bir gece baktık tanklar helikopterler sokakta.. Kendi halkını, kendi ülkesini kendi silahlarıyla vuruyor, bombalıyor. 15 Temmuz gecesi Ankara ve İstanbul -Allah korusun- 7 şiddetinde bir depremle vurulsaydı ruh sağlığımıza bundan daha fazla mı hasar verirdi? Sadece PDY/FETÖ, sadece PKK değil ki korkumuz, riskimiz.. Devletin sıfırı tüketmesine yol açan ekonomik politikalar da vatandaşımızı hep sarstı, sefalete sürükledi. Başbakanın tökezlemesinden bile borsa tepetaklak oluyordu. 70 Cent'e muhtaç olduğumuzu devletin tepesindeki yetkilinin ağzından duymuştuk ilk kez. Halbuki işleri çözmesi ve iyi yönetmesi için onu seçmiş oraya oturtmuştuk.
Her salı siyasi liderler siyasi parti gruplarında yurda seslenirler. Her konuşma toplum katmanlarında 4-5 şiddetinde sarsıntıya sebep oluyor neredeyse. Millî, manevî her şey siyasete alet ediliyor. Özellikle Anamuhalefet'in tavrı her konuda ve her kararda karar sahiplerinin "Ama muhalefet?!" tedirginliğine yol açıyor. Bir türlü müspet muhalefeti öğrenemediler. Öğrenemezler çünkü onların duygu ve düşüncelerindeki Türkiye ile seninki 180 derece zıt. Azamisini geçtik bu kafayla nerede, nasıl bir asgari müşterek kurulabilir ki? Kemal Bey, konu DARBE olduğu halde bile balmumlu çifte davetiyeyle katılmak zorunda kaldığı Yenikapı mitingindeki MİLLİ MUTABAKATI grup toplantısındaki konuşmasıyla hemen bozdu. Doğruyu yanlış, yanlışı da doğruymuş gibi sunmakta pek mahir Kemal Bey. Bir kere üslup üslup değil, sokak ağzıyla siyaset de ancak böyle yapılır.
Velhasıl 17 Ağustos sarsıntısının yıldönümünde benim ülkemin karşı karşıya bulunduğu başka riskler ve yol açtığı zararlara dikkat çekmeye çalıştım. Allah bu memleketi kriz, deprem, darbe, istismar gibi her türlü sarsıntıdan korusun. Kendimizi bundan ayrı tutmayalım medya da buna dâhildir. Her gün 81 vilayette akıl almaz nice manşetler, haberler, köşe yazılarıyla sarsılıyor bu memleket, nice ihanetlerle karşılaşıyor. Mayası öyle sağlam ki her türlü sütü bozukluğa karşı müthiş bir bağışıklığa sahip olduğu görülüyor. Bizim yaşadığımız sarsıntılara başkaları muhatap olsa yerinde yeller eserdi. Nasıl, sizce de öyle değil mi?

gazete

11 Ağustos 2016 Perşembe

FETÖ ve Humeyni

Ahmet TEZCAN

FETÖ ve Humeyni

11.8.2016

Darbe teşebbüsünün yarattığı atmosferden uzunca bir süre kurtulamayacak gibiyiz. Ne büyük bir badireden kurtulduğumuz ileride çok daha iyi anlaşılacak, Allah bu memleketi, bu milleti çok büyük bir beladan korumuştur bu bilinmelidir. İleride bugünler hakkında çok şeyler yazılacak ve söylenecektir. Şimdi herkes söylüyor, "FETO Humeyni gibi yurda dönecekti" deniyor. Peki, Humeyni kimdi ve Tahran'a nasıl dönmüştü? Kıyas bakımından çok önemlidir. Humeyni 1964'de Türkiye'deydi, sürgündeydi bir bakıma. Bursa'da istihbarat albayı Ali Çetiner'in evinde kaldı bir süre..

***

Burada "Niye?" diye sormak herkesin hakkıdır. İstihbaratçı bir askerin Humeyni'yi karşılayıp Bursa'da ikametine yardım etmesi nasıl açıklanacaktır? Bu soruya cevap vermek için bizim(!) istihbarat teşkilatımızın o zamanki yapısını bilmek lazım. Bizim diyorum ama asker dâhil Türkiye'nin güvenlik kurumları o yıllarda ne kadar bizimdi? Sadece güvenlik kurumları değil, hassasiyet derecesi yüksek birçok kurumda o yıllarda Amerikalılar çok etkindi, "stratejik ortağımız" bir bakıma devletin kılcal damarlarında dolaşıyordu desek yeridir... Velhasıl Humeyni Türkiye'den sonra Irak'a gidip yerleşti ve faaliyetlerini bir süre oradan yönetti. Sonra Şah'ın baskısıyla Saddam tarafından Irak'tan çıkarılsdı ve Fransa'ya yerleşti. 1979 yılına kadar Humeyni, dinî, siyasi, ekonomik hangi konuda bir şey söylese Batı medyasında manşetten veya birinci haber olarak yer aldı. "Tahran hazır hocam" dedikleri gün İran'ı teslim aldılar.

