27 Şubat 2013 Çarşamba

Ulus değişiyor

Ahmet TEZCAN

Ulus değişiyor

28.2.2013

Ulus Ankara'nın kalbi, her fırsatta bir bahane üretip çarşısını pazarını dolaşır, ziyaret yerlerini gezerim.
Şu sıra Hacı Bayram'daki çevre düzenlemeleri büyük ilgimi çekiyor, aslına uygun restore çalışmaları ilerledikçe semtin silueti değişiyor.
Esnaf da umutlu… Bölge değiştikçe hareketliliğin artacağını söylüyor, bekliyorlar.
Dokuyu bozan beton yapının yerini ortama uygun işyerleri alacak, Anafartalar Çarşısı yıkılacak, heykelin çevresi açılacak, geniş gezinti alanları oluşacak. Tarihi eserler korunarak bunlar yapılacak. Hele Hıdırlıktepe'ye kurulacağı söylenen teleferikle Ulus bir başka olacak.
***
Türkiye'nin başkenti Ankara, Başkent'in başsemti UlusUlus, Kızılay'a kaptırdığı merkezi özelliği devralmaya hazırlanıyor.
Bir kısım İstanbullu'nun Esenboğa Yolu'nda "Hıh, Ankara…" deyip omuz üstünden bakmaları bir şeyi değiştirmez.
Yeni yüzyılın yeni Türkiye'si Ankara'da inşa ediliyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçen hafta Libyalı konuğu Abdülcelil ile Hacı Bayram Veli'yi ziyaret etti.
Bakın ne diyor Davutoğlu: "Ankara, son Başkent olmasına rağmen daha önceki bütün başkentlere ilham veren manevi bir mirasın sahibidir." Ankara Savaşı kaybedildiğinde devletin Fetret Dönemi'ne girdiğini, Ankara'da yeni bir Meclis kurulduğunda yeni bir devletin ortaya çıktığını da hatırlatıyor Davutoğlu
***
Bakan bunları Ak Parti İl Başkanlığı'nın Siyaset Akademisi'nde söylemiş.
Ben de Anadolu Ajansı'ndan izledim konuşmasını… Bunların birer tesadüf eseri olamayacağını kaydediyor Davutoğlu ve Ankara'nın, milletin manevi hamurunu temsil ettiğini, siyaseten başının eğilemeyeceğini söylüyor.
Tam yerinde ve zamanında söylenmiş sözler, duyan kulaklar için… Davutoğlu'nun dediği gibi "Fatih olmadan önce Akşemseddin'in dizinin dibine çökmek lazım, Akşemseddin olmak için de Hacı Bayram'ın"
Bakın o zaman neler değişiyor… Ben oraları ziyaret etme alışkanlığımı artırarak sürdüreceğim.

gazete

20 Şubat 2013 Çarşamba

Öksüz kaldım!

Ahmet TEZCAN

Öksüz kaldım!

21.2.2013

Yetim, kelime olarak 'yalnız, tek başına' anlamı taşıyormuş, Arapça'dan dilimize geçmiş. Öksüz ise Türkçe bir kelime, 'ök' kökünden geliyor, "ip, bağ" anlamında… Pederi 29 sene önce ellili yaşlarda kaybetmiştim.
Hayata tutunma çabası arasında babadan olmanın ne anlama geldiğini ve nasıl bir kayıp olduğunu ancak ilerleyen yaşlarda anlayabildim.
Öksüzlük yetimlik vasıfları daha çok çocuklar için acıtıcı acındırıcıdır, ileri yaşlardaki insanlar için pek ifade edilmez.
***
Geçen hafta annem Hatice Muazzez Tezcan Hakk'ın rahmetine kavuştu. 40 kilo kalmış bir kadının hayatımda ne büyük yer işgal etmiş olduğunu şimdi fark ettim. Ve ben bu yaşta da olsa öksüzlüğü derinden hissettim. Kırlara çıkıp hüngür hüngür ağlamak istedim ve bunu yapamadığım için boğazımda yumruk kadar bir şey öylece kaldı.
Annem çok genç yaşta eşini yani babamı kaybetmişti, tahsil hayatı nedeniyle bizler de yuvadan erken uçtuk. O Konya'da biz uzakta olduk uzun zaman. Arada bir ziyaretler de yetmedi.
Aramızdaki "mani hal" bir türlü giderilemedi.
Dolayısıyla ana-oğul doyamadık birbirimize.
Öksüz denince öğretmen kökenli Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle'nin bir sözünü hatırlıyorum. Annesini hiç tanımamış Karakelle, öksüz büyümüş... "Okul bahçesindeki 200-300 öğrenci arasında kimin öksüz bilirdim" demişti bir sohbette.
Velhasıl dostlar, son aylarda tedavi adına hastane hastane dolaştığımız, bir bakıma eziyet ettiğimizi düşündüğüm annem Rahmetine kavuştu. Çünkü orası, merhamette de eşsiz ve benzersiz bir makam.
Annemi de cennetinde ağırlamasını diliyorum.

