25 Nisan 2013 Perşembe

Cami-cemaat buluşmaları

Ahmet TEZCAN

Cami-cemaat buluşmaları

25.4.2013

Camilerin bakımı, ibadet atmosferinin iyileştirilmesi, cemaat ilişkiler çok önemlidir.
Bizim bu sütunda camilerimizin durumu, cemaatin, cami görevlilerinin davranışlarıyla ilgili yazılarımız oldu zaman zaman. Diyanet yönetiminin bu konularda ciddi kafa yorduğuna inanıyorum. Son zamanlarda bunun yansımalarını da görüyoruz. Çankaya Müftülüğü'nün Kocatepe Buluşmaları adıyla kampanyasını biliyorduk. Pazar günleri sabah namazında buluşan vatandaşların ibadetleri artık bir başka.. Dualar, niyazlar artık daha derin, daha içten ve keyifli.. Cemaatin özlediği atmosfer oluşmaya başladı. Görevliler tam kadro sabah namazında ilahileriyle ibadeti daha coşkulu hale getiriyorlar.
Ben bu uygulamayı Kocatepe ile sınırlı sanıyordum, Hacı Bayram gibi belli başlı camilerimizde de özellikle Cuma sabahları aynı coşkunun yaşandığını gördüm.
***
Yalnız Hacı Bayram'da sabah namazı cemaati otopark sorunu yaşıyor.
Bazı sokaklarda bazı şahıslar da bu durumu "fırsat" a çevirmeye çalışıyorlar. Kocatepe'de de bazı cenaze namazlarında aynı izdiham yaşanıyor. Hele Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanların iştirak ettikleri cenaze merasimlerinde koca bir semtin trafiği felç oluyor.
Polis bazı sokakları geçişe kapatınca sadece araç trafiği değil, yaya trafiği de bundan olumsuz etkileniyor. Kocatepe'nin bu yükünü geçen hafta Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yanında ibadete açılan Ahmet Hamdi Akseki Camii'nin alması bekleniyor.
***
Yeri gelmişken A.H. Akseki Camii hakkında da bir kanaatimi ifade etmek isterim. Vatandaştan tam not alan bu cami, idaresi en zor camilerden biri olacak göreceksiniz. Vakit namazlarında imamı olacak müezzin bulunmayacak, her şey tamam olsa bu camiinin temizliği ve çevre düzeni layıkıyla sağlanamayacak.
Hem de Diyanet'in yanı başında olduğu halde böyle olacak.
Nitekim şimdiden başlamış bu durum.
İbadete açıldıktan bir iki gün sonra muhteşem camiyi merak edip gelenler halıların süpürülmemiş olduğunu, müezzinliği de vatandaşların yaptığını söylediler. Akseki Camii bence kandil ve bayram günleri dolup taşacak, sair vakitlerde cemaat bile bulamayacaktır, kanaatim bu.

