25 Haziran 2015 Perşembe

Hayırlı olsun ama..

Ahmet TEZCAN

Hayırlı olsun ama..

25.6.2015

Yeni Vekiller Meclis'te yeminlerini ettiler ve göreve başladılar. Bana sorarsanız 25. Dönem vekillerinin vekillikleri "kısa dönem askerlik" gibi olacak, bunu öncelikle ifade edelim. Çünkü Türk seçmeni ortaya çıkan manzarayı "şimdi ne olacak?" sorusuyla birlikte ibretle seyrediyor ve bundan hoşnut olmadığını da açıkça belli ediyor. Herkesin borcu var, derdi var, çoluğu çocuğu, geleceğe yönelik planları ile elini taşın altına koymuşluğu var. Dolayısıyla vatandaş Ankara'daki çarkın emin ellerde ve sorunsuz dönmesini, döndürülmesini ister. Bana sorarsanız bu manzaradan duvara asacak bir tabela çıkmaz, vatandaşın isteği ve beklentileri karşılanamaz.
***

Bu kaydı düşerken şunu da ifade edelim: Ortaya çıkan manzaradan hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Seçim sonuçlarının Meclis aritmetiğine yansıma şekli bir kere herkesin gazını aldı ve çok faydası da oldu. Yabancı medya desteğinde "Seçim güvenliği, şeffaflığı" gibi lakırdılarla ülkeyi dışarıya şikayet etme.. Yabancı medya desteğinde dışarıdan heyetlerin gelmesini sağlayıp Türk makamlarının sorgulatma.. İçeride gezi kalkışması benzeri densizliklerle bir kaşık suda fırtına koparmak suretiyle seçimin kargaşaya dönüşmesinin önüne geçilmiş oldu. 300 küsur milletvekiliyle AK Parti iktidarı sürmüş olsaydı bin dereden su getirilerek sonuç "ŞAİBELİ" ilan edilecek, ülke tahmin ötesi kargaşaya sahne olacak, en önemlisi; İktidar partisi "KENDİNİ TOPARLAMA İHTİYACI"nı görmeyecek ve çoğunluk yönetimine rağmen huzur bulamayacaktık.
***

Şimdi herkes şöyle derin bir nefes aldı, manzaraya baktı, ders çıkarılacak sonucun seçimden çıkarıldığını düşündü ve kendisi de bundan bir ders çıkardı. Biz gözümüzle inanan bir toplumuz, "bir musibet kırk nasihatten evladır." Vatandaş, yangın yerine dönmüş bir coğrafyada şimdi refah ve mutluluğu sağlamanın daha zor olduğunu görüyor. Bu sonuçlarla, yani eldeki "beş benzemez" ile Türkiye, "dünyanın beşten büyük olduğu" haykırabilir mi? Kafkasya'ya, Asya'ya sesini duyurabilir mi? Enerji koridoru olma iddiası, nükleer enerji, uzay çalışmaları ve büyük yatırımlar ne kadar yürüyebilir? Bu halimizle biz, bu yangından ancak eteklerini toparlayarak kurtulabiliriz. Sistemin yönetemediği ve bu çarpık manzarayı ortaya çıkardığı ortada.. Koalisyon çalışmaları beyhude bir gayretten öteye gitmez, bundan güçlü bir irade ortaya çıkmaz. Seçimin tekrarlanmasına karşı olanlar ve beyanları bunu açıkça gösteriyor.

gazete

18 Haziran 2015 Perşembe

5 yıldızlı bir hayat

Ahmet TEZCAN

5 yıldızlı bir hayat

18.6.2015

Bilen ve idrak edebilenler için müstesna anlar, özel zamanlardır Ramazan. Bu kaçıncı Ramazan bilemiyorum, Hicret'in 2. yılında Müslümanlara farz kılındığına göre varın siz hesaplayın kaçıncısıdır. Oruç, İslam'ın üçüncü şartıdır ve Ramazan ayında, sağlıklı, reşit, aklı başında her Müslüman için farzdır, bu fariza 2/183 ve 185. Âyetlerle Kur'an'da açıkça bildirilirken oruç tutarak korunmamız umuluyor. Peygamberimiz de, oruçluların cennete REYYAN kapısından gireceğini haber vererek orucun önemine işaret ediyor. Peki, oruç aç kalmak mıdır? Elbette değil. O zaman orucu sadece yeme içmeden ve diğer yasaklardan uzaklaşma olarak değerlendiremiyoruz.
***

