28 Temmuz 2016 Perşembe

Tarifsiz bir duygu!

Ahmet TEZCAN

Tarifsiz bir duygu!

28.7.2016

Baş döndürücü günler yaşıyoruz, ortalık toz duman, kimin kurt, aslan yahut çakal olduğu seçilir gibi değil. (Karargâhlarda yaşananları duymak bile istemiyorum, nasıl olsa gerçeğin çıplak gezmek gibi bir tabiatı var.)
Ancak çok açık ve net olan şey..
Milletimizin cesaretidir..
Kocaman bir yürek ortaya çıkıyor ve "Ne yapıyorsun oğlum, kardeş aklın başında mı, millete nasıl kurşun sıkarsın, dön kışlana?" uyarılarıyla meydana fırlıyor, ateşin üstüne gidiyor, paletini kilitleyerek tankı durdurmaya çalışıyor.
Kimin haddine?!
Direnenlerin içinde kadın, genç, ihtiyar, çocuk herkes var.
Dünya bu duyguyu nasıl anlasın, nasıl anlamlandırsın?

***

Yüreğin tafraya galip geldiği Çanakkale'yi de böyle anlayamamışlardı.
Bunca silah, mühimmat, onca gemi, on binlerce asker ve kusursuz bir savaş stratejisine karşılık; kısıtlı imkânlar içindeki "yorgun, aç-biilaç" bir orduya nasıl ve neden yenildiler yüz yıldır araştırıyorlar, bulamıyorlar.
Onların anlayamadıkları; bunun bir iman, inanç ve bir direnç duygusu olduğudur..
Göze alamayacağı tehdit ve tehlike yoktur bu milletin, yeter ki inansın..
Bu duyguyu bir partiye, bir kişiye indirgemek de milleti anlamamak, olayı küçümsemek veya sulandırmak olur ki bu da bilinmelidir.

***

Aksini düşünmek bile istemem. Sosyal medya hesaplarında çeşitli senaryoları yazılıyor, Allah muhafaza darbe başarıya ulaşsaydı diyorlar, sokağa çıkma yasağı ile birlikte tüm iletişim ve haberleşmenin kesildiği, gözaltılar, dezenformasyon ve çatışmaların yaşandığı bir ortamda 16 Temmuz'dan itibaren direnen her yer ağır bombardıman altında kalacak ve "güvenliği sağlamak" adına yabancı güçler ülkeye girecek ve Türkiye Suriye'den kötü duruma düşecekti.
Rabbim korudu, çünkü bu millet "UMUT MİLLET". Ümmetin ve bütün inanların duasıyla atlattık büyük bir badireyi.
Çünkü "Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etsinler" diyen bir Yüce Kitaba inanmışız. Bu duygu, ancak bu inançla tarifini bulabilir.

gazete

21 Temmuz 2016 Perşembe

Bin nasihat bir musibet!

Ahmet TEZCAN

Bin nasihat bir musibet!

