31 Ekim 2015 Cumartesi

Tercihim Türkiye olacak

Ahmet TEZCAN

Tercihim Türkiye olacak

31.10.2015

Son dönemece girdik, gerçekten bu son dönemeç; ya batacağız ya çıkacağız. Bu seçim bu milletin GÜVEN SEÇİMİ olacak, GÜVENLİK SEÇİMİ olacak. Bu seçim bizim sıradan siyasi kararımız, neticesi itibariyle sadece hükümet değişikliği getirecek bir tercihimiz olmayacak.
Bu seçim Türkiye'nin İSTİKLAL ve İSTİKBAL'ini tayin edecek.
***
İstiklal ve istikbal kelimeleri; yüzyılın başlangıcında YENİ TÜRKİYE Devleti'nin kuruluş ve kurtuluş mücadelesinde bayraklaşmış kelimelerdi. Mehmet Akif merhuma "Korkma" diye başlayan İSTİKLAL MARŞIMIZ'ı yazdıran duyguydu.. Koskoca imparatorluktan Anadolu'ya sıkıştırılmış bir milletin duygusuydu. Balkan savaşlarıyla 5 yılda 5 milyon insan kaybeden, 7 cephede iki nesil birlikte savaşan yorgun bir milletin duygusuydu. Yukarıdaki cümleyi günümüz karşılığıyla tekrar edersem bu seçim, yani pazar günü vereceğimiz karar Türkiye'nin İSTİKLAL yani BAĞIMSIZLIK, İSTİKBAL yani GELECEK kararı olacak.
***
Bugün de yeni bir Türkiye kuruluyor, milli bir yapı oluşturuluyor. Her ihtiyacını kendisi karşılayabilen, başkasına bağımlı olmadan 80 milyon nüfusun bu cennet coğrafyasında huzur ve barış içinde, onuruyla gururuyla yaşamasını sağlayacak bir gelecek oluşturulmaya çalışılıyor. "JUSMAT" veya "TUSLOG" gibi kelimeler yeni nesil için hiçbir şey ifade etmez.
Ama illaki bilinmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken kelimelerdir.
Nedir biliyor musunuz JUSMAT; "Joint us military mission for aid to Turkey" cümlesinin baş harfleridir, Türkiye'ye yardım için ABD tarafından oluşturulan askeri kurulun adıdır. TUSLOG da; "The United States Logistics Group" cümlesinin kısa yazılışıdır.
Yani ABD'nin genellikle NATO üyesi ülkelerdeki güya askeri malzeme depolarıdır, küçük çaplı askeri üslerdir bir bakıma..
Başta Başkent olmak üzere İstanbul, İzmir ve birçok kentimizde yıllarca varlıklarını sürdürdüler, görevleri yalnızca askerlikle sınırlı da değildi. Bu kuruluşlarla kılcal damarlarımızda dolaştılar yıllarca.
Ne yapmamız, nasıl yapmamız, nasıl yaşamamız gerektiğini hep onlar belirlediler.
Biz kendi milli uçağımızı, yerli otomuzu, kendi ihtiyacımız olan her şeyi yerli ve milli kaynaklarla bu yüzden yapamadık, yaptırmadılar, "Biz veririz" dediler.
***
Onun için bu seçim iktidarla muhalefet arasında geçen sıradan siyasi bir mücadele asla değildir. Bu seçim, "vicdan-cüzdan" dengesinde değerlendirilecek bir seçim de değildir. Onun ötesinde bir anlam ifade etmektedir. Bu satırların yazarı 7 Haziran seçimlerinde "Benim oyum kendime" diyerek tercihini kullandı. Çünkü 7 Haziran Türkiye'nin kendi olma seçimiydi. Şimdi de durum değişmedi. Haber bültenlerinden sadece dış haberleri izlesek, bu cinnet coğrafyasında Türkiye'nin ne kadar KENDİ OLMAK, GÜÇLÜ OLMAK, MİLLİ OLMAK mecburiyetinde olduğu görülecektir.
***
Ayrıca Cumhurbaşkanlarıyla kavgaların neye mal olduğunu da gördük. Ben bu kavgaların bir daha yaşanmasını istemiyorum.
Ben Milli İstihbaratın, Güvenlik stratejilerinin bu ortamda değişmesinin yararlı olacağına inanmıyorum.
Netice olarak; Ben bu ortamda Türkiye'de yönetimin değişmesini istemiyorum. Muhalefetin de bu yapısıyla Türkiye'yi yönetebileceğine inanmıyorum.
Bu iktidar kötü ise benim tercihim "kötünün en iyisi" olacak.
Benim tercihim Türkiye olacak.

