31 Aralık 2014 Çarşamba

2015 Işık Yılı'ymış Allah muhafaza!..

Ahmet TEZCAN

2015 Işık Yılı'ymış Allah muhafaza!..

1.1.2015

Birleşmiş Milletler'in eğitim, bilim ve kültür örgütü UNESCO, 2011'i Uluslararası Evliya Çelebi Yılı, 2012'yi Itrî Yılı ilan etmişti.
Ünlü haritası dolayısıyla Piri Reis'e 2013'ü hasreden örgütün, son saatlerini yaşadığımız 2014'e yine bir Türk büyüğünün, Gaspıralı İsmail Bey'in adını verdiğini bilmem hatırlayanımız var mı?
Tüm dünya Müslümanlar'ı için "Dilde, fikirde ve iş'te birlik" doktrinini kuran ve savunan ünlü Türk düşünürü İsmail Bey'in Gaspıra'sı Kırım'dadır ve 2014 Kırım için kâbus olmuştur.
***

UNESCO, on yılları da kümeleyip çeşitli konulara hasrediyor. Mesela 2013-2022 Uluslararası Kültürel Yakınlaşma On Yılı... Ama yakınlaşma hak getire, aksine kuvvetleniyor. UNESCO'yu yöneten BM, yani Birleşmiş Milletler teşkilatıdır ve BM'nin dünyada hiçbir savaşı durdurabildiği görülmemiştir. Almanya'daki göçmen karşıtı, İslâm düşmanı PEGİDA hareketi Avrupa'ya yayılma istidadı gösteriyor. İsveç'te 4 günde 2 camiyi kundakladılar. İsviçre'de İslâm'dan nefret edenler Facebook'ta camilerin yakılması çağrısı yapıyorlar. (Schweiz am Sontag) UNESCO kararının aksine TEHLİ-
KELİ
bir yakınlaşma söz konusu?! 67. Genel Kurul'da güya "Barış için kültürler ve dinler arası diyalog, anlayış ve işbirliği" hedeflenmişti.
Dazlakların PEGİDA çılgınlığı ile aynı anda başlamış oldu bu ON YIL...
***
Perşembeyi çarşambadan kestirmek diye bir deyim var. UNESCO'nun 2005'te başlattığı ve 2014'le bugün sona eren ON YIL'ın konusu neydi biliyor musunuz?
İkinci Uluslararası Dünya Yerli Halklar On Yılı... Peki, Asya'dan Afrika'ya milyonlara varan yerli halkların birbirini bu kadar doğradığı, kızların kaçırılıp meçhul akıbetlere uğratıldığı bir başka on yıl gösterebilir misiniz? Myanmar'da Budistler MÜSLÜMAN KATLİAMI'nı sürdürüyor, Tayland'da kitlesel işkencelerle devam ediyor İslam düşmanlığı. Afrika El Şabab ve Boco Haram örgütlerine teslim ve...
Hür dünya elini kolunu bağlamış oturuyor.
Hayır, oturmuyorlar, -yanlış anlaşılmasın UNESCO değil,- bütün bunları onlar tezgâhlıyor. Bakın Türkiye tezgâhı tutmayınca Bağdat'ı, Şam'ı, Kahire ve Trablus'u ateşe veren de onlar.
***

Şimdi sıkı durun dostlar...
Yılın son saatlerini yaşarken 2015'in yine UNESCO tarafından ne yılı ilan edildiğini bilin bakalım? 2015 ULUSLARARASI IŞIK YILI!.. Evet, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 68. oturumunda 2015 yılını Uluslararası Işık ve Işık Temelli Teknolojiler Yılı (IYL-UIY 2015) olarak ilan etti, sponsor 35 ülke arasında Türkiye de var.
Başınızı ellerinizin arasına alıp 2015'i de -ağzımdan yel alsın- dehşetengiz bir Siber Savaş'ın beklediği tahminiyle "Eyvaah!" dediğinizi duyar gibiyim. 2015 Sidney'den yola çıkmadan Kuzey Kore'nin Sony atağı ABD'den karşılık buldu. K. Kore'nin interneti kesildi, 3G'den de oldu. Büyük lider Kim durur mu? Obama'ya "Maymun" diyerek Beyaz Saray'ı patlatacağını, 1800 kişilik hacker ordusu kurduğunu duyurdu.
İşte size 2015 Işık Yılı, hayırlı olsun, Allah bugünlerimizi aratmasın.
Bu köşede şimdiye dek ağırlık Ankara olmak üzere hemen her konuya değindik, yazdıklarımızı toplasaydık 55 sayfalık bir kitap olurdu. DUR diyen yok, haftaya kaldığımız yerden devam edeceğiz.

