25 Mart 2015 Çarşamba

İki yanlıştan bir doğru çıkmaz

Ahmet TEZCAN

İki yanlıştan bir doğru çıkmaz

26.3.2015

Temel mantık kuralıdır bu, "Two wrongs do not make a right" der İngilizler, yani başlığa çıkardığım ifade "İki yanlıştan bir doğru çıkmaz.." Çünkü bu tüm dünya için geçerli bir mantık kaidesidir. Mandıra Filozofu mu kim bilmiyorum, şöyle bir ifadeye rastlamıştım:
Yanlışa yanlış mukabele, doğru adına doğrudan ayrılmaktır..
Neyse fazla uzatmayalım, sözü Ankara gündemini alt üst eden Arınç-Gökçek polemiğine getirmek istiyorum.
Nereden baksak ortada bir yanlış var, bu noktada herkes mutabık, bizdeki ise katmerli oldu, akıl alacak gibi değil yangına körükle gidiyoruz. Nitekim
Başbakan Davutoğlu,
en yetkili kişi olarak noktayı koydu, Y A N L I Ş!.. Bundan sonrası parti kurullarının.
Olayın kahramanları Arınç ve Gökçek, yılların siyaset adamlarıdır, ikisini de yakından tanırım, onlar da beni.. Hem ismen hem de cismen tanırlar. İkisinin de siyasetin içinde oldukları süre en az 30 yıl ise ben de 30 yıldır Meclis'teyim. Bülent Bey'i, vaktiyle içinde bulunduğu partinin ta Manisa il başkanlığından, Melih Bey'i de, Keçiören belediye başkanlığından bu yana tanırım.
***
Yunanistan'dan bir örnek vermek istiyorum. Alexis Çipras, ülkesinde sol koalisyonun lideri. Önceki gün Alman Şansölyesi Merkel ile önemli bir görüşme yaptı.
Konuşmasını şu sözle bağladı Çipras: Birbirimiz hakkında konuşacağımıza, birbirimizle konuşmalıyız.
Bizimkilere göre çok genç bir siyasetçi, 1974 doğumlu. Otuz küsur yıl değil, 2009'dan bu yana sorumluluk almış bir siyasetçi. Ülkesini ekonomik çıkmazdan kurtarmaya çabalıyor, sırf bu nedenle de olsa diyalog yolunun açık tutulması gerektiğini biliyor.
Siyaset çok önemli bir alan; sosyolojisi, psikolojisi hattâ etimolojisi ile çok önemli.
En önemli kuralı da eskilerin deyimiyle; UHULET ve SUHULET.. Yani usulüne uygun olarak, patırtıya meydan vermeden, kolay ve nezaket çerçevesinde hareket etmenin özeti..
***
Ülke olarak bir GİRDAPTAN kurtulmaya çalışıyoruz. Bu millet son 40 yılda az cedelleşmedi, yokluklardan, kuyruklardan geliyor. 45 bini bulan faili meçhul var bu memlekette. Evladını okula gönderiyor, akşama kadar iç buruntusuyla bekliyordu insanlar, her gün her yerde "kim vurdu ölümleri" 10'dan aşağı değildi çünkü. Nerelerden geldiğimizi iyi biliyoruz, çok kötü örneklerini gördüğü için siyasete de mesafelidir bizim insanımız, çok da hevesli değildir.
Şimdi çok kuvvetli bir irade beyanıyla, toplumsal barış yeniden tesis edilmeye çalışılıyor.
Tam da bu sırada "tecrübe abidesi" olarak bilinen, yüksek sorumluluk sahibi bir siyaset adamı seçime çeyrek kala kalkıyor bir yığın gereksiz yoruma yol açacak değerlendirmelerde bulunuyor süreç hakkında ve de Cumhurbaşkanı'na karşı.
YANLIŞ..
Başkentte
aynı derecede sorumlu ve tecrübeli bir başkası da anında twitleriyle tepki veriyor ve polemiği adeta katlıyor.
Bu da İKİNCİ YANLIŞ.. Hem şahıslar hem ifadeler bakımından yanlış.. Ülkenin en zor zamanında, içten ve dıştan adeta kuşatılmışlığın yarılmaya çalışıldığı bir dönemde şimdi iki yanlıştan bir doğru mu çıkacak? Çıkmaz..
Çinlilerin dediği gibi iki tane 1,5 metre atlayanla 3 metre atlanmaz.

