25 Kasım 2015 Çarşamba

Hedef Türkiye

Ahmet TEZCAN

Hedef Türkiye

26.11.2015

Öğretmenler günü'nü kutladık geçen, o gün herkes konunun bir tarafından tutup duygusal, süslü, parlak laflarla bir şeyler söyledi ve geçti gitti.
Güne ilişkin bizim de sözümüz vardı, ben de 24 Kasım'ı bekledim "Günün anlam ve önemi" için.. Eski bir liseye komşuyum, dolayısıyla öğrencileri, öğretmenleri, okulu ve girip çıkan herkesi -servis şoförlerine kadar- yıllardır izliyor, gözlemliyorum.
Sadece bu gözlemle bile çok şey yazıp söyleyebilirim.
Hele EĞİTİM üzerine öğrenim görmüş biri olarak daha çok şey söylenebilir sanıyorum.
İnsanların okulla ilişkileri hiç bitmez. Önce kendi öğrenciliğimiz, sonra çocukların okul hayatı ve nihayet torunlar..
Bizim ikizler eğitim hayatlarının İLK ADIM kademesindeler. Arada onları okuldan alma görevi düşüyor bana da ve erkenden gidip bu defa onların okullarından gözlemlerimi sürdürüyorum.
***
Öğretmenler Günü'nde önce sokağa baktım.. Komşu lisenin üç bayan öğretmenini okulun az ötesindeki gözlemecinin önünde, mevsimin son güneşinde günün keyfini çıkarırken buldum. Büfedeki gazetelere bakıyormuş gibi yapıp konuşmalarına kulak misafiri oldum. Sigarasından derin nefes çekip kül tablasına bastıran orta yaşlı 'hocanım' konuttan, bankadan, krediden söz ediyordu.
Saçlarını meslekte ağartmış fizik öğretmeni komşum da; "Ne sanıyorsun?" diye başladı, "öğretmenliğin öldüğünü" söyledi.
Aylığı 3.000'i bile bulmuyormuş.
Söylemesine gerek yoktu, biliyordum, zar zor getiriyordu aybaşını. 'Hocam, bu meslek para işi değil' diyecek oldum, saygının, sevginin, kalitenin de kalmadığını hemen ekledi. "Kimseye bir şey söyleyemiyorsun" dedi, öğrenciye bile "yalvar-yakar" durumda olduklarını anlattı örneklerle... Çok etkilendim, üzüldüm Hoca'nın sözlerinden, sarıldım ayrıldım. Şaşırmış halde onu öylece bırakırken "Neden böyle olduk?" diye en netameli soruyu kendime sordum.
***
Çok oynadılar okullarımızla, öğretmen ve öğrencilerimizle. Hatta ilk evvel, kasten ve planlı olarak oynadıkları alanlardır eğitim- öğretim kurumlarımız.. Kim? demeyin sakın.. En az 100 yıldır bu memleketin dokusuyla, her şeyiyle oynayıp bizi imparatorluk sonrası kalan mülkümüzde AŞAĞILARIN AŞAĞISINA indirmek, bizi MÜSTEMLEKE yapmak isteyenlerdir.
İntikam için bunu yapmışlardır. Şimdi çevremizi yakıyorlar.. Irak, Suriye, Mısır'ı yangın yerine çevirenler, terörü besleyenler de onlardır.. Tek hedef biziz, hedef Türkiye..
Çünkü bu coğrafya, altıyla, üstüyle, içinde oturanlarıyla birlikte çok önemli, çok değerli..