gazete

24 Aralık 2014 Çarşamba

95 yıl önce

Ahmet TEZCAN

95 yıl önce

25.12.2014

Bu Cumartesi Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin 95. Yıldönümü. Neredeyse tam bir asır... Bu süre içinde Ankara neler yaşadı neler?! Ancak bu son yüzyılın tarihe tam olarak yansıdığını söylemek ise çok zor... Bakın 95. Yıl etkinlikleri yine "Atatürk şuradan şehre girdi, şöyle karşılandı, böyle dedi" ile kalacak ve ondan ötesine geçilemeyecek. Madem "Yeni Türkiye" diyoruz, yeni şeylerin söylenmesi lazım. Gazi'nin Ankara Hayatı bütün ayrıntılarıyla bilinmeli. Bundan neden kaçınılıyor, arşivler araştırmacılara tam olarak neden açılmıyor? Atatürk'ün vasiyetinin kamuoyuna açıklanması için 100. Yıl mı bekleniyor?
***

Ankara'nın tarihi İstanbul'dan eski belki ama Ankara'nın Ankara olması Mustafa Kemal ile oldu muhakkak. Şehircilik anlamında bilhassa Atatürk'e çok şey borçluyuz. Bir ara Kayseri ve Konya başkent için düşünüldü ama O, Ankara kararında direndi. Ankara'nın yeni mücadelede "power switch" yani Anadolu'nun yeni "güç anahtarı" olacağını biliyordu. Öyle de oldu; Samsun'dan başlatılan yeni mücadelede Ankara, Modern Türkiye'nin kuruluşunda önemli rol aldı.
***

Ankara ve Atatürk ilişkisinde de yeni şeyler söylemenin zamanı gelmiştir. Bu noktada en önemli görev üniversitelerimize düşmektedir. Vakıf üniversiteleri dahil 20 üniversitemiz Başkent'te eğitim öğretim hizmeti veriyor, Ankara bu açıdan da önemli bir üs, üniversite gençliğiyle şehir adeta bir kampus... Peki, bu üniversitelerimiz Ankara'ya ne veriyor? Üniversitenin görevi yalnızca eğitimöğretim hizmeti vermek midir? Eski ezberlerin terk edilerek Başkent Ankara'yı, Mustafa Kemal'in Ankara'sını yeniden yorumlayıp Yeni Ankara'ya yeni ufukların açılması gerekmektedir. Cumhuriyet'in bütün simaları, yaşadıkları yerler, Başkent'in imarı, Ankara'da görev yapan diplomatlar, onların Ankara hatıraları daha nice konular araştırmacıları bekliyor. Arşivlerin tozlu rafları kim bilir neler saklıyor?!.
***

Bu defa ve her defa bu törenler belediye, garnizon komutanlığı heyetleri ile seğmenlerin Anıtkabir ziyareti ve Aslanlı Yol yürüyüşleriyle sınırlı kalmaktan, anı defterleri "Önderliğinizde... direktiflerinizle... ilkeleriniz doğrultusunda..." basmakalıp cümleleriyle doldurulmaktansa yeni şeylere yeni arayışlara yönelmelidir. Benim de üyesi bulunduğum Başkent Ankara Meclisi bu anlayışı değiştirme çabasıyla, Kültür Bakanlığı, Valilik ve Güzel Sanatlar işbirliğiyle bir etkinliğe imza atıyor. 27 Aralık Cumartesi günü saat 19.30'da Gençlik Parkı Tiyatro Salonu'nda sanatçılarımız bir konser verecek, seğmenlerimiz de geceyi renklendirecekler. Başkan Nevzat Ceylan tüm Başkentliler' in eş-dost ve çocuklarıyla bu özel geceye davetli olduklarını bildirdi.

gazete

17 Aralık 2014 Çarşamba

Ölümü kutlamak...

Ahmet TEZCAN

Ölümü kutlamak...