21.7.2016

Darbe teşebbüsü bütün illerimizde hissedildi ama Ankara'da durum çok başkaydı. Çünkü Ankara başkent.. Ülkede iktidarı ele geçirmek için önce Başkan'ı ve başkenti teslim almak gerekir, başaramadılar.
Öncekileri bilemem ama 27 Mayısları, 12 Mart, 12 Eylülleri, 28 Şubat ve 27 Nisan'ı yaşamış biri olarak, yeni neslin ve herkesin darbenin "NASIL"ını "Bin Nasihat, Bir Musibet" anlaması bakımından belki TEK YARARI tartışılabilir.
Darbeciler Ankara'da bir şey dışında her şeyi yaptılar; Kocatepe'den başlayarak sadece camileri bombalamadılar. Hâlbuki jetlerin başkent semalarını yırtan ALÇAK UÇUŞ- LARINA önce minarelerden yükselen salâ sesleriyle karşılık veriliyordu.
Akıncı üssünde konuşlanan 60 jet, ikişer ikişer dalgalar halinde şehrin üstüne tam gaz geliyor ve bir yay çizerek yükseliyorlardı. Özenle seçiliyordu aşağıdakiler. Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ydı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ydi, Başbakanın çalıştığı Çankaya Köşkü ve milletin kendisiydi alçaldıkları ve yükseldikleri hedefler..
Başkentin semalarını yırtan alçak uçuşlar ve akabinde başlayan bombardımana helikopterlerin sesleri eklendi sonra. Karanlıkta çok zor seçilen skorskileri, makineli tüfek takırtılarıyla çok daha yakın fark ettik.
***
Yüreklere korku salmaya çalıştılar.
Havada sadece ışıklarıyla seçilen uçaklar şehir üzerinde kulakları yırtan gürültüleriyle önce milletten gelecek direnci kırmaya çalıştılar. Meclis bombardımandan büyük yara aldı.
Sokaklarda vatandaş darbecilerin silahlarından çıkan mermilerin hedefi olurken Meclisin ve meclis binasının sapa sağlam öylece kalması düşünülemezdi.
Vatandaş sokaktayken Gazi Meclisimiz de açıktı. Başkan İsmail Kahraman siyasi parti gruplarına hemen bir çağrıda bulunarak Meclisin çalışır halde olmasını sağladı. Nitekim milletvekilleri bombardımana rağmen meclis binasında bulundular... Bir sonraki yazımda bu konuya devam edeceğim.

gazete

15 Temmuz 2016 Cuma

Şahin ya da güvercin olmak

Ahmet TEZCAN

Şahin ya da güvercin olmak

15.7.2016

Kâmran İnan, yıllarca parlamentoda görev yapan tecrübeli bir siyaset adamıydı. Kürt kökenliydi, çeşitli hükümetlerde bakan olarak da önemli görevler üslenmişti. Dünyayı iyi tanır, uluslararası ilişkilerin önemine her fırsatta dikkat çekerdi. Yıllar önce ilk kez ondan dinlemiştim; "Türkiye'nin bu topraklarda ŞAHİN olmasına asla müsaade etmezler, GÜVERCİN olsun isterler, hele kana kırık olursa daha çok severler." Böyle diyordu Kâmran Bey. Bu coğrafyayı çok iyi tanımak lazım böyle bir yargıya varmak için, o bu coğrafyayı iyi tanıyan bir devlet adamıydı. Ancak köprünün altından çok sular aktı. Bayrak, vatan gibi kavramların tarifinde dahi ayrılığa düşen siyasilerine rağmen Türkiye gücünü yeniden keşfetti. Ülkemiz başta terör olmak üzere her türlü saldırıyla niçin karşı karşıya dersiniz? Batı dediğimiz dünya ile hangi müşterekte birleşebiliyoruz? Onlara boyun eğmedikçe sizi rahat bırakırlar mı? Her türlü saldıracak, durdurmak, susturmak isteyeceklerdir.
Türkiye sıradan bir devlet değil ki, bugün 64 devletin bayrak dalgalandırdığı bir coğrafyada asırlarca hükümran olmuş bir devlet, üstelik 5 trilyon dolarlık bir ekonominin de tam göbeğinde.. Dünyanın enerji ihtiyacının yüzde 70'i bizim mahalleden karşılanıyor. Üç semavi dinin merkezindeyiz.. İnsan ve inanç çeşitliliği, tarihi, coğrafyası, iklimi ve doğal kaynaklarıyla dünyayı çeken bir bölge burası.. Sayısız medeniyetlerin kurulup battığı bu topraklarda insanlığa bir medeniyet tasavvuru önermek kadim anlayışlar için son derece rahatsızlık vericidir. Herkesin bir arzusu, sizin de saklı ya da bastırdığınız idealleriniz var. Yahut bu cennet coğrafyada cinneti sona erdirmek istiyorsunuz, kim dinler? Kargaşa ve kaos istiyor onlar, yerli işbirlikçileri de hazır..
Saddam'ın, Kaddafi'nin milyar dolarları, paha biçilmez mücevheratı nereye gitti dersiniz? Sadece petrol gelirleri yeterdi fakir halkın ihyası için. Başlarını kaldırmaya takatleri yok bugün. Diğerleri de onlardan farksız. Din, dil, mezhep, menfaat daha bir yığın gerekçeyle onlar kanlı bir iç savaşa sürüklenirken başkaları konforuna konfor katıyor. Bu coğrafyada önce güçlü olacaksınız, bu da ayrılıklarla değil, ortak yönlerin ortaya çıkarılması ve birlik içinde olmakla mümkündür. Yegâne caydırıcılığımız birlik olmamızdır.

