25 Aralık 2013 Çarşamba

Şehir ve insan

Ahmet TEZCAN

Şehir ve insan

26.12.2013

Dünyayı titreten 'Muhteşem Hükümdar' Kanuni'nin fırsat buldukça Topkapı Sarayı'nın bahçesinde dolaştığı bilinir. Sultan bir gün yine böyle avluda soluklanırken bazı ağaçları hastalık sardığını, buna da karıncaların yol açtığını fark eder ve ilaçlatmak lazım geldiğini düşünür. Fakat karınca öldürmeye gönlü razı olmayan Sultan Süleyman, Hocası Şeyhülislam Ebussuud Efendiye 'karınca öldürmenin hükmü'nü sorar, der ki: "Meyve ağaçlarını sarınca karınca/ Günah var mı karıncayı kırınca? Hoca'dan el cevap: Yarın Hakk'ın divanına varınca/ Süleyman'dan hakkın alır karınca. Aldığı cevapla Sultan kararından vazgeçer.
***
Günün gündemini hatırlayıp yolsuzluk iddiaları ve istifalarla ilgili olarak anlatmış değilim bunları. Hikâyeyi Mehmet Göksu'dan geçen hafta ekrandan dinledim. Göksu, Şehriyâr Derneği'nin başkanı... İnternetten baktım, kurucuları arasında Hüseyin Öztürk, İhsan Kabil, Ender Doğan, Rıfat Yörük gibi isimler var.
***
Bizim asırları saran kültür derinliklerimizle şehre, şehreminliğe, toplum hayatımıza nasıl bakıyoruz, aslında nasıl bakmalıyız?
Doğayla, çevreyle ilişkilerimiz nedir, nasıl olmalıdır? "Şehriyâr" bütün bunları yeniden hatırlamamız için çok güzel çalışmalar yapıyor. Kelime olarak bizim dilimizde "dost şehir, şehir dostluğu" anlamına gelen Şehriyâr'ın kuruluş bildirisini mutlaka dikkatlerinize sunmak istiyorum.
***
Mahalli seçimler yaklaşırken bizim bazı şeyleri yeniden hatırlamamız gerekiyor galiba. "Şehir, yaşayan bir organizmadır; Yolları, çarşıları, hastaneleri, okulları, meydanları, ibadethaneleri, mesire yerleri, parkları, ağaçları, hayvanları ve insanları ile… Kendini tamamlayan vasıflara haiz olması beklenen şehir, ne kadar eksiği varsa mükemmelden yani insandan o kadar uzaktır… Kendini güzelleştiren vasıflara ne kadar sahipse şehir, o kadar insana yakındır, "insani"dir… Şehri güzelleştiren de çirkinleştiren de insandır ve insan kendisine reva gördüğü muameleyi şehrine de yapar… İnsanın güzelliği bedeni, ruhi hasletleri, davranışları ile bir bütündür; şehir de bütün vasıfları ve bu vasıflarının olgunluğu, güzelliği ile bir bütün olabilir.
Şehir; hayatımızı yaşadığımız yer değil sadece, hayvana, bitkiye, kurda kuşa, nesnelere ve de tabii ki insana yani kendimize "hayat hakkı" tanıdığımız yerdir…
"Hayat hakkı" felsefesinin savunuculuğu ve takipçisi bir dernek Şehriyâr, çünkü; İnsan ne kadar şehir gibiyse, şehir de o kadar insan gibi olmalı.
Nevzat Ceylan'ın
başkanlık ettiği Başkent Ankara Meclisi de bizim şehriyârımız.
Gelecek günlerde benim de üyesi bulunduğum Başkent'in bu meclisini anlatacağım.

gazete

18 Aralık 2013 Çarşamba

Anadolu ruhu..

Ahmet TEZCAN

Anadolu ruhu..