18.12.2014

Bir süredir Konya'da O'nun "düğün günü"ne katılamıyorum, ama o düğünde kimin "gerdeğe" girmiş olduğunu biliyorum. Neden mi söz ediyorum?! 741'incisi gerçekleştirilen ihtifaller için Hz. Mevlâna "Şeb-i Arus" yani "düğün günü" benzetmesi yaparken; düğüne herkes gider de diyordu gerdeğe bir kişi girer... Ölüm gününü kutlayan, kutlanan yer yüzündeki tek kişidir, ER kişidir Mevlâna... Aşıkların Pîr'i bu sözlerle insanlara bir şey anlatmaya çabalamaktadır ve bunu en iyi bildiğimizi sandığımız metafor üzerinden yapmaktadır. Düğünlü, gerdekli anlatım da bu cümledendir. İnsanoğlunun en çok meşgul olduğu, titizlik gösterdiği ve gelenek geliştirdiği alandır düğün, düğünümüz miladımız olur çoğu zaman.
***

Şebi Arus törenleri günümüzde devlet ve siyaset adamlarının -nedense- mutlaka bir konuşma irad etmeyi arzu ettikleri bir gün olmanın ötesinde; Mesnevî, Mevlevî iklimine uygun ortamın oluşturulabildiği bir gün de değildir ayrıca. Aslında 17 Aralık, muayede yani bayramlaşma günüdür, kandil gibi özel günlere raslayan günlerde Mevlevîler, özel ihtifaller yaparlardı ve o günün "semâ"sı da, törende geçilen ayin-şerif de diğer günlerden farklı olurdu. Bir ibadetti onların icra ettikleri... Esas anlamıyla 17 Aralık bir bakıma, Hristiyan'ı, Musevi'si, Müslüman'ı tüm semavi din mensuplarının, tüm insanların aynı cenaze(!) için buluştukları günün tarihidir. Dini, dili, mezhebi, meşrebi farklı birçok insan o gün O'nun öldüğünü sanarak aynı mevtaya(!) ağlayıp gözyaşı dökmüşlerdir. (Kur'an, onlara "ölü" demekten bizi men ettiğinden ünlemli cümleler kuruyorum.) Hz. Mevlâna ölümü, uykudaki insanın yatakta sağına soluna dönmesi gibi değerlendiriyor. İşte, sağ omuz üstünde uyurken (dünyadasın) öldün döndün sol omuz üstüne, göçtün öteki dünyaya, böyle bir şey. Bedeninden kurtulup sevgiliye kavuşmayı da onun için düğün kabul ediyor ve kutlanmasını istiyor, ölüyü sevip diriye düşman olmamak gerektiğini de yine o söylüyor. 30 Eylül de Hz. Pîr'in doğum tarihidir ama -işin içinde olanlar hariç- kutlayanı var mıdır bilmiyorum?!
***

O'nun ruh dünyası, sekiz asır geçmiş olmasına rağmen hep diri ve taze... En meşhur eseri Mesnevî'si, Divan-ı Kebir'i, sohbetlerinden derlenmiş "Fîhi mâ-fîh" ve ayrıca "Mecalis-i Seb'a" ve "Mektubat" adlı eserleri O'nun zengin ruh dünyasının yansımalarıdır ve insanlığın da derdine devadır. Çünkü bu eserlerin odağındaki varlık insandır, imandır, inançtır ve onu yücelten değerlerdir. Ve son söz Mesnevi'den... "Nice Hindu ve Türk vardır ayrı dili konuşur aynı şeyi söyler... Ama nice Türk vardır aynı dili konuştukları halde aynı şeyi söylemezler." Gönül birliği olmazsa bir şey olmaz, bizim bugün Hz. Mevlâna'dan çıkaracağımız ders budur diyorum, AŞK ile Hazret'i Huu diyerek selamlıyorum.

gazete

15 Aralık 2014 Pazartesi

Çok yaşa SABAH Ankara

Ahmet TEZCAN

Çok yaşa SABAH Ankara

16.12.2014

Arkaya dönüp bakınca anlıyorsunuz ne kadar mesafe kat ettiğinizi.
Şu gazetede diyorum; İşte tamı tamına 8 yıl olmuş yazmaya başlayalı, istikrarla...
8 koca yıldır SABAH Ankara'dayız. Her şeyi yazıyoruz, karşılık da buluyoruz.
Önceki yıllarda, neredeyse her gün Başkent'in gününü güncelini kovalıyorduk.
Şimdi de öyle, tecrübeli gazeteci Osman Altınışık yönetiminde, Aslı Uyur Öztürk ve ekibiyle her gün Başkent'in gözü, kulağı, dili olmaya devam ediyor.
Sabah Ankara ile Başkent'te bir "İLK" başarıldı.
Her şeyde, her işte İLK olmak önemlidir, bir öngörüyü ifade eder.
Öteki gazeteler birer Ankara sayfası ile yetinirken SABAH Ankara dolu dolu koca bir ek, adeta başlı başına bir gazete ile Başkent'in nabzını tutuyordu.
2005'e veda ederken Başkent'e merhaba diyen SABAH Ankara elimize doğdu adeta... Haftasında biz de başlamıştık zaten yazmaya, halen de devam ediyoruz ilk günün heyecanıyla...
SABAH Ankara, Yeni Türkiye'nin lokomotifidir.
Ve 10'uncu yaş gününde tüm kadroyu kutluyor
SABAH Ankara'ya nice yıllar diliyorum.
Çok yaşa SABAH Ankara..

