26 Mart 2014 Çarşamba

Benim oyum?

Ahmet TEZCAN

Benim oyum?

27.3.2014

Uff ne seçimdi ama?
Evet, pazartesi günü böyle söyleyeceğiz, ama bitmeyecek, bence durum da değişmeyecek... YSK ise Cumhurbaşkanlığı seçimi için çalışmalara başlamış bile! Sahi 12.
Cumhurbaşkanı
ne zaman seçilecek biliyor musunuz?! Yaklaşık 4 ay sonra (10 Ağustos'ta, ikinci tur da 24 Ağustos'ta) bu defa Köşk'ün yeni sahibini belirlemek için sandık başına gideceğiz.
Şimdiye kadar görüntüde Meclis seçiyordu cumhurbaşkanlarını ve şimdi ilk kez, halk seçecek. 12. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı olacak. "Meclis seçiyordu" derken durup biraz düşünmek gerekecek; gerçekten bugüne kadar bu memlekette bütün cumhurbaşkanları Meclis'in hür idaresiyle mi seçildi diye...
***
Şöyle bir bakalım... Atatürk'ü, İnönü'yü hatta Bayar'ı geçelim, ondan sonrakiler 27 Mayıs İhtilali'nden sonra Gürsel, sonra Cevdet Sunay ve Korutürk...
Hepsi askerdi...
Ondan sonra 12 Eylül'ün darbe lideri Evren ve sonra Özal ile Demirel...
Ben Özal hariç Abdullah Gül'e kadar bütün cumhurbaşkanlarının malum mahfeller tarafından seçildiğini düşünüyorum.
Sadece cumhurbaşkanlarını mı?
İktidar ve muhalefet liderlerini, Başbakanları, Genelkurmay başkanlarını, Dışişleri ve Maliye bakanlarını... Artı, bazı önemli üniversite rektörleri, Merkez Başkanı ve bazı kurum başkanları, genel müdürler bile sözünü ettiğimiz irade(!) tarafından seçilmiştir... Bazı büyük gazetelerin genel yayın yönetmenleri de aynı şekilde.
Adına kısaca "VESAYET" denilen irade çok etkiliydi ve ucu okyanus ötesine uzanıyordu... İçerideki işbirlikçileriyle memleket idaresini yönlendiriyorlar, yönlendiremediklerini ezip geçiyorlardı. Çünkü Türkiye, idaresi ve iradesi kendi halkına bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir!
***
Sistemin önemli ölçüde değişmekte olduğunu görüyoruz. Mevcut iktidara kızgınlığın esas sebebi de budur. Artık etkin şekilde müdahale edemiyorlar, bir telefonla bakan değiştiremiyorlar, memleketin kimyasıyla oynayamıyorlar. Türkiye'nin en zayıf yanı muhalefetidir ve ülkeyi en zayıf yanından vurmaya çalışıyorlar.
Muhalefette direnç gelişene kadar da müdahale devam eder. Belediye için gösterilen adaylar bile bu müdahalenin önemli göstergesidir.
Şimdi ben Ankara'da Mansur Yavaş'a neden oy vereyim? Genetiği uyuşmadığı bir partiden aday olduğu için mi? CHP kendi içinden bir aday bulamadı mı?
Yalnız Ankara'da değil ki, Balıkesir'de, Bursa'da, Çorum'da, Samsun'da birçok yerde durum aynı. Yolsuzluktan ihraç ettiği birini İstanbul'dan aday göstermek nasıl izah edilir?
Netice olarak şimdi benim kararım, ateş çemberi bir coğrafyada devletin idaresini üslenmiş bulunan hükümetten yanadır, şimdi oyun oynamanın, kızgınlık göstermenin zamanı değildir.

gazete

19 Mart 2014 Çarşamba

Mesele belediye değil!

Ahmet TEZCAN

Mesele belediye değil!