gazete

13 Şubat 2013 Çarşamba

En sevgiliye selamla

Ahmet TEZCAN

En sevgiliye selamla

14.2.2013

Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü…Ekranlar, sokaklar, çarşılar, vitrinler, gazete sayfaları günlerdir kalp şekline getirilmiş çiçekler, balonlarla bugünü işaret ediyordu.
Tüm bu gayretlerin yürek üzerinden yürütülen ama daha çok kese ile kasa ile ilgili olduğu muhakkak.
Ben "En sevgili" ye selamla günü kendimce kutlamak istiyorum.
Bu vesileyle e-postamda bulduğum bir hikayeyi paylaşıyorum.
Bir kadın evinden tam çıkmış, kapının önünde beyaz, uzun sakallı üç ihtiyarı görünce ikramda bulunmak niyetiyle evine davet etmiş. Eşinin evde olup olmadığını sormuş ihtiyarlar, "Hayır" cevabı alınca "olmaz" demişler, "O zaman giremeyiz…" HHH Hikaye bu ya, kocası eve geldiğinde olanları anlatmış kadın, "hala oradaysalar davet et" cevabı alınca dışarı çıkmış yaşlı adamları buyur etmiş. "Biz bir eve hep beraber girmeyiz", demiş yaşlı adamlar, kadın da "Neden?" diye sormuş.
İhtiyarlardan biri, "Onun adı 'zenginlik'tir" demiş, arkadaşlarından birini göstererek.
Diğerinin adı da 'başarı'ymış.
Üçüncüsü ben demiş, 'sevgi'yim; şimdi eşinle konuş ve hangimizi davet edeceğinize karar verin.

***

Kadın dönüp kocasına durumu anlatmış, çok sevinmiş kocası; 'harika!' demiş, "zenginliği davet edelim, gelsin ve evimizi parayla altınla doldursun…" "Kadın " Neden 'başarı'yı davet etmiyoruz?" karşılığını vermiş.
O sırada onları dinlemekte olan küçük kızları "Sevgiyi çağıralım baba, sevgiyi" diye öne atılmış ve küçük kızın isteğine uymuş, 'sevgi'yi davet etmişler evlerine.
Sevgi eve doğru yönelince diğer iki arkadaşı da onu takip etmişler.
Kadın şaşkın şaşkın bakarken "sevgi" söze girmiş; Eğer siz demiş 'zenginlik' veya 'başarı'yı davet etmiş olsaydınız, diğer ikimiz kalacaktık, ama siz beni (Sevgiyi) davet ettiniz, ben nerede olursam başarı ve zenginlik de orada olur…"
Kişinin eğer, dünden alıp, bugünde geliştirerek, yarına katabileceği bir şeyi yoksa diyor hikayeyi gönderen arkadaş, kuru bir ot kadar bile hükmü olmaz, zaman içinde, yaşar ve biter…" Son cümlesi de "Sigaranın bile ardında bıraktığı bir külü var" olmuş.
Evet, sevgiyle kazanılmayacak ne var ki?..!

gazete

6 Şubat 2013 Çarşamba

Diş işleri çok mühim!..

Ahmet TEZCAN

Diş işleri çok mühim!..

7.2.2013

Bazen çok önemli şeyler olur sessiz sedasız gerçekleşir, bir ilginiz, ilişkiniz varsa fark edersiniz. Benim en önem verdiğim şeylerden biri DIŞİŞLERİ, diğeri de DİŞ İŞLERİ dir.
Latife bir yana, dış işlerimiz malum burada diplomatik konuları anlatacak değilim.
Ama DİŞ işleri deyince Ankara hatırı sayılır illerin başında gelir. Başkent'te üçü devlet, biri vakıf olmak üzere üç diş hekimliği fakültesinde çok ciddi eğitim verilmektedir. **** Ben Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi ile ilgiliyim bir süredir.
Neden derseniz; orada dünyalar iyisi bir dostum vardı. Kendisi Konya Selçuk Diş Hekimliği Fakültesi'nde 7 yıl başarıyla yürüttüğü dekanlık görevinden sonra aynı görevle Ankara Üniversitesi'ne gelmişti. Prof. Dr. Adnan Öztürk'ten söz ediyorum.
Çok önemli bir bilim adamı, usta bir cerrah, idareci ve en önemlisi ressam..
Benim resme olan ilgim malum, hocayı da o yönüyle tanımıştım. Adnan Hoca'nın ressam olarak duygu dünyası çok derin ve coşkundur.
Zaten öyle olmazsa sanatçı olunmaz.
Yağlı boya doğa resimleri, bilhassa yelelerini savurarak koşuşturan at resimlerinden gözünüzü alamazsınız.
Yakında TBMM'nin Mithatpaşa Caddesi'ndeki tarihi Mustafa Necati Dinlenme Evi'nde bir sergisi olacak.
Bir yandan üniversite bir yandan sergi harıl harıl çalışıyor hoca..
Üç yıldır yürüttüğü AÜ Diş Hekimliği Fakültesi'nde dekanlık görevi de sona erince daha fazla vakti oluyor hocanın.

***
Burada bir şeyi de söylemeden geçemem. TÜBİTAK'a ait olan binayı dâhil etmiş olması fakülte için en büyük kazanç olmuştur. İnşallah yerine gelenler Prof Öztürk'ün büyük projesini tamamlama başarısını gösterirler. AÜ Diş Hekimliği deyip geçmeyin.. Dişişleri'nin Ahmet Davutoğlu'su da Adnan Öztürk'tür benim için!..
Zaten Başbakan Erdoğan başta olmak üzere pek çok devlet erkânı da diş işi oldu mu ona koşar. Çünkü Adnan Hoca'nın donattığı cihazlarla fakültede haftalık işler saatlik olmuştur.
Teşekkürler Adnan Öztürk..

gazete