gazete

10 Aralık 2014 Çarşamba

Osmanlıca olmaz 'Turkche' olsun!

Ahmet TEZCAN

Osmanlıca olmaz 'Turkche' olsun!

11.12.2014

Bana bir radyo ver, eme içinde Necip Aşkın olmasın... 1930'lu yıllardı, radyo satın almak için Ankara'da Vehbi Koç'un yeni açılan mağazasına giden vatandaşlar böyle diyorlardı. Radyolardan Türk müziği yayınları tümden kaldırılmış ve yalnızca Batı müziği çalınmaya başlanmıştı. Necip Aşkın da o yıllarda Ankara radyosunda batı müziği sanatçısıydı. Yasak talimatının İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Basın Yayın Genel Müdürü Vedat Nedim Tör'den gittiği söylenir. Türkü şarkı yasaklanmış, harf inkılabı gibi musıki inkılabı da yoldadır. 8 ay kadar sürer yasak ama yapacağını da yapar. Vatandaşın Arap musikisine fazlaca yönelmesinin sebebi olarak da bu yasak gösterilir.

***
Sözü musikiden açtık ama Osmanlıca'ya getireceğiz. Ülkemizdeki düzenin, yaygın bir kültür devrimi aracılığıyla ve işe "sıfır" noktasından girişilerek kurulmaya çalışıldığı herkesin malumu. Alfabe değişikliği bu açıdan büyük önem taşıyor. O günün şartları içinde okuma yazma oranı da oldukça düşük. Gerekçe olarak Arap alfabesinin zorluğu gösterilir, o halde bu zorluk derhal aşılmalıdır! Meselenin arka planına zum yapan yok. Balkanlar'ı iki yılda terk etmişiz. Kafkaslardan Yemen'e kadar 7 cephede, beş yılda beş milyon insan kaybeden ne başka bir devlet, ne başka bir millet gösterilebilir. Bütün okumuş yazmışlarımız da bu kayıplara dâhildir. Vatan sınırı mülk sınırı olmuş, tek ferdin dahi kaybına milletin artık tahammülü kalmamıştır. "Millet cahildi" demek kolay!

***
Benim mesleğe başladığım yıllarda çalıştığım gazetenin eski hurufat kasaları bir köşeye yığılı, toz toprak içinde yıllarca bekletildi. O eskimez alfabenin kurşun harfleri sonunda dizgi makinesinin potalarına atılarak eritildi yüreğimle beraber. Biz o harflerle çok büyük ve yüce bir medeniyet kurmuştuk oysa.. Başbakan Ahmet Davutoğlu, hazır gelmişken İngiliz mevkidaşına Londra Ticaret Odası'nda bir zamanlar "Türklerle alışveriş et, yanılmazsın" yazısını hatırlatmalıydı. Hollandalılar da Türklerle iş yapan ticaret odası üyesine çift oy hakkı tanıyordu bir dönem. Macaristan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt; "150 yıl Türkler tarafından yönetilmemiz bir bir şans..." diye boşuna söylemiyor. Rus baskısına dayanamayıp ABD'nin Utah bölgesine göç eden Normanların "Tanrımız, Osmanlı'nın gücünü artır ki gelip bizi kurtarsınlar" duası ise kilise defterinde kayıtlı. Böyle yüzlerce örnek verilebilir, ESKİ denilen harflerle muhteşem bir medeniyet kurmuştuk, kökümüzden koparıldık!..(Gök Han Çayırlı'nın, Sokak Kitapları'ndan çıkan YİTİK HAZİNE'sini hemen okumalısınız.)

