Gel de yazma
Nur Doğan Topaloğlu ağabeyi kaybettik. Aramızdaki 15 yaş farkına
rağmen kadim dost olmuştuk onunla.
Anadolu insanının özlediği son “İki gün yatak, ertesi gün toprak” diye özlenir
ve özetlenir. O da ayakta, aramızdayken hastalandı ve üçüncü günün sonunda
Hakka yürüdü.
Son günleri veda ziyaretleriymiş meğer Allah ona o fırsatı verdi, resmi
alışkanlıkla belki iadeyi ziyaretlerini bir bir tamamladı ve öyle gitti.
Rahmete kavuştu inşallah.
****
Bizim insanımız, ölümün de nimet olduğunu, -Allah göstermesin-
ölememenin ve zor ölümün ne büyük külfet, kendine, çevresine en büyük ıstırap
olduğunu bilir. “İki gün yatak üçüncü gün toprak” beklentisi bir bakıma
yaşam felsefesi olmuştur Anadolu insanına.
Toprak, fani hayatın ana unsuru olduğu kadar, ötesine inanmışlığın da
kuvvetli ifadesidir ve bir iman eseridir. Öyle bekler ve öyle umut ederiz.
Ölüm beklenir mi demeyin, kâmil insan için hayattan farkı neki ölümün?
‘Ölmeden önce ölmek’ değil midir en yüksek erdem?
Hayatın ve ötesinin sırrına ermiş, saklı tüm kodlarımızı çözmüş Büyük Velî
Celaleddin Rumî, insanın üç kez doğduğunu anlatır.
İlkini “ana rahmine doğuş” olarak adlandırıyor, anne karnında kanla
besleniriz, ilk hayatın tek besin kaynağıdır KAN.
İkincisi “dünyaya doğuş” ki rızkımız bir yudum su, bir lokma ekmek, bir
sahan aştır biliriz.
Üçüncü doğuş, ölümle dirildiğimiz sonsuz hayatın başlangıcı. Hz. Pîr,
gıdası şimdiye kadar kan ve ekmek olmuş insanın ebedi hayatındaki beslenme
biçiminin şifrelerini veriyor.
Onlar açlıkla beslendiler, hayatın ötesine geçişi ‘uykuda yan değiştirmek’
kadar basit görüp ölümü de “düğün günü” ilan ettiler. Dostlarıyla dilsiz,
dudaksız söyleşip ebedi hayat ikliminin lezzetleriyle mest olup gittiler.
Üç doğum varsa üç de hayat vardır öyleyse?!
****
Nurdoğan ağabey de ilahi çağrıyla üçüncü ve sonsuz hayata doğmuş oldu.
Nur onun ilk adı, adının başlangıcıydı, Ramazan-ı Şerif’e ramak kala nuruna
kavuştu.
Umur görmüştü, devlet adamıydı, mülkiye müfettişliği, kaymakamlık, valilik
yapmış, Danıştay üyesi olmuştu ama en önce insandı o, çok kuvvetli iman ve
inanca sahip bir insan. Yetim büyümüş katıksız bir Anadolu çocuğu olarak geldiği
yüksek görevler onun örnek gayretinin bir sonucuydu.
Emekli olunca kendini siyasetin içinde buldu, Ak Parti’nin kurucuları arasında
yer aldı ve milletvekili seçildi. Siyasetin ciddiyetini biz onda gördük. Demokrasi
ve Hakem Kurulu Başkanı olarak partisinde bir anlamda ‘ombudsmanlık’ görevi
yürütüyordu. Yerli ifadeyle siyasetin “kadısı” olmuştu; şahsiyeti, terbiyesi ve
tecrübesiyle de uyuşan bir görevdi bu.
Onunla sütlü kahve tadında bir dostluk geliştirmiştik, sıkça görüşür durum
değerlendirmeleri yapardık. Bakan, milletvekili ve meslektaşlarıyla onu önceki
gün Kocatepe’den ebediyete uğurladık. Yokluğu önemli bir boşluk bırakacak.
Rahmet ve Fatiha dileklerimizle Ramazanınızı da şimdiden kutluyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder