26 Haziran 2014 Perşembe

Yerçekimi kadar gökçekimi de önemli!

Ahmet TEZCAN

Yerçekimi kadar gökçekimi de önemli!

26.6.2014

Yarından sonra Ramazan... Kendini yerçekimi kadar 'GÖKÇEKİMİ'ne de tabi hissedenler için büyük anlam taşıyor bu ay... Bu takvim Müslümanlar için işliyor, oruç ayında başka inanç sahiplerine söyleyecek sözümüz olamaz. Oruç, Hicret'in yani Peygamber'in Mekke'den Medine'ye göç etmesinden (622) 1.5 sene sonra Müslümanlar'a farz olunmuş. (Namazın hicretten bir yıl önce, Zekat'ın oruçla birlikte ve haccın da miladi 631 yılında Müslümanlar'a farz kılındığını bu arada söylemiş olalım.) Kelime-i şahadet getirip, yani varlığını birliğini, Hz. Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğunu kabul ve tasdik eden cümleyi ikrar ve ifade ettikten sonra namazını kılıp orucunu tutan, mali durumu yerindeyse hac ve zekatını da gerçekleştiren Müslüman İslâm'ın 5 şartını yerine getiren-tabiri caizse- BEŞ YILDIZLI MÜSLÜMAN oluyor.

***
Bizim İslâm olmaktan anladığımız bu... Burada İslâm'ın şartlarıyla ilgi vaaz verecek değilim. O bize düşmez, bilgimiz de yetmez. Ancak Müslümanlığı MÜ'MİN derecesinde yaşamanın her kişinin değil, ER KİŞİ'nin işi olduğu da bir gerçek. Ona da irfan deniyor ve başka kaynaklardan da beslenmek gerekiyor. Namaz, oruç gibi ibadetlerden önce dinin, İslâm'ın, imanın evvelen ve bizzat SAMİMİYET olduğunu biliyoruz. Diyanet'in bu seneki sloganı buydu, Kutlu Doğum etkinlikleri boyunca kürsü alimleri her fırsatta 'DİN SAMİMİYETTİR' diye ilan ettiler durdular... Ve fakat bilmek yetmiyor; inanmak, iman etmek ve yaşamak gerekiyor. Biz okurken de, dinlerken de hep başkaları için dinler, başkaları için okuruz, kendimize bir türlü sıra gelmez.

***
Ramazan Müslümanlar'a, bizatihi Müslüman için bir durumdur yani... Namaz oruç gibi ibadetleri Cenabı Mevla Müslüman'a farz kılarken adam öldürmeyi helal kılmadı. İnsanoğluna iyilik emredildi kötülük de yasaklandı. Yalan, hile, hiç kimseye hiçbir varlığa haksızlık yok ve adaletle davranmak esas. Gel gör ki, dünyada 63 Müslüman ülke var ve savaş halinde olmayan yok gibi, hepsi birbirini yiyor. Irak'ta, Suriye'de öteki yerlerde Müslüman olduğu iddiasında olan ama ne idiğünü ancak Allah'ın bildiği bir takım kişiler, "Bismillah" deyip orucunu açtıktan sonra muhtemelen, "öteki"nin ensesine silahı sıkıyor gitsin... Ardından "Allahüekber" diye bir de nara atıyor. Müslüman ülkelerin çoğu petrol denizinin üstünde... Sade petrol değil, birçok değerli madenin elde edildiği ülkelere bakıyorsunuz ekseriyeti yine Müslüman... Dünyada 1 milyar 600 milyon Müslüman yaşıyor ama aklını kullananların sayısı belli değil. Oysa dinimiz bize aklımızı kullanmayı emrediyor. Ramazanınız mübarek olsun.

gazete

19 Haziran 2014 Perşembe

Rol veren kim?

Ahmet TEZCAN

Rol veren kim?

19.6.2014

İnönü'nün Cumhurbaşkanı olarak Köşk'te oturduğu sıralarda Türkiye'nin kaç hükümetle yönetildiğini bilir misiniz? İki kez Refik Saydam, iki kez Şükrü Saraçoğlu, bir kez Recep Peker, iki defa Hasan Saka ve bir kere de Şemsettin Günaltay'ın başvekilliğinde olmak üzere toplam 8 hükümetle yönetildi. (O zaman bakanlar vekil, başbakan başvekil olarak anılırdı. Celal Bayar Gazi'nin son başvekiliydi.) 10 yılda tam 8 hükümet, asıl yöneteni de belli, İnönü'den habersiz bir irade ortaya konulması düşünülebilir miydi?!.. Sonra çok partili hayata geçildi. "Menderes'li yıllar" dediğimiz on yılda beş hükümet değişikliği oldu. Bir darbeyle sona erdirilen Menderes'in başında bulunduğu 23 ncü Cumhuriyet Hükümetiydi. İhtilalin lideri Cemal Gürsel'in ardından Fahrettin Özdilek'e kurdurulan 25. Hükümet 1961 Ocak ayında göreve başladı, aynı yılın Kasım'ında da bitti, İsmet Paşa yeniden görev aldı.