***
Şimdi yolsuzluk sıralamasında yükseldiğimizi yazanlar, Osmanlıca'ya da karşı çıkanlar. Meseleye yalnızca kültür ve maneviyat açısından da bakmamak gerekir. Aslında olay neydi biliyor musunuz? Bakın söyleyeyim: Dünyanın yüzde 70 petrol ihtiyacı Arap ve Fars coğrafyasından karşılanmaktadır ve bizim petrol bölgelerindeki ülkelerin kullandığı alfabeyle tüm ilişkilerimizin kesilmesi gerekmekteydi! Alfabeyle değil, o coğrafyayla bağımız koparılmak istendi. Tüm varlığımızla adeta Yunanlaştırılmalı ve yönümüzü sadece Batı'ya dönmeliydik. Bunu kendileri söylüyorlar.

gazete

3 Aralık 2014 Çarşamba

Devlet geleneği

Ahmet TEZCAN

Devlet geleneği

4.12.2014

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı'nın Beştepe'deki sarayında düzenlenen törenini ekrandan izlerken bunları düşündüm. Türkler tarih sahnesinde aşağı yukarı 3 bin yıldır var. Kurduğumuz devlet sayısı da bilindiği üzere 16 filan da değil, isim isim sayıları 112'yi, kimi kaynaklara göre de180'yi buluyor. 'Bu kadar yıldız sığmaz' diye herhalde Cumhurbaşkanlığı forsunu 16 yıldızla sınırlamış olmalılar! Ya da sadece imparatorlukları aldılar kim bilir? İlk büyük Türk devleti olarak Hun İmparatorluğu, Japon Denizi'nden Hazar Denizi'ne kadar olan coğrafyada 436 yıl hükümran olmuş. Cihanşümûl (yani evrensel) son Türk Devleti-ki adı Osmanlı İmparatorluğu da olsa-36 Hükümdarıyla 641 yıl üç kıtada hâkimiyet kurmuş bir Türk Devleti olarak tarihe adını yazdırmış.

***
Yaklaşık bir asırdır böylesi büyüklükleri düşünemez olduk. Bu millete bir şey oldu, "Biz yapamayız, bizden çıkmaz" kompleksine düştük, zihnimize, zekamıza, -kelime manasıyla söylüyorum- marifetimize bizzat hakarette bir beis görmez olduk, hayret! Ferden ferda hayranlıklarla ifade edilen harikuladeliklerimizi tevazuyla takdim eden büyük millet, maalesef bu derekelere düşürüldü. Ve o imparatorluğun içinden çıkardığımız Cumhuriyet Türkiye'mizin, bu süre içinde çok köklü devlet gelenekleri oluşmuştur. Bu geleneklerin yeniden devlet protokolüne yansıtılması gerekir, ama zamanla ve yeri geldikçe. Aksi halde kendi içimizde hemen yersiz tartışma ve çatışmalara düşüyor, zamanı bunlarla heba ediyoruz.

***
Osmanlı'da "cuma selamlığı", "cülus merasimi", "kılıç alayı" gibi dünyanın hayranlık duyduğu muhteşem protokoller yaşanırdı. Padişahlar Eyüp Sultan'da kılıç kuşanır, arz odasında cülus tebrikleri kabul edilirdi. Saray kapısı "babüssaade" idi, "devletinle bin yaşa" veya "mağrur olma" diye haykırılarak hükümdarlar bizzat vatandaşları tarafından yüzüne karşı uyarılırdı. Bunlar yalnızca "hükümdarın şanından ileri gelen gelenekler" olmasa gerek! Asırlar içinde oluşmuş DEVLET gelenekleridir. Bugün bu makam 21 pare top atışı ile selamlansa da sırf ideolojik sebeplerle hak ettiği itibarı maalasef görmüyor. Devletin, milletin ve vatandaşların en onursal makamıdır burası, konuşurken, eleştirirken cümlelerin dikkatli kurulması gerekir. Devletle siyasetin ayırt edilmesi lazım, siyaseten karşı çıksan da devletine sahip çıkacaksın.

***
Eskiden büyük törenlerin halk tarafından izlenmesine müsaade edilir dilek ve ricalar da bu arada toplanırmış. Yabancı temsilciler de davet edilip ihtişamın diğer başkentlerde de konuşturulduğunu biliyoruz. Şimdi de diyorum inşallah imkân ve kabiliyetlerimiz her alanda büyüyor, güçleniyor ve yükselme yolunda hızla ilerliyor. Türkiye'miz imparatorluk olmayacak ama 780 kilometrekarede bu muhteşem coğrafyanın en etkin devleti olacak, buna inanıyor güveniyor ve bekliyoruz. Dünkü konuşmalardan çıkardığım sonuçtur bu.

gazete