20.3.2014

Mesele Gezi Parkı değil halâ anlamadın mı, tweetiyle uyandık... Şimdi de seçimin yegane meselesinin belediyeler olmadığını anladık. Meydan manzaraları da vatandaşın bunu böyle anladığını açıkça ortaya koyuyor. Yolsuzluk iddialarına filan pek itibar eden yok, bu tarz siyasetin inandırıcılığı yok çünkü. Rakibi alt edemiyorsan "çamur at izi kalsın" durumu zaten fevkalade pespaye... Bu pespayeliğe Türk seçmeni yabancı değil. Bizim ülkemizde siyasetin hamuru böyle yoğrulmuş. Vatandaşın değiştirmeye çalıştığı da bu.
***
"İsmet Paşa'nın Beytülmali" adlı kitap bir devre isnat eden yolsuzluk iddialarıyla dolu... Oğlu Ömer'in Dolmabahçe maceralarını Abdullah Gül'ün veya R. Tayyip Erdoğan'ın oğulları yaşamaya kalkışsa ülke karışır. İkinci nesil İnönü de akraba Sohtorikler, UM Denizcilik vb yüzünden suçlamaların muhatabıydı, Erdal Bey'in ölünceye dek peşini bırakmadı iddialar. Yahya Demirel'i, Özer Çiller'i, Mesut Yılmaz'ı millet henüz unutmadı, Menderes'in uyduruk iddialarla darağacına çekilmesini de... Aslında yolsuzluk suçlaması öyle eski ki; Hz. İsa'ya bile bulaştırılmak istenmiş, vergi mültezimi ile yediği yemek İncil babları arasında... Yolsuzluğu görmeyelim demiyorum ama zamanlamayı yanlış ve maksatlı buluyorum. Duyarlılığımızla oynuyor, tercihleri etkilemeye çalışıyorlar. Şimdi, tam da seçime giderken "montaj- şantaj" esasen devlete kafa tutup kılcallarıyla oynamak darbe darbe terbiye olmuş vatandaşı çok kızdırıyor. Biz, asker gibi din adamını da o kimlikle siyasetin içinde istemeyiz. Olan bitende de bir yabancı parmağı ararız her zaman.
***
Şunun iyi bilinmesi lazım: Batı, enerji ihtiyacının yüzde 70'ini çevremizden karşılıyor. Dolayısıyla bu topraklara bigane kalması düşünülemez. Toprakları petrol yüklü olan Müslüman ülkeleri yönetmek adına Batı'nın; bir zaman "Şii İmam Humeyni ile başaramadığını Fethullah Gülen'le denemeye kalkışması" fikri, tümüyle mantıksız gelmiyor insanlara. Hilafeti ilga ettirip Cumhuriyet'i kuruluşuna ebelik edenlerin Yeni bir Halife'yi Dolmabahçe Sarayı'na oturtmayacakları ne malum? (Onlar da zaten dünden teşne bu işe!) Ayasofya'yı da ibadete açtırırlar olur biter. Ondan sonra Allah korusun ne kanlı filmlerin çevrileceğini tahmin etmek zor değil. Herkesin aklını başına alıp iyice düşünmesi lazım; 60'lı yıllar boşa geçti, 70'lerde birbirimizi yedik, 80'lerde tamiratla uğraştık ve 90'lar kayıp yıllardı. Şurada, ateş çemberinin içinde tam kendimizi toplarken yönetimi sekteye uğratmak çok yanlış olur, istikrarın korunması lazım diye düşünüyorum.