***
Üç hükümet değişikliğinden sonra ülke yönetimine gelen Demirel'in yönettiği 3. hükümetin 1970 yılı 12 Mart'ında bir muhtıra ile uzaklaştırılmasının ardından sırasıyla; Nihat Erim, İlhan Öztrak, Naim Talu ve Ecevit, ömrü ancak aylarla ifade edilebilen hükümetlerle Türkiye'nin kaderinde rol aldılar. (Erim'in bir suikastla devre dışı bırakılması enteresandır, didiklenmesi gereken bir olaydır bu..) Sonra 12 Eylül geldi. Özallı yıllarda, Akbulut'lu, Yılmaz'lı, Çiller'li dönemleri yaşadık. Oğul İnönü'nün de rol aldığı devirde eski liderler (Demirel ve Ecevit) yeniden boy gösterdiler ama bir varlık gösteremediler.

***
Türkiye'nin nasıl bir girdaptan geçtiğini şimdi daha iyi anlıyoruz. 12 Eylül'ün generallerinden Evren ve Şahinkaya dün müebbet hapse mahkûm oldular. Gecikmiş de olsa tarihi bir karardır ve bir dönüm noktasıdır. Kimyamızı bozan bu darbeler ve darbe teşebbüslerinde halka silah doğrultanlar elbette suçludurlar. Ancak şahsen ben bunların yani görünen aktörlerin sadece AKTÖR olduklarına inanıyorum. Onlara rol verenler içeride ve dışarıdadır ve onların darbecilerle kurdukları ilişkilerin mutlaka ortaya çıkarılması gerekmektedir. Yüz yıldır bu milleti rahat bırakmayıp bir şekilde önünü kesen, enerjisini tüketen gücün bugün Suriye'de, Irak'ta, Mısır'da başka yerlerde kuklalarıyla icraatlarını sürdürdükleri bilinmelidir. Türkiye'nin yolunu kesmek için onların çok sebepleri vardır. Oturduğumuz coğrafya onlara çok önemli malzemeler üretmeye devam etmektedir.

gazete

12 Haziran 2014 Perşembe

Kitabın ortasından laflar

Ahmet TEZCAN

Kitabın ortasından laflar

12.6.2014

Sabah Ankara'yız mahalleye sesleniyoruz, herkese sesleniyoruz ama neticede ağırlıklı olarak mahalleye, mahalleliyedir sözümüz.
Merhum Şair Abdurrahim Karakoç'un dediği gibi "Ha Hasan'a ha sanadır" söylediklerimiz.
Hayır, Rio'dan da açıp sayfanızı, yazınızı okuyorlar, taa Fizan'dan e-posta alıyor, şaşırıp kalıyorsunuz, bakmayın siz Başkent'te (Diyanet Vakfı gibi) bazen meseleyi sahibine duyuramadığınıza...
Her sözün mutlaka ve muhakkak bir müşterisi olur. Biz de söz müşterisi olduk dün, Başbakan Erdoğan'ın "Belediye Başkanları İstişare ve Değerlendirme Toplantısı"na katıldık.
***
Bizim söyleyip de dinletemediğimiz birçok şeyi dün Başbakan, kitabın tam ortasından belediye başkanlarına söyleyiverdi. "Kitabın ortasından" dediğim, günlük hayatımızı kolaylaştıran yahut zehir eden şeyler... Siyasi bir konuşma deyip geçilecek cinsten değil... Genel ve yerel olsun, her hangi makam ve sorumluluk sahibi yöneticiye, aslında herkesin kulağına küpe sözlerdi söyledikleri.
Sizler diyor belediye başkanlarına; ŞEHRİN EMİNİ-
SİNİZ...
Ardından ekliyor; Yönettiğiniz yerin SAHİBİ DEĞİLSİNİZ...
Eminisiniz ama sahibi değilsiniz.
Kararlarınızı şehrin tüm sahipleri ile istişare edin, sizin üzerinizde bir vebaldir bu...
Bitti, bu kadarı bile duyan kulak için yeterli bence...
***
KENTSEL DÖNÜŞÜM diyoruz mesela, yurt sathında şehrin dokusunu tümden değiştiren uygulamalar oluyor. İyileri oluyor "kötü" diye nitelenebilecek durumlarla karşılaşıyorsunuz:
Bir ömür tavuğuyla, ineğiyle yaşayan adamı alıyorsunuz, komşusundan, dostundan ahbabından, müdavimi olduğu cami cemaatinden ayırıyor gökdelene yerleştiriyorsunuz...
Oldu mu şimdi, kentsel dönüşümü sağlamış oldunuz mu? Adam da gelip balkonu kümese çeviriyor, apartmanın 11. katında tavuklarıyla beraber yaşamak istiyor. Dönüştürmüş olduk mu şimdi?
Kentsel dönüşüm mutlaka gereklidir, yapılmalıdır ama yerinde ve en önemlisi, şehrin ruhunu koruyarak. Şehrin de ruhu mu olurmuş demeyin, ruhsuz şehirler yaşanası yerler değildir.
***
Medeniyet tasavvurumuzun gereği olan mimari anlayışı, kesinlikle beldemizde de ilçemizde de ilimizde de yapacağız diyor Başbakan, bunu yaparken de diyor...
Dikkaat: "Birilerine rant sağlama gayreti içinde olmayacağız.."
Başbakanın sözü bu... Çok önemli, tam kitabın ortasından işte... Belediye başkanlarını işin başında sıkı sıkı tembih ediyor.
Ondan ötesi herkesin sütüne kalmış.
DİKEY DEĞİL, YATAY YAPILAŞMA konusu da dile geldi...
Son zamanlarda Başbakan sıkça vurguluyor bu hususu...
Fevkalade haller dışında hiçbir zaman dikey mimariden yana olmamalıyız. Bizim arazimiz müsait, Ankara'da, Konya'da Kayseri'de 50 katlı 100 katlı binalara ne ihtiyaç?
Çok konu konuşuldu, son olarak bir şey daha söyledi Başbakan, yurdun dört bir yanından Başkent'e gelen belediye başkanlarına, bu da kitabın ortasındandı, aynen aktarıyorum...
Göze, gönüle, kalbe hitap edin, bu düzenlemeler büyük altyapı yatırımlardan daha önemlidir...