gazete

22 Ekim 2015 Perşembe

Gerçek ve algı

Ahmet TEZCAN

Gerçek ve algı

22.10.2015

Dostlar göndermişler, bir akademisyen tarafından kaleme alınmış nefis bir yazı, internet sitesiyle sınırlı kalsın istemedim, paylaşmak istedim. "Altı üstü bir seçmenim, abartmaya gerek yok" diye başlıyor Yrd. Doç.
Ömer Antalyalı'nın
yazısı, "Genel seçimden daha önemli bir şey var" cümlesiyle insan ilişkilerine dikkat çekiyor. O kadar haklı ki; bir oy verip "Ben bu partiye oy verdim" celallenmesiyle seçim sonrası hemen parti yöneticilerinin kapısına dayanan nicelerini bilirim.
Üslubuyla 'Halkla İlişkiler' alanındaki uzmanlığını da konuşturuyor Hoca ve okuyucusuna ustaca ulaşıyor. Pat diye "Ak Parti'ye oy vereceğim" demiş, kendince çok basit 4 gerekçe sunmuş, işte gerekçeleri:
1) 13 sene öncesi hala hafızamda. Ak Parti dışında oy verebileceğim yeni bir oluşum göremedim henüz.
2) Türkiye uluslar arası arenada hiç bu kadar itibar ve söz sahibi olmamıştı. Bize diş bileyen ülkelere bakıyorum da, baya baya patron ülkeler. Onlara kafa tutabilmek biraz da gururlandırmıyor değil. O ülkelerden pek haz etmediğimden olsa gerek, bizden kime saldırıyorlarsa, reflekslerim ona sahip çıkmamı söylüyor.
3) Erdoğan'ı delice seven mazlumlar var. Yaşlılar, gelir seviyesi düşük olanlar, eğitimsizler. Ak Parti'nin oy oranı en çok bu kesimlerde yüksek. "Onların iyiliği için Erdoğan gitmeli" edebiyatına kafam pek basmıyor. "Erdoğan onları kandırıyor" laflarını da anlamıyorum. Onların duygusal zekası yüksektir, onu biliyorum. Onlara iyilik yapıyorum edebiyatıyla vebal almak istemem.
4) İlginçtir başka ülkelerin mazlumları da Erdoğan'ı çok seviyor. İnsani yardımda, gayri safi milli hasılaya oranla dünya birincisiyiz.
Acaba niye diye sorguluyorum. O mazlumların oyu da yok, niye onları da kandırsın ki diyorum. Onların da vebalini almak istemem. Bizim ülkemiz mazlumlara en fazla sahip çıkan ülke olmaya devam etsin isterim. Boğaziçi mezunu, İşletme doktorasını SDÜ'de vermiş, halen Batı Akdeniz Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde akademisyen olarak görev yapan Ömer Antalyalı, gerçekten Antalyalı mı bilmiyorum ama yazısı Akdeniz kadar sıcak. Bir alıntı daha yapıp yazımı noktalayacağım, diyor ki Hoca;
"Gerçek" ile "algı" arasında, iki insan arasındaki bir ilişkide bile muazzam fark olur.
Şöyle bir düşünün, sizi hayatta her şeyinizle dört dörtlük anlayabilen kaç insan sayabilirsiniz.
Hep yanlış anlaşıldığınızdan yakınmaz mısınız? Sizin gerçekliğiniz ile başkalarının sizinle ilgili tanımlamaları ne kadar uyumlu?
Düşünün ki bunu hemen dibinizdeki dokunabildiğiniz insanlarla yaşıyorsunuz.
Sürekli beraber olduğunuz insanlarla.
Ama aynı biz, koca bir ülkenin siyasi analizini tüm gerçekliğiyle yaptığımızı sanabiliyoruz.
Başkentimizde bomba patlıyor. Hiç tereddütsüz, ya hemen o anda faili tespit ediyoruz, ya da faili işaret eden aktörlerin söylemlerine inanıyoruz. Türkiye gibi cazip bir ülkede aktörlere bir bakın, sadece siyasi partiler gelmesin aklınıza..
Hocanın yazısı uzun benim yerim ise kısa.. Ama http://www.memurlar.net/ haber/542530/ adresinden yazının tamamına ulaşmak mümkün. Seçimden önce bu yazının mutlaka okunmasını tavsiye ederim.