gazete

18 Nisan 2013 Perşembe

Özal'ı anarken

Ahmet TEZCAN

Özal'ı anarken

18.4.2013

Turgut Özal'ın vefatının yıldönümü münasebetiyle bugün onu anmak istedim, rahmetle ve minnetle.
Sıra dışı yönetim tarzıyla onu çok sevmiştik.
Sevmeyenleri de vardı mutlaka.
Bir lideri herkesin sevmesi gibi bir durum ancak Kuzey Kore'de olabilir, Kim'i ülkede kim sevmez mesela? Sevmek için yürek gerek, ama Kuzey Kore'de lideri sevmemek için yürek gerek.
***
Vatandaş, Özal'ı kendinden biri olarak gördü. O, sıradan biriydi insan olarak ama devlet adamı tavrıyla sıra dışı kişiliğe sahip olduğunu seveni de sevmeyeni de kabul etti. Sofraya oturduğunda -hele de sevdiği yiyecekler varsa- kimse kaldıramazdı onu masanın başından. Semra Hanım'a 'eline vuracağım' dedirtene kadar yerdi. Köşkten sıvışıp Semra Hanımla el ele Kızılay'da mağaza dolaşmak ya da otobanda arabasının direksiyonuna geçip hız sınırını aşmak sıradan vatandaş işiydi. Ama Özal bu sıradanlıkları devletin tepesindeyken yaptı. Kimileri bu davranışı eleştirse de vatandaşa hoş geldi.
İlk olarak Cuma namazına gideceğini öğrendiğimizde mesela, çok şaşırmıştık. Büyük haber oldu, gazetelerin birinci sayfalarında koca koca yer buldu Özal'ın namazı. Devlet adamları ancak cenaze namazlarında camide görünürlerdi.
İlk duyduğumuzda 'Cuma namazı mı?' diye sorduk kendi kendimize, o da nereden çıktı?
Bu gibi konularda çok eleştirildi Özal, fakat hiç dinlemedi, çünkü O, inanmış bir mü'mindi.
***
Devlet adamlığında aksine sıra dışıydı. Bir karar vermişse kimse onu inandığından ve kararından geri çeviremezdi. Genelkurmay başkanı ve karar kuvvetleri komutanını bir kararnameyle görevden alıvermek görülmüş icraat değildi. Kararnameye imza koyan ama yarım saat sonra "O konuyu bir daha görüşelim" diyen Kenan Evren bile onu kararından vazgeçiremedi.
Konuyla ilgili önemli bir ayrıntıyı 'ikinci adam'ından dinledim, burada anlatmadan geçemeyeceğim: Özal, komutanları görevden aldığı günün gecesini Ankara'da geçirmek istemedi. İstanbul'a gitti ve Harbiye Orduevinde kaldı. Orgeneral Recep Ergun'un 1.
Ordu Komutanı
olarak görev yaptığı İstanbul, o gece onun için daha güvenliydi belki!.. 18. Dönemde ANAP'tan Kayseri Milletvekili olarak Meclis'e de giren Ergun Paşa'nın ömrü eceliyle sona erdi. Özal'ın ise ölümü halâ tartışılıyor. Türkiye'nin en önemli dönemecinde rol aldılar, ikisine de Allah'tan Rahmet diliyorum.

gazete

11 Nisan 2013 Perşembe

Eski, eskide kaldı

Ahmet TEZCAN

Eski, eskide kaldı

11.4.2013

Ankara'da olup da havasına kapılmamak mümkün mü?
Meteorolojik değil, siyasi havadan söz ediyorum.
Hoş, artık öyle bir zamandayız ki; nerede bulunursanız bulunun dünyada olan biten her şey anında sizde, etkilenmemek mümkün değil. Başbakan Erdoğan'ın dün Kırgızistan'da, Bişkek üniversitesinde yaptığı konuşmayı canlı yayınlarla anında izledik. Başkentte, Başbakanlıktaydı sanki!
Bizim bu yazılar da yazdığımız yerde kalmıyor, internet sizi yerel olmaktan çıkarıyor. SABAH'ın internet sayfasına girip Bölgeler tuşuna tıklıyor, anında benim köşeye ulaşıyorsunuz.
Ülkenin değil, dünyanın her yerinden takip ediliyorsunuz.
***

Dolayısıyla Ankara merkezli bir hususu ve bir kanaati sizinle paylaşmak istiyorum.
Diyorlar ki, Meclis'teki görüşmeler eskiden bu kadar gerilimli olmazdı?!
Şimdi neden gergin demeye getiriliyor.
Değerli dostlar, eskiden müzakere konusu ne olursa olsun, hangi partiden olursanız olun eskiden eninde sonunda mutabık olmak gibi mecburiyet vardı.
Zor'a beylerin de borcu vardı, zor oyunu bozardı.
Hele temel meselelerde neye karar verileceğine zaten üyelerden önce bir üst irade karar veriyordu.
Anlayacağınız 70'li 80'li yıllarda Meclis sadece prosedür tamamlıyordu.
Büyük Meclisimiz şimdi tam anlamıyla ve sonuna kadar özgürdür ve her konuda istediği kararı alabilir.
Kimilerinin "vesayet" filan diye tarif ettiği hiçbir üst irade söz konusu değildir.
***

