Ahmet TEZCAN
Ahmet Tezcan :Köşkü kim dinledi?
27.2.2014
Hz. Mevlana'nın Mesnevisi "DİNLE" kelimesiyle başlar. 25 bin 632 beyitlik Mesnevi'nin "Dinle" diye başlaması; mahrem gözetmeden devlete, millete, aileye gir anlamında değil elbette…
Bizim terbiye sistemimizin temelidir DİNLEMEK ancak bu "Oku emrine uy" tavsiyesidir önce, yani okunanın dinlenmesi…
Evvela kendimizi dinleyeceğiz; kimiz, neyiz, ne istiyoruz sorgulayacağız, sonra birbirimizi… Dinlemek söylemekten önce gelir. "Kulak sözün müşterisidir" derler ve her sözün de bir alıcısı muhakkak vardır.
Ve binlerce insanın gizlice dinlenmiş olması ve bunun yıllarca sürmesine de hiç şaşırmadım. Bizim memleketimizde bu tür dinlemeler hep olagelmiştir.
Peki, bu kadar tartışılmasının sebebi ne?
Şu farkı var:
Bizde 2007 yılına kadar dinleyenler bilinirdi ve fakat hiç itiraz edilemezdi.Çünkü zor oyunu bozardı. Bir örnek vermek istiyorum.
Uzun süren Körfez krizinin ardından Irak'ta, burnumuzun dibinde kanlı bir savaş başlamıştı, Devletin başında da merhum Turgut Özal vardı. İşte o günlerde Ankara Milletvekili Göksel Kalaycıoğlu'ndan dinledim ve ilk kez anlatıyorum.
"Cumhurbaşkanı Musul zabıtlarını neden Başbakanlık'tan, Dışişleri'nden, Türk Tarih Kurumu'ndan istemiyor da benden istiyor?" sorusu sabaha kadar uyutmaz Göksel Hanım'ı ve saatinde Köşkün kapısını çalar. Selamlaşmadan sonra Özal'a "Musul'a mı giriyoruz efendim?" diye sorar Göksel Hanım, aldığı cevap her şeyi anlatmıştır milletvekiline.
Cumhurbaşkanı işaret parmağını dudaklarına götürerek Göksel Hanım'a konuşmamasını ihtar eder. Arkada bir "sağır oda" vardır, oraya geçerler hem kahvaltı ederler hem meseleyi görüşürler.
MİLLİ İRADE…
Ve bugün bu kanunsuzluğa itiraz edebilen bir irade var Ankara'da…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın feveranını millet anlıyor, anlamayan yalnızca muhalefet.
Belki seçim öncesi işlerine öyle geliyor kim bilir?!
Bizim terbiye sistemimizin temelidir DİNLEMEK ancak bu "Oku emrine uy" tavsiyesidir önce, yani okunanın dinlenmesi…
Evvela kendimizi dinleyeceğiz; kimiz, neyiz, ne istiyoruz sorgulayacağız, sonra birbirimizi… Dinlemek söylemekten önce gelir. "Kulak sözün müşterisidir" derler ve her sözün de bir alıcısı muhakkak vardır.
***
Sözü bugünlerde toplum olarak tartıştığımız konuya; dinlemelere getirmek için biraz dolaştırdım görüyorsunuz.Ve binlerce insanın gizlice dinlenmiş olması ve bunun yıllarca sürmesine de hiç şaşırmadım. Bizim memleketimizde bu tür dinlemeler hep olagelmiştir.
Peki, bu kadar tartışılmasının sebebi ne?
Şu farkı var:
Bizde 2007 yılına kadar dinleyenler bilinirdi ve fakat hiç itiraz edilemezdi.Çünkü zor oyunu bozardı. Bir örnek vermek istiyorum.
Uzun süren Körfez krizinin ardından Irak'ta, burnumuzun dibinde kanlı bir savaş başlamıştı, Devletin başında da merhum Turgut Özal vardı. İşte o günlerde Ankara Milletvekili Göksel Kalaycıoğlu'ndan dinledim ve ilk kez anlatıyorum.
***
Saatler gecenin üçünü gösterirken Göksel Hanım'ın telefonu çalar, karşıdaki ses Özal'ındır. "Sizi uyandırdım" der Cumhurbaşkanı mahcup bir sesle ve Londra Konferansı'ndaki 'Musul Tutanakları'nın olup olmadığını sorar kendisinden. Kalaycıoğlu'ndan olumlu cevabı alınca onu sabah saat 7.00'de Çankaya Köşkü'ne kahvaltıya davet eder. "Cumhurbaşkanı Musul zabıtlarını neden Başbakanlık'tan, Dışişleri'nden, Türk Tarih Kurumu'ndan istemiyor da benden istiyor?" sorusu sabaha kadar uyutmaz Göksel Hanım'ı ve saatinde Köşkün kapısını çalar. Selamlaşmadan sonra Özal'a "Musul'a mı giriyoruz efendim?" diye sorar Göksel Hanım, aldığı cevap her şeyi anlatmıştır milletvekiline.
Cumhurbaşkanı işaret parmağını dudaklarına götürerek Göksel Hanım'a konuşmamasını ihtar eder. Arkada bir "sağır oda" vardır, oraya geçerler hem kahvaltı ederler hem meseleyi görüşürler.
***
Şimdi de dinleyen ve kullanan merkez aynı belki ama HEDEF değişmedi: MİLLİ İRADE…
Ve bugün bu kanunsuzluğa itiraz edebilen bir irade var Ankara'da…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın feveranını millet anlıyor, anlamayan yalnızca muhalefet.
Belki seçim öncesi işlerine öyle geliyor kim bilir?!