gazete

15 Ekim 2015 Perşembe

Kutlu Muharrem

Ahmet TEZCAN

Kutlu Muharrem

15.10.2015

Hastanede çalışan bir tabip, sinirle sinir uçlarıyla uğraşan bir hoca..
Mevzu, memleketteki müessif hadiseler..
Çok karamsar, kötümser duygular içinde "Bölündük!" diyor. Aynı ihtiyaçla uğradığımız mekânda farklı duygular taşıyoruz.
En ziyade müsaadeye mazhar meslek erbabından sadra şifa sözler bekliyorsunuz ama yok. 'Niye'si belli, niyeti de belki?!.. Karar verici kitle nüfusu 50 milyonun üzerinde ve ilk kez oy kullanacak gençlerin sayısı 8 milyon olsa da; sınırsız sorumsuz sosyal medya kullanıcıları toplumun bilhassa seçkin sınıfın duygularını esir alabiliyor. Militanlığı mesleğinin önüne çıkarmış meslek odalarının tesiri diye düşündüm, bilmiyorum.. Bizim meslekte de durum farklı değil. Bir sürü meslektaşın müessif olaylar karşısında militanlığını mesleğinde icracı tavır içinde olduklarını biliyor, görüyoruz.
Daha dün soran olmadığı halde "Aleviyim, Kürdüm" diye başlayan, annesinin de Ermeni olduğu imasıyla inadına "Namaz kılmayız, oruç tutmayız, Hacca gitmeyiz, kendimi Müslüman saymam" sözleriyle röportaj veren arkadaşa sorsan önce gazetecidir, hem de temsil makamında, özgürlükçülüğün de bayraktarı. Kendi gibi düşünüyor sanıyor herkesi de ve ayrılıkları ortaya dökmede pek mahir.
Toplumu kahreden ve nice ocaklar söndüren terör olaylarına karşıymış gibi göründüğü halde içten alkışladığını bildiğim bir sürüsü var böyle. "Bir iki tane daha böyle olay olsa bunlar dayanamaz" diyecek kadar demokratlardır(!) sözüm ona.
Belli isme belli kesime derin husumetleri gözlerini kör etmiş, mühürlüler adeta.
***
Neyse biz hep hayrı yadediyoruz; Toplumun tüm kesimlerince muhterem ve mübarek Muharrem ayı girdi, Hicrî 1437 ile yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. Efendimiz'in sıradan bir yolculuğu değildir Hicret, derin anlamlar yüklüdür. Dün bir dostumdan bunu çok güzel anlatan, aydınlatan bir posta aldım, paylaşmak istiyorum müsadenizle. "Hicret; yeni bir imkan, yeni bir mekan, yeni bir medeniyet merkezi, yeni bir Medine arayışıdır. Hicret; Muhacire Ensar arayışıdır. Hicret; Dünyanın mağdurlarına sarılmak, mazlumlara sofrayı açmak, lokmayı bölüşmektir. Hicret; Batıldan - Hakk'a, zulümden - adalete, şerden - hayra, kötülükten - iyiliğe koşuştur. Hicret; ayıpları, günahları terk ederek, bizleri esir alan makamdan, servetten, şehvetten, şöhretten Rahmet'e kaçış, bâtıldan, boş şeylerden, nefsî arzulardan uzaklaşarak, Hakka, hakikate, ahlak ve irfana teslim oluşun ifadesidir. Hasılı Hicret; bir hayat tarzıdır, bizler için yeni bir başlangıçtır..
***
Bu vesileyle yeni bir yılın başında, ülkemiz ve milletimiz üzerine hain planların kurulduğu, karanlık oyunların oynandığı bu günlerde ellerimiz, dillerimiz ve gönüllerimizle duadayız. Sıkıntılarımızın ağırlığıyla sığındığımız Rahmet kapısındayız. Bu toprakların evlatları ve yeryüzünün tüm mazlum ve mağdurları için
Rabbimin
yardımını dileniyoruz.
Coğrafyamızda yaşanan hadiseleri lehimize neticelendir, yeni bir yılda, zalim ve katillerin hesaplarını ve planlarını boşa çıkar, hayır kapılarını aç, bizi selamete çıkar ve ülkemiz milletimiz için huzur ve sükûnet lütfet!
Yeni yıl; kederlerimizin sevince, birbirimize olan öfkemizin ve kinimizin muhabbet ve ülfete, aramızdaki ayrılıkların, birliğe ve dirliğe dönüşmesine, huzura ve kardeşliğe giden yolların açılmasına, bu vatan topraklarının yeniden "barış ve selamet yurdu" olmasına vesile olsun.
Kutluyor ve âmin diyorum.