***

Batı'nın hesabı İslam dünyasıyladır. Şii İmam Humeyni ile İslam coğrafyasını yönetemediler. Altın, gümüş her türlü değerli maden, neyi varsa bu coğrafyanın onu sömürmek istemektedir. Cumhurbaşkanı "cibilliyet" kelimesiyle ifade ediyor ya işte o. Onlar bölecek, parçalayacak ve seni öylece yönetecek. Batı, bu defa Sünni bir imamla İslam coğrafyasını yönetmek istedi. Onun için Feto'yu hazırladı. FETÖRİSTBAŞI, İstanbul'a geldiği hafta Cuma namazını hemen Ayasofya'da kılmak arzusunu gözyaşları içinde dile getirecek ve milyonlar Ayasofya'da Cuma namazı için yurdun her köşesinden yollara düşecek, o da onlara imamet edecekti.
Milat olacaktı o gün, magazin kanalları dâhil bütün televizyonlar Kur'an tilaveti ve ilahilerle yayınlarına başlayacaklardı. Hangi Müslüman itiraz edebilir, ne diyebilir ki?! Ama bizim ülkemizi biz yönetemiyor olacaktık. Bizimle birlikte Şam'ı Bağdat'ı Kahire'yi katacaklar ve suni bir atmosfer yaratarak bu coğrafyayı içimizdeki ihanet şebekeleri eliyle onlar yöneteceklerdi.

gazete

4 Ağustos 2016 Perşembe

FETÖRİSTLER

Ahmet TEZCAN

FETÖRİSTLER

4.8.2016

Sosyal medya hesaplarında darbe başarılı olsaydı diyerek Suriye benzeri senaryolar dillendiriliyor. Evet, darbeyi başarılı kılmak için ilk önce toz duman edeceklerdi şu güzelim ülkeyi.. Çok kan akıtacaklardı, çok can yanacaktı. Sonra "YURTTA SULH KONSEYİ" inanılmaz süratle sulh ve sükûnu sağlayacaktı(!) ülkede ama SÖZDE.. Bütün askeri darbelerin karakteridir bu, ÖNCE KAOS SONRA ASAYİŞ.. 11 Eylül'de kan gövdeyi götürürken 24 saat sonra ne olmuştu da anarşi bitivermişti. Üzerinde düşünmeye değmez mi?

***

Suriye, Irak, Libya benzeri bir Türkiye, kimsenin, hele Batı'nın hiç işine gelmez. Dünyanın enerji ihtiyacının yüzde 70'i bizim mahalleden karşılanıyor, böyle bir coğrafyayı daha fazla riske atarlar mı? Mesele sadece enerji de değildir. Burası İslam coğrafyası, kadim düşmanlıklara, din adına kanlı savaşlara sahne olmuş muhtelif medeniyetlerin birbirini mahvettiği bir alan.. Mısır'ı bir şekilde Sisi ile hallettiler! Suriye ve Irak'taki kaos ve bundan kaçan on binlerce mülteci huzurlarını kaçırıyor. Türkiye'yi de bu kaosa dâhil ederek yaşanmaz kılmak sözde dünya efendilerinin konforlarını bozar.

***

Yıkmak istedikleri Türkiye değildir, MİLLİ ve YERLİ düşüncedir.. Milli ve yerli düşünmemizi asla istemezler.. Köprüler, havaalanları, nükleer santraller milli ve yerli düşünmenin ürünleridir.. Türkiye büyüsün, güçlensin diyenler milli ve yerli düşünenlerdir. Bunu bilmek ve iyi ayırt etmek gerekir. Hükümet'i hedeflemek isterken temelinden Devlet'i yıkmaya kalktılar 15 Temmuz'da, millet buna izin verir mi? FETO bir kukla, kuklacılar sahnenin arkasında.. Canını hiçe sayarak Başkent'te ve İstanbul'da tankın, topun, makineli tüfeğin üstüne üstüne giden, uçaklara, helikopterlere meydan okuyan eli öpülesi bir millet var, bu millet buna müsaade eder mi? Bir asır geçti, Çanakkale'den bu yana, Türkleri unutmuşlardı, onlara kim olduğumuzu yeniden hatırlattık. Türk milletinin cesaretine bütün dünya bir kere daha şahit oldu. Milletin genlerindeki Çanakkale ruhu canlandı ve destansı bir dirençle kanlı teşebbüs akîm kaldı..

***

FETÖRİSTLER, hükümeti devirip başbakanı, bakanları tutuklayarak milleti yıldırmak istediler. En başta Cumhurbaşkanı'nı öldürmeyi planladılar. Saddam yahut Kaddafi gibi derdest edip direnci kıracaklardı. Hiç unutulmaması gereken şu: Kendi kin ve öfkesinin girdabına düşmüş yerli işbirlikçiler de bundan pay çıkarmayı umdular. Dört duvar ortasında utançlarıyla baş başa kaldılar. Allah korudu bu memleketi onlar da avuçlarını yaladılar..

gazete