Ha, Meclisin de artık tüm önyargılardan, birbirine olan güvensizliklerden sıyrılıp memleket meselelerine eğilme zamanıdır. Türkiye eski Türkiye değildir artık, bunun iyice anlaşılması lazım.
Eski Türkiye'de dinimize, milliyetimize, sermayemize, işçimiz ve emekçimize birer siyasi parti kurdurdular..
Yetinmediler mezhep ve bölge partileri bile kuruldu zaman zaman.
Ve memleket çocukları muhtelif ideolojik kamplar altında bölünüp parçalanarak birbirine düşürüldü.
Böylece gücümüz ve etkimiz zayıflatıldı. Sonunda hak etmediğimiz nice sıkıntılara hep birlikte düçar olduk.
Şimdi toparlanma ve aklımızı başlımıza alma zamanıdır.
Önceki gün Meclisin manzarasını görünce bunları söylemeden edemedim.

gazete

4 Nisan 2013 Perşembe

Şehrin ruhu!

Ahmet TEZCAN

Şehrin ruhu!

4.4.2013

2006'nın şubat ayındaki bir yazımda; şehirlerin de bir ruhu olduğu, daha doğrusu olması gerektiği bu sütunda dile gelmiş.
Tam 7 yıl önce yazmışım… Meçhul bir şey değildi ki?!..
Büyüyen, gelişen, dönüşen, değişen şehirler bir türlü kimsenin içine sinmiyordu.
En sonunda devletin başbakanı da söyledi söyleyeceğini… Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Yerel Yönetimler Sempozyumu'nda çıplak gerçeği en çarpıcı cümleyle ifade etti.

***
Ne dedi Erdoğan? "Bizim metropollerimiz vardı ama o metropoller beceriksiz ve estetik dünyası olmayan, estetik ruhu olmayan ellerde adeta nekropole yani ölü şehirlere dönüştü" dedi. İstanbul'dan, Konya'dan, Bursa'dan örnekler verdi.
Dikkat ediyor musunuz, şöyle bir etrafa bakın göreceksiniz. Altındağ'da onca güzelliğin arasında Tacettin Dergahı'nın adeta tepesine dikilmiş Hacettepe'nin o beton blokunu hemen göreceksiniz mesela.
Uzun yıllar müsaade edilmedi, tinerci yuvası oldu, neticede hastanenin hangi bölümüdür bilmiyorum şehrin siluetine dahil edildi.
Gereksiz demiyorum ama ruhsuz, zevksiz, soğuk bir yapı… Sağından, solundan çıkan borular, jeneratör kulübesi, hortumlar vs.

***
Ahmet Hamdi Tanpınar'dan söz etti Başbakan… "Beş Şehir"i okumadıysanız hemen kitaplığınızdan çıkarıp keyfine bir daha göz gezdirin.
Burada ondan da o kitaptan da fırsat buldukça bahsettik.
Şehirler nasıl "aziz" oluyor, şiirsel hayatlar nasıl kurulmuş ve şimdi özlenir olmuş?
Kaybettiğimiz değerler, düşünmeye değerler…
***
Ben İstanbul'da dolaşırken, Konya, Bursa gibi köklü şehirlerde ata yadigarı yapıları görünce heyecanlanıyorum.
Geriden şöyle bir temaşadan sonra esere yaklaşıyorum… Nakışlarına, motiflerine, kıvrımlarına musafaha eder gibi dokunmaktan büyük keyif alıyorum.
İnsanın şehri değil, şehrin insanı şekillendirdiği bir gerçek… Öyleyse -başta belediyeler olmak üzereimardan, bayındırlık işlerinden sorumlu olanlar… Lütfen bir işe girişirken vicdanı devreye sokup şehrin ruhunu asla ihmal etmeyin.
Çocuklarımız, torunlarımız, geleceğimiz için bunu yapın.

gazete