gazete

8 Ekim 2015 Perşembe

Seçim ve tercih

Ahmet TEZCAN

Seçim ve tercih

8.10.2015

Seçime üç hafta kadar bir süre kaldı. Bu seçim bir eşik, ya bu eşiği atlayacağız ya çamura saplanacağız. Her şey sandıktaki tercihimize bağlı... Bu "HER ŞEY"in altı çok dolu. 1 Kasım, siyasi, iktisadi, demokratik, demografik, her alanda Türkiye'ye yeni bir yol, yeni bir yön belirleyecek bir tercih olacak.
7 Haziran'daki BİR SEÇİMLİK BİR TERCİH idi, kimi kızgınlıktan, kimi kırgınlıktan, kimi sıkıntıdan, kimi beklentileriyle bir tercihte bulundu ve sandıktan çıkan sonuç bunların hiç birine cevap olmadı, ülke yönetimini yeniden şekillendirmeye de yetmedi. Normalde 7 Haziran sonuçları ülke yönetimini yeniden kurmaya yeterdi. Meclis'e yansıyan aritmetikle bir koalisyon oluşturup bir hükümet kurmak için 21 ayrı alternatif vardı ama olmadı. Çünkü Türkiye normal bir ülke değil. Bu ülkenin tarihi, coğrafyası, kültürel mirası göz ardı edilerek bir politika belirlenemez. İşte 7 Haziran sonuçları bu memlekete, memleket insanına sadece zaman kaybettirmedi, çok şey kaybettirdi.
***

Daha önce de ifade ettim; Sandık çok önemli... Biz bu sandığı kolay elde etmedik, çok sıkıntılar yaşadık...
Dayakla vatandaşın görüşünü ve partisini değiştirmek isteyenler oldu bu memlekette...
Muhtarlar şimdiki gibi ağırlanmadılar, kaymakam, vali emriyle muhtarların sıra dayağından geçirildiği dönemleri yaşadı bu ülke. Kan revan içindeki köylülerin Ankara'nın Çubuk ilçesinden o zaman Sümer sokakta bulunan Demokrat Parti merkezine nasıl geldiklerini Metin Toker'in hatıralarından okuyabilirsiniz. "Hepimiz Demokrat Parti sempatizanı kesildik" diyor Toker, o kaymakamın daha sonra CHP'den mebus seçildiğini söylüyor.
Yarım asır sonra örgüt uzantıları aynı yöntemi güneydoğuda uygulama çabasında, kaymakamların yerini bu kez örgütler almış.
Operasyonlar bunun için yapılıyor, güneydoğuda kapı kapı bir mücadele veriliyor. Sulh sükûn sağlansın ve vatandaş hür bir tercihte bulunsun diye.
***

Bugünlere kolay gelinmedi, hazımsızlıklar çok oldu, türlü oyunlar oynandı. Seçimin ertesinde seçim istediler, milletvekili ayarttılar, böldüler Meclisimizi güçsüz ve karar veremez hale düşürdüler.
Millet iradesine aykırı ve o iradeyi yok sayan tutumlar oldu. Bu yöntemlerle bir yere varılamayacağı artık anlaşıldı.
Dileyelim 1 Kasım seçimleri, eski Türkiye'nin son, yeni Türkiye'nin ilk seçimi olsun..
Günümüz dünyasında artık demokrasi dışı arayışların geçerliliği kalmadı. Artık akl-ı selimle yeni bir dönemi başlatalım. Yeni istikrar dönemiyle Türkiye'nin büyük güç kazanacağına yürekten inanıyorum. 1 Kasım seçimlerini bu bakımdan çok önemsiyorum. Kırgınlığın, kızgınlığın, kişisel beklentilerin yerini sağ duyuya bırakacağını umuyorum.
Seçimden sonra siyasetin aktörleri de şapkalarını önüne koyup kendi tavrını tarzını yeniden bir kere daha gözden geçireceklerdir umarım. Çünkü seçimler Mecliste yalnızca çoğunluk sandalyesini ortaya çıkarmak ve bir hükümet kurmak, sonra da vatandaşı memnun etmek için yapılmaz. Seçim sonuçları bazen istikbal ve istiklal seçimi olur. Ben 1 Kasım'ın böyle bir seçim olduğu inancındayım. Ateş çemberindeki Türkiye 1 Kasım'da sadece iktidar hesabıyla değil, istiklal ve istikbal adına tercihte bulunacak.
Yanlış karar verirsek büyük bedel öderiz bunun bilinmesi lazım.

