25 Şubat 2015 Çarşamba

CHP'de neler oluyor?

Ahmet TEZCAN

CHP'de neler oluyor?

26.2.2015

Evet, genel seçim yaklaşırken CHP'de neler oluyor, ilgi alâka nasıl Kılıçdaroğlu'nun partisine, bu defa CHP'lileri neler bekliyor? Bugün Anamuhalefet'e bir ışık tutacağız, bu sorulara hiçbir önyargı taşımadan karşılık bulacağız. Hariçten gazel değil, bir anlamda içeriden fotoğrafını çekeceğiz Anamuhalefet'in.. Aday adayları ortaya çıkarken daha çok büyük kentlere teveccüh var gibi gözüküyor. Bu da CHP'nin Anadolu'da aday sıkıntısı çekebileceğini gösteriyor. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun "büyükşehirlerde ilk sıra kadın adayların" fantezisi de partide genel bir sıkıntıya yol açmış bulunuyor. Genel Merkezde oturan 17 parti üst yöneticisi var.. Baykal, Önder Sav gibi partinin omurgasını oluşturan isimler de henüz siyasette gaz kesmiş değil..

***
Son zamanlarda adı Hayri İnönü ile birlikte anılan Mustafa Sarıgül.. Siyasi yelpazenin en sağından gelip 'kadın kontenjanı'ndan partinin tepesine yerleştirilen Bekaroğlu gibi durumlar.. Art arda sıralanabilecek daha bir yığın unsur sayabiliriz. Ön seçimler bilhassa çok önemli.. Şu açıdan önemli; Adam partinin tepesinde oturuyor seçmen nezdinde karşılığı yok.. Ya da tersinden söylersek; Partide adı sanı geçmiyor ama 'seçmenin baş tacı adamlar' var bu partide..

***
Seçime giderken Anamuhalefet'in belirleyici faktörleridir bu gibi durumlar ve bu partiye gönül vermiş koca bir kitlenin genel seçimde tavrını belirleyecek unsurlardır. Hele bir de -adını VATAN olarak değiştirmiş eski İŞÇİ PARTİSİ gibi- yurt sathında seçimlere bütün enerjisiyle asılmaya hazırlanan dişli ekipler karşısında CHP'nin işinin bu defa zor olacağını söylemek yanlış olmaz. Sadece CHP'nin mi? Vatan Partisi, son söylemleri ve bünyesine kattığı isimlerle MHP'yi de zorlayacak gibi görünüyor. Kamuoyu araştırmaları her iki partiden de bu partiye geçişler olduğunu gösteriyor. Bir sonraki yazımda aynı objektiflikle Ankara'ya mercek tutacağım. Bizim Ankara ölçeğinde CHP'ye tutacağımız mercek bütün seçim bölgeleri için geçerli bir değerlendirme olacak.

gazete

18 Şubat 2015 Çarşamba

Acılı babadan hikmetli sözler

Ahmet TEZCAN

Acılı babadan hikmetli sözler

19.2.2015

Yakın geçmişte en çok Münevver Karabulut cinayeti etkilenmiştim. Hafızamızda yer etmişti, bu defa Özgecan hadisesi ile sarsıldık. Ne ki bütün iğrençliğine ve dehşetine rağmen her toplumda ortaya çıkabilen cinsten olaylar bunlar. Hepsini de reddettik toplum olarak, (karalar giyen, dans eden de oldu) itirazımızı ve isyanımızı meşrebimize uygun tepkilerle ortaya koyduk. Ama asıl sözü, sözün özünü Özgecan'ın babası Mehmet Aslan söyledi.
***
Düşünenler içindi Mehmet Aslan'ın sözleri, bence olaydan daha sarsıcıydı: Öfke aklın yerini almış, insanlar sokaklara taşmışken kim "Sevmekten başka bir çıkar yolumuz yok" der, üstesine bütün duygularını yenip caniler için de; "Onlara da zulmedilmesin, adaletin karşısına çıkıp cezalarını çeksinler. Allah onların analarına, babalarına da yardımcı olsun" diyerek vicdan sesini kim dillendirebilir, bu mümkün mü? Derin dersler var bu sözlerde.. Kâbusunu yaşarken feryat figan da etmiyor Mehmet Bey, ağıt yok, çığlık yok, zaten buna mecali de yok.. Acılı Baba acısını içine gömüyor açık açık mucizeyi haber veriyor diyor ki: "Siz hiç mucize gördünüz mü? Şu an bir mucize gerçekleşiyor. Olayın tüm Türkiye'ye mal olmasının bir hikmeti var"
***
Adeta ilahî bir sükûnet ve vakarla Mehmet Aslan'ın dudaklarından şu sözler dökülüyor düzgün cümleler halinde: "Milletimiz necip, güzel bir millet. Güzel gönüllü insanlar var. İstemedim fakat böyle bir konuşma yapmak mecburiyeti aslında doğuyor. Çünkü memleketimizin, hatta dünyanın aslında öncelikle barışa ve sevgiye ihtiyacı var. Memlekette artık ikilik olmasın. Sevmekten başka bir çıkar yolumuz yok. İnsanlar barışta iken teslim olmalı, savaş çıktıktan sonra bunun bir kıymeti olmaz. Teslim olursak içimizdeki bütün güzellikler ortaya çıkacak. Memlekette herkes bir şey söylüyor; biz ne ocuyuz, ne bucuyuz, şanı yücelerden yüce olan Türk milletinin bir ferdiyim, evladıyım. Allah devletimize zeval vermesin."
***
Can yavrusunu yitirmiş acılı bir babanın ağzından, Ma'un, Ali İmran(103. Ayet) ve Asr Sureleri de hatırlatılarak, çok yüksekten, yücelerden uyarılmadığımız ne malum? Söyler misiniz, bu uyarı sonrası kaçımız Mushafı Şerifi açıp neydi bu sureler, neler söylüyordu diye baktık? Rahmetli Abdürrahim Karakoç'un "Ha Hasan'a ha sana" hitabıyla kaleme aldığı 'Hasan'a mektuplar' ı gibi, tam da adrese teslim mesajlardı oysa..