gazete

18 Kasım 2015 Çarşamba

Kıbrıslılar da güven tazeledi

Ahmet TEZCAN

Kıbrıslılar da güven tazeledi

19.11.2015

Kıbrıs'ın kuzeyine yani 'Bizim Kıbrıs'a, KKTC'ye yaptığımız geziyi anlatmıştım son yazımda. Güney bize açılırsa oraya da gider, oradan izlenimlerimizi de aktarırız ama şimdiki halde buna müsaade yok. Lefkoşa'da Lokmacı kapısında bunu bizzat yaşadım. Gün gelir KKTC'ye girer gibi Güney'e de girer Kıbrıs'ı gönlümüzce dolaşırız umuduyla oradan ayrıldık. Beşparmak dağlarında Prof.
Salih Saner'in
koordinasyonunda Çam, Harnut, Alıç gibi envai türlü ağaçların arasında yürüdük.
Hani "TREKKİNG" diyorlar ya, onu yaptık. Kıbrıs'ın parlak güneşi altında, tertemiz orman havasını içimize çektik. ODTÜ'nün Kuzey Kıbrıs Kampüsünde görev yapan, Rektör Turgut Tümer başta, tüm akademik kadro çoluk çocuk yürüyüşteydiler sanki, çok keyif aldım. Doğayı, tarihi bilenlerle yürümek çok farklı bir duygu, çok da yararlı oldu. Ankara'da bunu sürdürmekte fayda var diye düşünüyorum.
***
Oraya kadar gidilir de KKTC'ye CAN SUYU olacak Asrın Projesi'nden bahsetmemek olur mu? Dünyada eşi benzeri olmayan bir usulle suyun Kıbrıs'a taşınması herkesi gururlandırdı. Bu noktada en büyük teşekkürlerden biri şüphesiz Orman Su Bakanı Veysel Eroğlu'nundur. Anamur Alaköprü'nün suları Geçitköy barajında birikmeye başlamış. Girne, Lefkoşa ve Gazi Magosa hattında borular da hızla döşeniyor. Kıbrıs'ta çatlamış topraklar suyun sesini duydu, münbit ovaların hasreti çok yakında bitecek.
Barajda biriken suyun dörtte birinin buharlaşma ve başka nedenlerle ziyan olacağı ilgililerce ifade ediliyor. Kaliforniya benzeri, "plastik toplarla baraj yüzeyi kapatılarak buharlaşmanın önlenmesi" usulü bizde de uygulanamaz mı, maliyetli mi olur diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü bin bir emekle götürülen suyun KKTC'deki değeri çok yüksek.
***
Beşparmak dağlarında bir mayının durdurduğu tankımızı gördüm. Askerimizin cüret ve cesaretinin sembolü olarak orada anıtlaşmış. Zor karşısında Mehmetçiğin neleri göze alabileceği dağların zirvesinde, geçit vermez ormanların arasındaki bu tankla çok daha iyi anlaşılıyor.
Sonra St. Hilarion kalesine çıktım, Salamis harabelerini gezdim muhteşemdi.
Buralar mutlaka ve tam anlamıyla turizme kazandırılmalı. Gazi Magosa'nın durumu beni yine üzdü. Burada ve tüm Kuzeyde bir tek çakıl taşından bile vazgeçilemez, durum onu gösteriyor, Kıbrıslıların da bu konuda Anavatan yönetimine güveni tam. Taviz başlarsa arkası gelmez, bu Anavatan'ı da yaralar.
Tam da "ezanın mahkeme kanalıyla susturulması" tartışmaları sürerken Lefkoşa'da Muhteşem Selimiye Camii'nde yatsı ezanını dinledik. Burası eski bir katedralden camiye çevrilmiş, 12.
Yüzyıldan
kalma, hayranlıkla seyrettik ve turistlerinin cemaatinden çok fazla olduğunu da fark ettik. Velhasıl KKTC'de herkes Anamur'un sularını beklediği gibi Türkiye'yi bekliyor, hem de her konuda..
Seçimden sonra Kıbrıslıların Anavatan'a duydukları güven de artmış.

gazete

11 Kasım 2015 Çarşamba

Kıbrıs nasıl anlatılır?

Ahmet TEZCAN

Kıbrıs nasıl anlatılır?

12.11.2015

Kıbrıs'ı herkes bilgisine ve ilgisine göre tanır. Kıbrıs, kadim kültüründe derin izleri olan Türkler için adeta sürekli bir mücadele alanı olmuştur. Bugün de durum değişmemiştir. Doğu Akdeniz'de iddiası olan bütün devletlerin de gözdesidir Kıbrıs. Hele son dönemde petrol ve doğalgaz ulaşım yollarının kontrolü ve her bakımdan son derece önemlidir. Ada, Süveyş Kanalı'nın ağzında "batmayan bir uçak gemisi" gibidir adeta…

***
Bizim gençlik yıllarımızın Kıbrıs'ı üçbeş isimle anılırdı. Papaz Makarios, aynı zamanda devlet başkanıydı. Kıbrıs'ı Yunanistan'la birleştirme (ENOSİS) idealiyle yandı tutuştu. General Grivas ile birlikte EOKA adıyla bir örgüt kurup birlikte kanlı katliamlara imza attılar. Merhum Karakoç'un "Ha Hasan'a ha sana" diye başlayan mektuplarını hatırlıyorum; "U'thant'ın, Giyani'nin suçundan /Galo Plaza'dan Barış Gücünden / Kıbrıs'a dünyanın öbür ucundan / Kalleşliğe gelenlerden haber ver" mısralarıyla günü anlatıyordu. "Uygar Batı"nın Kıbrıs'ta yaşattığı zulüm onlarca filme senaryo olacak zenginliktedir ama ciddi anlamda bir tanesi bile yapılmamıştır. Çünkü Yeşilçam MİLLİ olamamıştır.