gazete

12 Mart 2014 Çarşamba

Ahmet Tezcan :Bizde seçim böyle olur

Ahmet TEZCAN

Ahmet Tezcan :Bizde seçim böyle olur

13.3.2014

Seçimin yükünü de en fazla liderler çekiyor galiba. Adayların hakkını da teslim etmek lazım, yorgunlukları gözlerinden okunuyor.
Yük derken işin bir fiziki boyutu var bir de mali.. Bizim ülkemizde siyasetin finansmanı devletçe sağlanır. Seçim yıllarında iki katına çıkan ödenekle siyasi parti genel merkezleri kampanyalarını yönetirler. Neticede sektör olarak da bayrakçılar, basımevi ve medya organları bayram eder. Ve fakat Ankara'nın ortası denilebilecek bir muhitte oturuyorum ama bugüne kadar kapıya gelen bir tek partili olmadı. Yalnızca üç kere şarkı ve anonslarla seçim araçlarının apartman önünden geçtiklerini duydum, iki kez de kapı önüne broşür bırakmışlar, o kadar.
***
Vatandaş ise pür dikkat izlemede, bu haftayı saymaz isek büsbütün iki hafta kaldı sandığa ve biz de siyasilerle yollardayız. Vatandaşın gözüne bakıyorum, kararını vermiş gibi duruyor.
Köyün birinde yuları elinde eşeğini çekip götüren bir köylü, aniden karşılaştığı muhitinin adayına ve adamlarına damları işaret etti. Dönüp baktığımızda çanak antenleri gördük. Vatandaş, "Her şeyi görüyor, biliyoruz" demeye getiriyor. Ancak bizim memlekette seçimlerin tam da SEÇİM gibi geçmediği muhakkak.
Yaşananlar sınırlarımızı aşıyor ve çanaktan aktarılanlar ancak kafa karıştırıyor.
İşte, 15 yaşında bir çocuk canından oldu, yasını bile seçim malzemesi yaptık.
Sadece annesi, yüreğinin tam ortasında acısını taşıyarak bir ömür yaşayacak.
***
Bir süredir Türkiye, sevinçte değil, kederde birleşebiliyor sanki..
Sonra şu Ergenekon tahliyeleri..
Kim ne anlıyorsa beri gelsin; Reddeden mi, tahliyelerine karar verenler mi adil davrandılar? Yoksa seçime haftalar kala bir kesimi köşeye sıkıştırmak adına kafa karışıklığı yaratmak üzere anlaşıp paslaşıyorlar mı?
Eskiden YASAMA, YÜRÜTME, YARGI olmak üzere;( '4. Kuvvet' sayılan medyayı da buna dâhil edebiliriz) bütün kuvvetler tek bir patronaj altındaydı.
Şimdi öyle değil. Bu mevzu çok söz götürür kesmek gerek.
İşin aslı şu:
Millet, "VESAYET" diye özetlenen iradenin elinden devletini kurtardı da kurumlarını devralması biraz zaman alacak.
Anlatabildim mi bilmem!

gazete

5 Mart 2014 Çarşamba

Ahmet Tezcan :Haydi Türkiye!

Ahmet TEZCAN

Ahmet Tezcan :Haydi Türkiye!

6.3.2014

Türkiye' nin seçimleri hiçbir zaman doğal, sakin bir ortamda geçmeyecek mi? Eskilerin deyişiyle USULET ve SUHULET içinde, yani usulüne uygun olarak, patırtıya meydan vermeden, kolay ve nezaket çerçevesinde bir seçim geçiremeyecek miyiz?
Olan bitene bakınca ister istemez bu soruyu sormak durumunda kalıyoruz. Her gün yüreğimizi hoplatan şeyler duyuyoruz çünkü... En hassas dinlemeler, tapeler (konuşmaların yazılı halleri yani)... Bağır çağır çok ağır sözler sarf ediliyor! Oysa bizim temel anlayışımıza göre seslerin değil, sözlerin yüksek tutulması gerekiyor. YÜKSEK SES ile anlatılamayan çok şeyin YÜKSEK SÖZ ile anlatılması pekala mümkündür.
***

Ama burası Türkiye... Dünya haritasını önünüze alın ve iyice inceleyin de nasıl bir coğrafyada yaşadığımızı ondan sonra değerlendirin. Coğrafyanın hali insanların tavır ve davranışlarına yansıyor. (Bizim memleketimizde sözü geçen biri olsam benim ilk tavsiyem; her evde en görünür yere bir dünya haritası asılması olurdu ki tüm aile bazı zamanlarını o haritanın önünde geçirsin, çok öğretici olacaktır.) Aslında bu seçimlerin sadece bizim vatandaşımızı ilgilendirmesi gerekiyor; onun ulaşımını, yolunu, suyunu, kaldırımını günlük hayatını yani... Adaylar da projeler geliştirip bir hizmet yarışında olsunlar, birbirleriyle yarışsınlar.
Biz de onları yazıp çizelim. Ama öyle olmuyor; "Sıradan ve yerel nitelikteki bir seçim" bile görüldüğü üzere, "ülkemizin en hayati meselesi" oluyor, güven ve istikrarımız için tehdide dönüşebiliyor!
***
Bu seçime de burnunu sokmayan kalmadı ve "seçim sathı" memleket sınırlarını çoktan aştı.
Eskiden kavgalar, çatışmalar tek merkezli idi, mücadelenin tarafları, şekli ve sınırları o merkezden belirlenirdi. Neticede SULH sağlanır ve fakat kaybeden hep millet olurdu.
Şimdiki manzaraya bakınca seçimin bir tarafında yine millet var, karşısında da yedi düvel... İçeriden dışarıdan bütün hücumların asıl hedefi Türkiye... Kaybetmesine, insanların birbirine düşmesine, huzurunun ve ekonomisinin bozulmasına çabalayan çok geniş bir kesim var. Bu oyunu bozacak olan da milletin kendisi.
Haydi Türkiye, boz şu oyunu, sesini yükselt, sözünü de!

gazete