gazete

3 Ekim 2015 Cumartesi

CHP bildirgesi kopya

Ahmet TEZCAN

CHP bildirgesi kopya

3.10.2015

CHP dün seçim bildirgesini açıkladı.
Söylem ve sloganlar bana bir yerlerden tanıdık geldi sanki. Yanılıyor muyum bilmem ama Kılıçdaroğlu'nu dinlerken ben bu söylemlerde sanki Ak Parti kokusu aldım..
Eğitim, ekonomi, dini, milli, siyasi, bütün konularda sanırsınız CHP, Ak Parti ile söylem birliği etmiş. Bire bir değilse bile bildirgenin içeriğinde Ak partililerin öteden beri söylediklerine rastlamak mümkün.
İmam hatipler mesela, "Düşman olduğumuzu söylüyorlar" diyor Kılıçdaroğlu, devamla vurgu yaparak soruyor; "memleketin evlatlarına niçin düşman olalım?" diyor, CHP'nin imam hatiplere düşman olduğunu söyleyenleri açıkça İFTİRACI olarak ilan ediyor.
***
Şimdi şunu söylemenin tam zamanı diye düşünüyorum: "Okul birincisi oldukları halde sırf İmam Hatipli oldukları için konuşturulmayan, saçı başı çekilen, başörtüleri başından alınmak istenen öğrencilerin haklarını savunmaya neden hiç yanaşmadınız? Neden üniversitelerde başörtülü diye, imam hatipli bu zulmü insanlara yaşatanlar özellikle sizin partinizden milletvekili olabiliyorlar?" Bütün bunlar sadece tesadüfle açıklanabilir mi? İşin bu tarafını yaşayanlar yani millet bunları iyi biliyor. O olaylar olurken niçin kılınızı kıpırdatmadınız, onlar genç değil mi? diye de sormaya gerek duymuyor. Gençlik, nüfusun yaşlanması meselesi.. 2030'lu yıllarda Türkiye'nin YAŞLI kuşağa dâhil olacağını, bu yaşlanma başlamadan gençliğin her konudaki katkısının artırılması gerektiğini söylüyorsunuz. Kulağınızı neden tersten gösteriyorsunuz? Ülke nüfusunun yaşlanmaması için Erdoğan'ın üç çocuk ısrarıyla niçin alay ediyordunuz peki?
Taşeron işçiler, kredi kartları gibi meselelerde de tamamen popülizm yapıyorlar.
Bunlar mağdur insanların oyunu kapmak için söylenmiş sözler.
***
1 Kasım seçim bildirgesinde Anamuhalefet'in Ak Parti ile benzer şeyler söyleme gayreti içinde olduğu açıkça görülüyor. Samimi olsalar ben de şahsen bu benzerliğe memnun olacağım, keşke söylediklerinin sahibi olsalar.
Seçim sloganında da "Önce Türkiye" diyerek sanki "YERLİ ve MİLLİ" olmaya çalışmışlar gibi geldi bana. Yoksa dağlarına taşlarına "Önce Vatan" yazılan 'eski Türkiye'den mülhem de böyle bir slogan belirlemiş olabilirler?! Ne de olsa CHP; kökü 'ESKİ TÜRKİYE'de bir siyasi harekettir, yeni değildir. CHP'ye eskiyi unutturmak da, CHP ile eskiyi unutmak da kolay değildir. Çünkü CHP'nin genetik kodları geçen asrın başında, imparatorluktan cumhuriyete geçişte yaşanan olaylarla oluşmuştur. CHP'nin kodlarını belirleyenler millete acı ilaç içirerek bunu yapmışlardır.
1 Kasımın seçim ana teması olarak "Önce İnsan" deselerdi bence daha etkili olurlardı. Ama durum gene de değişmeyecek.
Çünkü Millet CHP'nin, kadın çocuk dinlemeden 400 bin insanını katlü perişan eden Eset ile fotoğraf çektirmesini unutamıyor, CHP'yi yönetirken HDPKK ile iş tutmayı ve onlara oy vermeyi anlayamıyor.
Bu yüzden 1 Kasım'da 50 yıldır olan yine olacak, Millet CHP'yi asla iktidara getirmeyecek.

gazete