gazete

11 Şubat 2015 Çarşamba

Tarihi günler

Ahmet TEZCAN

Tarihi günler

12.2.2015

Dün bir radyodan "tarihte bugün" neler olduğunu dinliyordum.. Aman Allah'ım, neler olmuş neler.. Demek ki şubatlar tarihi olaylara gebe.. Yalta Konferansı'ndan İran'da Humeyni'nin yönetime gelmesi, Mandela'nın özgürlüğe kavuşmasından Rüştü Erdelhun başkanlığında Adalet Partisi'nin kuruluşuna kadar çok önemli olaylar yaşamışız şubat aylarında.. En çetin kış şartlarını da 1936'da yaşamışız, İstanbul'da Unkapanı köprüsü havaya uçmuş. Yalta mesela, Kırım'ın güneyinde bir kasaba ama 1945'te dünya liderlerinin (Çörçil, Ruzvelt, Stalin) orada toplanması bu küçük kasabayı dünyaca şöhret yaptı. Çünkü O GÜNÜN SÜPERLERİ dünyayı kendi aralarında paylaşmışlardı. Türkiye Yalta paylaşımında Amerika'ya düşmüştü, Küba da Ruslar'a.. Bugünden bakınca Türkiye'nin tam anlamıyla olmasa da ABD sultasını kırdığı görülüyor. Tarihi kırılmanın en önemli aktörü (Cumhurbaşkanı Erdoğan) ise Kolombiya'da, Küba'da ülkesine menfaat yolları arıyor. Türkiye Yalta paylaşımının etkisini yıllarca yaşadı sevgili dostlar. Tam kurtulamadık ve halâ da tesirindeyiz. Türkiye'de sadece dün yaşananlar yani yüksek yargı seçimleri, milletvekilliği için istifalar ve grup toplantıları bizlere çok şeyler anlatıyor. Muhalefet liderleri halâ sokak ağzı üslubuyla değerlendirmelerde bulunuyorlarsa bu yeni durumun anlaşılmamasındandır. Birinin onlara "eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlâl!" sözünü hatırlatması gerekiyor. Bunu "Geçti Bor'un pazarı" gibi anlayabilirsiniz. Bilmedikleri değil, bilmek istemediklerindendir ki bu da aslında bir korkunun ifadesidir. Haziranda Yeni Türkiye onuncu seçimini yapacak ve bu yeni hali bilmek istemeyenler onuncu yenilgilerini yaşayacaklar muhtemelen. Bildikleri ama anlamak istemedikleri; ülkeyi artık siyasetin, milletin seçtiği siyasi aktörlerin yönetmeye başladığıdır. Eskiden öylemiydi? Ülkeyi siyasiler değil, görünmeyen, bilinmeyen ve fakat herkesin iliklerinde hissettiği bir GÜÇ yönetiyordu. Kiminin "derin devlet", kiminin "dış güçler" dediği ve herkesin kendi irtifasında tanımladığı, aslında UFO gibi kimsenin tanımlayamadığı bir güç yönetiyordu ülkeyi. Ne zaman seçim olacak, koalisyon hangi partiler arasında olacak, başbakan kim olacak hep onlar belirliyordu. Bu kadar değil, genelkurmay başkanları, dışişleri bakanları, bazı ülkelerin büyükelçileri, kimi üst bürokratlar da aynı gücün telkinleriyle belirleniyordu. Millet zaten etnik, dini, mezhepsel olarak bölünmüştü, "İslamî parti" vardı, "Türk, Kürt, Alevi partileri", sermaye partisi, güya işçi-emekçi partileri vardı, millet bölük pörçüktü. İŞBİRLİKÇİLER eliyle yönetiliyordu ülke.. Milletin oluşturduğu düşünülen parlamentonun üslendiği görev ise sınırlıydı. 28 yıldan fazla parlamentoda görev yapmış biri olarak söylüyoruz bu sözü. Humeyni de şubatta yönetimi devralmış. Aynı projeyi bizim ülkemiz için denemek istediklerini tüm dostlarla yıllar önce paylaşmıştık, yüzlerine gözlerine bulaştı, Türkiye milletin sağduyusuyla aştı sorunu.