İSLÂM, 5 şartlı, bir başka ifadeyle ve günümüz anlayışıyla BEŞ YILDIZLI BİR YAŞAM BİÇİMİDİR. Buna göre tercih ve tatbik ettiği yaşam biçimiyle herkes kendini serbestçe yıldızlayabilir. Şartlar belli: Önce Allah'tan başka bir ilah olmadığını ve Muhammed Mustafa'nın O'nun kulu ve resulü olduğunu kabul ve ikrar edeceğiz. Namaz ve oruç ibadeti ondan sonra geliyor. Ekonomik durum el veriyorsa, hac yaparak, zekât vererek 5 yıldızlı hayatın tüm şartları yerine getirilmiş olacak. Tam da burada bir soru akla geliyor.. Fiziki olarak tüm bu şartlar yerine getirildiğinde her şey tamamlanmış mı oluyor? Elbette değil. Müslümanlık çok büyük bir taahhüt, mü'min olmak onun da ötesinde.. İbadetlerin fiziki şartlarıyla beraber ötesine geçmek gerekiyor. Yani manen hazzını duymak ve kalben mutmain olmak için; elin, gözün, kulağın, hâsılı tüm uzuvların ibadete katılması gerekiyor. Yalnızca şahadet, yalnız oruç, namaz, hac veya yalnız zekat ile bu dinin yaşanamadığı gibi, yalnızlığa çekilip bir başına yaşanası bir durum olmadığı da bir gerçek. İslâm, komşuyla, arkadaşla, kardeşle, kısaca tüm toplumla ve tüm davranış biçimleriyle ortak hayatın kâmilen disipline edilmesidir. Peki, bu mümkün mü? Eh, bu soruyu herkes kendine soracak. Ne kadarını yaşarsa o kadar haz alacak, hazzını aldıkça da daha çok, daha derin yaşayacak. İslâm ve ibadet aynı zamanda bir denge ve bir iç disiplindir, her zaman yaşanası ve her zaman mümkündür.
***

Ramazanlar, bayramlar, Cuma ve kandil günleri en yalın ifadeyle; "özel anlar, müstesna zamanlar"dır. Günümüzün kanla, karmaşayla yoğrulan dünyasında bunalan insana bir lütfu ilahidir. Cenabı Mevlâ, kime, neye iltifat etmiş de yükseltip yüceltmemiş?! Taşa lutfetmiş elmas, zümrüt, yakut olmuş.. Toprağı HİCAZ, taştan tuğladan yapıyı KÂBE kılarak, "eşref" makamına yükselttiği insana tavaf makamı tayin etmiş. Zaman içinde zamanın mekân içinde mekânın yaratıcısı, böyle saklı zamanlar müstesna anlarla sadece bir şey murad ediyor; İnsanın hayat dediği ve çok önemsediği süreci doğru yoluna koymasını ve kendini kurtarmasını, o kadar. Ramazanımız mübarek, orucumuz makbul olsun. Her bakımdan şu dar ve zor günlerde kurtuluşumuza da vesile olur inşallah.

gazete

11 Haziran 2015 Perşembe

Hoş geldin eski Türkiye!

Ahmet TEZCAN

Hoş geldin eski Türkiye!

11.6.2015

İşte size iradesiz, iktidarsız, iddiasız bir Türkiye.. "Eski Türkiye, yeni Türkiye" neymiş gördünüz? Günlerce koalisyon için mekik dokunacak, sorumlu sorumsuz herkes konuşacak, savunma, enerji, uydu gibi hayati projeler beklerken Türkiye vakit kaybedecek. Kimin işine yaradı şimdi bu sonuç? Partili, partisiz hangi vatandaş bundan fayda sağlar herkes bunu bir kez daha düşünecektir.
İktidar mevkiindeki sorumluluk sahiplerinin ise; seçmene sorumluluk yüklemeden iki kere düşünme zamanıdır.
Şunu kimse aklından çıkarmasın.
Bu sonuca büyük katkısı olan içerideki ve dışarıdaki hıyanet cepheleri asla boş durmayacaktır, herkes aklını başına alsın ve ülkenin enerjisini boşa harcamasın.
İnsanımızın umudunu, hayallerini yıkmaya, Türkiye'nin vaktini boşa harcamaya kimsenin hakkı yok.
***
Bu seçimde Meclis'e bir irade yansımamıştır. Meclis'e yansıyan bu rakamlarla dört işlem yapılamaz.
Hele "Toplama işlemi" hiç olmaz..
Ama, çarpma, çarpışma, çarpıtma işlemleri fevkalade iyi yapılır, yeter ki kabiliyeti, kapasitesi yüksek, eğitimi müsait kişiler olsun!
Siyasi partilerin de bu kabil üyeleri Meclisimizin bünyesine katmış olduklarını yavaş yavaş müşahede etmekteyiz.
Temenni ederim bundan sonra Meclis müzakerelerinde YÜKSEK SÖZ hâkim olsun, fiziki güç yerine fikir gücü, gönül gücü kullanılsın.
Ama Meclis aritmetiği hiç umut vermiyor, "80'e 80" gibi sandalye dağılımları insanları korkutuyor. Çünkü oradaki çatışma sokağa misliyle yansır.
Çünkü bir süredir "siyasal güç" ne, "sayısal güç" nerede ve nasıl kullanılır karıştırır olduk. Hele silahlı güce mütemayil olan bir kesimin sayısal güce kavuşması tümüyle insanların umudunu kırıyor. Çünkü bazı bölgelerde sandığın nasıl kazanıldığını gördük, "defolun gidin" ihtarını da işittik ve atalar sözünü tekrar hatırladık.
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu...

