Gel de yazma
Sabah Ankara bir şehir gazetesi, şehir demek medeniyet demektir..
Bu paralelde şehir gazetesi de; medeniyete dair mevzuların işlendiği
toplumsal bir iletişim organıdır. Aykırılıkları yerecek, uygunlukları öveceğiz, bize
düşen bu..
Şehirde yaşıyorsan davranışlarını törpülemek, medeniyetle bağdaşır bir hal
geliştirmek durumundasın, sana düşen de bu. Dağ başıymış gibi Kızılay
Meydanında bir ağacın dibine tüküremezsin mesela..
****
Bazı şeyler var ki insanı çok düşündürüyor. Düşündürmekle kalmıyor bazen
yere baktırıyor..
Neden mi söz ediyorum, şu Amerikan seçimlerinden..
Amerikalıların kimi tercih etmiş oldukları değil, seçimden sonraki tavır ve
davranışlarıdır beni düşündüren..
Romney denen adam seçimi kaybetti, kaybetti ama kalktı dedi ki:
“Ben ülkeme inanıyorum, inanıyor ve güveniyorum. Hükümete de
teşekkür ediyorum, bize böyle bir seçim süreci yaşattığı için..”
Romney’nin söylediği bu sözlerin özeti olan cümleyi de salonun alnına
kocaman yazmışlar:
Believe in America..
Bunun bir TAKIM işi olduğunu vurgulayarak, her bireyi ve aileyi de yükseltip
yücelterek başarıyorlar.
****
Seçilen başkan Obama da bu çizgiden şaşmıyor, her fırsatta ülkesine,
insanlarına olan güvenini ve inancını kuvvetle ifade ediyor. “Benim ülkem,
bizim ülkemiz, insanlarımız” gibi; kuşatan, kucaklayan, saran, büyüten,
yücelten ifadelerden başka söz dökülmüyor ağızlarından.
En azından yönetici konumdaki adamların, ülkesini ve insanını aşağılayan,
zayıflatan, küçülten galiz sözlere yer vermediklerine şahit oluyoruz.
Adamlar, IRK-RENK gibi mülahazaları aşıp BÜYÜK olmuşlar. “Devlet
adamı” kimliği taşıyan ve topluma “rol-model” olanların söz ve davranışlarına
da bu büyüklük böyle yansıyor.
Bizdeki konuşmalarda ise aynı konumda olanların “bu ülke” diyerek
Türkiye’den bahsetmelerine de kahroluyorum.
Yanlışsam Meclis’teki Dışişleri bütçesi görüşme tutanaklarına bakın farkı
anlarsınız.
0 yorum:
Yorum Gönder