gazete

4 Şubat 2015 Çarşamba

Barikayı hakikat

Ahmet TEZCAN

Barikayı hakikat

5.2.2015

Zihnen yapılan şeylerin en başında düşünmek gelir, düşünen yegane varlıktır insan... Yanlış düşünürüz, doğru düşünürüz ama düşünürüz, düşünmemiz hakikati aramamızdır aslında. Düşünenler, "Barikayı hakikat" demişler, yani hakikat ışığının, "müsademei efkâr"dan yani fikirlerin çarpışmasından doğduğunu söylemişler. Bazı düşünceler vardır insan kendinden bile saklar, saklı düşüncelerdir onlar... Kızdığımız olur bazen "Neden böyle düşünüyorum" diye... Şüphesiz kafamızdan çok renkli düşünceler geçer fakat gerçek anlamda dışarıya yansımaz. Soğuk kış günlerinde buhar üflediğimiz gibi diyorum, iyi güzel şeyleri yeşil, mavi renklerle, şeytani düşüncelerimiz de kırmızı, siyah islimle aşikâr olsaydı hiç kötü düşünen olur muydu? Gerçekliğin korkusu ya da saçmalık işte... Böylesine renklilik arzusu insanın saklı- gizli olana merakındandır.

***
Düşünceler, renkler, sesler, bütün güzellikler; isteriz ki herkes tarafından paylaşılsın. Paylaşılsın ve çoğalsın. Ama öyle değil... İnsan, kötülüklerin ve iyiliklerin karışımı bir varlık, yaratılış zamanımızın da sabahın alaca karanlığı olduğunu söyler sofiler. Gündüz yaratılmış olsaydık hep iyi, gecede olsaydık hep kötüydük belkide?! Şimdi iyili kötülüyüz toplum içinde... Şeytanımız da meleğimiz de kendi içimizde. Hangi yanımız baskın gelirse, iyilik ve ya kötülük hepsi bizim için.

***
Düşüncenin rengi dedik ya, resim sergisi davetleri alırken hep düşünürüm; Ressamlar bunu en gerçekçi biçimde ortaya koyan sanatçılardır. İçi boya dolu bir dizi renkli tüpler, fırçalar, bütün duygu ve düşüncelerini, yaşadıklarını, hayallerini, rengârenk tuvale dökerler. İnsan önce kendini, sonra elini çok sevmiş, iki elini daldırmış renklere şap şap vurmuş kayalara, ellerini resmetmiş, bu defa izini çok sevmiş, o nedenle kaya resimleridir ilk izler, ilk resimler. Sevmiş sevdiklerini, korkmuş korktuklarını çizmiş insanoğlu ve adı resim olmuş. Evet, yazıdan eskidir resmin hikayesi... Biz de sanat dedik resmi seçtik bugünün hikâyesine, Osman Hamdi'den Leonardo'ya bu güzel sanat dalıyla ve dünden bugüne resmin bütün sanatkârları selamlayarak...

***
Bütün sanatçılar öyledir aslında... Onlar, fırçaları, mızrapları, klavyeleri ile konuşurlar... Renktirler, sestirler, sazdırlar... Hislerini, nefeslerini, düşüncelerini yazarak, çizerek, resmederek bir bedene giydirirler, resim, heykel, desen olur, beste olur gönülleri süslerler. Ne çok ihtiyacımız var onlara, özel insanlara... Kalabalıklar kalabalıklar var, sokak sokak, cadde cadde ama sanat erbabı pek az... "Cogito ergo sum" demiş ünlü filozof Descartes, "düşünüyorum o halde varım." Evet, varlar, fakat pek azlar...

gazete