gazete

18 Mart 2015 Çarşamba

Çanakkale son kale

Ahmet TEZCAN

Çanakkale son kale

19.3.2015

İngiliz garson, müşterisinin Türk olduğunu anlayınca "Çanakkale'de çok askerimizi öldürdünüz" demiş. Bizimkisi şaşırmış, cevabı da hemen yapıştırmış: - Orada ne işiniz vardı? Ne işleri olduğunu bugün haritaya baktığımızda daha iyi anlıyoruz.
Kirli işleri için buradaydılar, üstelik ölenler de İngiliz değil, çoğu dünyanın öteki ucundan; Anzaklar, Gurkalar ve Afrika'dandı..
Ben olsam bugün, her eve bir DÜNYA HARİTASI asılmasını için vatandaşı mecbur ederim. Bir süredir biz dünyadan çok koptuk, daha doğrusu koparıldık, içe kapandık ve kendimizle çok uğraştık.. Mekteplerde lüzumsuz gereksiz şeyler öğrettiler, çünkü müfredatı hazırlayanlar onlardı, yani bizi dünyadan koparanlar..
Kendi kendiyle uğraşmanın asla bir yararı olmadığını, daima ayar veren bir ÜST AKLIN bulunduğunu acı tecrübelerle öğreniyoruz.
Eskiden düşman bir yerden gelirdi, şimdi içeriden dışarıdan her yerden geliyor.
***
Çanakkale Zaferi'nin ruhu ve tüm gerçeği bu memleketin çocuklarına mutlaka yeniden anlatılmalı. Tarih öncesinin efsane canlıları dinazorların tüm çeşitlerini gerçek adlarıyla bilen ve ayıran yavrularımıza; tarihimizi, savaşlarımızı, zaferlerimizi ve çizgi filmlerden önce kendi kahramanlarımızı öğretmek mecburiyetindeyiz.
Bugün Çanakkale başta olmak üzere tarihten bir bahis açıldığında kimse dinlemiyor.
Öğrenciler, yetişkinler herkes sıkıldı, bayatladı artık bu anlatımlar. Yapılan ekleme çıkarmalar yüzünden kimse tarihe de inanmaz oldu. Savaşın ruhu ve gerçek kahramanları dile gelmiyor çünkü. Çanakkale Zaferi sırasında 35. Osmanlı Sultanı Halife Mehmet Reşat'ın hükümdar olduğunu sorun bakalım kaç kişi bilecek? Savaşın komutanı kimdi, Enver Paşa neciydi deyin cevap alabilecek misiniz?
***
Metrekareye 6 bin merminin düştüğü, toprağın çeliğe doyduğu, sıkılan kurşunların havada çarpışıp birbirine kaynadığı, 4 saatte 10 bin şehit verilen, tarihçilere "Çanakkale'de toprağın üstü altına kaçtı" dedirten dehşeti, her bakımdan üstün bir güce karşı kazanılan zaferle adeta matematiğin mağlup edildiği bir zafer böyle anlatılır mı?
Parmağı koptuğu için tetiğine dokunamadığı tüfeğini bozuldu zanneden Halil Onbaşı'yı, "Emir geldi" diyerek kopan ayağından kan fışkırırken cepheye koşan Bekir Çavuş'u, yaralı düşmanı bile 'iyileşeceksin' diye teselli eden Safiye Hemşireyi, tabyalardaki tütün alışverişini bu çocuklara kim anlatacak?
Ellerinde pipoları, puroları büyük tafrayla sahillerimize geldiler yüksek unvanlı generaller.. Cepheden toplanıp kaçışları ise apayrı bir tarihi bahistir. Vatan toprağına yapışmış yürekleri görünce tafraları, fiyakaları bozuldu, bir de yüksek savaş dersi almış oldular yedi düvelin kumandanları Çanakkale'de Mehmetçikten.
***
Evet, tüm renkleri ve inançlarıyla 637 yıl hüküm sürmüş muhteşem imparatorluğu anmaz, anlatmaz isek bu coğrafyanın tarihi çok yavan kalır. Çanakkale son kaleydi. Yeryüzü ne böyle bir savaşa şahit oldu ne de böyle bir kahramanlık yaşandı.
Onun için Bedir'in Aslanları'yla kıyaslandılar.
Bugün, bir Fatihalık duası, dökecek iki damla gözyaşı olan herkes Çanakkale'yi bilip, bulup onlara teşekkürünü bir şekilde ifade etmelidir. Çünkü orada hepimizin kanı canı var.