19.12.2013

Bugün "Şeb-i Arus" yazacaktım.. "ÖLÜM"ü "DÜĞÜN" ilan ederek bütün ezberleri bozan bir anlayışı dilim döndüğünce anlatmaya çalışacaktım.
İhtifal havası, yorgunluğu ile birlikte sadece Konya'daki merasimin icracılarında kaldı sanırım, vecd içinde sema ettiklerini gördüğümüz ihtifal heyetinden çok azı Şeb-i Arus sabahında namaza kalkabilmişlerdir mesela?!
***
İstanbul'a düşen bombayla "meş'um gündem"e döndük.
Günün gündemine ilişkin olarak şunu söyleyeyim; Bu memleketin çocuklarını asla birbirine düşüremeyecekler... Her şeye rağmen iyi giden ekonomiye saldırıları da boşa çıkacak...
Bağımsız bir yörüngeye yerleşen Türkiye'yi yolundan döndüremeyecekler. Çok arzuladıkları "istikrarsız ve güvensiz bir ortam" kurma çabaları asla sonuç vermeyecek.
İmparatorluklar kuran engin "sağduyu" nun beslendiği ANADOLU RUHU örselenmiş olsa da henüz diri...
Hakan Şükür misali meşum çevrelere 'MALZEME' olan memleket evlatlarının, durumu anlamaları sadece biraz zaman alacak o kadar.
Ötekiler ise zaten ya statükoyu koruma çabasındadırlar, değilse ıslahı nefs etmeleri mümkün olmaz, haindirler çünkü. Bu coğrafyanın bir özelliği de kolay hain üretmesidir.
***
'Anadolu Ruhu' derken 'milli misak' ile sınırlı dar bir alan kasdedilmemektedir; Balkanlar, Kafkaslar, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ile sınırlı bir coğrafyaya işaret edilmektedir. Hz. Mevlâna'dan, Yunus'tan, Hacıbektaş Velî'ye... Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinden, Zembilli Ali Efendi'den Molla Fenarî'ye kadar o ruhu besleyen muhterem sineler bu muhteşem coğrafyayı Anadolu'da pişirmişlerdir.
Ezcümle, bu üst bakışımız yine hiçbir ayırıma müsaade etmeyecek, bizi Anadolu'nun 'farklılıklar bütünü'nde birleştirecek ve Türkiye yoluna devam edecektir.

gazete

11 Aralık 2013 Çarşamba

Duyu eksikliği ve alçaklık

Ahmet TEZCAN

Duyu eksikliği ve alçaklık

12.12.2013

İnsan, beş duyu üzerinedir; duyacaksın, göreceksin, dokunacaksın, koklayacaksın ve tat alacaksın. Biri noksan oldu mu hayatı "büsbütün" yaşamak zorlaşıyor...
Hiç görmeyen, hiç duymayanlara da güzel Allah'ım başkaca yetiler geliştirmek suretiyle hayatlarını tamamlıyor. Birçok görmeyenin kulağı müthiş oluyor mesela... Kâni Karaca, Aşık Veysel, Stevie Wonder gibi birçok ünlü sanatçı var.
Görmüyorlar mı acaba?! Ama var olmaya devam ediyorlar, ne mutlu.
***
Duymamak da bir kusur olarak işitme cihazları ile bir ölçüde giderilebiliyor. Hiç işitmeseler de onların duymazlıkları "duymak istemeyenler"in sınırına erişemiyor en azından, gözleriyle, elleriyle duyuyorlar!
Koku ve tat alma duygusu da öyle...
Ya bir rahatsızlık sonucu ya da doğuştan olmayabiliyor. Bundan ötesi de var muhakkak; "altıncı his" diyoruz ona da, eskiler "hissi kablel vuku" derlerdi yani ÖNSEZİ... Belki yedinci, sekizinci daha nice melekeler var, biz bilmiyoruz.
Çünkü "ruh hali" onlar ve o hissiyata haiz olabilmek "gönül temizliği"gerekiyor herhalde?!
Allah insanı kamil manada tastamam yarattı ve "EŞREF" seviyesine yükseltti.
Aşağıların aşağısına inince ki o seviyeye "belhüm adal" yani hayvanın da aşağısı deniyor ve o derekeye insan kendi isteği, kendi davranışları ve kendi halleriyle iniyor.
Günümüzde böylesi niceleri var, makamları yüksek ve fakat -üniformalılar alınmasın- rütbeleri alçak.
Burada insana tanınmış çok müthiş bir yelpaze var düşünenler için...
Meleklerin de üzerinde yeriniz olsun ve fakat inmeye görsün insan, hayvan seviyesinden de aşağılık ve alçak olabiliyor. Allah o derekeye düşmekten bizleri korusun. (Dereke malum iniş için bir ifade; dereke dereke inilir, derece derece çıkılır. Bu arada dokunmadığımız sürece hiçbir hayvanın durup dururken hayvanlık edeceğini hiç düşünmem, onlarınkisi zaten " alçaklık" da değildir ayrıca!)
***
Bunları hangi olay sonrası kim için(!) yazdım hatırlayamıyorum ama illaki birinin davranışıdır ilham veren ve her cemiyetten böyleleri çıkar. Onlardan korunmak için "tevekkel talâllah" diyerek evden çıkıp; cahillikten, sapmaktan saptırmaktan ve hürmetsizlikten Allah'a sığınıyoruz.
Evet, beş duyudan birinden mahrum olmak bir tarafa, bir de rahat nefes alamamak var. Sayısını Allah biliyor ama ben yıllardır kemik eğriliği yahut sebep ne ise burnumdan rahat nefes alamıyordum.
Dün bunun için bir işlemden geçtim. Bir enjeksiyonla yataktan aldılar sonra aynı yatakta burnumda tamponla uyandığımı hatırlıyorum. Medicana'dan Opr. Dr.
Onur Çetin
yaptı ameliyatı, ona ve ekibine teşekkürler, inşallah bundan sonra rahatlayacağım.