***
Durup dururken değil, hafta sonu Ada'ya yaptığımız gezi nedeniyle gündeme aldık Kıbrıs'ı, faydalı da oldu. Yavru Vatan'ımızı birçok bakımdan yeniden tanıma fırsatı buldum. Şimdi uluslararası üniversiteleriyle büyük bir EĞİTİM ÜSSÜ oldu Kıbrıs. ODTÜ'nün de Kuzey Kıbrıs Kampüsü'yle ciddi bir eğitim faaliyeti içinde olduğunu gördük. 3000 civarında öğrencisi var ve yüzde 60'ı yabancı. Prof. Salih Saner, okulun Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Program Koordinatörü, çok renkli bir hoca.. Aslında başlı başına bir yazıda onun bu renkli kişiliğini anlatmak isterim, çünkü o, Erenköy direnişinin de kahramanlarından ve bir yazıya sığacak bir kişilik değil... Prof. Mahmut Parlaktuna vasıtasıyla onu tanıdım. Parlaktuna da ODTÜ'nün uzun süre Petrol ve Doğalgaz ABD Başkanlığı'nı yürütmüş, bilhassa TERMAL ENERJİ alanında adını duyurmuş önemli bir bilim adamı. Birlikte Beşparmak dağlarında uzun bir yürüyüşe katıldık. KKTC gezimiz bir yazıya sığmaz, haftaya Beşparmak yürüyüşümüzü, Adaya Cansuyu olacak asrın projesini, St. Hilarion tırmanışımızı, Lefkoşa ve Gazi Magosa izlenimlerimi anlatacağım.

gazete

5 Kasım 2015 Perşembe

İktidar tamam ya muhalefet?

Ahmet TEZCAN

İktidar tamam ya muhalefet?

5.11.2015

Bir millet ki ne zaman memleket bir darboğaza düşse engin sağduyusuyla işleri rotasına koymaktadır. Bu, sadece 1 Kasım'a mahsus değil, tarih boyunca böyle olmuştur. "Akl-ı Selim" dir bunun adı, sağduyudur.
Yeter ki milletin işareti sağlıklı yorumlansın, zemin ile birlikte zamanı da iyi yönetebilecek idareciler bulunsun. Mekân yönetimi değil, esas önemli olan zaman yönetimidir, zamanı yönetemeyenler devlet adamı olamaz, tarihe de damgalarını vuramazlar.
Ha, kimse 7 Haziran seçiminin isabetsiz bir karar olduğunu söyleyemez.
7 Haziran'da milletin sağduyusuyla ulaşılmış fevkalade arifane bir neticedir. Türkiye'nin bir günü bile çok değerlidir. 7 Haziran'la ülkenin 5 ayı ziyan olmuş gibi görünse de; istikbali için çok olumlu bir uyarı olmuştur. Neticede 1 Kasım, 7 Haziran uyarısının işe yaradığını göstermektedir.
***

İktidar çoğunluğu 7 Haziran'da elde etmiş olsaydı belki bugünkü kadar sağlıklı olamazdı.
İktidar sahipleri zamanla "iktidar körlüğü" diyebileceğimiz bir "görmez"liğe, bir "aymaz"lığa düşerler, kararlardaki isabetsizlikler çoğalır, "metal yorgunluğu" gibi iktidar sahiplerinde de bir "yorgunluk", bir "sıradanlık" oluşur, "alışkanlık" halini alır memleket yönetimi ve heyecan azalır.
Millet bunu gördü ve iktidar sahiplerinin gözündeki perdeyi 7 Haziran'da kaldırdı.
Memleketin yönetimine talip olanların heyecanını tazeledi.
Şimdi yapılacak iş; en iyi, en sorumlu, geleceği iyi okuyan, memleketin nasıl bir vetireden geçtiğini iyi bilen ve en önemlisi HEYECANI olan insanlardan bir kabine oluşturup yola devam etmektir.
***

Güçlü ve güvenilir bir Türkiye'nin ülke ve dünya barışına katkısı da büyük olacaktır.
Peki, çoğunluğu sağlamış bir siyasi iradeyle iktidar olmak mümkün mü?
Bu soru çok önemli...
Güçlü ve güvenilir olmak, gelişmeyi sürdürmek için iktidar çoğunluğunu sağlamış olmak yetmez... Sağlıklı bir muhalefetin kurulması da elzemdir ve zorunludur. Sağlıklı bir muhalefetle ancak tam iktidar olunabilir.
Türkiye'nin muhalefeti ise maalesef sağlıksızdır hatta YOK denilebilir. Özellikle Anamuhalefet'in durumu, Türkiye açısından vahimdir. Düşünebiliyor musunuz, Çankaya Belediye Başkanı kurşunlanıyor ve olay CHP'li bir gazetede tarafından sürmanşetten duyuruluyor?!.. Çok garip değil mi?
Kılıçdaroğlu, Pazar günü yanında aksayarak yürüyen Başkan'a "Hayırdır, neyin var, geçmiş olsun" demez mi? Demez, çünkü o her şeyi biliyor!

gazete