gazete

8 Temmuz 2016 Cuma

Bayram ve trafik terörü

Ahmet TEZCAN

Bayram ve trafik terörü

8.7.2016

Ramazan Bayramı bilindiği üzere dini bir kavram, herkesçe yaşanası bir gün değildir aslında.
Yılda böyle iki bayramımız var, biri Ramazan diğeri Kurban.. "Şeker" ya da "et bayramı" diye adlandırıp bu müstesna günleri dini temelinden uzaklaştırma gayretleri hep olmuştur. Hatta bir kesimin kurban kesimi için ileri geri konuştuklarını biliriz, kast ettiğimiz kesim ete oldukça değil, fazlasıyla doygundurlar. Emsal değil ama bunlar yılbaşında hindi katliamına ses etmezken Kurban bayramında "hayvancıl" kesilirler.
Öyle olunca sormadan geçemiyoruz;
Ramazanda ne yaşadın, nasıl yaşadın da bayramı hak ettin birader?! Bırak yaşamayı, yaşamaya çalışanların orucuna, namazına, iftarına, ezanına her fırsatta istihza ile bakmayı da ihmal etmedin üstelik.
Ne yazık ki DAEŞ, EL KAİDE gibi bizzat Batı icadı örgütler Müslümanın boynunu büküyor, İslam deyince İslâm'la alâkası olmayan bu örgütler öne çıkarılıyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan da haklı olarak en yüksek düzeyde cevabı alıyorlar.
***
İnsan ilişkileri, dini hayat maalesef tavsadı. Bunun çok çeşitli sebepleri var. Oruç, iftar kadar, teravih kadar dini değeri, maneviyatı yüksek olan bayram günlerini biz de gereğine uygun değil, artık "tatil fırsatı" olarak değerlendiriyoruz.
Yazık ki ne yazık, boşa harcanan kutsal zamanlardır bayram günleri! Üstelik hiç olmayacak şekilde bayram sevincini TRAFİK KAZALARI, ölüm ve acıya gark ediyoruz. Dün bu yazıyı kaleme alırken yollarda kaybettiklerimizin sayısı 50 dolayındaydı. İnanın terörle mücadelede biz bu kadar kayıp vermiyoruz. Sakat kalan, sonradan hastanede ölen ve milyonlarca lirayı bulan hasarlar buna dâhil değil.
***
Karayolları Trafik ve Yol Güvenliği Derneği Başkanı İhsan Memiş aradı dün yine, feryat figan ediyor. Yıllık kaza istatistiklerinin gerçek rakamları yansıtmadığını söylüyor. Bolu-Mengen'de tiner yüklü TIR kamyonu kazasını örnek gösteriyor. Beş vatandaşımızı kaybettiğimiz bu kazanın bilirkişi raporunu göndermiş ki denetimsizlikler akıl alacak gibi değil. Zaten bir süredir trafik denetimlerinde polis yok desem yeridir. Cihazlar ne tespit ediyorsa basıyorlar cezayı geçiyorlar. Egzos gürültüleriyle başkenti sarsan motosikletler ve lokanta kuryeleri ise tamamen denetim dışı gibi. Müdahale edecek bir Allahın kulu yok gibi, bizden söylemesi.

gazete