gazete

4 Aralık 2013 Çarşamba

Biz yöneteceğiz

Ahmet TEZCAN

Biz yöneteceğiz

5.12.2013

Şimdiye kadar şunu söyleyen oldu mu bilmiyorum ama ben açıkça söylemekten geri durmayacağım. Azeri lider İlham Aliyev'in Cumhurbaşkanı seçildikten sonraki ilk resmi ziyaretini yaptığı Türkiye'de, iki kardeş ülkenin imza koyduğu anlaşmalar ve TANAP yani "Trans Anadolu Gaz Boru Hattı Projesi"… Ardından barış adına Diyarbakır'daki kucaklaşma, Ortadoğu'nun en verimli petrol sahalarına bir adım daha yaklaşma girişimi ve savunma sanayi üzerine çalışılan projeler… Türkiye 5-6 yıldır BATI tarafından çok yakından takip edilmektedir.
***
Buralar kime göre "ORTA", kime göre "DOĞU"dur hiç düşündünüz mü? Buralara ORTADOĞU adını verenler şimdilerde çok ciddi rahatsızlık içindedirler. Kendi yaptıkları haritaları masaya yayıp elleri çenelerinde "ne yapar ne ederiz" diye inanın çok düşünmektedirler.
Bir yığın plan geliştiriyorlar. "Otoriter, diktatör, dinci" diye suçlayıp vatandaşa her an endişe ve kaygı üfürecek medya ve medya mensubu bulmak da çok zor değil bu topraklarda.
Muhalefet "oyun hamuru" onlar için; eğip bükmek lider tayin etmekte hiç zorlanmıyorlar maalesef. İstanbul'u ah bir koparsalar, iktidarın elini kırmak değil, kolunu omuzdan koparmış olurlar, böyle düşünüyorlar. Bütün çabaları da zaten o yönde… İçeridekiler, dışarıdakiler elbirliği ile İstanbul'u almaya çalışıyorlar. Recep Tayyip Erdoğan değil belki ama, iktidar partisi mensupları bunun farkında mı, doğrusu şüphe içindeyim!
O zaman İstanbul'u bir kere daha fethetmek gerekecek. Ancak günümüzde bir Fatih, bir Akşemsettin bulunabilir mi acaba?!
***
Onların istediği bu; "yönetimin gücü kırılsın her kafadan bir ses çıksın." Seçimler yaklaşırken sesler de çıkmaya başladı zaten. Dershane meselesi de öyle… Bir akşam aniden ve kasten ortaya çıkmışçasına köpürtülmesini neye bağlıyorsunuz?
Madem bu memlekette "yaygın, etkin, derin" (?) özellikleri olan bir camia var, iktidarla da aynı dili konuşuyor, o halde onu da kullanıp yönetimin gücünü bir ölçüde kırmaya çalışırsınız. Bunu başka kim tezgahlayabilir? Şunu bilin ki o tezgah da işe yaramayacak ve bu millet kendini yönetmeyi başaracak.

gazete