gazete

5 Haziran 2014 Perşembe

El işaretleri

Ahmet TEZCAN

El işaretleri

5.6.2014

Tayland'da göstericiler üç parmak gösterdikleri el işaretiyle askeri darbeyi protesto ediyorlarmış. Yakında bizde de görülürse şaşmayın, bu gibi hareketler 'sari'dir çabuk bulaşır. El işaretleri çok güçlü ifadelerdir, elinize kolay, basit bir şekil vermek suretiyle çok şey anlatırsınız. Toplumların kültür temeline göre el işaretlerinin anlamı da değişir. Mesela orta parmak göstermenin bizim memleketimizde bir mânâsı yoktur ama birçok batı ülkesinde ağır hakaret, küfür karşılığıdır. En yaygın el işareti orta parmağın işaret parmağıyla birlikte gösterilerek yapılan 'Zafer işareti'dir. İngilizce karşılığı olan 'victory' kelimesinin ilk harfidir aslında gösterilen... Melon şapkası ve kalın purosuyla hatırladığımız İngiliz politikacı Churchil'in kullanmasıyla yaygınlaşmıştır. Aslında Churchil, parmakları arasında puro tutan eliyle selamlama yapmıştı herkes zafer işareti yaptığını sandı.

***
Neyse, el işaretlerinin yalnızca taraftarlarca değil, siyasilerce de sıkça kullanıldığını da yakından takip ediyoruz. Recep Tayyip Erdoğan seçim sırasında sıkça Rabia işareti yaptı. Başparmak avuç içine kıvrılarak dört parmak göstermek suretiyle yapılan hareket Mısır'daki darbeden sonra yaygınlaştı, konjonktürel olduğunu düşünüyorum. Özal da bütün eğilimleri birleştirmek için iki elini havada birleştirdi. Erbakan elini yumruk yapıp başparmağını dikerek zafer işareti yapıyordu. Türkeş'in bozkurt işareti, hareketin içinde olmayanlar tarafından Metalica işareti ile karıştırıldı. Çiller'in işaret parmağıyla "Haydi İleri" demesi başarılı olmasına yetmedi. Muhsin Başkan da benzer bir işaret yapıyordu ama onunki şahadet parmağıyla "Şahadet" işaretiydi, tevhid yani birlik işaretiydi, şimdi Paralel'e düştüklerinden söz ediliyor.

***
Merhum Menderes, parmaklarını açmadan sağ elini göstermeyi tercih etmişti. Bu işaretin pratikteki anlamı DUR demekti. O bu hareketi İnönü'ye karşı 'DUR, ARTIK SÖZ MİLLETİN' demek için kullanmış ve çok da etkili olmuştu. İnönü'nün partisi CHP'nin şimdiki lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun el işaretleri ise herkesi şaşırtıyor. Ortamına göre Rabia, bazen Zafer, hattâ Bozkurt işaretini bile kullanmıştır Kılıçdaroğlu. Ülkücü kökenli Mansur Yavaş'ın CHP'den aday gösterilmesi kadar şaşırtıcı olmuştur, seçim kampanyası sırasında otobüsün üzerinden bozkurt işareti yapınca Ankaralılar gözlerine inanamamışlardır. Benim hiç unutamadığım Sırplar' ın serçe ve yüzük parmaklarını avuç içine kıvırarak baş, işaret ve orta parmaklarıyla yaptıkları üçlemedir. Yugoslav basketçilerde görüyorduk arasıra, Bosna savaşında Müslüman çocukların serçe ve yüzük parmaklarını kestiler, bir ömür unutulmamak için!

gazete