gazete

11 Mart 2015 Çarşamba

Çığlık çığlığa

Ahmet TEZCAN

Çığlık çığlığa

12.3.2015

Kadın odaklı bunca konuşmaya, bunca etkinliğe, bunca himaye teşkilatına rağmen dün yine sokakta bir kadın sesi..
Çığlık çığlığa bağırıyor;
"Beni aramayın, üç senedir hayatımı mahvettiler, artık bittim.." Saate baktım sabahın beş buçuğu, hava henüz ağarıyor, hafiften yağmur atıştırmış..
Kumru kuğurmaları, serçe cıvıltılarını bastırıyor kadının sesi.
Kendini göremiyorum, telefon konuşması sanki: "o çocuk ne olacak, kendine acımıyorsan bari ona acı" gibi ikazlar alıyor olmalı ki.. "O da ölsün" diyor kadın, daha da ileri gidiyor, "yarın onu da parça parça sokaklarda bulurlar.." Aman Allahım! Ona bunları söyleten nedir, nasıl bir sıkışmışlık halidir yarabbi?
O sokakta yaşayan herkes bu sözleri duydu, ayniyle vaki yaşadığım bir olayı aktarıyorum, mizansen değil..
Neler yaşanıyor, kimler bir zehir hayatı birbirine reva görüyor da sokaklara taşan çığlığa dönüşüyor.
***
Mart ayı gelmiş, bahar kapıda.. Tabiat bütün canlılığıyla toprağı, tomurcuklar da dalları zorluyor ve kurtlar kuşlar bütün canlılar bunun sevincini yaşarken..
İNSANLIK ÖLMÜŞ diyesi geliyor insanın..
Kadın deyince bizde en evvel anadır, bacıdır. Sonra hayatımıza karımız kızımız, biricik yavrularımız girer. Falancayı nasıl bilirsiniz diye sorulunca kendimiz gibi biliriz.
Ölçü, kendimiz, aile bireylerimiz olur.
Bu hep böyle olagelmiş, anadan atadan böyle tevarüs etmiştir.
Bizim kadınlarımız eskiden saklıydı ve korunaklıydı diyesim geliyor. Ama bir o kadar da çekip çevirendi, ağır sorumluluklar üslenen ve karar verendi ailede, çevrede, mahallede.. Kaş göz işaretiyle eğitildik. Pazardan dönen ihtiyar komşunun sepetini alıp evine kadar taşımayı öğrendiğimizde çocuktuk. Her şey sepetle birlikte gitti.
Durmayı, oturmayı, kalkmayı, az konuşmayı büyüklerimizin kaş-göz işaretiyle öğrendik. Bir HAYIRLI İŞ için bir kızı sorduklarında ölçü şuydu:
Durmayı, oturup kalkmayı, büyüğünü küçüğünü bilmek..
Yani "eğitimli, terbiyeli" olmak..
***
Şimdi her şey aşikâr oldu, gizli saklı bir şey kalmadı.
Dertler de sevinçler de sokaklara taşıyor, çığlık çığlığa ve çılgınca yaşanıyor artık. Belediye otobüsünde yaşlı insanların karşısında sakız çiğneyip bir de patlatmak liseli çocuk için normal oldu.
Saygı, sevgi, ayıp, günah gibi kavramların sakız balonuyla birlikte patladığını söylesem yanlış yapmış olur muyum acaba? Bunlar yok oldu demenin olumluya katkısı olur mu, o da tartışılır.
Velhasıl günümüz insanını durdurmak zor.