gazete

4 Haziran 2015 Perşembe

Oyum kendime

Ahmet TEZCAN

Oyum kendime

4.6.2015

Evet, benim oyum kendime.. Bu seçim Türkiye'nin kendi olma seçimidir.
Türkiye bu seçimde ya kendi olacak ya da içeride ve dışarıda kaostan medet umanların karanlık planlarına kurban..
Biz sadece bir seçimlik düşünemeyiz. "Bana bir dört yıl verin. Sizden sadece dört yıllık görev istiyorum" demek bir seçimlik düşünmektir.
Bu seçim, bir kerelik, bir seferlik, bir seçimlik düşünenlerle, 100 -150 yıllık geçmişin ve geleceğin sorumluluğuyla bir hareket planı hazırlayanlar arasında geçmektedir. Erdoğan'ı hedefleyerek düşünmek bir seferlik düşünmektir. 10 sene sonra Erdoğan yok, dolayısıyla bu seçim Erdoğan'ı başkan yapma, AK Parti'yi iktidar, Davutoğlu'nu başbakan yapma seçimi değildir.
Bu Türkiye seçimidir. Kendiniz olduğunuz zaman meseleyi doğru başlatmış olursunuz.
İki seçenek var karşımızda, bir açık, belli, denenmiş bir yol, diğer taraf karanlık..
Ben aydınlığa oy vereceğim, benim oyum kendime..
***

Türkiye en az 60 yıldır kendi değildi, Türkiye'nin en önemli kararları başka mahfillerde alınıyordu. Evet, bir başbakanımız, cumhurbaşkanımız vardı ama onların da üstünde bir irade olduğu açıktı. Ülke için, Türkiye için onlar karar veriyorlardı. Kararsız koalisyonların, siyasi çekişmelerin, sen-ben kavgalarının nelere malolduğunu bu ülke iyi bilir. 45 bin faili meçhul cinayeti kimse unutamaz, unutturamaz.
Engin sağduyu seçimini yapacak ve yeniden bir maceraya ve kardeş kavgasına pirim vermeyecektir. Meydanlarda tartışan, çekişen, bağrışanların sayısı 10-15 bin kişidir.
Seçmen sayımız ise 55 milyon..
Yani Türkiye'nin 55 milyon düşüneni var.
***

Bizim seçimlerimiz nedense bütün dünyada yankı buluyor. Çünkü oturduğu topraklar her bakımdan müstesna bir coğrafya.
Dünyanın yüzde 70 enerji ihtiyacının karşılandığı ülkelere terminal.. Bunun için İspanya'dan İran'a Kanada'dan Japonya'ya kadar Türkiye'nin seçimiyle ilgilenmeyen yok.
Dünya basını bizimle meşgul adeta, hedefte de Erdoğan var. Seçim pusulasında olmayan ama herkesin hedefinde olan tek isim.. İçeridekini anlarım, ama New York Times veya İngiliz The Guardian gibi dışarıdakilerin, Türkiye'ye bu kadar yakın ilgisi ve ülkemin en tepe yönetimindeki en etkili ismin GÜÇSÜZLEŞMESİNİ istemeleri aklımın alacağı bir durum değil. Benim ülkemde bir isim, yerli bir isim cumhurbaşkanlığı gibi bir makamda olacak ama ülkesi üzerinde kontrolü olmayacak ve güçsüz olacak! Bu, anlaşılır bir durum değil.
Bölgede güçlü, etkin bir Türkiye istemiyorlar.
Bu yüzden bir bakıma Dünyanın seçimi bu seçim.. Bizim de üçüncü ve son sınavımız, Türkiye bu sınavı da başarıyla verecek ve kendi olmaya devam edecek. Biz olacağız ve kendi kararımızı kendimiz vereceğiz.

gazete