gazete

4 Mart 2015 Çarşamba

CHP'de Ankara Savaşı

Ahmet TEZCAN

CHP'de Ankara Savaşı

5.3.2015

Evet, CHP'nin "Ankara Savaşı" olacak bu seçim. Neler oluyor diyerek yaptığımız değerlendirme hayli yankı buldu geçen hafta. "İltifat büyükşehirlere Anadolu'da aday sıkıntısı çekilebilir" dedik ve neticede 11 ilde aday adaylığı için CHP'ye müracaatın olmadığı gazetelere haber oldu. Bu hafta Başkent'e bakıyoruz, çünkü Ankara, siyasi bir laboratuar, memleketin her rengi buraya yansır, Başkent demek Türkiye demektir. 1. Bölge yani Çankaya, CHP'nin en rahat olduğu bölgedir ve CHP burada 8 milletvekili hedefliyor. 1, 3, 5 ve 7.sıralar genel merkez kontenjanı kullanılacak. Kemal Kılıçdaroğlu "ilk sıralar kadınların" deyince birçok yerde işler karıştı. Ankara 1. Bölge 1. Sırasına partinin ekonomi politikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke oturacak. 3'te Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, 5'te Ar-Ge'den sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sencer Ayata var. Meclis Grup Başkanvekili Levent Gök de kontenjancı ve 7. Sıra onun.

***
Çayyolu ve Elmadağ ilçesinin yerel seçim öncesi Ankara 1. Bölgeye dâhil edilmesiyle bu bölgede milletvekili sayısı 2 arttı, çünkü yalnız Çayyolu'ndan 40 bin seçmen Çankaya'ya geçti. Ankara Meclis'e 32 milletvekili verecek ve 1. Bölgede CHP 8 vekillik hedefliyor. Önseçimin ise CHP'de fırtına koparacağı herkesin dilinde.. Genel Başkan Çankaya'da, Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özpolat ve eski İlçe Başkanı Mehmet Perçin'le mücadeleye girecek, rakipleri de Önder Sav ve Hakkı Süha Okay.. Görüldüğü üzere Çankaya'da bile 'rahat' yok, mücadele çok çetin olacak. 2,4,6 ve 8. sıra için 50'yi aşkın aday adayı kapışacağı bu bölge partinin belki geleceğini belirleyecek. O nedenle Kılıçdaroğlu da "hodri meydan" derken kendisi de nerede olursa olsun önseçim kazanarak gelmesi gerekiyor.

***
Milletvekili sayısı 14'e düşen 2. Bölge de sıkıntılı. CHP bu bölgede 4 vekil kazanmıştı ama o zaman Çayyolu seçmeni vardı. Şimdi 1. ve 3. sıra genel merkez kontenjanı olan bu bölgede ilk sıra kadın adayın ve görünen isim tartışmasız Eğitimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyhan Erdoğdu, 3. Sırada da Sinan Aygün var. Erdoğdu geçen seçim 5. Sıradaydı ve ortalarda pek gözükmedi, CHP seçmeninin kafasında da "çalışmaz" olarak kaldı. Yaşından söz etmeyi nezaketsizlik addederim ama konuşuluyor. Sinan Aygün'e gelince CHP tabanıyla tam buluştuğu söylenemez, 4 yıl sadece Kılıçdaroğlu ile diyalog geliştirdi. 2. Bölge'de herkes Yeni Mahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar'ın gayretine muhtaç.. Kim ne derse desin burada partinin kaderini belirleyecek isimdir Fethi Yaşar.

***
Şehirden çıkınca dış ilçelerde CHP'nin manzarası Mansur Yavaş'ın renginde.. Mansur Rüzgârı kuvvetli eserken örgütlerin hayli etkilenmiş olduğu görünüyor. Velhasıl CHP'nin bu bölgede de başı ağrıyacak. Başkent'i iyi okuyan siyaset takipçileri bir şey daha söylüyor, diyorlar ki; sol adına Ankara'da CHP'yi; adı Vatan olarak değiştirilen eski İP zorlayacak, HDP değil. Yabana atılacak bir görüş değil bence; Perinçek'in İP'ine tutunanlar arasında çok dişli isimler var; tecrübeli, yorulmaz, mücadeleci, keskin bir ekip, ciddi kaymalar olabilir ve CHP'ye iki bölgede birer milletvekili kaybettirebilir.

gazete